Iç düsman
ideolojisi
Ahmet Insel
Iç
düsmanlarin oldugunu düsünen bir devlet, toplumuyla bir tür savas halindedir.
Bu ruh halinde silâh kullanma yetkisi verilen devlet güçlerinin önünde hiçbir
engel kalmaz
Bir devlet,
iç düsmanlarin varligini neredeyse dogal ve degismez bir veri olarak kabul
ediyorsa, kendi toplumunun üyelerine karsi siddet kullanmasinin sInIrInIn
olmadigini da zimnen kabul ediyor demektir. Iç düsman kavrami, dIs düsman
olgusundan farkli. Gerçekten veya bir potansiyel tehlike olarak dIs düsman,
hemen hemen her devletin olagan varlik nedenlerinden biri. Buna karsilik iç
düsman kavrami, özel bir toplum tasarimina denk düser. Homojen, tek bir yürek
gibi atan, yek vücut olmus bir toplum tasariminin dogal bir ürünüdür iç düsman
fikri. Bu homojenligi bozan unsurlar, iç düsmandirlar. Toplumun temiz ve saf
bütünlügünü bozan, bünyesini kemiren bir urdur iç düsman. Bu nedenle, kesilip
atilmasi elzemdir.
Toplumun
içinde iç düsmanlar olduguna inanan bir devlet örgütlenmesi, iç düsman oldugunu
kabul ettigi zanlilari yakalayip etkisiz hale getirmek ve suçlari kesinlik
kazanirsa onlari cezalandirmayi degil; ilk firsatta onlari ezmeyi, baslarini
kopartmayi, yok etmeyi mesru görür. Habis bir ur gibi, iç düsman unsurlarini kesip
atarak toplumu temizlemekten daha dogal ne olabilir? Sirtina iç düsman gömlegi
geçirilmis olanlar, zanli olamazlar. Onlar tanim geregi suçludurlar. Bu tavri
sorgulamak bile, iç düsmanla birlik olmaktir.
Bayrak
dikmek..
Böyle bir
algilama tarzinin ürettigi devlet siddeti, tepkisel bir karsi siddeti besler.
Inanilmaz bir nefretle beslenen bu karsi siddet, giderek siyasal olarak
körlesir. Kendi nefretinin, öc alma arzusunun esiri olur. Bu ise iç düsman
arayarak ya da yaratarak olaganüstü konumunu üreten siddet devletinin arayip da
bulamadigi bir zemin yaratir. Teröre karsi terör uygulamak devlet politikasi
olur. Iste bundan sonra, terör sarmalindan çikmak giderek zorlasir.
Küçük
Armutlu'da yapilan polis baskini, iç düsman ideolojisiyle beslenen devlet
politikalarinin somut tasarruflarindan birisiydi. Bunun gibi, büyüklü küçüklü
yüzlercesine sahit oldugumuz, siddetin asayis için degil, karsi tarafi yani iç
düsman unsurlarini yok etmek ya da terörize etmek politikasinin bir
uygulamasiydi. Böylece, ölüm orucu eylemlerini düzenleyen ve destekleyen
örgütün, siddet yoluyla devlet siddetini bir kez daha gözler önüne serdirmek
stratejisinin
elinin bir dönem daha güçlü kalmasinin somut kosullari yaratildi. Giderek
toplumdan izole olan, sehitler vererek grup içi dayanismayi güçlü tutmaya
çalisan, siddet ve sehadet tapinmasi içinde bir tür fanatik dini cemaat haline
dönüsen bu örgüte karsi devlet güçlerinin uyguladigi terör, zayiflayan cemaat
asabiyyesini güçlendirmek için bulunmaz bir firsatti. Ölüm orucunda her ölenin
arkasindan benzer "destanlar" yazan, "destanlarin
destaninin büyüdügünü" ilan eden ve sonuç olarak bütün siyasal
mücadeleyi "hapishane ve hastane direnisine" hapseden
bir örgüt üyelerine karsi devlet terörü kullanmak, kurumaya yüz tutmus tarlaya
su vermek degil midir? Ama iç düsmanlarin basini ezme misyonuyla beyni
daglanmis "sorumlu devlet adamlari" için, isin bu
tarafini düsünmek devletin zaaf belirtisidir. Küçük Armutlu baskini, "Hayata
Dönüs" operasyonu adi altinda yapilan baskin gibi, "iç düsmani
kökünden kazimak" operasyonuydu. Bu anlamda bir devlet terörü
operasyonuydu. Devlet güçlerinin cezaevine veya bir mahalleye müdahale etmesi
elbette terör eylemi degildir. Ama karsi tarafi yok etmek, zanlilari yerinde
infaz etmek ve büyük ölçüde de öç almak amaciyla sürdürülen bir operasyon,
asayis operasyonu sInIrlarInI asar. Girilen mahalleye "bayrak
dikmek"le övünmek de, bunun bir asayis operasyonu olmadiginin güçlü
bir kanitidir.
Hiçbir
toplum homojen degildir
Siddet
kullanan, baskalarini fiziki veya psikolojik siddet yöntemleriyle kendisine
tabi kilanlara karsi toplumun önleyici girisimlerde bulunmasi dogaldir. Ama bu
önleyici girisimlerde kullanilacak siddetin son derece dar bir sInIrIı vardir.
Olagan demokratik rejimde, bu tür operasyonlarda siddet dozunu kaçiranlardan
hesap sorulur. Hesap sorulacagini bildikleri için, asayis güçleri siddeti son
derece dikkatli ve en son asamada bile sInIrlI kullanmak zorunda. Ama bilindigi
gibi, Türkiye'de "polisin insan haklari" yurttasin insan
haklarindan üstündür. Salt polisin degil, genel olarak eline silah kullanma
yetkisi verilmis bütün resmi güçlerin haklari, bu haklardan mahrum olan siradan
yurttasinkilerden üstündür.
Türkiye'de
devletin asayis güçlerinin maalesef kaniksanan - bu eylemleri kaniksamak bile
onlari mesru kabul etmektir- bu terör politikalarinin arkasinda, iç düsmanla
mücadele ettikleri inancinin verdigi mesruiyet yatiyor. Unutmamak gerekir ki,
özellikle 12 Eylül'den sonra, asayis güçlerinin beslendigi ideoloji, Komünizmle
Mücadele Dernekleri geleneginden devsirilen, polis kolejlerinde, Özel Timlerde,
milliyetçi-muhafazakâr bir örtüyle sözde medenilestirilerek verilen
ideolojidir. Bu ideolojinin temel gidalarindan birisi, belki en önemlisi iç
düsmanla mücadele etmektir.
Toplumun
içinde iç düsmanlarin oldugunu düsünen bir devlet, toplumuyla bir tür savas
halindedir. Bu ruh hali içinde eline silâh kullanma yetkisi verilen devlet
güçlerinin, bu yetkilerini kullanmalarinin önünde hiçbir engel kalmaz. Hele bu
devlet güçleri, "iç düsman"a karsi yürütülen savaşı bir kan
davasi olarak algiliyorlarsa, o zaman operasyonlar küçük boyutlu iç savas
manzarasi sunmaya baslar.
Zanlilara
karsi sürdürülen asayis operasyonlarindan "iç düsmanlara"
karsi sürdürülen yok etme operasyonlarina geçildiginde, siddet kullanmanin
önündeki yasal sInIr kalkar. Iç düsmanlarin varligini her firsatta dile
getirmeyi bir meziyet, sorumlu devlet adami geregi sanan bu devlet anlayisinin
kendini kaptirdigi saplantisal ruh halinin üstesinden gelmek giderek zorlasir.
Çünkü hiçbir toplum homojen degildir. Akliniz ve kalbiniz yek vücut olmus bir
toplumdan baskasini kabul etmiyorsa, hemen hemen her toplumda o ideal "birlik
ve beraberlige" ulasilmasini engelleyen iç düsmanlar bulursunuz.
Bunlarin basinin ezilmesi ya da koparilmasinin veya, en azindan, ülkeyi bir an
önce terk etmelerinin ("Ya sev ya terk et") asayisin
saglanmasi için yegâne çare olduguna inanirsiniz. Devletin yasal sInIrlar
içinde tutulan siddet yetkisini degil, devlet terörünü mesru kabul edersiniz.
Ta ki bir gün kendinizi, boynunuzda iç düsman yaftasiyla meydanda sürüklenirken
bulana kadar....
"Iç
düsman" kavramini
fütursuzca kullananlari heyecanla alkislamak, "toplumsal birlik ve
beraberligimize kast eden iç düsmanlar"a karsi bizi uyararanlar
karsisinda bilgiç bilgiç kafa sallamaya devam etmek yerine, isterseniz biraz
durup düsünelim. Içinde sürekli iç düsman tasidigina inanilan bir topluluga,
kendi gelecegine sahip çikan ergin bir toplum gözüyle bakilabilir mi? Devlet
terörünün gidasi iç düsmanlar degil midir? Iç düsmana karsi örgütlenmis bir
devlet, nasil bir devlettir?
Not:
Yazardan izin alinmistir.