Garik, Çinçik'i ariyor

Esmahan Aykol

                 

79 yasindaki Rus Yahudisi Bay Arkin, hâlâ formüller bulmaya çalisan bir matematikçi. Bir Türk'le evlenip Istanbul'a yerlesen akrabasi Dora'nin oglu Çinçik Hikmetzâde'yi bulmayi umuyor

 

                  

Nazilerin, Imparatorlugun Kristal Gecesi'nde yerle bir ettigi, 80'lerde aslina uygun olarak yeniden yapilan Oranienburger Caddesi'ndeki heybetli sinagogun yakinindaki bir binanin asansörle çikilan üçüncü katinda, Yahudi Kültür Merkezi'nde tanistik Bay Arkin'le. Bir aksamüstü, bes çayi içtik birlikte. Almanya'da emekli olmus Türkler ve Ikinci Dünya Savasi sonrasinda çikarilmis bir yasanin kendilerine sagladigi olanagi kullanarak son on yil içinde Almanya'ya gelen yasli Rus Yahudileri; duvarlari Ibranice hatlarla süslü genis bir salona yerlestirilmis masalarin etrafinda, kirik dökük Almancalariyla, zaman zaman da ellerini, kollarini, giderek bütün bedenlerini kullanarak anlasiyorlardi o aksamüstü. Bir tanisma çayiydi. Adanali bir kari-koca, ogullarinin basarilarini anlatiyordu, üniversiteyi bitirdigini. Ukraynali Bay Markon, II. Bayezid'in Osmanli Donanmasi'ni Ispanya'ya yollayıp, Kral Ferdinand'ın elinden Yahudileri nasıl kurtardigini. Foçali Ismail Bey, kafasini sallayarak dinliyordu Bay Markon'u. Dinliyor ve yasli adami tarihin bu kadar heyecanlandirmasina anlam veremiyordu besbelli. O, bugünle ilgiliydi daha çok. "Alti ay Berlin'de kaliyorum ben, alti ay da Foça'da. Balik tutuyorum, raki içiyorum. Çocuklar burada, özlüyorum onlari. O yüzden geliyorum." Arkadasi Hamdi, sirtini sivazliyordu Ismail Bey'in. "Alman da oldun artik." Yere bakiyordu Ismail Bey gülümseyerek. "Hamdi israr etti.

Giris çikisin kolay olur, dedi. Alman oldum ben de."

 

Bay Arkin, elinde bir fotografin fotokopisi ile masalari geziyordu o sirada. "Taniyor musunuz bu çocugu? Ismi Çinçik Hikmetzâde. Annesi, benim uzak bir akrabam, bir Türk'le evlenip Istanbul'a gitmisti. Çinçik orada dogdu. Hiç görüsmedik biz."

 

Adanali kari-koca, fotografa bakip, kendi ogullarini anlatmaya devam ediyordu. "Üç yasinda falan degil mi bu çocuk? Levent de bu yaslardaydi Almanya'ya geldigimizde. Ah evladim! Ne çabuk geçti yillar."

 

Bay Arkin, fotokopi fotograf ile bana yaklasiyordu ardindan. "Siz nerelisiniz? Istanbul'dan mi geliyorsunuz? Tanir misiniz Hikmetzâdeleri?"

 

Entelektüel merak

 

O bes çayinin üstünden birkaç aydan fazla geçmisti Bay Arkin Kreuzberg'deki evimizin kapisini çaldiginda. Saat 2'de randevulasmistik, zil gerçekten tam 2'de çalinmisti. Nike marka beyaz spor ayakkabisi ve soguk havaya ragmen ince bir rüzgarlik giymisti. Moskova kislarina alI$Ik olanlara Berlin'in sogugu yazmiyordu besbelli. 79 yasindaydi Bay Arkin, ya da tam ismiyle Grigor Arkin, yürürken benim hizli adimlarima yetismekte zorlanmiyordu.

 

Gene bir fotografin fotokopisi vardi elinde, iki tane de sepya fotograf, umutla aradigi akrabasi Çinçik'in üç yasindaki halini gösteren. "Bir Türk gazetesine ilan verebilirim," diyordu. "Pahali olsa da, bu is için para bulurum."

 

"Neden bu kadar önemli Çinçik'in bulunmasi Bay Arkin? Tek akrabaniz oldugu için mi?" "Akrabam olmasi degil, Çinçik'in Türkiye'de büyümesi bana ilginç geliyor. Biz ayni yil dogduk Çinçik'le. 1923'de. Ben Moskova'da, o Istanbul'da. Farkli kültürlerde büyüdük, simdi ikimiz de ayni yastayiz. Nasil bir insan oldugunu merak ediyorum, yasadigimiz kültürlerden ne kadar ve nasil etkilendigimizi. Dünyanin halini konusmak istiyorum Çinçik'le, ne düsündügünü bilmek."

 

O'nu hazirliksiz yakalayacagini düsündügüm sorumu patlatiyorum derhal.

 

"Hangi dilde konusacaksiniz peki?" Sakin sakin konusmaya devam ediyor Bay Arkin. "Annesinden Rusça ögrendigini umuyorum. Belki de Almanca biliyordur. Yoksa, bir çevirmen buluruz hem Türkçe hem de Almanca ya da Rusça bilen."

 

"Düsündünüz mü yani bu meseleyi?". "Düsündüm tabii," diyor ayiplarcasina. Konusmak için akrabasini bulmak isteyen yasli bir matematikçi, onunla nasil konusacagini düsünmez mi hiç?

 

Bay Arkin'in matematiksel istatistik üzerine doktorasi var. Bes yasindayken almaya basladigi özel derslerle ögrendigi Almancasi sadece Almanya'ya yerlesmesinden sonra degil, 1947'de de isine yaramis. Kizil Ordu'nun Almanya'dan kaçirip Sovyetler Birligi'ne götürdügü bilim adamlarina çevirmenlik yapmis, Moskova'ya 30 km. mesafedeki Frjasino'da bir enstitüde, 1951'de Almanlar ülkelerine dönene kadar. "100'den fazla Alman bilim adami, mühendis ve kalifiye isçi vardi enstitüde," diyor Bay Arkin. "Hepsi 1951'de döndüler Almanya'ya. Içlerinden bir tek Dr. Vogel dönemedi. Onun akibeti hiçbir zaman belli olmadi. Dr. Vogel, kaçirilmalarinin ilk yildönümünde ise gelirken koluna siyah bir bant takmisti, ayni gün ortadan kayboldu ve kendisinden bir daha haber almadik."

 

Yo, Dr. Vogel'dan söz ederken titremiyor sesi. Alisiyor mu insan tanidiklarini, hatta sevdiklerini yitirmeye bu yasa gelene dek? En yakin arkadasi Korzin'i sekiz yil önce kanserden kaybetmis Bay Arkin. Korzin'in Moskova'daki karisiyla telefonlasiyormus arada bir.

 

Elindeki plastik posetin içinden yeni fotokopi fotograflar çikariyor. Bu fotokopiler renkli. "Baykal Gölü kiyisinda ayiya rastladik," diyor. Fotograflarin birinde kendi ayaginin yaninda bir ayinin ayakizi var, uzun uzun onu gösteriyor parmagiyla. Baykal Gölü ayilariyla bas etme yöntemlerini anlatiyor sonra. "Gözünün içine bakmak gerekli ayilarin, ondan

korkmadiginizi belli etmek için. Bir kez gözünün içine bakarsaniz, ayi nerede görse tanir sizi ve saygi duyar. Bu ayilar sinirli olduklari zaman sindirim sistemleri hizli çalisir. Ishal olmus bir ayi görünce kaçmak gerekir."

 

Kamçatka gezisinde de Korzin'le birlikteymis Bay Arkin. Peki Moskova'daki diger arkadaslari? "Arkadaslarimi özlüyorum tabii. Uzun yürüyüslere çiktigim arkadaslarim vardi. Burada tek basima yürüyorum her gün 20 dakika. Hemen karar vermedim Almanya'ya gelmeye. Bekledim olaylarin nasıl gelisecegini. 1994'de, benim durumumda bir adam için Rusya'da istikbal olmadigini görünce, Alman Konsoloslugu'na gittim. Islemler bir yil sürdü. Yedi yildir da Almanya'dayim."

 

Berlin'de Yahudi huzurevi

 

Israil devleti vatandaslarini kabul ediyor Almanya. Ama Bay Arkin'in Israil'e gitmesine gerek olmamis. "Çünkü," diyor, "Ailemin malvarligina savas sirasinda el konmustu. Bunu ispatlayinca beni sorunsuz kabul ettiler."

 

Simdi de Berlin'de bir Yahudi huzurevinde kaliyor ve Alman Devleti'nden aldigi sosyal yardimla geçiniyor. "Rusya'daki emekli maasimi da oradaki arkadaslarim aliyor."

 

Huzurevinde kalan diger yaslilar arasinda arkadaslari var mi? Nasil insanlar onlar? "Her tür insan var. Ev kadinlari da, mühendisler de. Yüzde 80'i eski Sovyetler Birligi'nden gelenler, Alman Yahudileri küçük bir azinlik. Konforlu bir yer degil huzurevi ama benim fazla beklentim yok. Kamçatka Daglari'nda çadirda yasadim ben. Konfor da neymis." Ah, işte gene 79 yillik ömrün o unutulmaz tek bir ayi.

 

Hiç evlenmemis Bay Arkin. Annesi ve babasinin ölümlerine dek Moskova'da komünal bir evde onlarla birlikte yasamis. "Bizden baska alti aile daha vardi, hep birlikte yasiyorduk. Annem ve babam öldükten sonra da, 1974'e kadar orada kaldim." Kamçatka disinda yasaminin hiçbir anini anlatirken heyecanlanmiyor Bay Arkin. Bir de konu dönüp dolasip Çinçik'e gelince kipirdiyor mavi gözleri.

 

"Çinçik'in annesi Dora benim uzaktan akrabamdir. Ural bölgesinde yasiyorlardi. Dora, Çinçik'in askeri tabip olan babasi Hikmetzâde ile orada tanismis. Savas esiriymis Hikmetzâde. Özgürlügüne kavusunca birlikte Istanbul'a gitmisler. Dora'dan gelen mektuplardan Çinçik'in dogumunu ögrendik. Bir de bu fotograflari yollamisti." Fotograflardan fotokopi olmayan iki tanesinin arkasinda Rusça yazilar var. "Bizi unutmayin," diyor Bay Arkin fotografin arkasinda çoktan ezberledigi kisacik cümleye bakarken. Sonra, gözlerini kaldirip bana bakiyor. "Unutmadim." Bir de tarih düsülmüs: 14.6.1926.

 

"Diger fotografin arkasinda ne yaziyor?" diye soruyorum. "Kardesim Garik'e Çinçik'den," diyor Bay Arkin bu kez. "Küçükken bana aile içinde Garik derlerdi. O yüzden öyle yazmis." Çinçik degil tabii, annesi Dora yazmis bunlari. Bu fotograf da 1926 tarihli. Fotokopi fotografin arkasinda ise Bay Arkin'in el yazisiyla "Istambul Mai 1931" yaziyor. Yani Çinçik sekiz yasindayken çekilmis.

 

Çinçik mi? Çinçik nasil bir isim peki? Rusça mi? "Yoo, Türkçe," diyor. Bir an durakliyor. "Türkçe degil mi?" "Hayir," diyorum. "Çinçik diye bir isim yok. Cengiz olmasin?" Aklima Çinçik'e benzeyen baska isim gelmiyor. Fotografin arkasinda yazani gösteriyor Bay Arkin. Kiril alfabesiyle elbette. "Bakin Çinçik yaziyor burada. Çinçik Hikmetzâde." "Çinçik diye bir isim yok Türkçe'de. Babanin adi Hikmetzâde de muhtemelen soyadi devrimi sirasında degismistir. Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra..."

 

Basini salliyor Bay Arkin daha fazla açiklamaya ihtiyaç olmadigini gösterircesine. "Ama," diyor, "Kendisi ya da çocuklari gazetede bu resmi görürlerse tanirlar. Ismi Çinçik olmasa bile, soyadi Hikmetzâde olmasa bile..." Birden, umutla "Hem Dora var," diyor.

 

Ah Dora. Bir Müslümanla evlenmek için, ask ugruna yani, diger gayrimüslim kadinlar gibi Müslüman olup "Makbule" adini almadi mi acaba Dora?

 

"Dora'nin Müslüman olup olmadigini biliyor musunuz?" "Bilmiyorum," diyor.

 

"Müslüman olduysa onun da adi degismistir." Umutsuz degiliz ikimiz de. Bu fotograflari görüp, Çinçik'i ya da Dora'yi ya da askeri tabip Hikmetzâde'yi birilerinin taniyacagina dair umudumuz var. O umutla ayriliyoruz kanalin iki yakasini birlestiren köprünün üstünde. Huzurevine dönüyor Bay Arkin.

Dogada yirtici hayvanlarin çogalmasiyla yirtici olmayan hayvanlarin azalmasi arasindaki matematiksel korelasyon üzerinde çalismaya devam etmeye. "Bir formül," diyor, "Doganin dengesinin formülü."

 

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa