Filozof
olmak yetmez
Kivanç Koçak
Karl
Marx 14 Mart 1883'te öldü.
Ölüm
yildönümünde Marx'i dünyayi en çok etkileyen beyinlerden biri olarak hatirlamak
gerek
"... gene
bronsit olmustu. Tüm olup bitenlerden sonra ve onun yasinda bu tehlikeliydi.
Buna bir de, akcigerlerindeki bir iltihaplanma ve hizla güçten düsmesi basta
gelmek üzere bir sürü komplikasyon eklenmisti.(...) Alti haftadir her sabah köseyi
dönerken perdeleri inik bulacagim diye ölesiye korkuyordum. Dün günlük ziyaret
için eve vardigimda, ev halkini gözyaslarina bogulmus buldum: Son yakin
gibiydi.(...) Odaya girdigimizde orada öyle uzanmis uyuyordu, ama bir daha hiç uyanmayacakti.
Nabiz ve solunum durmustu. Bir-iki dakika içinde sessiz sedasiz ve aci çekmeden
göçüp gitmisti. Insanlik bir beyin daha yitirdi ve bu zamanimizin en büyük
beyniydi."
Görmeyi ne
çok isterim; Londra'nin kuzeyinde bir tepede, oldukça güzel ve bakimli bir parkin
yaninda oldugu söylenen Highgate Mezarligi'ni. Orada gömülü binlerce insandan
birisinin; hemen karisi Jenny'nin mezarinin yaninda gömülü Karl Marx'in mezarini.
Mezar tasina kazili iki cümleyi tekrar ve tekrar okumayi: "Bütün
ülkelerin isçileri, birlesin!" ve "Filozoflar bugüne kadar
sadece dünyayi açiklanmakla yetindiler, oysa mesele onu degistirmektir!"
Hayir, niyetim 14 Mart 1883'de, 65 yasinda ölen Marx'i anmak adina alisilageldik
bir "biyografik aktarim" yapmak degil. Genel olarak insanligin
kendisini, tarihini, "hal ve gidisatini" görmesine; kisisel
olarak ise dünyayi algilamama çokça yardimi dokunan bir adama bu vesile ile
saygilarimi sunmak, becerebildigim kadar.
Engels'in,
Marx'in ölümünün hemen ardindan yazdigi mektupta dedigi gibi "zamanimizin
en büyük beyniydi" ifadesini tartismali bulanlar olacaktir elbet. Ama
tartisilmayacak olan, gelistirdigi düsüncelerinin hâlâ ve hâlâ etkileyici oldugu
gerçegi. Hem de neredeyse külliyen kendi adiyla özdeslesmis bir sistem/ "insanlik
projesi" iflas etmis, birileri "dügün dernege" durmusken.
Çünkü ne olursa olsun, iyi ya da kötü; daha iyi bir dünya tahayyülünden
bahsederken ona bakmamak olanaksiz. Çünkü o, Platon'un "filozoflar
kral, krallar da filozof olmali" deyisinin ötesine geçiyor: Filozof
olmak yetmez ki, dünyayi degistirmek lazim! Çünkü o, daha 23 yasinda "Demokritos
ve Epiküros'un Doga Felsefeleri Arasindaki Fark" basligini tasiyan
doktora tezinde baslamisti "eylem felsefesini" kurcalamaya.
Çünkü o, insan denen varligin daha iyisine layik oldugunu, bu haliyle dünyanin "yabancilasmis"
bir yer oldugunu söyler. Çünkü, "Avrupa'da bir hayalet dolasiyor:
Komünizm hayaleti" diye baslayan "manifesto" birileri
için hâlâ kuvvetli, önemli, gerçek bir seyler anlatiyor...
Ambalajlamayiniz!
"Solda"
olmak için tek referans
noktasi degildir elbet Marx (Zaten en büyük hata burada yapilmadi mi? Onun
reddedecegini tahmin edecegimiz sekilde, bir "projeyi"
bütünüyle ona tahvil ederek!). Ne var ki, tekrar tekrar bakilmasi, yorumlanmasi
gereken coskun bir kaynaktir bana kalirsa. Asla "siselenmemesi,
ambalajlanmamasi" gereken, tam tersi sürekli akmaya birakilmasi
gereken bir kaynak!
Sözün
sonunda en iyisi birakalim da "genç" Marx kendini anlatsin,
tüm atesliligi ile: "Ruhuma gerekli olani sükunet içinde gerçeklestiremiyorum,
rahattan ve dinlenmekten kaçinarak hep mücadeleye dogru kosuyorum. Tanrilarin
bahsettigi her seyi fethetmek, bilim dünyasini cesaretle kesfetmek, siirde ve
sanatta ustaligimi ortaya koymak isterdim. Her seyi durup dinlenmeden ögrenme,
istek ve eylemi bizden uzaklastiran uyusukluktan sakinma, kisir düsüncelerle
kokusup gitmeme ve boyunduruk altinda asagilik bir biçimde egilmeme yürekliligini
göstermek gerekir, çünkü bizi harekete geçiren arzu ve umut daima yanimizdadir."
(Robert-Jean Longuet, Büyükdedem Karl Marx, Kavram Yayinlari, 1999, s.34)