Mutlulugun resmi

Fatos Yapar

 

 

Merak ettim...

Mutluluk var mi diye? Basladim düsünmeye, bu galiba benim yaptigim en sIkI eylem. Düsünmek...

Ha tabii bir de sigara içmek.

Yok galiba mutluluk. En azindan daimi olarak sürmeyen bir olgu oldugunu ögrendim yasadikça. Mutluluk anlarinin oldugunu kesfettim de, sürekliligini belki de ben getiremedim kim bilir?

Uzun zamandir baktigim ve asla görmek istemedigim bir gerçekle yüz yüzeyim yaklasIk son bir haftadir. Bu ev, bu mekan, bu sokak, bu odalar, simitçi, bakkal, gazeteci, sucu... benden degiller. Hayallerim var herkes gibi. Uzaklasip, uzaklarda yasamak. Kaçmak degil bu. Kendimi birakip da buralarda, nerelere gidebilirim ki? Düsünceler ve duygular gölgem gibi pesimdeyken.

En mutlu anlarim, bu evin disinda. Iskence gibi gelse de, hep disinda. Solugumun bana ait olmadigini hissediyorum. Bu ne yorucu bir duygu Allah’ im...

Bir resim çizip içine girdim; denize yakin üç-dört katli bir bina, yamaçta... Teras kati evim. Benim. Kocaman bir balkonu var. Bütün çiçeklerim günese dönük. Yikayip, temizledigim yerlerde kocaman minderler. Her biri ayri bir renk. Istanbul degil ama, nedense Marmaris. Müzik çaliyor CDde. Dean Martin. Eski film müzikleri... notalara takilip uçmak, özlemek, hayaller kurmak... Günes, her daim evimin içinde, aydinliktayim. Içim gibi... Yerler, cilalanmamis tahta. Renkli kilimlerim ne de güzel duruyor. Eski bir kare yemek masasina ihtiyacim var. Dört tane de sandalyeye. Niye mi dört? Dostlar ne kadar azsa, samimiyet ve gerçeklik o kadar çok  da ondan... Mavi bir bisiklet alip önüne cici bir sepet de bagladim, isten eve gelirken meyvemi, sebzemi ve baligimi tasimak için. Ise bisikletle gidip geliyorum. Marinada tekneyi yikiyor, halkla iliskilere yardim ediyorum. KIsI az buranin. Isinmak için radyatöre gerek yok. Içim sicak, üstümde bir kazak... Ögleden sonralari terasta kitap okuyup, gelen dostlarla sohbet ediyorum. Günlerden sali bugün. Yagmur yagacaga benziyor. Minderleri içeri aldim... Cam kenarinda adaçayi ve ihlamur karisimi, limonlu çayimi yudumlayip, BarIs’ i düsünüyorum. Ne büyük bir karmasanin içinde biraktim onu. Her tercih bir vazgeçisse eger, ben onunla yasamaktan vazgeçtim. Suçlarsa beni, yapacak bir sey yok. Hepimiz kendi gerçegimizi yasiyoruz. Yakin olup mutsuz olmaktansa, uzak olup mutlu olmayi tercih ederim. Yagmuru seyrederken baska bir düsünce kapladi beynimi, sahi bu kadar yagmur yagarken hiç denizi seyrettiniz mi? Ve düsündünüz mü, “denizler tasar mi” diye? Duygular gibi...

Sabahlari erken kalkip, ise gitmeden bir saat yürüyüs yapmak ya da yüzmek, kosmak, çiçekçilerle sohbet etmek, balik pazarini gezmek... Bu saatlerde yasami solumaya baslamak ve “Tanrım çok mutluyum” diye bagirmak...

Evet. Yakaladim kendimi. Bu resimde erkek portresi yok. Onu da biraktim, sevdigim her sey ve herkes gibi Istanbul’ da... Uyumsuzum ikili iliskilerde. Ya da o kadar çok söylendi ki bu, dogruluguna inanip yalnızligi seçtim. Yalniz degilim oysa. Çünkü hiç birliktelik yasamadigimdan, bilmiyorum paylasimlari. Dolayisiyla, hep tektim aslinda. Bencilim. Yasamima müdahale edilmesini sevmiyorum. Çok agir bir tecavüz duygusu gibi.

Kitaplarim olsun, müzik, yazabileyim içim dürttügünde beni, arada gelen dostlar veya ugradiklarim olsun. Fakat hep tek kalayim. Sessizce isime gidip gelirken, balikçilara selam verip, bakkal Ahmet Efendi’ nin hatirini sorup, ikram ettigi  gazozu içip, bir demet papatyayla evimin içinde olayim. Dibine renkli misketler koydugum cam vazoma papatyalarimi yerlestirip, dusumu alip, soguttugum bir bardak sarabimi yudumlayip, mektuplarin unutuldugu ve yerini E-maillerin aldigi, bilgisayarimin önüne geçip, iletisimimi koparmadıklarimla haberleseyim... “Istanbul’da kardan yollar kapandi” diyor Sedef. Gülen bir adam yüzü çizip, “sabah yüzdüm” dedim ben de. Ve ekledim, “ama tek deli ben degildim”. Içimdeki çocuk burada mutlu iste... sonsuza kadar yasarim bu hayati. Ve iste o zaman inanirim belki, mutlulugun daim olduguna...

 

 

 

Bazi geceler, kocaman yatagim daha da büyük oluyor. Oksanmak ve o bildik erkek tenine dokunmak istiyorum. Terden yapis, yapis olmus o bedene sarilip uyumak... Renkli bir kahvalti hazirlasam ve duygularin en tatli yerinde yok olsa. Özlemler agir, bazen dayanilmaz, özde uzak... Arada beraber olsak. Mesafeler çok olsa, hadi deyince görüsülmese. Gelecegi zamanlar, heyecanlar kaplasa içimi, özel banyolar yapsam... Yeni parfüm alsam telefon için ayirdigim parayla... Kalbim bogazimi sikIstirsa, havaalaninin yolu bitmez gibi gelse, gözüm ikide bir saatte... “Karnin açtir senin, en sevdigin yemegi yaptim. Musakka ve biraz lapa olmus beyaz pilav. Yaninda hem cacik hem de çoban salata var. Yarin aksam balik yeriz. Senin pisirdigin gibi. Ama ben seni kovmayacagim hadi git diye, nasilsa gideceksin... Üzmenin ve üzülmenin anlami yok, günler sayiliysa eger”.

Canim yaniyor. Mutsuzum. Resmi bitirdim. Ellerim, yüzüm, üstüm boya oldu. Ama ben hala buradayim. Gökkusagi üstümde yerini aldi... içime giremedi. Ne yapip gitmeli? Ne olmali? Ha deyip bir hisimla toplamali esyalari... ama nasil?...

 

Fatos Yapar bu sefer yapamiyor galiba?

 

Eylül 2001

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa