Zaptiye mi, polis mi?

Ahmet Insel

                 

Bugün polis ve jandarmadan olusan kolluk kuvvetlerinin adlarini Fransizca'dan aldik. Ondan önce, zabtiyye vardi. Fethi Devellioglu, daha sonra Osmanlica'da zaptiye olarak kullanilan Arapça zabtiyye kelimesinin, "Tanzimat'tan sonra memleket içi güven ve emniyet isleriyle görevli daireye verilen ad" oldugunu sözlügünde belirtip, bunu polis ve jandarmanin karsiligi olarak tanimlaniyor.

 

Zabtiyye kelimesi Arapça "zabt"tan gelir. SIkI tutma, idaresi altina alma, kendine mal etme, silah kuvvetiyle bir yeri alma, bir seyi güç kullanarak önleme, anlama, kavrama, kaydetme, özetini yazma demektir zabt. Günlük hayatta bazilarimizin hâlâ kullandigi, iki Arapça kelimenin Farsça "u" ekiyle birlestirilmesinden olusan "zabtürabt/ zapturapt altina alma" deyimi de, dirlik, düzen, disiplin, asayis, intizam altina almak demek. Zabt kelimesinin kaydetme, özetini tutma kavramindan türeyen bir baska kelime, zabittir. "Sehir güvenligini korumakla vazifeli daire" ve "iç islerine bagli kolluk gücü" anlamlarini geçmiste birlikte tasiyan zabita kelimesi ise Arapça "zabita"dan gelir.

 

Osmanli dönemi

 

Zaptiye, Osmanli Imparatorlugunun son yüzyilinda kurulan, toplum güvenligini saglamakla görevli askerî polis kurulusu. Bugünkü jandarmanin atasi. Bu nedenle halk dilinde zaptiye, jandarmanin karsiligi olarak yakin zamana kadar kullanildi. Ama bir de XIX. yüzyilin ikinci yarisinda Istanbul'da olusan bir Zaptiye Nezareti vardi. Bir tür emniyet müdürü konumunda olan bu teskilat, daha sonra yayginlasan polis teskilatinin nüvesini olusturdu.

 

Cumhuriyet döneminde jandarma ve polis, iki ayri kolluk teskilati olarak, Dahiliye Vekaleti bünyesine alindi. Bu Osmanlı Imparatorlugu'nun son dönemlerinde olusmaya baslayan ayrimin devamiydi. Cumhuriyet öncesinde, hatta cumhuriyetin ilk döneminde zabita kelimesi polis için kullanilirken, daha sonra belediye teskilâti içinde olusturulan silahsiz kolluk güçlerini belirtmeye basladi. Jandarma ise, sehir disinda faaliyet gösteren askerî kolluk gücünün adi oldu.

 

Bütün bunlari uzun uzun anlatmamin nedeni, geçtigimiz günlerde, polis teskilâtinin içler acisi durumunun konusulduğu bir yerde, Ömer Laçiner'in "hâlâ zaptiyeden polise geçemedik" tesbiti oldu. Üzeyir Garih cinayeti vesilesiyle ortaya dökülen biçarelik, becereksizlik, isi bir an önce üzerinden atmak ve belki bazi seylerin üzerini örtmek davranislari, her zanliya uygun yaratilan türlü çesit cinayet senaryolari, zanli Yermez'in yakalanmasiyla "en hakiki caniyi bulduk" böbürlenmelerinin ardindan unutulacagi için, Laçiner'in tesbitini derinlestirmekte yarar var.

 

Fransizca "police" kelimesinin, "pollise" olarak ilk kullanilisina XIII. yüzyilda rastlaniyor. Latince kökenli "politia" yani siyasi örgütlenme kelimesinden geliyor. O da eski Yunanca, "politeia" yani yurttaslik durumu anlamina gelen kelimeden kaynaklaniyor. XVII. yüzyila kadar "iyi düzen,

özellikle bir kentte iyi kamu yönetimi" anlaminda kullaniliyor. XVII. yüzyilda, kamu düzenini korumak ve kanunu çigneyenleri bulmak için olusturulan kurum ve örgütlerin bütününü belirtiyor.

 

Jandarma ise, "gens d'arme" yani silahli insanlari belirtmek için XV. yüzyilda kullanilip, daha sonra krala bagli atli silahli birlikleri belirtmeye basliyor. Bugünkü anlamiyla "gendarmerie" adi altinda örgütlenme, Fransiz Ihtilali sirasinda, 1792'de gerçeklesiyor.

 

Polis ise, Fransizca'da uzun müddet bir halki medenilestirmek anlaminda kullanildi. Bugün bile "medeni bir devlet" anlaminda az da olsa kullanilir, tecrübesiz çevirmenler bunu "polis devleti" olarak çevirirler. Polis kavraminin çagristirdigi olgu, esas olarak kentli medeniyet içinde düzen ve güvenligin saglanmasi çabasi. Bunun için sadece suçluyu yakalamak yani zabt etmek yeterli degil. Esas olarak suç delillerinin toplanmasi, zanli yakalandiktan sonra onu suç islemeye tesvik eden saiklerin bulunmasi ve bütün bunlarin da diger yurttaslari rahatsiz etmeden, onların güvenliklerini, yasamlarini tehdit altina almadan, onurlarini kirmadan, kanunlarin tesbit ettigi yöntemlere bütünüyle riayet ederek gerçeklestirilmesi gerekir.

 

Adli polis

 

Türkiye'de ise polis zabt etmek fiilinin, silah kuvvetiyle bir seyi önlemek, sIkI tutmak ve firsat bulunca da kendine mal etmek anlamlariyla sInIrlI olarak görevini tanimlar. Bunun iki nedeni var. Birincisi, özellikle son otuz yilda polisin giderek daha fazla toplumsal olaylari bastirmayla görevli kolluk gücü, bir tür kent jandarmasi olarak örgütlenmesi. Ilk olarak, toplum polisinin olusturulmasiyla baslayan bu süreç, ardindan Çevik Kuvvet, Özel Tim gibi askerî kosullarda çalisan birliklerin hizla güçlendirilmesiyle devam etti. Polis teskilatinin bünyesinde genel asayisi korumak görevi, terörle mücadele ve siyasal muhalefeti bastirma görevlerinin çok gerisinde birakildi. Son yirmi yilin polis teskilati kadrolasmasi bunu tüm çiplakligiyla gösteriyor.

 

Ikinci neden ise, polis içinde adlî polis teskilatinin bir türlü kurulmamasi. Geregi ve aciliyeti bütün hukukçular tarafindan kabul edilen bu teskilatin kurulusu, polisi "siyasal" olarak kullanmak isteyen çevrelerin muhalefetini asamiyor. Durum ortada.

 

Adlî polis, suçun tesbiti asamasindan itibaren devreye giren ve zanlinin savciliga intikalinden sonra da sorusturma görevi devam eden bir adlî kolluk gücüdür. Savcinin denetiminde çalisir. Yargi sürecinde sorumlulugu devam eder. Halbuki bugünkü durumda, polis ilk sorguyu bir an önce bitirip, zanli ve delilleri bir an önce savciliga havale edip, üzerinden yükü atma telasi içinde. Bu nedenle, bir zanli yakalayip, onu "konusturmak", o zanlidan delillere ulasmak ve hepsini bir an önce savciya devretmek yegâne amaci. Bunun yaninda polisin insanlarin kisiliklerini, toplum önünde sayginliklarini fütursuzca çignemesi, onun polis kelimesinin etimolojik anlamiyla medenilesmediginin baska bir göstergesi. Üzeyir Garih cinayetinin polis sorusturmasinda nasil zanli yaratildigini, olayla ilgisi olmayan insanlarin nasil "itiraflarda" bulunduklarini gördük. Polis sorusturmasinda iskencenin bu denli yaygin olmasi, zanliyi kendini savunamaz biçimde deliller isiginda sorgulamak yerine, delili bir an önce zanlidan elde etmek pratiginin de bir sonucu.

 

Cumartesi biçakçisi

 

Eger baska bir art niyet yoksa, polisin cinayet yerindeki delilleri üstünkörü toplamasi, potansiyel delilleri kisa zamanda yok etmesi nasil açiklanabilir? Delil arama seferberligi ilân edildiginde, onlarca polisin ellerindeki sopalarla tarlada yilan kiskislar gibi ortalikta dolanmalari yoksa sadece televizyon kanallari için yapilan bir mizansen mi? Biçagin olay yerinde gömülü oldugunun ortaya çikmasi ve Türk polisinin bunu on gün içinde kendi çabasiyla bulamamis olmasi vodvilin son sahnelerinden birisiydi. Ama acele etmeyip, bu trajikomedinin ilerki sahnelerini bekleyelim. Bakarsiniz bu kez biçagin oraya sonradan gömüldügü ortaya çikar veya bugüne kadar garip biçimde sesi solugu çikmayan seyyar satici, o gün öyle bir biçak satmadigini söyler. Böyle bir biçak bileycisinin her Cumartesi orada oldugundan polisin zanli yakalaninca haberinin olmasi da, zanlidan delile gitme pratiginin fahis örneklerinden biri degil mi?

 

Sadece asayis polisinin degil, bütün polis teskilati için geçerli olan bu polis pratigi, polis ifadelerine dayanarak açilip beraatle sonuçlanan ceza davasi oraninin Türkiye'de çok yüksek olmasini doguruyor. Ardindan polis teskilati, "biz yakaliyoruz, mahkeme birakiyor" diye söyleniyor. Bir de zanliyla onu yakalamaya çalisan polis arasinda siyasal husumet varsa, yargisiz infazda bulunmayi mesru görüyor. Çünkü Türkiye'de polisten esas istenen zaptiyelik yapmak, yani zapt etmesi veya bastirmasi. Polis teskilâtinin zaptiyelikten "polislige" dönüsmesine direnmek, Emniyet Genel Müdürlügü'nün Zaptiye Nezareti kafasiyla yönetilmesini istemek, iste bu anlamda bir siyasal tercih.

 

Polisin ceza davasinın sorusturma asamasinda yarginin bir parçasi olarak yer alacak biçimde örgütlenmesinden hangi siyasal güçlerin huzursuzluk duydugu, ayrica ele alinmasi gereken bir konu. Ama, bu güçlerin siyasetten anladiklarinin, güç kullanarak önleme, toplumu korkutarak zapturapt altina alma ve "kendine mal etme" oldugunu her vesileyle zaten görüyoruz.

 

Not: Yazardan izin alinmistir.

 

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa