İşte
özgürlük!
Yildirim
Türker
Amerika
birbirini öldüren yağmacı Iraklıları göstererek soruyor: Değer miydi bunlar
için bizi ve ortağımız protesto eden gösteriler yapmaya?
Her türlü silahın
sınırlandırılmasına karşı tavrıyla ünlü, Nixon döneminin Beyaz Saray danışmanı,
eski kuşak Cumhuriyetçi, şahinlerin gagası, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld,
sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. Amerika'nın resmi 'Özgürlük' tanımını dünya
aleme ilan etti. Bağdat'ın Amerikan-Britanyalı güçler tarafından özgürlüğüne
kavuşturulmasıyla birlikte patlak veren kıyamet günü yağmacılığı üstüne görüşü
sorulduğunda verdiği cevap, bütün dünyanın kulağına küpe olacak nitelikte.
"Özgür insanlar, suç işlemekte özgürdür. Şimdi orada düzensizlik var.
Savaş ile özgürlük arasındaki düzensizlik. Zaten özgürlük, düzensiz bir şeydir.
Ve özgür insanlar, hata yapmakta, suç işlemekte, kötü şeyler yapmakta
özgürdür."
Britanya
Savunma Bakanı Geoff Hoon'un Basra'daki yağma olayları üstüne, Rumsfeld'inkini
önceleyen açıklamaları, Britanyalıların yüzyılların cilasıyla göz kamaştırıcı
bir dil edinmiş siyaset geleneğinin izini sürüyordu elbet. İhtiyar tilki, Basra
halkının, mülkiyetini Baas Partisi'nin elinden kurtardığını ilan ediyordu. Yine
güçlünün geleneksel utanmazlığıyla.
* * *
Süper gücün
özgürlük tanımı, 'Irak'ın özgürleştirilmesi' şiarıyla sivil halkın üstüne ölüm
kusan uygarlık koalisyonunun muradını bütün açıklığıyla yansıtmıyor mu? Alın
size özgürlük.
Aç ve
yoksulluktan gözü dönmüş, çoğunluk Şii halkın, önüne geçilemez bir nefretle
yakıp yıkarak, elçilik binalarını, Baas Partisi ileri gelenlerinin evlerini, ve
en can yakıcısı Bağdat Arkeoloji Müzesi'ni ve kütüphaneleri vahşice
yağmalamasına göz yuman, olan biteni konuşlandıkları bina tepelerinden, kavşaklardan
tatlı tatlı izleyen işgalci güçler, öncelikle Şiilerle Sünniler arasında patlak
verecek bir iç savaşı kışkırttıklarının farkında mı? Elbette. Özgürlük, senden olmayanı
öldürme hakkı değil mi? Sonrasında, bu korkunç sofradan arta kalan cesetleri
toplamak uygarlık güçlerine düşecek. Kaldırın şu boşları. Binlerce ceset, on
binlerce paramparça edilmiş tarihi kalıt ve insanlık onuru. Mezopotamya'nın
binlerce yıllık kültürel geçmişi üstünde tepinen, uygar güçlerin kışkırttığı
açlar, özgürlüklerini kullanıyor. Özgürlük zaten düzensiz, beter bir şeydir.
Pekiyi karşı
taraf ihlâl ettiğinde pek hassas davrandıkları Cenevre Konvansiyonu, savaş
kuralları arasında yağmanın engellenmesini şart koşmuyor mu? İşgalci kuvvetler
bir ülkenin topraklarına el koyduğunda otomatik olarak, oranın sivillerinin
hayatının, kurumları ve mallarının güvenliğinden sorumlu sayılmıyor mu? ABD,
Firdevs Meydanı'ndaki Saddam heykelinin halkın da yardımıyla yıkılışını bütün
dünyaya afili açılardan seyrettirirken, özgürlüğün yegâne görüntüsünün bir taş
yığını üstünde tepinmek, yakmak yıkmak olduğunu anlatmak istiyordu. Dünyanın
özgürlük adına ruhunu ferah tutması için önüne konan görüntü işte bu kadardı.
Şimdi Irak halkı özgür. İşgalci kuvvetlerin önünde yakıp yıkma, bütün dünyayı
utanca boğma özgürlüğü.
Ama tam da
burada yatıyor, Rumsfeld'in söylediklerinin sırrı. İnsanlık tarihinin yok
edilişine, Asur'dan, Sümer'den iz kalmayasıya en paha biçilmez insanlık
mirasının unufak edilişine özgürlükçü batı olarak müdahale etmeyip, onları aç halkın
iradesine bırakırken Petrol Bakanlığı'nın önünde tabur tabur Amerikan askeri
bekliyor. Özgürlüğün o şu aralar pek revaçta olan deyimiyle kırmızı çizgisi
buraya kadar.
Böylelikle
Amerika, dünyaya, Irak ve halkının tek işe yarar, dişe gelir, değerli
varlığının petrol olduğunu, bunun dışında ne hayatlarının ne kültürel
miraslarının beş paralık önemi olmadığını kanıtlamış oluyor. Bu arada özgürlük
kelimesinin tanımını yeniden yazarak gözdağı vermiş de oluyor. Her türlü hata
ve kötülük yapabilme serbestisi.
Bu tekamül
etmemiş, ilkel Arap halkının özgürlüğünü kullanmaktan anladığı işte bu kadar
demek için çekilen bu polaroid, filmin başını unutmamızı, onlardan her
halükârda tiksinmemizi de garanti altına almış oluyor. İşte bu vahşi barbarlar
için çırpındınız. Kendi başlarına yaşamayı beceremeyen, kendi düzenlerini
kurmaktan aciz yağmacı yığını için koskoca ABD ve hempası Britanya Krallığı'na
karşı sokaklara döküldünüz. Değer miydi?
Artık
ambargoyu, Saddam'ın ABD tarafından nasıl palazlandırıldığını, aşağılık petrol
hesaplarını hatırlayan beri gelsin. İnsanlığın belleğine kazınacak olan
fotograf çoktan seçildi. Uygarlık kazandı. Ezerek, öldürerek, hayatı hak
etmeyecek kadar ilkel ve vahşi insanların topraklarına girip kullanmayı
bilmedikleri petrollerine el koyarak.
Rumsfeld'in
sözlerindeki gizli ironi, ABD demokrasisinin düşük eteğini, kanlı iştahını da
açık ediyor. Hepimizi, galip geldiğine çoktan inandığı bir savaşın adil
olduğuna inandırmaya çalışırken olağanüstü kindar, alçak bir kovboy böbürlenmesiyle
zaferini taçlandırma çabasında. İnsanlığın asal koşullarını umursamadan,
itlafçı belediye zabıtaları gibi kuşkulandığı sivilleri sorgusuz sualsiz
kurşuna dizerek petrolün başını tutuyor. Binlerce yıllık insanlık kayıtları umurunda
değil. Metropolitan, insanlığın nesine yetmiyor? Ya da Getty'nin malikânesi. O
da olmadı, kıçıkırık kiç abidesi Madonna Inn.
ABD, dünyayı
hoyratça süpürüyor. İnsanlığın ortak ülküsel terimleriyle birlikte. Özgürlüğün
yağmacılık olduğu bir dünya tasavvuru adına.