Vay Fener'in
basina gelenler
Seyhmus
Diken
Diyarbakir(spor)
yenilmesi gerekendi. Ama, siyaseten her dem muhalif olan kent, sporda da olmazi
basardi
Diyarbakir
oldum olasi bir spor kulübü olarak Fenerbahçe'den haz etmedi. Fenerbahçe'nin
bir baska futbol takimi ile maçinda sahiplenilen, ilgi duyulan takim hep
Fener'in rakipleri oldu. Hele Fenerbahçe-Galatasaray söz konusu ise bu maç
Galatasaray lehine bir milli maç havasina büründürüldü. Çocukken bir
tekerlememiz vardi. "Fener, herkesi yener. Galata'nin önüne gelince,
fis diye söner." Bosuna degildi tabii ki bu söz.
Bu kez durum
farkliydi. Fenerin rakibi bu kez sehrin ve bölgenin takimi Diyarbakirspor'du.
Feneri yenmek iki açidan önemliydi. Bir tasla iki kus vurulacakti.
Diyarbakirspor hem tarihi önemde üç puan alarak süper ligdeki yerini
saglamlastiracakti. Hem de bu galibiyetle, kentin gönül dostlugu olan
Galatasaray'a bir selam, bir tatli tebessüm gönderecekti. Daha maça bir hafta
kala Diyarbakir kamuoyu tümüyle bu maça kilitlenmis, isin edebiyatini yapmaya
baslamisti. Türlü çesitli tevatür basini almis gidiyordu.
Diyarbakirspor-Fenerbahçe
maçi 21 Aralik'ta yapilacakti. 21 rakami ayni zamanda Diyarbakir'in trafikteki koduydu.
Diyarbakirspor'un puani 18'di. Feneri yenip üç puan almasi durumunda, uguruna
inanilan 21 rakamina puan durumunda da ulasilacakti. Hele bir de 2-1 gibi bir
skorla maç Diyarbakir'in lehine sonuçlanirsa 2 ile 1'in bir araya gelmesi de
21'i çagristiracagindan, artik 21 rakaminin önemi ve ugurunu varin siz düsünün.
Zaten Diyarbakir sevdasi biraz da 21 rakami ile özdes degil miydi? Batida
yasayan Diyarbakir'lilar bile cep telefonlarinin son iki rakamindan tutun da,
araba plakalarinin son rakamlarina varincaya dek 21 için özel bir gayret
göstermiyorlar miydi?
21 Aralik
günü daha öglen olmadan maçin oynanacagi sehir stadinin önü adeta ana-baba
gününe dönmüstü. Diyarbakirspor taraftarlari galibiyete ve bu maçi almaya
kendilerini inandirmis gibiydiler. Bu yogun heyecani hisseden Fenerbahçeli
yöneticilerin bir bölümü maçi tribünlerden degil de stada bakan daha önceden
tanidik evlerin birinden izlemeyi bile düsünmüşlerdi. Çünkü sonunda Aziz
Yildirim, Mithat Yenigün ve daha baska birkaç isim de Diyarbakirli ve bölge
insaniydi. Muhatap alinarak hedef olunacak bazi sloganlar, sIkIntiya neden
olabilirdi. Ama hatiri sayilir kent yöneticilerinin araya girmesiyle bu sIkInti
da giderildi. Ve Fenerli yöneticiler tribünden maçi izlemeye ikna edildiler.
Fenerbahçe
takimi kaldiklari otelden stadyuma giderken kendilerini nasil bir taraftar
kitlesini beklediginin ilk sinyallerini almislardi bile. Küçücük bir taraftar
grubunun otelin önünde attigi slogan tek kelimelikti: "Imparator".
Bu da dogal olarak Fatih Terim'i ve Galatasaray'i çagristiriyordu. Bir de gönlü
Fenerbahçe'de Istanbul'da yasayan bazi Diyarbakirlilar da bu maç için kente akin
etmislerdi. En vahimi de bunlarin duygulariydi. Dogrusu halk tabiriyle, "iki
cami arasinda beynamaz" kalip,ne yapacaklarini sasirmislardi. Kendi
aralarinda çok fazla da seslerini yükseltmeden "Yahu Fenerbahçe'nin baskani
Aziz Yildirim Diyarbakirli bir hemsehrimiz. Diyarbakirspor'a da her zaman
yardim eder. Ama bir türlü de Diyarbakirspor'a yaranamaz. Bu Galatasaray sevdasi
nedir? Anlam vermek gerçekten güç" deyip duruyorlardı.
Diyarbakirspor,
sahaya yakin zamanda trafik kazasinda ölen ve tesadüfe bakin ki 21 yasindaki
Denizlisporlu futbolcu arkadaslari için "Dogan Seyfi kalbimizdesin"
pankarti ile çikti. Saygi durusu sirasinda da tüm stad agiz birligi etmiscesine
"Gaffar'a uzanan eller kirilsin" sloganiyla inledi.
Gönüllerde
Galatasaray sevgisi, dudaklarda Diyarbakirspor sloganlari ve yogun bir seyirci
heyecani ve baskisiyla karsilasma basladi. Fenerbahçe adeta kendi yari sahasina
hapsedildi. Neredeyse oynayamadilar. Maç sirasinda komsu kent çeliski ve çatismalari
da yasandi. Stadyumda küçük bir Elazigli grup Fener lehine slogan atip,
Fenerbahçe bayragi sallayinca kizilca kiyamet koptu. "Fenerin köpegi
Elazig" sloganlari stada yön vermeye basladi. Sonuçta Diyarbakir,
dünyanin degi$ik cografyalarinda örnekleri olan,
politik
anlamda da kendisine misyon yükleyen bir sehir takimiydı. Bu yönüyle de politik
göndermeler yapabilme hakkini kendinde gördügü bir Galatasaray takimi ile kendi
sahasinda karsilastiginda ne yapacagi da merak edilen bir soru olarak orta
yerde duruyordu. Ama Fenerbahçe gibi; kentin kendi politikasina ve gönül bagi
olan kardes takimina da ezeli rakip olana karsi durusu bir yengi ile taçlandirmak
çok önemliydi. Iste bütün bu nedenlerle Diyarbakirspor için Fenerbahçe'ye yenilmek
hazmedilebilir bir sonuç degildi. Her halükârda yenmek gerekiyordu. Ve bu
yenginin de bir zafere ve coskuya dönüstürülmesi gerekiyordu.
Ama açikçasi
Diyarbakir'a yenilmenin bedeli de agirdi. Aslinda genel kaniya göre Diyarbakir(spor)
yenilmesi gerekendi. Ama olmamisti iste. Siyaseten her dem muhalif olan kent,
sporda da olmazi basarmisti. Maglup ettigi takimin yönetiminde olaganüstü
toplanti yapilmasina neden olup teknik direktör Mustafa Denizli'nin görevden alinmasina
neden olmustu. Ve ne aciydi ki üç büyüklerin maçlarini alt yaziyla sIkça geçen
TV kanallari ne hikmetse Diyarbakirspor maçini atlamislardi. Gecenin ilerleyen
saatlerinde ancak gece haberlerinde vereceklerdi, maçin sonucunu. Dogal olarak bu
da felegin
çemberinden
geçmis Diyarbakirlinin gözünden kaçmayacakti.
Ve Diyarbakirli
hüzünleri, issizligi, aciları, yoksullugu ve yoksunlugu bir geceligine de olsa
unuttu. Unutmaya çalisti. Zaman zaman sözsüz de olsa sadece melodiyi ritmlestirerek
hep birlikte Kürtçe sarkilar da söylediler. Delilo esliginde halaylar da
çektiler.
Peki ya
ertesi gün...