Fener ideolojisinin iflasi

Oray Egin

 

Fenerbahçe bir ideoloji ve kendisine yakin olmayani hemen reddediyor. Denizli'nin gönderilmesi de sportif degil, ideolojik

 

Fenerbahçe'de olup bitenler artik birçok insana sasirtici gelmiyor. Hatta spor yazarlarinin neredeyse tamami bu son yapilanlari "Bekleniyordu" diye yorumladi ve neredeyse hiç üzerinde durmadi, derinine inmedi. Oysa sorun ortada: Fenerbahçe büyük sarsintilar geçiriyor, hem de herkesin gözü önünde. Kendisini esir alan bir hastaliga yavas yavas teslim oluyor. Ve bu sefer, maalesef kurtarici doktor rolüne talip yok... Fenerbahçe'nin asli fonksiyonu spordan insan ögütmeye dogru kayiyor. Bu, geçtigimiz günlerde teknik direktör Mustafa Denizli'nin görevden alinmasiyla bir kez daha kanitlandi.

 

Denizli'nin Fenerbahçe macerasinin bitisini salt sportif yeterlilige baglamak vahim bir hata olur. Bir kere hakkini teslim etmeli: Büyük maçlari kaybedip, küçük takimlara karsi beklenmedik yenilgiler alsa da takimini liderin iki puan gerisinde tutabildigi için kötü bir sinav verdigini söylemek haksizlik. Zaten, Denizli'nin futbola iliskin bir sebepten gönderildigi de sadece Baskan ve adamlarinin hazirladigi bir kilif. Söylenenlere inanmiyoruz! Fener'de isler hiçbir zaman böyle yürümedi, bu gerçek degismeyecek en azindan bu yönetimle...

 

"Fenerli" kimligi

 

Fenerbahçe bir ideoloji. Belli basli kati kurallari, deger yargilari, yasam biçimi ve ardinda kocaman bir kitlesi var. Bu insanlar sadece taraftar degil; adeta mürit. Kosulsuzca baglilar sari-lacivert renklere. Onlar "Fenerli." Maalesef bu kimligin açilimi kastettigi grubun hiç hosuna gitmeyecek: Kendilerine laf söylenmesine tahammül edemeyen, dünyanin tepesinde olduklarini zanneden, hosgörüsüz, uzlasmaya kapali ve neredeyse homojen bir insan gurubu olarak aniliyorlar futbol tartismalarinda. Konusmanin tikandigi yerde "Fenerli iste" deniyor. Çünkü "Fenerliler" bir kulübü degil, bir ideolojiyi destekliyorlar. Savunduklari bir 'dava' sanki. (Bunun bir saglamasini yapmak için en basitinden taraftar forumlarina girebilir ve orada Fenerbahçe'ye yönelik yapilan en hakli ve hafif elestiri karsisinda gelen cevaplari okuyabilirsiniz.)

 

"Fenerliler" öylesine tahammülsüz, gözleri kapali baglilar ki davalarina, karsilarinda duranlar da hemen "Fener düsmani" olabiliyor. Düsünün, futboldaki onca rekabete ragmen sadece Fener'in 'düsmanlari' var...

 

Fenerbahçe'yle iliski kurmak da tamamen ideolojiye uyum saglamaya bagli. Kendisine teslim olanlarla bir sorunu yok, ama yüce iktidarin isteklerinden ufak da olsa sapma gösterenleri dislamaktan çekinmiyor. Ama bu yüzünü de herkese belli etmiyor, çünkü disariya karsi 'sarsilmaz / yikilmaz' imajini koruma kaygisi var. Iste bu yüzden her kosulda ve her sartta taraftar o tribünlerde takimini destekliyor, en kötü futbolcusuna bile bir anda yüz çevirmiyor, son dakikaya kadar -birkaç istisnai grup disinda- teknik direktörün arkasinda duruyor.

 

Denizli'ye tam destek!

 

Denizli'nin öyküsü de böyle. Ilk günden beri tribünler arkasinda. Sampiyonlugun ardindansa gururunu oksayan bir paye armagan ettiler ona: Fener'i sampiyon yapan ilk Türk hoca! O da büyüye kapilmadan edemedi. Ama ne yazik ki bilmedigi bir sey vardi: Burasi Fener'di ve onu yüceltenler de "Fenerliler"di. Aziz Yildirim ve adamlari her dem "Hocamiza tam destek" veriyoruz diyordu ve Denizli onlara inaniyordu. Oysa ayni dili konusmuyorlardi. Denizli hiçbir zaman "Fenerli" olmadigindan, gerçekten arkasinda duruldugunu zannediyordu. Ve böylece kendi bildigini yapmak için cesaretleniyordu.

 

Çok asiri adimlar attigini sanmayin sakin. Yaptigi, bir teknik direktörün yapmasi gerekenlerden ibaretti: Istedigi oyunculari oynatmak, istedigi oyun düzenini kurmak, istedigi yerde antrenman yaptirmak ve çevreyi isine mümkün oldugunda karistirmamaya çalismak... Yani makul ve hakli istekler. Ve buna ragmen onu çok yiprattilar. Sonunda elimizde kalan Denizli'nin sadece bir hayaletiydi artik. Konusmaktan aciz, yüzü asIk ve yitik.

 

Görevden alinması üzerine tutulan mikrofonlara sadece "Hayirli olsun" diyebildi; ironik bir yorum yapmiyordu, aksine bir baskasi hakkinda çikan bir habere tepki verir gibiydi. Çoktandir kaybettigi ihtisami, cümlelerle oyunu bitmisti. Olan bitenden bunalmasi bir yana, en çok da kendinden sIkIlmis belli ki. Ve bu yüzden de çevreye karsi o kadar umarsiz, o kadar uzakti... Gerçi oyun oynamayi biliyordu, ama demek ki bu kadarina onun bile tahammülü kalmamis. Fener'de adil oynanmazdi ki...

 

Ideolojik çatlak

 

Fenerbahçe bugün Mustafa Denizli'nin kariyerini adeta ebediyen noktalarken 'yedigi' insanlar listesine bir isim daha ekliyor gibi görünebilir. Ama diger yandan artik iyiden iyiye bir kulübün nasil islememesi gerektigini kanitliyor. Üstelik, tek sorumlusu yok bu geçisin.

 

Bugün yasanan ve biraz da Denizli'nin basina patlayan, Fenerbahçe ideolojisinin çatlamasindan baska bir sey degil aslinda. Saglam temellerle güçlendirilmeyen her ideoloji nasil bir zaman sonra silinmeye, unutulmaya ve krize girmeye mahkûmsa Fenerbahçe de ayni evreden geçiyor. Bugünleri kendileri hazirladi ama. Kulübü yönetenlerin sürekli olarak kendilerine rant saglamalari bir yana, en basitinden Yigiter Ulug'nun isaret ettigi bir nokta çok önemli: Bu takimin yillardir arka arkaya sampiyonlugu yok, çünkü basarilarini kime mâl edeceklerini bulamadiklarindan hemen kendi içlerinde bir dagilma yasiyorlar.

 

Iste, geçen sene kazanilan sampiyonlugun ardindan, basarinin mimari Denizli mi Yildirim mi derken birbirlerine girdiler. Bu kapismaya kimse taniklik etmesin diye de kapilarini dis dünyaya kapattilar: Örnegin, futbolcularin hayatla bütün baglarinin koparilmasi istendi. Telefonla görüsmek, basina söylesi vermek, hatta internet sitesi açmak bile yasaklandi. E, iflasin esigindeki bir rejimin de kendi sonunu sInIrsiz yasaklarla hazirladigini tahmin etmek güç degil.

 

Simdi Fenerbahçe yönetimi kendilerinin bile tam olarak içine sinmeyen, ama içlerinden birinin kendisine hayli kâr getiren islemiyle, pek de parlak bir portre çizmeyen Lorant'i takimin basina getirdi. Artik, Aziz Yildirim pesine korosunu takarak istedigi zaman kadro yapar, istedigi zaman soyunma odasina iner, maç aralarinda istedigini 'motive' eder. Ve, Denizli'ye yapilan ayip da kisa sürede unutulur. Ne de olsa, 'temizlikten' sorumlu ideolojik kuslar vardir: Baskan'in adamlari...

 

Her cürümden sonra Fenerbahçe'yi kaplayan tahammül edilebilir bir sessizlik degil. Peki, daha ne kadar sürecek?

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa