IMF'siz bir dünyaya dogru

Ahmet Atil Asici

 

1944'te kurulmasından itibaren IMF'nin varligi ve uyguladigi politikalar tartisildi

 

Benim gibi 80'lerin ilk yillarini ilkokulda yasamis insanlarin anilarinda, eminim ki IMF nin apayri bir yeri vardır. Duyduklarimizı gerçekten isitmeye basladigimiz yillarda "kahrolsun"la baslayan sloganlarin arasinda onun da adi geçerdi. Komsu evin duvarina gazoz kapagiyla, ne oldugundan en ufak haberim olmadan, "Kahrolsun fasizm" diye yazdigimi hatirlarim. IMF'nin üstüne bilinçli birseyler yazabilmek için daha bayagi beklemem, 17 standby eskitmem gerekiyormus meger.

 

11 Eylül'den sonra lejyoner olmaya çalisan bir ülke için, askerlik subesi gibi cülus dagitan IMF, 18. standby anlasmasinin milyar dolarlarla yolda oldugunu söylüyor. Bizi yine allayip pulluyorlar. Biraz ugrasirsak "köseyi dönebilecegimiz"den dem vuruyorlar. Içimden bir ses kötü birseylerin yaklasmakta oldugunu söylüyor. Degil mi ki o Stanley Fischer 97'de Asya krizinin baslamasindan bir ay önce bölge ülkelerinin mucizelerini övmüs, bir ay sonra da ayni ekonomileri "es-dost kapitalizm"i diye asagilamis, o dönemde Dünya Bankasi'nin bas iktisatçisi olan Stiglitz'in sabrini tasirmisti. Bu yazida iste 97'den sonra alevlenen IMF kapatilsin mi kapatilmasin mi tartismasina içerden getirilen elestirileri özetlemeye çalisacagim.

 

1944'te kurulmasindan itibaren IMF çok çesitli sebeplerce elestirildi, varligi ve uyguladigi politikalar tartismalara konu oldu. Bu elestirilerin çogu soldan geliyordu normal olarak. Ne olduysa 97deki Asya krizinden sonra oldu, elestiri kervanina neoklasik olduklari bilinen bir grup iktisatçi da katildi. Soldan gelen elestiriler hepten paranoyak bulunmusken içinde 2001 yili Nobel Iktisat Ödülü'nü alacak olan Stiglitz'in de bulundugu bu grubun elestirileri amiyane tabirle bomba gibi patladi.Içerden birinin IMF nin isleyisine ve krizdeki ülkelere uyguladigi politikalara iliskin çok çarpici, hatta yer yer alayci bir ifadeyle kaleme aldigi makalesi tabii ki dünyanin oldugu kadar Türk basininin da gözünden kaçmadi. Fakat o ya da bu sebepten tartisma birtürlü derinlesemedi, sorunun yapisalligina iliskin pek az laf edildi. "Su politika degil de bu politika uygulanmaliydi"dan öte pek bir sey yazilmadi. Böylelikle çok yakin bir zamanda belki de küresel finansal mimaride önemli degi$iklere sebep olacak bir tartisma Türkiye'de mecrasindan çikti. Iste bu yazinin bir amaci da tartismayi olmasi gereken yere çekme çabasidir.

 

IMF nasil bir yapi, neye göre programlarini olusturuyor, kararlar kimler tarafindan nasil aliniyor, nasil uygulaniyor? Bu ve benzeri sorulara cevap verebilirsek kanimca tartisma daha faydali olabilecektir.

 

Bir kere bastan koyalim, bu yanlis politika dogru politika tartismasi degil IMF gibi bir yapinin neredeyse tanim itibariyle ülkelerin dertlerine merhem olamayacagi tartismasidir. Olay neoklasik politikalara biraz Keynes ruhu üflenerek çözülecek gibi degil.

 

Yapilanmaya iliskin elestiriler özellikle kararlarin seffafliktan uzak, kapali kapilar ardinda alinmasi üzerine. Bu tür kurumlarda olmazsa olmaz kosul olarak görünen hesap verilebilirlik ilkesi kurul kararlarinda uygulanmiyor. Içerde Amerikan Hazine Bakanligi basta olmak üzere gelismis ülke temsilcilerinin agirligi onlarin rizasi olmadan bir karar çikarilamayacak kadar büyük.Üç katmanli bir organizasyondan bahsediyoruz. Yilda iki kere toplanan ve 24 ülkenin maliye bakanlarindan olusan Dönem Komitesi, 182 maliye bakani ya da merkez bankasi baskanindan olusan Governorlar Kurulu ve haftada üç kere toplanip günlük kararlari alan, standby anlasmalarini onaylayip denetim islevini yerine getiren Icra Direktörleri Kurulu. Bu kurul içlerinde Çin, Fransa, Almanya. Japonya, Rusya, Suudi Arabistan, Britanya ve Amerika'nin tek olarak temsil edildigi 24 kisilik bir kurul. Kararlar prensipte oy çogunluguyla alinmak zorundaysa da pratikte konsensüs geçerli ve dolayisiyla kim daha fazla parayi veriyorsa kararlar onun istedigi dogrultuda çikiyor. Adaletsizligi bir yana bu haliyle bile Amerika'nin ticaret hacmine oranla daha fazla oya sahip oldugu, Çin, Italya, Meksika ve Ispanya'nin daha az temsil edildigi arastirmalar sonucu ortaya çikarilmis durumda (1).

 

Uzmanlar sinifta kaldi

 

Simdi dara düsen ülkelerin sarildiklari IMF programlarinin hangi temellerde hazirlandigina bir bakalim. Fonun kriz yönetimine iliskin temel yaklasimi Polak'in 1957 yilinda gelistirdigi "finansal programlama" yöntemine dayaniyor. Makroiktisatin 80'den sonra yasadigi devrimler gözönüne alindiginda bu bile IMF nin ne kadar yetersiz bir metotla çalismakta oldugunu ispatlar. Israrla cari hesap üzerinde duran bir yöntem neredeyse tüm krizlerin sermaye hesabindan kaynaklandigi günümüzde basarisizliga mahkumdur.

 

Iletisimdeki devrim ve sermayenin önündeki engellerin kalkmasiyla sermaye çig gibi bir ülkeden digerine akarken sorun daha çok sermaye hesabinda dügümleniyor. Finansal programlama bu haliyle finans kesimine, onun ekonomilere vuracagi darbelere gözlerini kapamis olmaktadir. Düsman olarak görmedigi son derece oynak sIcak parayi radarlarinin algilamasi imkansiz, ülkelerin krize yuvarlanmamalari için önerdigi reçetelerse büyük ölçüde eksik kalmaya mahkumdur. Peki ya bu programlari yazdiklari raporlarla sekillendiren, birkaç gün ya da haftalik "gözden geçirme"lerle denetleyen uzmanlara ne demeli? Stiglitz'i bir hayli sinirlendirmis olmalilar ki bu raporlarla kendisine gelecek ögrencilerini sinifta birakacagini söylüyor. Onlarin denetime tabi tuttuklari ülkelerdeki 5 yildizli otellerin durumunu ülkenin durumundan daha iyi bildiklerini, raporlarinin ilk halini ülkeyi ziyaret etmeden hazirladiklarini ve arada baska ülke için yazilmis olan raporlarin ülke ismi yanlislikla (!) degistirilmeden diger ülkeye yollandigini belirtiyor.

 

Hesap vermekten, seffafliktan uzak yapinin sonuçlarinin uzmanlarin elinde ülkeyi sürükleyebilecegi içinse Rusya'ya bakmak yeter. Yeltsin dönemini Financial Times Moskova muhabiri olarak izleyen Freeland'in "Yüzyilin Satisi" adli kitabi koca bir ulusun nice acilar çekerek yarattigi degerlerin nasil ve kimlerin araciligiyla bir avuç oligarkin eline geçtigini Rus özellestirmesinin bir soygun oldugunu, bunu IMF'nin Amerikan Hazinesi'yle birlikte nasil eline yüzüne bulastirdigini anlatiyor. Kagalovsky Rusya'nin IMF temsilcisiyken özellestirme yasalarini kasten muglak olarak kendisinin yazdigini, kendine danisan yabanci firmalar için bunun ne derece caydirici oldugunu itiraf ediyor

(2). Firmalar bu kadar muglakligin oldugu yasaya güvenip mahkemeye gidemeyecek gitseler dahi kolayca satin alinabilecek hakimlerin oligarsi lehine karar alacagi gün gibi ortadadir. Bu tip kisilerin sonrasinda hesabina çalisacaklari oligarsiden aldiklari rüsvetle yazdigi raporlara uygun olarak hazirlanan politikalarin bugün Rusya'yi getirdigi nokta 1998 Rusya Kriz'i ile anlasildi. Son söz: Trilyon dolarlik bir okyanusta 10-20 milyar dolarlik bir kova o okyanus kipirdanmaya basladiginda hiçbir ise yaramaz. Geri dönüp okyanusu besleyen kaynaklari baska yönlere akitmadikça, herkese is, saglik, egitim için kullanmadikça bu azgin okyanus bizim gibi küçük sandallarin yaninda transatlantikler için de korkulu rüya olmaya devam edecek.

 

(1)    "An Independent and Accountable IMF", Eichengreen et al.Geneva Reports on the World Economy, 1999

 

(2)    Chrystia Freeland.(2000), "Sale of the Century:The inside Story of the Second Russian Revolution", Little, Brown and Company, UK

 

*Hautes Etudes Internationales, Cenevre

 

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa