Nereye dogru patlama?

                 

Korkuyu siyasete malzeme yapanlar bir noktaya gelince, kendileri de korkularinin esiri olurlar

 

Ahmet Insel

                 

Türkiye'de sosyal patlama tehlikesi, her seyi magazinlestirmekte üstüne olmayan medyamizin marifetiyle, "eglenmenin kime ne zarari var?" tartismasina döndü. Böyle bir tehlikenin ne anlama geldigi üzerine degil, Laila'da eglenmenin nasil ve kaç lira oldugu konusunda aydinlatici röportajlar okuduk. Patlamasi beklenen insanlar degil, patlamanin yikici etkisinden korkmasi beklenenler gene gündemdeydi. Sosyal patlamanin nasil bir tehlike olusturdugu veya, daha önemlisi, bunun neden bir canlanma isareti, bir silkinis degil de, bir tehlike oldugu pek anlasilmadi. Türk milletinin efsanevi sabri, ki böylesi bir sabir bönlük isareti olarak da ele alinabilir, böyle bir tehlikenin ufukta olmadigina yeterli kanitti. MGK'nin gündemine de alinmadigina göre, sosyal patlama balonu da patlamadan sönmeye, yeni bir "in" haber tarafindan hemen çöpe atilmaya mahkumdu.

 

Gerçi haberin New York üzerinden Istanbul'a ulasmasi biraz can sIkIciydi. O güne kadar Türkiye'de yerli yersiz binlerce defa varligina isaret edilen bu tehlike, üç bes genç Laila'nin önünde fincanci katirlarini ürkütünce ciddiyet kazanmisti. Olaya uygun bir ciddiyet. Iç ve dis düsmanlar korkusuyla yillardir bizi afyonlayip, bu arada parsayi toplayanlar, olasi bir patlamanin etki alaninda kendilerinin de olabilecegini zaten biliyorlardi. Sitelerinin etrafina ördükleri duvarlar, tel örgüler ve polis, asker veya özel güvenlik görevlileri korumasinda çalisiyor, egleniyor, alisveriş ediyorlardi. Patlamaya karsi hazirlikliydilar ama sokak her türlü tehlikeyi içinde barindiriyordu. Bir de, Israil'in isgal ettigi topraklardaki kolonilerine ulasmak için açtigi, sadece bu koloni üyelerinin kullanabilecegi otoyollar, caddeler, sokaklar açilsaydi, sorun herhalde halledilebilirdi.

 

Aman dikkat

 

Venezüela'nin baskenti Caracas'ta bundan takriben on yil önce, toplumun dislanmislarindan olusan bir kitle, kentin kuzeyinden girip güneyinden çikti. Önlerine ne çikarsa yagmalayarak, yakip yikarak. Türk varlikli zümresinin ve muktedirlerinin ilgi alani Amerika merkezli oldugu için, bu örnegi

bilmeyebilirler. Onlar daha çok, Los Angeles'ta artık sIk rastlanan sosyal patlamalari düsünmüşlerdir. Oranin zencileriyle bizim "karakafalilar" arasinda benzerlik kurarak.

 

Korkuyu siyasete malzeme yapanlar ve onların sirtindan geçinenler, bir noktaya gelince, kendileri de korkularinin esiri olurlar. Bu sosyal patlama edebiyati da korkular siyasetinin bir parçasi olmaya devam ediyor. Büyük Türkiye'nin geldigi noktada, korkular politikasi güden siyasal gücün kaynaklari iyice kuruyup, ilkel sermaye birikimi de sürdürülemez hale geldikten sonra, Türk varliklilarina sosyal patlama öcüsü gösterilip, pamuk ellerini birazcik ceplerine atmalari isteniyor. Bütün bu gürültünün özü bu. Bir de, biraz daha makul olmalari, paralarini herkesin gözü önünde döküp saçmamalari, daha dogrusu bunlari medyaya tasirmamalari isteniyor. Ve elbette biraz vergi vermeleri.

 

Siyasal ve toplumsal refleksleri korkular politikasiyla biçimlenenlere, anlayacaklari bir dilde, Özalizmin ve "verdimse ben verdim"li aile fotografi devrinin bitmeye basladigi hatirlatiliyor. Sosyal patlama tehlikesiyle

korkutularak.

 

Gelelim sosyal patlama olgusuna. Sosyal patlama, nedenlerinin pek bilincinde olunmayan bir öfke nöbeti gibidir. Insanlarin imrenip de olamadiklarina, isteyip de edinemediklerine haseti bazen ifade eder. Ya da dayanilmaz bir baskiya, büyük bir adaletsizlige karsi bir baskaldiridir. Içinde gene bir dizi bireysel garezi de barindirir. Çogu zaman demagoglarin pesine takilmaya zemin hazirlar ama ayni zamanda bir toplumsal gerginlik bosalmasidir. Bir tür toplumsal hayatiyet isaretidir. Arzulanmayan yerlere de gidebilir ama hiç olmazsa bir yere gitme potansiyelini içinde tasir. Toplumun önüne çekilen setlerden bazilarini yikar. Bastirilan toplumsal dinamigin kendine bir akis mecrasi bulmasini saglar. Bir disa vurma olarak dinamik bir cephesi vardir.

 

Bir de bu patlamanin tam tersi bir durum vardır: içe dogru patlama. Kati veya içi bos bir cismin, kendi direncinden daha yüksek olan bir dis baski karsisinda, siddetle ezilmesi, hacmini küçültüp, büzülmesidir bu. Örnegin içi bos bir tüp olan televizyon içe dogru patlar. Yüksek su basinci altinda kalan bir denizalti da keza. Bu biçimde patlayan nesne, kendi enerji fazlasi nedeniyle degil, dis baskinin sonunda hacim ve biçim degistirir. Bu nedenle, büzülür, daralir, etrafina zarar vermeden, kendisi yok olur.

 

Toplum kendini yiyiyor

 

Türkiye'de bence bu tür bir içe dogru patlamayi yillardan beri yasiyoruz. Öfkesini, tepkisini, hak talebini dile getiremeyen, dile getirme girisimleri korkular siyasetinin efendileri tarafindan siddetle bastirilan Türkiye toplumu, bu baski karsisinda ezilip, büzülüp, kendini bir biçimde yok ediyor. Intiharlar, cinayetler, siddet artiyor. Cinnet geçirenler, daha hafif sinir bozukluklari çekenler, bir futbol maçi, bir araba kazasi veya siradan bir laf atma için islenen cinayetler artiyor. Toplumsal ve siyasal alanda inanilmaz bir duraganligin hükmettigi bu toplum, kendi kendini yiyip bitiriyor. En ufak hak arama umudu kalmamis yüzlerce insan, cezaevlerinde veya disarida ölüm oruçlarini sürdürüyorlar. Birbiri ardindan ölenler ve ölmeye yatanlar, bu içe dogru patlamamizin belki en aci ve en açik tezahürleri. Sokaklarda "çalisan" dilenci çocuklar artiyor. Böbregini, gözünü, çocugunu satanlar artiyor. Çocuklarini bir yük ve eziyet kaynagi, gençlerini bir tehlike yuvasi olarak gören bir toplum, içe dogru patlamiyor da ne yapiyor zannediyorsunuz?

Sosyal patlama yasiyoruz zaten ama bu içe dogru bir patlama.

 

Toplumlarin tarihi biraz da toplumsal patlamalarin tarihidir. Toplumlarin dönüm noktalarinda, hareketliligin arttigi, küçüklü büyüklü patlamalarin oldugu ve bu patlamalar sayesinde sarsilan dengelerin yerine yeni dengelerin, varolus biçimlerinin kuruldugu anlar yasanir. Bu anlamda, disa dogru bir enerji bosalimiyla gerçeklesen bir toplumsal patlama, gelisime gebedir. Toplumun içe dogru patlamasi ise, yavas yavas da olsa sönme, büzülme, yerine yeni bir sey birakmadan yok olma sürecidir. Kendisine uygulanan dis baskinin gücü karsisinda, toplum kendini kahreder, kendini yok eder. Toplumumuzun efendileri, bu tür bir patlamayi tercih ederler. Bu durumda biraz ah-ü vah, biraz himmet ve üç bes hamasi lafla, varliklarini, güçlerini ve saltanatlarini sürdürebileceklerini bilirler. Toplumun inanilmaz sagduyusunu överler. Patlamayan, kendi kendini yiyip bitiren toplumun sagirduyusudur bu.

 

Büyük siyasal riskler içerse de, toplumsal patlamanin yaratici olma potansiyeli tasiyan yikiciligini, "sagduyulu" bir büzüsüp, sönmenin yikici yokediciligine tercih ederim.

 

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa