Yeni Medeni Kanun Tasarisi, tapulu mülkiyetin 8.7'sini elde tutan Türk erkeklerini sinirlendirdi. Ancak Avrupa'ya uyum yasalari geregince erkegin saltanatindan vazgeçip evlilik sirasinda elde edilen mallari karisiyla paylasmasi gerek. Iki avukat, Aydeniz Tuskan ve Sükran Eroglu 'nun görüsünü aldik...

Avrupali olmanin kosulu mali kariyla paylasmak...

Ayfer Coskun

Son günlerin önemli konularindan birini, Medeni Kanun'da, özellikle kadin-erkek esitligini saglamak için yapilmak istenen degisIklikler ve bunun üzerine kopartilan gürültüler olusturuyor. Tartismalar zaman zaman öylesine alevlendi ki, Adalet Bakanini istifanin esigine dek getirdi. Ailede kurulmak istenen yeni mal rejimi, aski mi öldürmedi; altmis yasindaki milletvekillerinin gönül rahatligiyla yirmilik kizlarla evlenmelerini mi engellemedi! Neler oldu, neler! Neredeyse vatan topraginin düsmana verilmesinin, kadinlara esit hak tanimaktan daha kolay oldugunu düsünmeye basladik. Meger ne anamiz, ne bacimiz, ne de kizimiz varmis. Kadin deyince anladigimiz tek sey, "Kari" imis. Kari dedigimiz de kocasinin malina göz dikmis, evde oturup duran, hiçbir emek harcamayip hazira hazira konan asalagin tekiymis. Tüm bu karmasa ve tartismalar sürerken, bu toz-dumani biraz olsun aralamak için Istanbul Barosu Kadin Komisyonu ve Türkiye Barolar Birligi Kadin Hukuku Komisyonu üyesi Av. Aydeniz Tuskan ve Av. Sükran Eroglu ile görüstük.

1926'da kabul edilen Medeni Kanun'da, o tarihten beri daha çok yargi kararlariyla degistirilen ya da kaldirilan bazi maddeler vardi. Ama 1950'lerden beri, özellikle kadin-erkek esitligine aykiri hükümlerinin degistirilmesi yolunda çalismalar da yapilmiyor degildi. Avrupa Birligi'ne giris sürecinin de gerektirmesiyle bugünlere geldik. Bu degisIklik süreci için ne diyeceksiniz? Bir de salt kadin için degil tabii, bilinçlendirmeyle yasalasma arasinda nasil bir iliski oluyor ya da olmali?

Aydeniz Tuskan - Türkiye'de 1926 yilinda kabul edilen M.K. kadina kimligini kazandirdi. Bundan sonra, uygulana uygulana yargi kararlariyla da bünyemize uyduruldu. Simdi neden degisIklik gündeme geldi? Çünkü artik bizim ihtiyaçlarimizi karsilamamaya basladi. Laik hukuk sisteminde, ihtiyaçlarin degisken olmasi nedeniyle mutlaka yasalarin da zamanla degismesi gündeme gelir. Zaten Mahmut Esat Bozkurt tarafindan bu çok güzel açiklanmisti: "Dini kurallar degismez. Ancak yasalar degisen sartlar çerçevesinde degistirilmelidir. Çagdaslasma ve toplumun gelismesi dogrultusunda yasalar da degistirilmelidir." Medeni Kanun'daki degisIklik, demin sözünü ettigim gibi laik sistemin de geregi olarak, ekonomik ve sosyal alandaki degisIklikler ve bunlarin aile içi iliskilere yansimasinin yarattigi fiili duruma uyum saglamak için gündeme gelmistir. Burada bir seyi eklemekte yarar görüyorum: Yasa çikarmak yetmiyor, bunlarin uygulanmasi ve yayginlastirilmasi için devletin, sivil toplum kuruluslariyla birlikte çalismasi gerekir. Mesela Güneydogu'da imam nikahi hala gündemde. Resmi nikahi yayginlastirmak ve kanunu uygulamak için toplu nikah kiymalar disinda arastirma ve danisma birimleri olusturulmali. Bir sey daha: Insanlari, özellikle kadinlari biçimlendirir, onlarin sorunlarina çözüm önerirken, yasa maddelerini onlarin güvencesi olarak sunuyoruz.

Sükran Eroglu - Sadece Türkiye'de degil, tüm diger toplumlarda da yasalar var ve hayatin her alani yasalarla düzenlemeye çalisiliyor. Yalniz burada kadinin bilinçlendirilmesi de gerekiyor. "Kadin dayak yememeli!" diyoruz ama yerse ne olacak? Ne gibi haklari vardir, ne yapabilir? Bence de insanlarin bilinçlendirilmesiyle yasa çikarma ya da degistirme paralel gitmeli. Gerçekten de burada devlete, sivil toplum örgütlerine ve medyaya görev düsüyor.

Bir hayli zamandir ülkemizde her elestiriyi "Bu durumda bizi Avrupa Birligi'ne nasil alirlar?" sorusu ve yakinmasiyla bitiriyoruz. Uluslararasi sözlesmeler, getirilen kriterler, kurallar yapilmak istenen bu degisIklikleri etkiliyor mu?

S. Eroglu - Iç dinamigin geliserek birtakim sartlari zorlayip bir yerlere götürmesi, bu yüzyilin gerçegi degil artik. Çünkü dünya globallesiyor, sinirlar kalkiyor, ülkeler arasi birçok anlasma yapiliyor. BM örgütü kuruluyor, kadin örgütleri kuruluyor ve bunlarin içinde neredeyse tüm ülkeler yer aliyor. Yani bunlari dikkate almadan, iç dinamikleri gelistirip bir yere varalim düsüncesi olamaz. Dolayisiyla birtakim olusumlar varsa, ne kadar çabuk yol katedersek, o kadar çabuk haklarimizi elde ederiz , daha demokratik ve uygar bir toplum oluruz. Ve kendimiz için hangisi daha faydali ve daha çabuk gerçeklesecekse onun için mücadele etmek gerekir.

A. Tuskan - Simdi "Kadinlara Karsi Her Türlu Ayrimciligin Önlenmesi Sözlesmesi" var. Biz bu sözlesmeyi çekinceli olarak imzalamistik. Ancak bu çekinceler de 1999'da kaldirildi. Bu dikkate alinirsa, biz mutlaka MK tasarisini Meclis'ten geçirmeliyiz. AB'ye girme sürecinde, kadin-erkek esitligini saglamak zorundayiz. Yasalarimizda bu degisIklikleri yapmadan yola çikarsak hiçbir sey elde edemeyiz. AB'ye üye olmak için ve Kopenhag Kriterleri'ne de uyumlu hale getirilmesi mutlaka saglanmalidir. BM'ye ek ihtiyari protokolde kadinlara basvuru hakki taniniyorsa, bu tüm dünya kadinlari içindir. Biz de üye oldugumuza göre disa açilmali, iç hukukumuzdaki düzenlemeleri de disa uyumlu hale getirmeliyiz.Esitligi izleme komiteleri de kurulmalidir.

S. Eroglu - Bazi çevreler Türkiye'deki bu tür düzenlemeler hep AB'ye girme sürecinde yapildi, onlarin baskisiyla yapildi, diyor. Hayir, zaten gerekiyordu. MK'deki degisIklik tasarisi 10 yillik bir çalismanin ürünü. Hatta 1950'den beri de gündemde. AB'ye giris süreci bu çalismalara hiz kazandirdi.

DegisIkliklerle ilgili çalismalari uzun zamandan beri izliyoruz. Özellikle son günlerde ivme kazandi. Tartisiliyor, sogutuluyor, tekrar getiriliyor. Geçen haftalarda biliyorsunuz Adalet Bakani'nin istifa tehditlerine kadar vardi is. Dikkati çeken ve tartisilan iki konu var. Bunlardan biri aile reisligi, digeri de mal rejimi. Isterseniz simdi bunlara gelelim.

A. Tuskan - Yürürlükteki mal ayriligi sistemi maalesef  Türkiye'de kadinin aleyhine isledi. Öyle ki tapu kayitlarina baktigimizda: Gayrimenkullerin ancak yüzde 8.7'sinin kadinlarin üzerinde oldugu görülüyor. Digerleri erkeklerin üzerinde. O zaman bu alanda tam anlamiyla erkek egemenligi var. Durumu düzeltmeye kalktiginizda: "Mal gidiyor, idare gidiyor" endisesiyle panige kapildi erkekler. Bu üstünlüklerini simdiye dek kötüye kullandilar. Bilhassa bosanmalarda ve hatta ölüm halinde bile kadinlar zor durumda kaldilar. Bugün komisyonda görüyoruz, birkaç erkek üye karsi çikiyor. Onlarin siyasi görüslerini biliyoruz. Bakanlar Kurulu zaten hep erkeklerden olusuyor. Neyse ki hepsi ayni düsüncede degiller. Yani esitlikçi düsünen erkekler de var aralarinda. Zaten böyle düsünen erkekler olmazsa salt kadinlarin mücadelesiyle sonuca ulasilamaz.

S. Eroglu - Simdiki toplum kosullariyla 1926'nin kosullari ayni degil. O dönemde aile reisligi, evin seçimi, velayet konularinda erkege üstünlük taninmasi dogaldi. Çünkü kadin ekonomik hayat içerisinde yer almiyordu. Zamanla kadinlar da çalismaya basladilar. Üstelik hem evde hem iste çalismaktalar. Bu nedenle erkegin reisligi sözde kalan bir kavrama dönüstü. Bu maddenin kaldirilmasi son derece yerinde. MK'deki mal rejimi ise, Aydeniz Hanim'in söyledigi gibi erkeklerin lehine isledi ve kadin çok magdur olmaya basladi. Çünkü toplumumuzdaki gelenek ve görenekler nedeniyle kadin çalissa bile mallar erkegin üstüne yapildi. Erkegin kötü niyeti de olmayabilir diyelim ama bosanma gündeme gelince, kadinin ne kadar aleyhine oldugu ortaya çikmaya basladi.

Bununla ilgili kopartilan gürültude bana ilginç gelen bir nokta da su: Sanki kadin yalnizca kari, es olabilirmis; ana, kizkardes, kiz evlat olarak düsünülmüyor. Itiraz eden erkege sorsaniz: "Annenizi babaniz sokaga atsa ya da kizinizi damadiniz sokaga atsa, çalisip kazandiklarini gasbetse ne yaparsiniz?" Ne der acaba? Bunlari düsünemiyorlar, sanki önemli olan, kariya mal kaptirmamak.

A. Tuskan - Dogru. Burada ilginç bir sey daha var. Bazi kadinlar da bu konuda bulunduklari konuma göre davranabiliyorlar. Mesela, gecekondu bölgelerinde kayinvalidelerin gelinlerini mal sahibi yapmamaya çalistiklarini gördük. Kayinvalide sanki kendisine yapilanin aynini gelinine de uyguluyor.

Mal rejimi üzerinde böylesine durulmasinin en önemli nedenlerinden biri su bence: 3444 sayili yasayla bosanma kolaylastirildi. Kadinlar bosandiklarinda ortada kaliverdiler. Mal rejimini degistirmeden, bu kolaylastirmayi yapar, intifa hakkini kaldirirsaniz, kadinlari magdur edersiniz. Bir gecede Meclis'ten çikti bu kanun ve kadinin seçimlik hakki olan intifa ve mülkiyet hakki varken intifa kaldirildi. Ama kadinlar tüm MK'den intifa hakkinin kaldirildigini saniyorlar.

S. Eroglu - Kadinlara tabii ki, kadin ve insan olma bilincinin verilmesi gerekir. Bizde gerçekten bir çifte standart var. Karisina geldigi zaman hayir, annesine sira geldiginde evet deniyor. Bunu kaldirmak, bu çifte standardi ortadan kaldirmak için ne yapilmali?

Getirilmek istenen mal rejimi ile ilgili sorunlar nelerdi ve gerçekten esitligi saglayabilecek mi?

A. Tuskan - Daha önce tasarida esas kanuni mal rejimi olarak paylasmali mal ayriligi diye bir sistem çikardilar. Bunu niçin çikardilar? Tasari Meclis'teki alt komisyonda tartisilirken, Isviçre'deki "edinilmis mallara katilma" sisteminin alinmasi istenmisti. Bunun uygulamada birtakim zorluklar dogurdugu, ayrilmalarda, tasfiye halinde güçlükler çikardigi belirtildi. "Isviçre gibi ileri bir ülkede bu zorluklari yarattigina göre, bizde daha da zor olur. Ihtisas mahkemelerimiz bile yok" dendi. Bize daha uygun olacagi düsünülen "paylasmali mal ayriligi" diye bir sistem bulup, esas mal rejimi olarak ortaya koydular. Seçimlik sistemler ise: Mal ayriligi, mal ortakligi ve edinilmis mallara katilma olarak belirlendi. Son tasarida Adalet Bakanligi'nin istegi dogrultusunda, daha adil oldugu düsüncesiyle "edinilmis mallara katilma" rejimi esas kanuni rejim olarak alindi. Burada seçimlik rejimler ise: Paylasmali mal ayriligi, mal ortakligi ve mal ayriligi oldu.

Simdi "edinilmis mallara katilma"da sorun oldugunu daha çok akademisyenler öne sürdüler. Tasfiyede sorunlar yarattigini, Isviçre' nin bundan vazgeçme durumuna geldigini belirterek, bizim bu rejimi almamizin sakincali olacagini belirttiler. Ancak biz yillardir kadin haklari savunuculari olarak esitlikçi sistemi savunmaktan yanayiz. Bu yasanin ülkemizde uygulanip gelistirilecegine inaniyoruz. Ama tasfiye konusundaki "artik mal" durumunun, yani birtakim mallarin paylasmadan sonra kalan bölümün tesbiti hakikaten çok zor durumda birakacak mahkemeleri. Bu nedenle burada bir uyum saglayarak, ögretim üyeleri "paylasmali mal ayrimi"nin daha çok benimsenmesi gerektigi düsüncesine vardilar. Fakat "paylasmali mal ayriligi"nin da "edinilmis mallara katilma" rejimi gibi esitlikçi olabilecegini ve burada hakimin genis takdir yetkisi oldugunu söyleyebiliriz. "Paylasmali mal" rejiminde iki çesit mal bulunuyor: Biri paylasilan mal ki, ev, yazlik, araba gibi seyleri kapsiyor. Digeri ailenin gelecegine örgülenmis mallar ki, bu da mesela kocanin fabrikasi olabilir. Bu da yine ailenin gelecegine özgülenmis oldugu için paylasima tabi olur düsüncesindeyim. O zaman bu esitlikçi olur diye düsünüyorum. Ama yine de "edinilmis mallara katilma"nin daha esitlikçi oldugu ortada.

S. Eroglu - Bana göre, "edinilmis mallara katilma" rejimi gerçekten çok esitlikçi bir rejim. Sonuç olarak bütün mallar yari yariya paylasiliyor ve böylece taraflar arasinda denge saglanmis oluyor. Türkiye'de zaten ailelerin büyük çogunlugu orta halli, bu ailelerde mal tasfiyesi o kadar karmasIk degil. Genel olarak büyük problem çikmaz. Fakat her nedense Meclis'te bu konuda çok büyük problemler çikti. Paylasilacak fazla mali olanlar korktular saniyorum. Sadece kendilerine bakip, toplumun genelini gözardi ettikleri için bu sefer "paylasmali mal ayriligi" dediler. Ama ona da baktigimizda, onda da hemen hemen ayni sistemi görüyoruz. Yani bir erkek evlendikten sonra, bir is kurarsa o is ve isyeri kazancina dahil oluyor. Iki sistem pek farkli degildir. Belki biraz "paylasmali mal ayriligi"nda özgülenmis mallarla kisisel mallari ayirdetmek daha kolay, edinilmis mallar rejiminde ise daha zor. Ama sonuç olarak ikisi de böylesine tartisilacak kadar zit rejimler degiller. Biz her iki halde de, yeter ki bu esitsizlik ortadan kalksin, insanlar haklarini elde edebilsinler diye digerini de destekliyoruz. Bir an önce birinden birinin çikmasini istiyoruz.

Aileye özgülenen mallar deniyor. Buna açiklik getirir misiniz?

A. Tuskan - Akademisyenler diyorlar ki: 250'nci maddede aksi ispat edilmedikçe bir malin ortak kullanmaya ve ekonomik gelecege özgülenmis oldugu kabul edilir. Yani aksini ispat etmek gerekiyor. Sonuç olarak aynen edinilmis mallara dönülüyor. Eslerden biri aksini kanitlayamazsa, o mal ortak kullanima özgülenmis kabul edilir.

Yasa kabul edildigi takdirde, çikacak uyusmazliklari simdiden görebiliyoruz. Yani hep konustugumuz konuya, aile mahkemelerine geliyoruz.

A. Tuskan - Bu konuda hazirliklar var fakat henüz gerçeklesmedi. Adalet Bakanligi'nin personeli bile yok ve umarim Çocuk Mahkemeleri gibi olmaz. Çünkü bunlar belli büyük sehirlerde kurulduklari için uygulamada birtakim sorunlara ve haksizliklara neden olmaktalar. Oysa tüm sehirlerde kurulmalari gerekir. Tüketici Mahkemeleri de yeni kuruldu ancak yayginlasmasi gerekir. MK'deki degisIklikler karsisinda özellikle Aile Mahkemelerine ihtiyaç duyulacaktir. Zaten kanunda "uzman kisiler"e basvurulmasindan söz edilip duruluyor. Bu da Isviçre' den alinmis. Peki kim bu "uzman kisi"? Belli degil. Demek ki, böyle bir birim kurmak gerekiyor. Yani yalniz Aile Mahkemelerinin kurulmasi yetmiyor, yaninda psikologlar, toplum bilimcileri filan da gerekiyor. Bunlarin bulunmasi, yetistirilmesi tabii ki zaman alacak. Ayrica tasari evli olanlara mal rejimini seçmeleri icin 6 aylik bir süre taniyor. Seçmezlerse yasal rejimi kabul etmis sayilacaklar. Burada bile eslerin birilerine danismalari gerekecek.

S. Eroglu - Nafaka ve tazminat konularinda, hep kadin sözcügünü kullaniyoruz. Çünkü genellikle magdur olan onlar. Kadin hem ailede hem de toplumda güçlendirilmelidir. Tasarinin önemli hükümlerinden biri de, kadinin ev emeginin degerlendirilmesidir. Kadin evine, çocuklarina bakiyorsa, bu da bir emektir ve degerlendirilmelidir. Kaldi ki kadinlar da artik çalisiyorlar. Öyle ki, kadinin çifte sömürüsünden söz edilebilir. Yalniz burada yani ev emeginin degerlendirilmesinde kistas ne olacak? Çünkü harcanan emek salt bedeni degil, çocugun egitimine yardim, danismanlik gibi yönleri de var.

Bu yasa bazi milletvekillerinin söyledigi gibi aski öldürür mü? Ne dersiniz?

Tuskan ve Eroglu birlikte gülüyorlar. Kahkahalar arasinda "çeyiz defteri", "baslik parasi", "berdel", "mihr-i muaccel", "mihr-i müeccel" sözcükleri uçusuyor havada. Sorumun yanitini almis oluyorum. Fazla söze gerek yok.

 

Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi eki, 08 Nisan 2001, Sayi: 785, Sayfa: 4-6

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa