Yahudilerin bir gelecegi var mi?

Ahmet Insel

                        

"Dünyada Yahudilerin en az güvenlik içinde yasadigi yerin Israil oldugu gerçegini görüp üzerinde düsünmeliyiz."

                 

Ariel Saron'un Mescid-i Aksa'daki provokasyonuyla, Israil-Filistin baris süreci büyük bir yara almisti. Buna tepki olarak baslayan ikinci Intifada ve daha sonra Saron'un basbakan olmasi, Oslo anlasmalarını fiilen tarihe gömdü. Bir yil önce, adi konmamis Filistin devletinin baskani konumunda olan Arafat, bugün Ramallah kentinde zorunlu ikamete mecbur bir yasli lider. Büyük Israil politikasinin sahinleriyle, Israil'in haritadan silinerek yerine Filistin devletinin kurulmasindan baska bir sey hayal edemeyen Arap dünyasinin fanatiklerinin üzerinde anlastiklari yegane ama önemli nokta, bugünkü Israil devleti, Bati Seria ve Gazze seridi üzerindeki topraklarda kurulacak iki ayri ve komsu devlet fikrinin kabul edilemez olmasi.

 

Askerlerin isyani

 

Israil'in isgal altindaki topraklarda bugün izledigi devlet terörü politikasini, Israil halkinin çogunlugu destekliyor. 1990'larda Israil'de onbinlerce kisiyi harekete geçiren baris hareketi günümüzde sesini duyuramiyor. Israil'de yasayan Yahudilerin önemli bir bölümü, hakliliklarinin "mutlak ve kudsi" olduguna inananlarin duydugu sonsuz güven duygusu içinde, isgal edilmis topraklarda daha fazla Yahudi yerlesim yeri açmaya çabalarken, bu topraklarin Israil devletine bütünüyle ilhak edildiginin ilan edilecegi günü sabirsizlikla bekliyorlar. Herhalde, bunun ardindan gelecek ikinci büyük zorunlu sürgünle, Filistin sorununun radikal biçimde çözülecegini hayal ediyorlardir.

 

Israil yönetiminin ve toplumun çogunlugunun sergiledigi bu uzlasmaz ve saldirgan tavir, Israil'de yasayan Yahudiler kadar, Israil disinda yasayan Yahudilerin de Israil kimligiyle ilgili yasadiklari anlam bunalimina iliskin sorgulamalarin da giderek daha güçlü ve açik biçimde ifade edilmesine yol açiyor.

 

Israil topraklari içinde yasayan Yahudiler açisindan bu anlam bunaliminin en son ve güçlü ifadesi, Israil ordusunda görevli elli subay, assubay ve erin geçtigimiz günlerde yayimladiklari bildiriydi. Bildiride bundan böyle isgal altindaki topraklarda görev yapmayacaklarini, vatani hizmetlerinin amacinin Israil'in ve Israil halkinin savunulmasi oldugunu, yasal Israil sInIrlarI disindaki Yahudi yerlesim yerlerinin savunulmasinin ve o topraklarda yasayan Filistinlilerin ezilmesinin vatani görev kapsamina girmedigini duyuruyorlardi. Tahmin edildigi gibi, söz konusu bildiri, Israil'in gündemine bir bomba gibi düstü. Israil'in Yahudi kamuoyunda belki Türkiye'dekinden daha fazla sevilen ve güven duyulan ordu, Tsahal için bu beklenmedik bir darbeydi. Bunu izleyen tartismalarda, Israil haberalma teskilatindan bir görevli, sözkonusu bildiriyi imzalayan asker sayisinin az bile oldugunu, ordunun içinde bu konuda çok daha büyük bir huzursuzluk yasandigini radyoda açikça ifade etmekten kaçinmiyordu.

 

Israil'in önde gelen gazetelerinden Haaretz'de Zeev Sheef, Israil ordusunun evleri dinamitlemesini, sivilleri öldürmesini "Israil ve Tsahal tarihinin utanç verici bir sayfasi" olarak tanimliyor. Aynı gazetede G. Levy, "sivillere yönelik terörizme karsi oldugunu ilân eden bir ülke, hem masum sivillerin evini yikip hem de bunun terorist bir eylem olmadigini iddia edemez" diyor. Bazi gözlemciler, benzer tartisma ve elestirilerin komsu Arap ülkelerde mümkün olmadigina isaret edip, Israil'de hâlâ demokratik geleneklerin ayakta kalmasinin önemine bu vesileyle isaret etmekten geri kalmadilar elbette.

 

Israil içindeki bu tartisma, önde gelen asker ve sivil yöneticilerin önemli bir bölümünün çocuklarinin Israil disinda yasadikları haberinin yayimlanmasiyla, daha da alevlendi. Dünyada Yahudilere yasayacak bir yurt bulma ve bunun tercihan "vaat edilmis topraklarda" olmasi girisimi olarak, XIX. yüzyil sonunda baslayan siyonizm hareketinin yasadigi bunalimin anlamli göstergelerinden birisiydi bu. Israil'e göç eden Yahudiler kadar, hatta ondan daha fazla Israil'den göç edenlerin olmasi ve bunlarin özellikle genç nüfus diliminde yer almalari, siyonizmin sonuna isaret etmiyor elbette. Ama siyonizmin içeriginin ve algilanmasinin Yahudi dünyasinda büyük ölçüde degistigini gösteriyor.

 

Sivil din

 

II. Dünya Savasi sırasında Yahudi soykirimina katilmis olanlarin yakalanip yargilanmasi için yillardir ugras veren Fransiz avukat Klarsfeld, bu anlam bunalimini çarpici biçimde özetliyor: "Bugün dünyada Yahudilerin en az güvenlik içinde yasadigi yerin Israil oldugu gerçegini görüp, üzerinde düsünmeliyiz". Bu tesbit, bir biçimde Israil devletinin kurucu ve halen resmi ideolojisi olan siyonizmin geçerliliginin sorgulanmasi demek. Bu sorgulama, antisemitizmi her yerde "yakin ve yaygin bir tehlike" olarak sunup, bu yolla Yahudi cemaatlerinin Israil'le dayanismalarini güçlü tutma ve Israil'in olaganüstü konumunu sürekli kilma politikasini teshir etmenin önünü açiyor. Bundan daha önemlisi, diaspora Yahudilerinin maruz kaldiklari, kimliklerini öncelikle Israil'e mi yoksa yasadiklari ülkelere mi aidiyet iliskisi içinde tanimladiklari sorgulamasinin bunaltici baskisindan kurtulmalarinin ön adimini olusturuyor. Bunun yaninda, Yahudi soykiriminin anisini araçlastirarak, dünyadaki Yahudi cemaatlerinin siyasal ve toplumsal homojenligini pekistirme girisimini cesaretle teshir etmeyi de mümkün kiliyor.

 

Bu konulari cesur biçimde ele alan, Ester Benbasa ve Jean-Christophe Attias'in "Yahudilerin bir gelecegi var mi?" baslikli kitabi geçen sonbaharda Fransa'da yayimlandi. Iki tarihçi, dünyada Yahudilik konumunun bazi temel sorunlarini, tartisarak, desiyorlar. Israil disinda yasayanYahudilerin kimliklerini Israil'le özdesleştirmelerinin onlara hem Israil yönetimi ve siyonist hareket tarafindan hem de Yahudi olmayanlar tarafindan dayatilmasini elestirirken, bazi tabu konulari da cesaretle tartisiyorlar. Yahudi soykirimini bütünüyle tekillestirerek, buna bir tür "sivil din" islevi gördürülmesini elestirirken, soykirimdan tanimlanan bir kimligin bugün Yahudilerin tahayyül dünyasini sinirlayan islevine dikkat çekiyorlar. Ortaçagdaki Yahudi düsmanligiyla modern antisemitizmin ayni seyler olmadigini hatirlatip, Yahudi cemaatlerinin cemaat yapilarina giderek daha fazla kapanmalarinin tasidigi tehlikeye isaret ediyorlar. Benbasa ve Attias'in tartismaya açtiklari bir baska tabu ise, Yahudi dünyasinin yasadigi iç çatismalarin varligi: Laik ve köktendinciler arasinda, Israil ve diaspora Yahudileri arasinda, Eskenazlar ve Sefaradlar arasinda yasanan çok ciddi gerilim ve hatta çatismalari ele alarak, homojen bir evrensel Yahudi kimliginin gerçekte olmadigini gösteriyorlar. Bu ise, dünyadaki Yahudilik konumu açisindan bir eksiklik degil, tersine bu kimligin gelecegi açisindan bir sans olusturuyor yazarlara göre.

 

Sartre, "Yahudi, baskalarinin onu Yahudi olarak kabul ettigi insandir" derken, Yahudilik konumunun olusumundaki bu kadim dis etmene vurgu yapiyordu. Soykirim sokunun üzerinden yarim yüzyil geçtikten sonra, günümüz Yahudilerinin bir kismi simdi kendi kimliklerini kendileri tanimlamak mücadelesini gündeme getiriyorlar. Yahudiligi, siyonistlerin, dini çevrelerin veya Yahudi olmayanlarin zorla giydirdigi bir tek tip elbise gibi tasimamak amaci tasiyan bu sorgulama, Yahudilik konumunun farkliliklari içinde olaganlasmasini öngörüyor. Bu iç sorgulama, Israil-Filistin sorununun çözümü için de gerekli gelismelerden birisi elbette. Benzer bir sorgulamanin günümüz ArapMüslüman kimligi için de baslamasi kosuluyla.

 

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa