Gündemdeki
hekim örgütü
Sükrü Hatun*
Meslek
odalari, ögrenci, ögretmen, memur derneklerinden olusan ve "Demokratik
Kitle Örgütleri" olarak isimlendirilen örgütler, 1974-80 arasi dönemde
toplumsal muhalefetin ana mekâni oldular ve 1980' le birlikte etkinliklerini
giderek yitirdiler. Uzun bir baski döneminin ardindan ancak 1980'nin sonlarina
dogru yeniden toparlanmaya basladiklarinda ise ülkede "toplumsal
paralizi" hakimdi ve bu örgütler kendilerini yeniden uzun bir
yolculugun içinde buldular. Bir taraftan 12 Eylül yönetiminin "eseri"
olan bu "toplumsal paralizi"yi bir yerlerden kimildatmaya
ugrastilar, öte yandan üyelerinin "ekonomik ve demokratik haklari"
için "yollara düstüler". Bugün de devlet katinda itibar
görmeseler bile toplumun yenilikçi ve mücadeleci yanini basta KESK olmak üzere
onlar temsil ediyor. Son aylardaki birçok tartismada taraf olmasi ile
kamuoyunun gündemine gelen Türk Tabipleri Birligi, bu tür örgütlerin içinde
önemli bir yere sahip. Bu yazi, 30 Haziran1 Temmuz tarihlerinde Ankara'da
yapilacak genel kurulu öncesinde "beyaz itiraz" isimli bir
eylem dizisi baslatmayi planlayan Türk Tabipleri Birligi'ne yakindan bakmayi
amaçliyor.
Loncadan
meslek örgütüne
Bugün, 65
bin dolayindaki hekimi temsil eden Türk Tabipleri Birligi, devletin saglik
örgütlenmesine katki saglamak amaciyla 1953'de kuruldu. Kurulus arka planinda "modernist-pozitivist
misyonu olan" Türk Tabipleri Birligi özellikle Dr. Erdal Atabek'in baskan
oldugu 1966 yilindan itibaren ilgi alanlarini genisletti, 1977'den itibaren ise
"gündemdeki her politik konuda söz aldi, hekimlerin geleneksel
mesleki kapaliligini zorlayarak birçok kitle örgütüyle ortak faaliyetler
düzenledi". 12 Eylül dönemini agir baskilar altinda geçiren Türk
Tabipleri Birligi, 1984'ten itibaren bu kez Prof. Dr. Nusret Fisek'in baskanliginda
yeni bir atilim dönemine girdi. Bu dönem, Türk Tabipleri Birligi'nin toplum sagligi
adina yeniden sesini yükselttigi, bunun yani sira idam cezalarinin kaldirilmasi
gibi demokratik açilimlara öncülük ettigi bir süreç oldu.
Etkin ve
demokratik örgüt
1980 sonrasi
sosyal politikalarin dogrudan etkiledigi kesimlerin basinda hekimler gelir.
Hekimler, diger çalisan siniflar gibi, kendilerini geçim sIkIntisina iten bir
ekonomik kayba ugradilar, ayrica rasyonel olmayan hekim yetistirme politikalarinin
da etkisiyle sosyal statü kaybina maruz kaldilar. 1981'de çikarılan zorunlu
hizmet yasasi bölgesel gelisme farkliliklarindan kaynaklanan toplumsal esitsizligin
yükünü hekimlerin üstüne yikti. Onca yillik egitim sonunda kazandiklari donatimlarinin
pek bir ise yaramadigini gören hekimler, mesleklerini idealize etmekten
vazgeçtiler ve enerjilerini tüketerek yollarina devam etmek zorunda kaldilar.
Bu kosullarin sonucunda ve 1980'lerin sonundaki isçi eylemlerinin etkisiyle
Türk Tabipleri Birligi'nde "mücadele" sözcügü yeniden deger
kazanmaya baslamis ve o zaman ortaya çikan dinamikler "Etkin-demokaratik"
bir çizginin 1990'dan itibaren Türk Tabipleri Birligi yönetimine gelmesini saglamistir.
Bu çizgi sayesinde Tanil Bora'nin sözleriyle "Sol kanattaki meslek
kuruluslari içinde 1980'lerin sonundan itibaren en hareketli ve canli
meslek örgütü olarak Türk Tabipleri Birligi'nin öne çiktigi söylenebilir".
Bu dönem boyunca Türk Tabipleri Birligi çalismalarina, meslek örgütlerinin
demokratik sorumluluklari ile meslek örgütü olmaktan dogan sorumluluklari arasinda
(sanildiginin aksine) bir ikilem olmadigini savunan anlayis yön verdi. Bu
sayede son on yilda hekimlerin nöbet ücretlerinden, iskencenin önlenmesine;
uzmanlik egitiminin standardizasyonundan, hasta haklarina; pratisyen hekimlerin
egitiminden, herkese esit saglik hizmeti idealinin savunulmasina; isçi sagligindan,
Saglik Bakanligi'nin hukuk (ve akil) disi uygulamalarinin engellenmesine uzanan
bir dizi konuda çalismalar yapildi. Türk Tabipleri'nin etkin bir toplum sagligi
odagi haline gelmesinde mücadeleci bir örgüt olmasi kadar, yayinladigi dört
dergi ve yüzlerce kitapla saglik alanindaki entelektüel üretimde önemli bir pay
sahibi olmasi da rol oynadi. Bugünkü Türk Tabipleri Birligi, hem hekimlik
meslek alanindaki çalismalari hem de "demokrat" olma
konusundaki israri sonucu toplum sagligina uzanan köprülerin basinda gelir.
Sonuç
Ne yazik ki
birçok baska kitle örgütü gibi Türk Tabipleri Birligi de örgütsel enerjisinin
önemli bir kismini merkezi otoritenin neden oldugu olumsuz girisimlerin
engellenmesine ayirmak zorunda kalmakta ve buna karsin -en son ölüm oruçlari
olayinda oldugu gibi- kamuoyuna "negatif" bir örgüt olarak
lanse edilmek istenmektedir. Oysa, "negatif bilanço"nun esas
yaraticisi, bütün kurumlari ile toplumdaki ihtiyaçlarin ve degisimlerin
gerisinde kalan ve baskici tarzi ile hem sorunlari derinlestiren hem de
toplumun ferahlamasinin önündeki en büyük engel olmaya devam eden merkezi
otoritenin kendisidir. Etkin kamuoyu odaklari ve hükümet yetkilileri
görmezlikten gelse de Türk Tabipleri Birligi, hem ülke hem de Dünya Tabipler
Birligi içinde saygin, aktif, etkin bir örgüt olarak çalismalarina devam ediyor
ve hekimlerin örgütlü sesi olma yönünde gelismesini sürdürüyor.
*
Prof. Dr. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Not:
Yazardan izin alinmistir.