Küresel
düzen tek tip medeniyet öngörüyor
Süreyya Su
Bati
medeniyetinin karsisina yerlestirilen tüm öteki toplumlar basitçe ilkel,
barbar, geri olarak görülmüstür
12-13 Subat'ta
Istanbul'da, HiristiyanBati medeniyeti ile Müslüman-Dogu medeniyetlerini bulusturmak
amaciyla, AB ülkeleri temsilcileri ile IKÖ ülkeleri temsilcileri, bazi entelektüellerin
de katilimiyla, Disisleri Bakani Ismail Cem'in inisiyatifiyle "medeniyet
ve uyum ortak forumu" kapsaminda bir araya getirildi. Toplantinin en
somut sonucu olarak "Istanbul ruhu" diye bir konsept çikti. Fransa
Disisleri Bakani Hubert Vedrine, "Istanbul ruhu, Islam ülkeleri
ile Avrupa arasinda karsilikli saygiya dayali açik bir diyaloga yol açacaktir"
dedi. Dolayisiyla toplanti sadece Türkiye Disisleri Bakanligi açisindan bir basari
anlami tasidi. Hem böylesine büyük
organizasyonlari
kotarabilecek bir donanim ve hünere sahip oldugumuzu, hem de içinde bulundugumuz
ekonomik kriz durumunda bile belli bir itibara sahip oldugumuzu ispatlamis
olduk. Bunu bilakis Avrupali katilimcilarin "komplimanlari"yla
da destekledik. Fakat tüm bunlara ragmen diyalog adina müsbet bir sonuç çiktigini
söyleyemeyiz. Zaten konuya yaklasim tarzi degismedikçe diyalogun imkanlarinda
bir gelisme beklenemez, yalnizca bir "uyum" söz konusu
olabilir.
Konuya yaklasim
tarzinda beliren yaygin anlayis medeniyet eksenli olup, entelektüel mevzilenmeler
de Huntington tezine karsi oluyor. "Medeniyetler Çatismasi"
tezine karsi "Medeniyetler Uyumu" tezleri delillendirilmeye
çalisilarak, bir anlamda sarkiyatçiligin karsisina garbiyatçiligin çikartilmasi
gibi, bir kisir döngü üretiliyor. Çünkü aslinda dogasi geregi, eger varsa, medeniyetler
çatisir. Modern bir kavram olarak bugün kullandigimiz anlamiyla medeniyet, hegemonya,
güç iliskileri ve ekonomi politikle ilgili bir kavramdir. Medeniyet, tamamlanmis
oldugu varsayilan bir kültürel yapiyi temsil ederek idealize edilir ve bu
haliyle zaman zaman asimilasyonist veya dislayici tutumlar sergiler. Annales
okulunun kurucularından ünlü tarihçi Lucien Febvre, medeniyet-sivilizasyon
kavraminin "arkeolojisi"ni yaptigi çalismasinda, kavramin 18.
yy Fransiz düsüncesi tarafindan yaratildigini gösterir. Ona göre medeniyet
sözcügünün tarihini çikarmak Fransiz düsüncesinin 18. yy'dan günümüze kadar geçirdigi
köklü degisimleri ortaya serer. Febvre'in bu savini genisletirsek, medeniyet
sözcügünün tarihi pesinde izlenen zihniyet tarihinin ayni zamanda sömürgeciligin
tarihiyle örtüstügünü söyleyebiliriz. Febvre'in belirttigi gibi, "medeniyet
herbirimizin kibirli bir tavir içinde sahiplenmek istedigi bireysel bir ayricaliktir".
Yani eksik olarak tanimlanan bir ötekine dayali özne insasinin kavramsal
araçlarindan biridir.
Farklilik,
asayis sorunu mu?
Bati
medeniyetinin karsisina yerlestirilen tüm öteki toplumlar basitçe ilkel,
barbar, geri olarak görülmüstür. Böylelikle, aydinlanmanin ve modernligin
göstergeleri olarak isleyen gelisme ve ilerleme ilkeleri ayni zamanda
sömürgeciligin "medenilestirme" misyonunun mihenk tasini olusturur.
Bu baglamda medeniyet ve sömürgecilik arasindaki iliski daha bir açiklik kazanmaktadir.
Bati'nin hükümran öznesi kendini medeni ve evrensel olarak kurabilmesini, ötekini
medenilestirilmesi gereken geri toplumlar olarak kurmasina borçludur. Bu ise,
ötekilerin kronolojik bir zaman anlayisi içinde "eksik" olarak
kurgulanmasini beraberinde getiriyor. Bugün de ABD'nin askeri müdahaleleri bu
klasik sömürge söylemi çerçevesinde mesrulastiriliyor. ABD'nin hamiligini yaptigi
küresel düzen, her seyin tektiplestigi "ideal" bir dünya
medeniyeti öngörüyor. Bu nedenle her türlü farklilik isaretlerine asayis sorunu
olarak bakiyor. Baudrillard'in son söylesilerinde vurguladigi gibi, bu süreçte insan
haklari, demokrasi ve özgürlük gibi kavramlar çoktan birer mesrulastirma aracina
dönüsmüs durumdalar.
Tüm bu kosullar
altinda gerçek bir diyalogun imkânlarini ancak hermenötik baglamda genisletebiliriz.
Öncelikle mevcut öznelliklerimizin tarihsel baglami elestirel bir okumaya tabi tutulmali.
Nitekim, önyargilarimizi,aliskanliklarimizi ve içine "atildigimiz"
geleneksel dünyayi kesfetmeden, bilgilerimizin temellerini sorgulamadan
medeniyet, modernlik, dogubati gibi genel geçer kavramlar üzerine retorik
yapmanin pek bir kiymet-i harbiyesi kalmiyor. Ayrica ben ve öteki iliskisini asarak
öznellerarasiliga dayanan bir diyalogun saglanmasi için, bir tartismanin biçimsel
kosullari da önceden yerine getirilmis olmalidir. Habermas bu kosullarin yerine
geldigi ortami "ideal konusma durumu" olarak tanimlar. Ideal konusma
durumu, bütün katilimcilarin, konusma edimlerinin seçimi ve icrasinda simetrik
olarak esit sanslara sahip oldugu, egemenlikten tümüyle kurtulmus bir durumdur.
Böylece belki, güç iliskileri ve stratejik konumlarin yaratmasi muhtemel iletisim
zorluklarini asan bir diyalog sürecini kurumlastirabiliriz.