"Otorite-itaat" döngüsü

Inci Hekimoglu

 

Ölümleri durdurmak amacıyla yapılan yeni öneri, tecrite çözüm getirirken bir uzlasma zemini yaratiyor. Belki bu kez ölüm yenilir, yasam kazanir...               

 

 

"Ölüm oruçlari" sürüyor... Farkinda misiniz, farkinda miyiz ki; toplam ölü sayisi 82'ye ulasti. Bu ölümlerin 28'i ilk, 4'ü de ikinci "Hayata Dönüs" operasyonu nedeniyle gerçeklesti. Tutuklu ve hükümlüleri tecrit ederek yalnizlastirdigi ve bu yalnizlasmanin ruh ve beden üzerinde yarattigi hasarin uluslararasi tIp çevrelerince kanitlandigi bir cezaevi sistemini, yani F Tipi cezaevini protesto etmek amaciyla baslatilan ölüm oruçlari halen sürüyor... Yapilan "Hayata Dönüs" operasyonlarina ragmen... Halen Avrupa'nin pek çok ülkesinde uygulandigi için Avrupa standartlarina uygun oldugu savunulan bu sistem, bazi ülkelerde ve ABD'nin bazi eyaletlerinde tecritin yarattigi sakincalar nedeniyle terk edilerek, farkli bir modele geçildi. Ölüm oruçlarini ve F Tipi cezaevini tartismanin bile 20 yilla yargilanmak gibi bir risk tasidigi ülkemizde ise, tartismasiz olan tek sey; "düsünce özgürlügü"nün hâlâ demir parmakliklar arkasinda olusu... Bir yandan AB'ye girmeye çalisirken bir yandan da "düsünce özgürlügü"ne yeni ipotekler koyan yasalar hizla çikariliyor. Örnegin, ölüm oruçlarini gündeme getiren her gazeteci, "ölüm oruçlarini tesvik"ten 20 yilla yargilanabilir... Gazetecilerin kendilerini sInIrlayan, kalemlerini körelten bu yasa konusunda bile pek yazmamalari bu yasalarin kolayca çikabilmesini de açikliyor aslinda.

 

Ilk hayata dönüs operasyonu 19 Aralik'ta, birinci yilini dolduruyor. Operasyonda hayata ne kadar kisi döndürüldü bilemiyoruz ama ölenlerin sayisi 28'di. Cezaevlerine düzenlenen bu operasyonda "kurtarilanlari" adeta korku filmi gibi naklen izlemistik. Oysa operasyondan daha bir gün önce bizzat Adalet Bakani'nin agzindan bütün kamuoyu, "toplumsal mutabakata varilmadan F Tipi'ne geçilmeyecegi ve uygulamanin süresiz ertelendigi" sözüne tanik olmustu. Ama Türk kamuoyu "dün dündür, bugün bugün" anlayisina o kadar yakindi ki, bu sözün ünlü sahibine birkaç kusak oy vererek devletin her kademesinde koltuk sagladi.

 

Savasin kazanani olur mu?

 

Ikinci operasyon ise; cezaevinde degil, yasalara göre özgür yurttaslarin yasadigi bir mahallede yapildi. Ne tesadüf ki; bir gazetenin "kurtarilmis bölge" mansetiyle, o mahalleyi isaret etmesinden hemen sonra... Çagdas Gazeteciler Dernegi'nin bu haberi yapan meslektaslari ile ilgili raporu ise basta Basin Konseyi olmak üzere mesleki kuruluslara yollandi. Sonuç bekleniyor. Küçük Armutlu Mahallesi'ne yapilan ikinci operasyonda 4 kisi öldü, pek çok kisi yaralandi. Aslinda operasyon bitmedi, mahalle panzerler ve polislerin "korumasi" altinda. Mahalle "ölüm oruçlarindan" korunuyor. Hatta bu amaçla karakol haline getirilmek üzere çocuk parki dümdüz edilerek. Küçük Armutlu'da ölüm orucu eylemi yapan kimse kalmadi ama Türkiye genelinde halen 170'i cezaevinde 7'si disarda olmak üzere 177 kisi ölüm orucunu sürdürüyor. Bu demektir ki 82 sayisi artmaya devam edecek, tabii "hayata dönüs" operasyonlari da...

 

Acaba bu sonuç örgüt için basari oldu mu? Bu sorunun yanitini da muhtemelen gelecek kusaklar tarihin tozlu sayfalarinda bulacaklar. Bu ölüler ve belli ki daha da ölecek olanlar hangi siyasete nasil bir güç katmis ve hangi savasi kazandirmis oldu? Savasin kazanani olur mu? Mesela ölüler artikça siyasi propaganda daha mi güçlenecek? Kamuoyu vicdani birden harekete mi geçecek? Yoksa kamuoyu topyekün örgüte sempati duyup cenazelerin arkasinda mi saf tutacak? Bir yilllik süreç, bu sorulari yanitladi bile; elbette "hayir". Çesitli "araç" ve "araci"larla olusturulan bu kamuoyu "analiz ve yorum" yeteneginden yoksun bırakildigi için, önüne sürülen her "yem"e atladi. Bir dönem Kürt düsmani oldu, mahallesinden kentinden kovmaya kalkti. Bir dönem Alevi düsmani oldu, panzer esliginde katliam yapti. Bir dönem "aydin" düsmani oldu, diri diri yakti. Bir dönem "demokrat" da oldu, "Bir dakika karanlik" eylemi bile yapti. Ama "unutmak" ve "alismak" hiç kaybetmedigi özelliklerden oldu.

 

Sonuçta, agirlikli olarak, genlerinde kusaklar boyu "birey olma bilinci" yerine "otorite ve itaati" tasimislarin olusturdugu bir ülkenin, ayni kalemlerle rötuşlanmis ayri portrelerinin, farkli siyasi hedefler ugruna benzer enstrümanlari kullanmalari hiç sasirtici gelmiyor. Ama bu döngünün disinda da birileri var ki, onlar hergün yeni biçaklarla delik desik edilmis yüreklerindeki çaresizlik ve umutsuzluk duygulariyla savasarak "ölümü" yenmeye çalisiyor. Ki; "onlar" zaten her iki tarafça da kamuoyundan sayilmiyor. "Ölüm"ü yenme umuduyla günlerce cezaevinden çikmayanlara yani "onlar"a simdi belki de yeniden görev düsüyor.

 

Yasam asgari müsteregi

 

Tutuklu ve mahkûmlarin yeni bir önerisi var; F tipi cezaevlerinde her koridorda üç hücre bulunuyor. Bu hücrelerin kapilarinin gün boyu açik olmasi saglanarak, en azindan 9 kisinin bir arada bulunmasi, böylece tecritin kaldirilmis olmasi. ABD'de pek çok cezaevinde çalisan ve pek çok eyalette bu modelin uygulandigini söyleyen Türk uzman Melda Türker'in ortaya attigi cezaevi modeline benzeyen bu sistem tartisilabilir mi? Ölümler durur mu? Ölümleri durdurmak için yeni adimlar atilir mi? Bir yil önce bu ugurda aracilik edenlerin, "arada" olmanin zorluguyla tasidiklari sorumlulugu, her görüsme sonrasi yüzlerine yansiyan ifadede görmek, onlarla özdeslesmeye yetiyordu. Bu nedenle tekrar sormak gerekir; bir yil önce bu amaçla bir araya gelen Sivil Toplum Örgütleri yeniden aracilik eder mi? Bakanlik arabulucularla, bu kez "yasam" asgari müstereginde tekrar bir araya gelir mi?

 

Kimbilir belki bu kez ölüm yenilir, yasam kazanir...

 

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa