Peki ya sagda neler oluyor?

Ayse Kadioglu

 

Bu aralar sol tartisiliyor ama yeni sagi tanimanin, onu anlamanin önemi de büyük. Çünkü sag-sol hiziplesmesine dayanan modern siyasetin yerini alacak bölünmelerin tohumlari orada sakli               

 

Bir süredir Türkiye'nin gündeminde solun disaridan ve kendi içinden sorgulanmasi var. Solculugun bir gençlik hastaligi olmasi tespitlerinden kidemli solcularin kendi iç muhasebelerine varan bir yelpaze içinde cereyan ediyor bu sorgulama. Gazeteciler, akademisyenler, cebinde yeni kelimesi olanlar bu sorgulamaya bir yerinden katiliyor. Solun iç sorgulamalari bir süre sonra ülsere dönüsen bir mide agrisina benziyor. Hani ülser teshisi öncesinde midede sürekli acikmayi animsatan bir bosluk hissi duyulur. Onun gibi... Bir siddetli asit salgilamasi ve geride kalan bosluk hissi...Bir dinmeyen agri, bir iyilesmeyen yara. Ben solun içindenmis gibi yapip ama aslinda disindan gelen sorgulamalari daha ilginç buluyorum. Çünkü bu sorgulamalar -solu simdilik birakin bir kenara- "yeni sag"in aldigi biçim ve hatta daha da ötesi "yeni siyaset" hakkinda ipuçlari barindiriyor. Çünkü mesele sadece solun meselesi degil. Üstelik sadece Türkiye'nin meselesi de degil. Soldaki debelenmeyi, söylemin tükenmesini yalnizca Türkiye'nin sorunu sananlar bu tartismaya çok yerel bir açidan yaklasiyorlar. Daha makro bir yaklasim "sol" ve "sag" temelli bölünmelerin dünyanin baska yerlerinde de önemini yitirdigine isaret ediyor. Bu anlamda yeni bir siyasetin parametrelerinin olusturuldugu bir dönemin tam ortasinda yasiyoruz. Bunun içinde yasarken ayni anda analizini yapmak o kadar kolay olmuyor.

 

Eski sol ile yeni sag

 

Aslinda Türkiye'de solun içinden gelen kimi iç sorgulamalarin son derece önemli saptamalar yaptigini teslim etmek gerek. Özellikle kendi kisisel deneyimlerinden degil de analitik kaygilardan yola çikan sorgulamalari ayri bir kefeye koymali. Kanimca tartismayi analitik bir eksende ele alan en önemli yazi zaten bu sayfalarda Ahmet Insel tarafindan kaleme alindi. (Radikal 2, 09/12/2001) Insel kendisi zaten bu tartismayi epeyce bir zaman önce baslatmisti ve "sol muhafazakârlik" ifadesini kullanarak bir anlamda mühürü kirmisti. Solun kendi içine açilan kapisi o gün bu gündür açikti ve aslinda analitik bazi sorgulamalar Insel'in çizdigi parametre etrafinda bir süredir yapiliyordu. Beni en sasirtan gelismelerden biri, bu tartismaya katilan hemen hemen herkesin kendisini solun içinde görmesiydi. Yani önce "ben de bir zamanlar solcuydum" demek gerekiyordu ki söylenenler mesru bir tabana otursun. Bu vesile ile bir sürü insan bir zamanlar solcu oldugunu ilan etti. Insel'in yazisinin önemi bu tür kisisel tarih(çik)ler ile bezeli motiflerden uzak olmasi ve analitik olmasiydi. Insel bu anlamda sol ve hastalik ya da patoloji arasindaki ne idügü belirsiz iliskilendirmeye son noktayi koyarken daha anlamli bir düzeydeki tartismanin da ilk paragrafini yazdi. Ama öyle görülüyor ki solu düstügü yerde tekmelemek, her krizin bas sorumlusu ilan etmek aslinda eski solcularin degil de yeni sagcilarin isiydi. Yani bütün bu tartismanin en ilginç tarafi "yeni sag"in ne menem bir sey oldugu hakkinda bize gösterdikleri oldu.

 

Gönül rahatligiyla milliyetçi olmak

 

Yeni sag gerçekten en azindan eski sol kadar-sorgulamaya deger bir olgu. Modern siyasetin ana ekseninde duran sol ve sag arasindaki bölünme ne denli Fransa kökenli bir gelisme ise, yeni sag olgusu da o oranda Almanya kökenli. Bu olguyu açimlamaya yönelik ilk çaba Jürgen Habermas'a aitti. Habermas'in 1989 senesinde derlenen kitabinin basligi "Yeni Muhafazakârlik: Kültürel Elestiri ve Tarihçiler Tartismasi" idi. Almanya'da geçmisle -özellikle de Nasyonel Sosyalist geçmisle- yapilan hesaplasma yeni sag olgusunun en belirleyici parametrelerinden birini olusturur. Bu minvalde 1986'dan bu yana Almanya'da "yeni siyaset"in zihinsel platformdaki belirleyicisi olan bir Tarihçiler Tartismasi (Historikerstreit) yapiliyor. Bir yanda Nasyonal Sosyalistler'in isledikleri insanlik suçlarini önemsizmis gibi resmeden ve geçmisin omuzlara bindirdigi suçluluk duygusundan sIkIlan pragmatik "geçmisi birak gelecege bak" diyenler, öte yanda ise geçmis ile hesaplasilmadan gelecegin kurgulanamayacagina inananlar. Bu tartismada Habermas ikinci egilimi temsil ediyor. Habermas'i elestirenler -ki bir çogu Özgür Demokrat Parti bünyesinde hareket ediyor- ise sürekli suçluluk duygusu içinde yasamaktan bunaldiklarini, Nasyonal Sosyalist geçmis ile yeni kusak Almanlarin artik bir ilgisinin kalmadigini, geçmis kI$I unutup yeni bir bahara baslamak istediklerini söyleyip duruyorlar. Memleketlerini sevmek, onunla gurur duymak, geçmis suçlarin baslarina devamli kakilmasindan kurtulmak istiyorlar. Iste "yeni sag" olgusu tam burada basliyor. Yeni sagcilar belki henüz tam anlamiyla milliyetçi degiller ama milliyetçi olmayi ölesiye istiyorlar. Bu duyguya engel olan geçmise iliskin sevimsizlikleri unutmak istiyorlar, bunlari ikide bir hatirlatanlara da sinirleniyorlar. Olay

burada... Milliyetçi olmayi isteemek! Yeni sagcilar söyle bir gönül rahatligi, agiz tadi ile milliyetçi olmayi istiyorlar. Buna engel olanlari "sikayetçi" kategorisine sokmayi pek seviyorlar. Çünkü onlarin dilinden "diyalog", "müzakere", "çözüm" kelimeleri hiç düsmüyor. Öylesine bir çözüm fetisizmi içindeler ki, çözüme nasil varildigi ile, usül ile ilgilenmiyorlar.

 

Yeni sag ilk bakista zararsiz, teknik çözümle kafayi bozmus, siyasetten uzak durmayi yegleyenlere özgü bir egilim. Ancak siyaseti karsisina aldikça demokratiklesme konusunda "zararli" olmaya basliyor. Yeni sagcilar siyaset olmadan demokrasi olabilecegine inaniyorlar. Almanya'daki tartisma ekseninde sadece siyaset degil, tarih karsitligi da yeni sagin belirleyici unsurlarindan birisi. Kisacasi yeni sagin birinci özelligi gönül rahatligi ile milliyetçi olmayi istemek ise; ikinci özelligi de siyaset ve tarih karsitligi. Üçüncü olarak her sorunun bas sorumlusu olarak solu görmek ve solu patolojik olarak kabul etmek eklenebilir.

 

 

Sol ve sagin eklemlenmesi

 

Zannetmeyin ki yeni sagcilar sadece eski muhafazakârlar içinden çikiyor. Yeni sag klasik muhafazakârliktan oldukça farkli. Örnegin yeni sag Almanya'da klasik muhafazakârligin simgesi Konrad Adenauer'in kisiliginde simgelesen "deney yok" siarinin ötesinde, aktivist bir durusa isaret ediyor.

Ikincisi, yeni sagcilar hukuk devleti ilkesini klasik muhafazakârlar kadar bas taci yapmiyorlar. Bizdeki örnegi ile "Anayasa'yi bir kez delsek ne olur yani" türünden bir çözüm fetisizmleri var. Almanya'da yeni sagcilar klasik muhafazakârlarin içinden oldugu kadar sosyal demokratlarin içinden de çikiyor. Bizde de söyle bir agiz tadiyla milliyetçi olmayi isteyen, devleti kutsayan, siyaset ve tarih karsiti "eski" (ne demekse) solcular bu minvalde yeni saga zaman zaman epeyce yaklasiyorlar. Insel de yukarida sözünü ettigim yazisinda devletçiligin ve milliyetçiligin Türkiye'de solun siyasal ve sosyal hareketlenmenin fikri önderligini yapmasini engelleyen hakim özellikleri oldugunu söylüyor.

 

Yeni sagi tanimanin, onu anlamanin önemi büyük, çünkü sag-sol

hiziplesmesine dayanan modern siyasetin yerini alacak bölünmelerin tohumlari orada sakli. Ben bu tohumlari milliyetçilik, siyaset karsitligi ve tarih karsitligi olarak görüyorum. Zaten siyasetçilerin beceriksizligi ve çürümüslügü siyasetin mesruiyetine darbe vurdugundan beri siyasal alanin talipleri artti. Onlarin yapamadigini yapmaya isadamlari, televizyon kanallari, gazeteler, egitim kurumlari talip. Yeni sag ile su an için Avrupa'da güçlü düsünsel gelenekleri olan klasik muhafazakârlar ve sosyal demokratlar mücadele ediyor. Bu tür düsünsel geleneklerin kök salmadigi bizim gibi toplumlarda ise yeni sagin tutunmasi çok daha kolay görünüyor. Yeni sag ilkesizligi

ideolojiklestirmesi, isbitiriciligi ve siyaset karsitligi ile gündemi zorladikça, yeni solun sahip çikmasi gereken degerler de usul ve temsiliyet olarak öne çikiyor.

 

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa