Nusret Hizir

Anlam Dünyasinda Bilim ve Teknoloji

Insan bir anlam okyanusunda yuzuyor derler. Korzybski'nin, Insan semantik tepki gosteren organizmali bir butundur diyen o unlu sozu, aslinda bu dusunceyi dile getirmektedir. Bunun uzerinde durmak icin cikis noktasi olarak gercek insani alacak yerde, psikolojik ve toplumbilimsel kaygilardan soyutlayarak, ona mantik yonunden -- moda olan terimiyle -- yaklasmayi denemek istersek, ilk olarak sunlari saptariz: lnsan etkinliginin, hatta tum yasaminin en onemli bolumunu meydana getiren bilim alani ile ona belirli bir yonden bagli teknoloji alaninin dil ile iliskisini ele almakla bu yaklasima katkida bulunulacagi hakli olarak umulabilir.

Ilkin bilimleri alalim: Bilimler birer semantik dizgedirler. Doga bilimi denen turden ya da insan bilimi denen turden bir dizgede ne goruyoruz? Turkce, Fransizca, Almanca,Ingilizce... gibi bir dilde yazilmis bir metin, sonra salt soz konusu disipline ozgu terimler, kavramlar. O halde dizge kendi basina bir dildir. Ama, her birinin ayri bir konusu oldugundan ve dili meydana getiren simgelerin birer anlami oldugundan, yorumlanmis bir dildir. Iste bu anlamda da semantik bir dizgedir.

Bu pek kisa ozeti biraz acmam, bilimler birer dil olduklarina gore dil uzerinde durmam gerekiyor. Diller, imlerle kurulmus butunlerdir. Imler kagit uzerinde hafif murekkep yigini, hava dalgalari, tebesir vb. gibi fiziksel nesnelerdir. Bir fiziksel nesneyi im kilan olay, onun konu ile algilayan arasinda araci olmasidir. Im turleri: 1) Duman ile yangin gibi imlik niteliklerini nedensel bagdan alanlar -- bu gibi imlerin dilin yapisi ve kurulusu ile ilgileri yoktur -- 2) Temsil ettikleri konu ile ilgileri nedensel olmayip, sadece uylasimsal olan imlerdir. Iste bunlara simge denir. Dili meydana getiren imler, birer simgedir ve bunlarin kullanilisi, dil kurallari denen kurallara baglanir. Ancak burada bir sinirlama yapmak yerinde olur; cunku simgeler iki obege ayrilmaktadir: 1. Nezaket kurallari, ritus'lar gibi, onlari meydana getirecek bir turlu bagi olan ve bizde anlam uyandiran simgeler (bunlara ikon simgeleri denir); 2. Salt uylasimsal simgeler ki bunlara kimi kisiler semantik simge derler. Dil asil bu ikincilerle kurulmustur. Ikon simgeleri, dilin kurulusunda aslinda temel tasi gorevi ustlenemezler. Cunku ne de olsa nedenseldirler; dil ise, bu tur simgelerin temelinde yatan nedenleri cok asmaktadir. Boyle olmasa, belirli bir sozcugun turlu anlamlari, nuanslari soz konusu olamaz. Ne var ki, dil bundan oturu temsil ettikleri konularla hicbir nedensel bagi olmayan, salt semantik simgelerle kurulmus olmakla birlikte, gene de bu gibi ikon simgelerle doludur. Baska deyisle, yalniz salt semantik simgelerle kurulmus, dogal denen bir dil yoktur. Ancak mantik dizgesi gibi yapay dizgeler salt simgeseldirler.

Butun bu olgular semantik'in yani anlamin egemenligini, her seyin anlam icin oldugunu, simdi dendigi gibi vurgulamaktadir. Butun bu soylediklerim, besbelli, apacik, orta mali dogrulardir; bu da dil olgusunun hepimizi cok yakindan ilgilendirmesinden ileri gelmektedir. Ozur dilerim ama gene de izninizle, bu gibi La Palice dogrularindan birkacini daha sunacagim.

Goruluyor ki dilin merkez sorunu -- baslica sorunu -- anlam'dir. Her sey anlam icin! Ancak, anlamda isleyebilmek icin, ona islemsel (operatif) olarak niteleyebilecegimiz bir tanim vermek gerekiyor. Ilkin bir noktaya deginelim: Dilde tek basina alinmis sozcugun anlami soz konusu degildir. Ancak tumcenin anlami olabilir. O halde anlam nedir? Bir tumcenin dogru ya da yanlis oldugu saptanabilirse, o tumce anlamlidir. Burada hemen bir sorun beliriyor: Nasil bir tumce? sorunu. Cunku buyruklu (imperatif), sorulu (kusku bildiren), unlemli tumceler, gercek tumcedirler ama, kendi baslarina alininca bu tanima uymamamaktadirlar. Tanim yalniz bildirili tumcelere, haber veren tumcelere uygulanabilmektedir. Oburleri, ancak bildiriye cevrilebilince tanima uymaktadirlar; bu da tanimin uygulanma alanini hayli daraltmaktadir.

Zorluklar bununla da kalmiyor: Saptama'dan ne anlayacagiz? Soz konusu olan, ampirik saptama ise -- ki bunun, icinde ne turlu tutarsizliklari sakladigi, yapilan uzun ve cetin tartismalardan, cekismelerden anlasilmistir -- ampirik saptama, yapma dillere hic uygulanamaz. Bunlarda busbutun baska bir olcute, dizge icinde tutarliliga basvurmak gerekiyor. Bu uzun ve cogu zaman dusunceyi olumlu bir yere getirmemis olan didinmeleri, anlam ugruna cekilmis bu sikintllari, burada yalniz animsatip geciyorum. Yalniz bu arada kazanilmis oldugunu sandigim su ilkeye kisaca deginecegim: -- Iki tumce, butun olagan saptama cabalarinda, dogru ya da yanlis olarak hep ayni sonucu verirse, bunlar es anlamlidir. Bu ilke felsefe tarihinde ortacagdan bu yana birkac kez entiam non sunt multiplicandem praeter necessitalem biciminde dile getirilen kuraldan, Leibniz'in identite des indiscernables ilkesinden baska bir sey degildir.

Tanimin, kuramsal-bilimsel dizgelere uygulanmasinda da onemli zorluklar belirmektedir. Cunku kuramsal-bilimsel dizgeler, a) dogru ya da yanlis olmasi soz konusu olmayan metafizik dizgesi degillerdir, b) yapay dillerin olcutu onlara uygulanamaz, cunku ana tumceleri analitik degil, sentetik onermelerdir, c) salt ampirik olmadiklarindan, ampirik saptama da onlara dogrudan uygulanamaz.

Buyuk bir kisitlama da su onemli ayrimdan doguyor: Dilin iki ayri gorevi var: 1) Bilgi, dusunce alisverisi, 2) Belirli bir sanat dalina malzeme verme. Birincisi icin, soz konusu tanim ve yontem, turlu daralmalar kosulu altinda bir olcude gecerli; ama ikincide herhangi bir bicimde ya da kosulda gecerli olmasi olanaksiz. Cunku yazin ve siir alani olan ikincide, dilin turlu ogeleri, sanatcinin, uzerinde yapici, yaratici olarak isledigi birer nesne, birer sey'dir. Biraz once simgelerin fiziksel seyler oldugunu soyledim. Sanatta simge (ornegin sozcuk), ustelik, ressamin boyasi, yontucunun tasi, muzikcinin do'su, mi'si gibi bir nesnedir. Ama su ozellikle ki, bu nesnede obur sanat dallarinin malzemelerinde bu olcude bulunmayan bir icerik, bir agirlik vardir. Sozcuk ya da sozcukler toplulugu, ekonomik, toplumsal, tarihsel, duygusal, dusuncesel yuklerle yuklu, dili konusan insanlarin anilari ile doludur. Dilin birinci gorevi yerine getirilirken, simgelerin tasidiklari bu agirliktan, tam degilse de yuksek oranda soyutlanilir. Bu agirlik, sozcuklerin anlamlarinda bir yere kadar gerceklesen ve anlam saptamayi bir olcude olanakli kilan degismezligi altust ettigi icin sanat olarak dil alaninin semantigini busbutun baska bir temel uzerinde kurmak gerekir.

Butun bu cabalar, anlam icin, anlam ugruna verilmis cetin savaslardir. Gene iznizle bir La Palice dogrusu soyleyecegim: Dilin kendi yapisinin disinda bir konusu vardir. Boyle bir dile konu (obje) dili denir. Ama konusu konu dili olan bir dile ust-dil (meta-dil) denir. Istanbul buyuk ve guzel bir kenttir, Istanbul'u belirledigi icin konu dilinden bir tumcedir. 'Istanbul buyuk ve guzel bir kenttir' tumcesindeki 'buyuk' ve 'guzel' birer sifattir. tumcesi, ust-dilden bir tumcedir. Ust-dil, uc bolumden meydana gelir:

  1. Sentaks: Sadece imlerle ilgilidir. Ornegin: 'Demiri isitirsan genlesir' tumcesi, bir icermedir.
  2. Semantik: Ayrica aciklamaya gerek yok, ancak bir noktayi animsatmak gerekir: 'Dogru' ile 'Yanlis' anlamin temelleri olduguna gore, tumcenin dogrulugu ya da yanlisligi, dogal olarak semantige girer.
  3. Pragmatik: Dil ile onu konusan topluluk vb.'ye iliskindir. Bugun ben pragmatik'i, Fenomenologlarin dedikleri gibi, ayrac icine koyup, ondan soz etmemekteyim. Oysa salt mantiksal inceleme disinda bircok bilimsel disiplinin temeli ve dayanagi pragmatiktir.

Artik bilimlere gecebiliriz. Bilimler de birer dil olduklarina gore, dil icin one surdugumuz butun dusunceler, onlar icin de gecerli olacak. Ama ondan once su noktaya dikkati cekmek isterim: Gunluk dil, konu dili ile ust-dilin bir karmasidir denir. Ornegin; 'sozcuk','tumce' gibi sozcukler ust-dildendirler; 'sonuc cikarilabilir' gibi ifadeler sentakstan,'dogru', 'yanlis', 'anlamsiz' sozcukleri semantiktendir. Pragmatikten ornek vermenin gereksiz olduguna inaniyorum. Bilimde de bu karmalar soz konusudur. Bilimlerin birer semantik dizge olduklarini, soze baslar baslamaz soylemistik. Dogrudur, ancak bu, yuzde yuz gerceklesmesi olanaksiz bir durumdur. Cunku gercekte her bilim bir karmadir. Ancak karma olma niteliginin derecesi bilimde baska, gunluk dilde baskadir. Bu hal de, semantik'in egemenliginin bir gorunusudur. Karma olmama olayi ancak yapay diller (formalisierte sprachen) icin soz konusudur.

Dusunus tarihi boyunca bilimlerin ne oldugu, aralarinda ne gibi iliskiler bulundugu, hepsinin bir koke indirgenip indirgenemeyecegi gibi sorunlar tartisilagelmistir. Hangi yan tutulursa tutulsun, bunlarin cogunda kimi disiplinler tanima uymuyor diye bilimler sinifinin disina atilmistir. Kiminde de bilimler arasinda deger ayrimlari gudulmustur. Ornegin Aristoteles,e gore, ancak genel olanin bilimi olabilir. O zaman ozel, genelin sayesinde, geneldeki sinifin icine girdiginden dolayi, dolayli olarak taninabiliyor. Oysa Aristoteles icin asil var olan, teker teker nesnelerdi...cok garip! Bu durumda Aristoteles'e gore Tarih, bilimler grubunun disinda kaliyor. Kant da ancak matematik doga bilimlerinin gercek bilim oldugunu one surerek Tarih'i gene bilimlerin disina atiyor. Bilimleri birbirine indirgenemeyen iki obege ayiran dualist gorusler var. Bir yanda doga bilimleri, bir yanda -- eskiden dedigimiz gibi -- manevi bilimler, simdiki deyisle insan bilimleri. Bunlar birbirine indirgenemeyen iki obek sayiliyor. Bunlarda Tarih bir tarafta bulunuyor; fakat bu tezde soyle deniyor: Doga bilimleri, varligin ancak yapisini, yani distan nitelikler butununu bize bildirebiliyor, varligin icine nufuz edemiyor. Varligin icine nufuz edebilen ancak oteki obektir, yani manevi bilimler denen obektir. O zaman ne oluyor? Bilimler arasinda bir deger ayrimi gozetiliyor. Yuksek degerli bilimler vardir -- ki bu bircok metafizikcinin gorusudur -- onlar da iste, insan bilimi denen bilimlerdir; bir de dusuk degerli bilimler vardir, onlar da doga bilimleridir.Kimileri de, bilimden yasalar kurup, gelecegi kestireni anliyoruz demekle Tarihi gene disari atiyor. Demek oluyor ki, bilimlerin siniflamasi ve bilimlerin birbirleriyle olan iliskileri sorunu oIdukca kesmekes icinde. Oysa bilimin, hicbir gorusle, hicbir akimla, hicbir ogreti ile catismayan soyle bir genel tanimi verilebilir: Bilim, birbirine herhangi bir yontemle bagli, dogruluklari one surulen birtakim onermelerin, yani tumcelerin meydana getirdigi bir butundur. Bu tanim benimsenince, her bir bilimin birer dil oldugu da hemen anlasiliyor. Neden? Cunku bu tanimla bilim, bir tumceler butunu oluyor. Tumceler butunu ne demektir? Bir dil demektir. Iste onun icindir ki bilimler birer dil oluyor. Bu durumu orneklemeye calismak icin fizigi pilot-bilim olarak alalim ve oradan tarihe gecelim. Fizik dili, daha dogrusu dil olarak fizik, Turkce, Almanca, Fransizca gibi bir gunluk dildir. Buna fizik bilimine ozgu ivme, gravitasvon, molekul, potansiyel, kinetik gaz kurami, izotop, izotrop, osmoz gibi teknik terimler katilmaktadir. Bu teknik terimler Turkce'nin icinde (yani fizigi Turkce olarak okursak veya yazarsak), Turkce'nin sentaksi icindedir ve o sentaksa uygun olarak kullanilir. Bir fizik kitabini acarsaniz gorursunuz ki Turkce soyluyor bize. Anlamazsaniz, sebebi fizik bilmemenizdir, yoksa Turkce bilmemeniz degil. Fizik genellikle konu dilidir.

Bunda:

  1. Mutlak devinim, goreli devinim, yorunge, kitle, suredurum, enerji, gerilim vb. gibi kavramlarin tanimlari vardir.
  2. Deneyimlerde kullanilan aygitlarin betimlenmesi vardir.
  3. Olgulari toplayan ve ilerde olabilecek olgulari yeteri kadar yuksek olasilikla onceden kestiren yasalar vardir.
  4. Belirli fiziksel durumlarin hesaplanmasinda, ifadesinde, yasalarin ifadesinde, dizgeli bir dil olarak matematigin kullanilmasi vardir.

Ama, bunlarin yaninda baska bir sey daha vardir. Fizikte, fizigin gorevi, fizigin yontemi, yasalarin yuzde yuz pekin olup olmadiklari, olasilik dereceleri gibi ust-dilden ogeler de bulunmaktadir. Fizigin yuzyillar boyunca gelisip gerceklesen bir insan yapisi oldugu besbelli. Insan yapisi olmak bakimindan da pragmatik bir yani olmamasi olanaksiz; ama butun doga bilimlerinde oldugu gibi, 'pragmatik' ayrac icine konmakta ve yalniz sentaks ile semantik de alinmaktadir. Ornegimizde fizigin sentaksi, az once belirttigim gibi, Turk dilinin sentaksidir. Katilan ozel teknik terimler dogal olarak bu sentaksa uymaktadir. Semantik'e gelince, her gercek bilim bir semantik dizgesidir, onun icin fizik de bir semantik dizgesidir. Her gercek bilim diyorum, gercek bilim demekle, Mantikla Matematigi ayiriyorum. Cunku onlar, kullanilmakta olan bir terime gore, iceriksizdirler. Yani onlar dogrudan dogruya bir olayla karsilasim durumunda degillerdir. Biz karsilasimi kurduktan sonra icerik kazanirlar. Ornegin E=½gt² aslinda bir matematik formuldur: ama biz 'g, ivmedir; t, zamandir' dedigimizde bu, fizigin dili olarak icerikli olur. Yoksa kendi basina olunca iceriksizdir. Bunun gibi 'A ve B' dedigimiz zaman, A bir onermedir, B bir onermedir, (ve) onlari baglamaktadir; ama A hangi onerme, B hangi onerme? A herhangi bir onermenin yerini tutar, B de herhangi bir onermenin yerini tutar. Demek ki, mantik da tipki matematik gibi iceriksizdir. Bunlarin disinda, gerceklige iliskin butun bilimler birer semantik dizgedir. Simdi fizikten elde ettigimiz bilgilere dayanarak, insan bilimine bir ornek olmak uzere, Tarih denen diIin semiotik bakimindan kisa bir incelemesini deneyecegiz. Tarih, bilimin genel tanimina uygun oldugundan, bir bilimdir. Cunku birtakim tumcelerden meydana gelmistir, bu tumcelerin dogrulugu one surulmektedir ve bunlar herhangi bir bicimde birbirlerine baglidirlar (ornegin, nedensellik bagiyla). Iste bu dil, ornegimize uygun olarak Tarihe ozgu teknik terimlerin de yer aldigi Turkcedir. Sentaksi Turkcenin sentaksidir. Tarih de butun obur bilimler gibi bir semantik dizgedir dedik. Ancak yapisi geregince, Tarihte pragmatik, fizikte oIdugu gibi ayrac icine konmaz ve acikta durmaktadir. Ornegin Fransiz Devrimi'ni yazmis olan turlu turlu tarihciler arasindan aklima su ikisi geliyor: Biri, Adolphe Thiers gibi eski bir gelenekci, biri de Albert Mathiez gibi bir sosyalist. Bunlarin ikisini karsilastirma ogesi olarak ele alalim: Thiers icin Robespierre orta haIIi bir kisilige sahip, imgelem, tasarim gucunden yoksun, salt bagnazliginin sonucu gozunu kirpmadan adam oldurten, kisacasi yuksek nitelikleriyle degil, olaylarin suruklemesi ile Konvansivon Meclisi'nde o bilinen, egemen yeri almis olan biri. Mathiez icin tersine, Robespierre ozgurluk ulkusu yolunda odun vermez, incorruptible bir kahraman. Bunun gibi, bu iki tarihci, 1789 olaylari, devrimcilerin giristikleri dis savaslar, XVI. Louis'nin kacma girisimi, Cumhuriyetin ilani, XVI. Louis'nin idami, Jakobenler'in diktatoryasi, Dokuz Termidor uzerine baska baska yorumlarda bulunuyorlar. Demek ki her iki tarihci yapitlarini kaleme aldiklari sirada onceden; devrimler, devrimlerin nedenleri, devrim zamanlarinda insanlarin davranislari, hatta bu gibi zamanlarda olaylarin gidisine ekonomik ve tinsel faktorlerin etkisi uzerine, birbirlerinden farkli dusuncelere sahipler. Thiers ile Mathiez, konu-dili olan Tarih yardimi ile, karsilastirilan olaylar uzerine cogu zaman birbirinin taban tabana karsiti olan yorumlara variyorlar. Bu ne demektir? Thiers'in Fransiz Devrimi Tarihi ile Mathiez' in Fransiz Devrimi Tarihi, birer konu-dili olarak, anlatim ozellikrinden gelen ayriIikIar, daha cok ya da daha az belgeyi temele almaktan, ya da belgeleri daha iyi ya da daha kotu incelemis olmalarindan meydana gelen ayriliklar bir yana, asagi yukari bir ve ayni olabilir. Ancak yeni belgeler dolayisiyla bir oIgu ya da bir kisilik ustune yargi degisebilir. Simdi bir an icin diyelim ki, bu son durum soz konusu degil. yani her iki metin birbirinin esi. Thiers icin, kendi gorusune uygun olarak, Robespierre buyuk bir ozgurluk kahramanidir sozu yanlis olacak. Mathiez icin ayni soz dogru olacak. Iki tumce de, konu-dili ustune one surulmus biri olumlu, biri olumsuz iki yargi, baska deyisle, ust-dilden, birbirini degilleyen iki tumce. Birincisinde pragmatigi Thiers, ikincisinde Mathiez temsil ediyor ve goruluyor ki; pragmatik, ust-dili yuksek olcude etkilemektedir.

Dusuncelerimi aciklikla dile getirmek icin durumu belki oldugundan daha basit gostermis oldum. Soylediklerime turlu itirazlar yapilabilir.

Simdi onlardan iki tanesini ele alalim:
  1. Doga bilimi cok az sayida nedenle aciklamasini gerceklestirir. Oysa, tarihte belirli bir olgunun cok sayida nedeni gosterilir. Bunlarin elden geldigi kadar, hepsini cikarip goz onunde bulundurmak cok cetin, cok zor, cok ince bir istir. Baska deyisle, bilim olarak Tarih, doga bilimleriyle karsilastirilamayacak olcude karmasiktir.

    Simdi yanit: Evet, Tarih denen konu-dilini yazmak cok zahmet ve sabir isteyen bir istir. Ama doga bilimleri denen dilleri yazmak da daha kolay degil. Soyle ki, bir fizik olayini incelerken onda etken olan ogelerin sayisi, tipki Tarihte oldugu gibi, pek coktur; ancak arada su kucuk fark vardir (yani bilgi kurami bakimindan kucuk): Fizikci bir secim, bir ayiklama yaparak ogelerin bircogunu ihmal eder, geri kalan en onemli ogeleri bir matematik fonksiyon bagintisinda birlestirerek yasasini elde eder. Onun icindir ki, doga yasasi bir yaklasimdir, sadece bir olcude dogrudur. Tarihci, fizikciden biraz daha cok ogeyi elde tutmayi yeg bulur. Yoksa aralarinda bir temel yapi ayriligi yoktur. Her ikisinde de ogeler cok sayidadir. Fizikci kucuk olanlari ihmal eder, onun icin olasilikli bir yasa elde edebilir. Bunu da sonuna kadar basaramaz, ama bir yere kadar basardigini kabul edebiliriz.

  2. Doga biliminde, ornegin Fizikte, inceleyen incelenenden ayri ve onun karsisindadir. Oysa Tarihte durum, busbutun baska. Tarihci tarihin icindedir ve kendisi tarihsel bir varliktir. Onun icin tarihcinin oznelligi- nesnelligi fizikcinin oznelligi gibi degil, goreli bir oznelliktir.

    Yanit: Klasik Fizik, (F) gibi bir fizikcinin A. B, C, D ogelerinden meydana gelen fizik dizgesini incelerken A, B, C, D butununun tamamiyla disinda oldugunu soylerdi. Klasik Fizik, yani Galile-Newton fizigi. Simdi bir fiziksel dizge var: A, B, C, D olgularindan mevdana gelen bir butun. Bunu inceleyen, bunun disindadir derdi bu Fizik. Ama bugun cagcil (modern) fizik bize gosteriyor ki,bu bir yapintidan baska hicbir sey degildir.

Heisenberg'in belirsizlik bagintilarini ele alalim; su Ungenauigkeitsrelation ya da, Unschaeferelation, denen belirsizlik bagintilarini. Bu bagintilar bugun doga yasasi olarak da kabul edilmektedir. Heisenberg diyor ki: Bir elektronun yerini saptamak icin cok kucuk dalga uzunlugu olan, yani cok buyuk enerji kuantumu olan isin kullaniriz. Bu isin, carpma sonucu elektronun hizini degistirir. Demek oluyor ki elektronun yerini saptarken hizini saptayarmiyoruz. Ote yandan, elektronun hizini saptamak icin, dalga uzunlugu nispeten buyuk, yani enerjisi daha az bir isin kullaniriz. O zaman hizini saptayabiliriz, fakat yerini saptayamiyoruz. Burada bu isin nedir? Bu isin iste, inceleyendir, yani pragmatiktir. Bir yerde saptayabiliyor, bir yerde saptayamiyor; ama bu oznel bir iktidarsizlik degildir, dogrudan dogruya fiziksel dizgenin ne oldugunun bir ifadesidir, baska da, hicbir sey degildir. Fiziksel dizge, arastirilan fizik dizgesi, olcen aygit ya da gozlemleyen laboratuvardaki adamdir. Bunlarin hepsi birden fizik dizgesini meydana getirir. Bunu cok kaba bir ornekle anlatayim: Diyelim ki, bir hasta cocuk var. Agzina termometreyi sokuyoruz, atesini aliyoruz, bakiyoruz atesi 39C. Cocugun atesi 39C mi? Hayir. Cocuk ile termometrenin meydana getirdigi dizgenin isisi 39C'dir. Fakat termometre kucucuk oldugundan 39C ile asli arasindaki ayrim o kadar kucuk oldugu icin doktor bunu 39C olarak kabul eder. Fizik laboratuvarlarinda bu gibi ayrimlari gosteren duzenler, aygitlar vardir. Simdi bir su kabi alalim ve icine bir termometre sokalim, cikartalim bakalim: 18C. Demek ki suyun isisi 18C. Hayir! Su+termometrenin meydana getirdigi butunun isisi 18C'dir. Simdi bunun boyle oldugunu anlamak icin baska bir sey yapalim: Su kabini alalim, icine su koyalim ve icine kolum kadar bir termometre daldiralim. O zaman goreceksiniz, ne kadar muazzam bir fark olacaktir. O zaman su ile kolum kadar termometrenin birlikte meydana getirdikleri fiziksel dizgenin isisi belki 11C cikacaktir, belki 9C, belki 6C cikacaktir. Iste o zaman iyice anlasilacaktir ki, pragmatik tipki tarihte oldugu gibidir. Tarihte de durum bundan baska degildir. Tarihci tarihseldir demek, tipki fizikcinin fizik dizgesinin bir ogesi olmasina paralel olarak, tarih denen dilin icinde bir oge olmasi demektir. Yukaridaki ornekte Thiers ile Mathiez'in her biri, baska diller icinde konusuyorlar; cunku her biri ayri birer ust-dilin icinde bir ogedirler.

Bu karsilastirmalari ne amacla yaptik? Cunku butun bilimlerin birer dil olduklari gorusu kabul edilince, bunlarin hepsinin birden bir tek butun olusturdugu gorusunu boylece bir olcude gostermis oluyoruz.

  1. Teknige gelince: Bilimlerin uygulamasi olarak kurulan butunlerin kural ve yontemleri, ya da bu butunlerin kendileri anlamlarina geldigine gore;
    1. Yontem ve kural olarak ust-dillerin uzantisi,
    2. Butun olarak ise, ust-dilin yardimi ile meydana getirilen karmasik nesne'dir.
  2. Teknoloji ise; endustrinin turlu dallarinda uygulanan kural ve yontemlerin inzcelenmesi oldugundan; ya turlu bilimsel ustdillerin uzantilari olacak, ya da endustri etkinliginin dil olarak izdusumunun ust-dili olacaktir.

Bilim -- teknik -- sanatin birlesme noktasi olan mimarligin durumu acaba bu goruse gore ne olmalidir? Bunu dusunmeyi de felsefeye yakinlik duyan mimarlara birakiyorum.

( Tan Seckisi; Ekim 1982, Sayi:6 )


Bu yazi Orta Dogu Teknik Universitesi Mimarlik Fakultesi'nde verilmis bir konferansin metnidir.

Oneri, katki ve elestiri

Cogito