Yazar ve psikanalist Lou Andreas Salome önceki yüzyilin en ilginç
simalarindandi. 19. yüzyila damgasini vuran üç erkek, Nietzsche, Rilke ve Frued
onun sevgilisi olmuslardi. "Salome Yasami ve Yapitlari" adli kitap, birilerinin
sevgilisi ya da arkadasi olarak degil bagimsiz bir insan, düsünür ve yazar
olarak onu anlatiyor...
Özgür ve entelektüel...
Selami Akbas
Cogumuz, Salome'yi, Nietzsche Agladiginda adli kitaptaki
entelektüel, erkeklerin basini döndüren, cüretkar ve basina buyruk genç kadin
olarak merak ettik ama tanimadik. Roman bize Salome'yi diger erkeklerin
gözünden anlatiyor ama bir karakter olarak islemiyordu. 1993 yilinda Afa
Yayinlarindan çikan "Kizkardesim, Karim" adini tasiyan H.F. Peters
imzali kitap Salome'yi yakindan tanima firsati verse de piyasada baskisi
tükendiginden arayanlar ulasamiyordu. Ayrinti Yayinlari bu hafta, Angela
Livingstone'un kapsamli çalismasi Salome-Yasami ve Yapitlari'ni yayimladi.
Petersburg, Viyana, Berlin, Münih ve Paris'te geçmis; sanata,
yazina, felsefeye adanmis yetmis alti yillik bir ömür; ünlü dostlar,
sevgililer, meslektaslar; romanlar, siirler, oyunlar, felsefe yazilari,
bilimsel çalismalar; Zerdust'e, Duino Agitlari'na ve psikanalize vurulan damga;
en çok da tutkuyla örülmüs bir yasam: Düsünmeye, yazmaya ve yasamaya dört elle
sarilmis bir kadin... Çekici, özgür ve dolu dolu yasanmis bir hayat.
Büyülü etki
Lou Andreas-Salome hakkinda en iyi bilinen sey belki de onun
zamaninin önde gelen pek çok ismiyle ahbap oldugu ve bunlarin hepsi üzerinde
büyülü denebilecek bir etki biraktigidir. Görünüse bakilirsa Salome, ya sans
eseri hep dogru zamanda dogru yerde olmus ya da bulundugu yer her neresiyse,
zekasi ve çekici kisiligiyle orayi renklendirmis, zenginlestirmis. Bu ikilem,
ölümünden sonra onun yasam öyküsünü yazanlarin aklini epeyce karistirmis olacak
ki, bazilari ne sirretligini ve cadiligini birakirken bazilari da onu bir
Tanriça gibi göklere çikarmis. Belki de Salome'nin bu büyülü etkisini anlamak
için onu, kendi anlattiklariyla ya da onun yasamini arastiranlarin
söylemleriyle degil de yasamina girdigi kisilerin söyledikleriyle
degerlendirmek daha dogru olacak.
Nietzsche
Nietzsche için Salome, düsüncesinin varisiydi ve onu bu
konuma, tanisIkliklari daha birkaç aylikken oturtmustu. Aslinda iliskileri
fazla uzun sürmedi. Nisan 1882'den ayni yilin kasim ayina kadar süren iliski,
Nietzsche'ye büyük duygu çalkantilari yasatti. Iliski devam ederken oldugu
gibi, bittikten sonra da Nietzsche, Lou'ya zaman zaman çok büyük nefret duydu;
zaman zaman da onu yogun bir askla sevdi. Zaten yasaminda ikinci kez evlenme
teklifinde bulundugu kadindi Lou. Ama bu teklifi götürmesini, yanlis bir
aracidan, Lou'yu daha uzun zamandir taniyan, ona asIk olan ve evlenme
teklifinde bulunan, ama askina karsilik bulamayan zavalli Paul Ree'den
istemisti. Ne var ki iliskinin tek tarafli duygusal niteligi bir yana, en
çarpici yönlerinden biri, Nietzsche'nin Lou için "Ancak onu tanidiktan
sonra Zerdüst'üm için olgunlastim" demesiydi. Nietzsche'nin yasaminda
Zerdüst'ün yeri düsünüldügünde Elizabeth Forster- Nietzsche ve Fritz Kögel gibi
kimilerinin Lou'yla ilgili karalamalarini çekememezlige yormaktan baska seçenek
kalmiyor geriye.
Rilke
Salome'nin yasami boyunca iliskisini en uzun süre (tam otuz
yil) sürdürdügü kisilerden biri, Rainer Maria Rilke'ydi. Ünlü sairin yasami
boyunca en fazla etkisi altinda kaldigi insanin (ve kadinin) Lou olmasi
sasirtici degildi. Büyük korkulari ve güvensizlikleri olan Rilke, onun saglam
kisiliginde siginacak bir liman bulmustu. Lou'nun kisisel yasami açisindan bu
iliskide ilginç olan nokta ise Rilke'nin onun ilk sevgilisi olmasiydi. Ilk
gençliginde Peder Gillot'yu, ardindan Paul Ree'yi ve Nietzche'yi reddeden
Salome, biraz geç yasta (36 yasinda), üstelik de evliyken Rilke'nin askina
karsilik verdi. Salome, aski geç bulusunu, bu kuvvetli duygunun mutlaka boyun
egmeyi gerektirmesine ve kendisinin de asla, hiçbir seye boyun egmeme
kararliligina bagliyordu. Iste bu yüzden kendisi otuz alti yasindayken yirmi
iki yasinda bir gence; o, sanat çevrelerinde kendini kanitlamis bir düsünür ve
yazarken toy bir saire asIk oldugunu düsünüyordu. Rilke, bu ask iliskisinden
büyük esin aldi ve aralarinda sairin basyapiti kabul edilen Duino Agitlari'nin
bazilarinin da bulundugu yüzü askin siirini ona yazdi. Lou'nun tanidigi bir
erkek daha, onun için, "Eger Lou Andreas-Salome'yi tanimamis olsaydim,
sair olarak tüm gelisimimi etkileyen yollari seçmemis olabilirdim"
diyordu.
Freud
Lou'nun duygusal anlamda degilse de düsünüs tarziyla
etkiledigi bir diger ünlü erkek Freud'du. Bu öyle bir etkiydi ki Freud, Lou'nun
psikanaliz saflarina katilmasini "hareketimiz için bir onur" olarak
nitelendiriyordu ve hakliydi da. Salome, yasaminin ileriki yillarinda tanistigi
psikanalize, kendini bütün varligiyla adamisti. Kendini belki de en iyi
psikanaliz alaninda ifade etmisti. Çocuklugunda çok önemli yeri olan
"hayal oyunlari" düsünüldügünde, bu sasirtici degildi. Çocukken
gördügü insanlara kafasinin içinde yasamlar ören Lou, yasaminin son
dönemlerini, var olan yasam örgülerini çözümlemeye adadi. Kliniklerde uzun
yillar sürdürdügü psikanaliz uygulamalarinin yani sira bu konuda ciddi bilimsel
makaleler ve bir kitap yazdi. Bunlar, "psikanalitik bir çalismayi elestirmek
yerine pek sIk takdir etmedigi" Freud'un, "takdir etmekten kendini
alamadigi" yapitlardi.
Lou'nun, onlarin sayesinde haksiz bir öneme kavustugu
varsayilan üç kisinin onun hakkindaki yorumlari bunlar. Evet, Nietzsche, Rilke
ve Freud, kendi sözleriyle elestirmenlere yanit veriyorlar. Elbette Lou
Andreas-Salome'nin yasami bu üç kisiyle iliskilerinden ve onun hakkinda böylesi
hayranlik dolu yorumlar yapanlar da bu üç erkekten ibaret degil.
Diger kadinlar
Bunlari söylemisken, Salome hakkinda iki yanlis anlamayi
düzeltmek gerekiyor. Birincisi, Salome'nin entelektüel erkeklerin basini
döndürüp onlari tuzaga düsüren bir dahi erkek avcisi oldugu kanisi. Salome,
uzun ya da kisa bir süre birlikte oldugu bu erkekleri, duygusal ya da bedensel
degil zihinsel bir düzeyde, düsünceleriyle etkilemisti. Birbirinden ayri üç
alanda büyük önem kazanmis bu üç erkek, gördükleri güzellik karsisinda
büyülenerek Lou'yu zihinsel anlamda yanlis degerlendirmislerse bu, Lou'dan çok
bu erkeklerde aranmasi gereken bir kusurdur. Ikinci olarak, Salome'den bu denli
etkilenmis olanlar veya onun yasaminda önemli yer tutanlar yalnizca erkekler
degildir. Paul Ree ve Nietzsche'nin arkadasi olan Malwida von Meysenbug,
Rilke'nin bir süre ayni evi paylastigi Loulou Albert-Lasard, Sigmund Freud'un kizi
Anna Freud, yazar Frieda von Bulow gibi kadinlar da Lou'nun büyüsüne
kapildilar. Ama 19. yüzyilin erkek egemen dünyasinda (buradan 20. yüzyilin
böyle olmadigi sonucu çikarilmamali) varlik gösteremedikleri için mi yoksa
gösterdikleri varlik, bu dünya tarafindan önemsenmedigi için mi bilinmez,
bunlarin Lou'ya iliskin yorumlari fazlaca dikkate alinmadi. Bu da kendi gibi
yazar ve düsünür olan kadinlar arasindan siyrilan Lou'nun, yasadigi döneme
nasil bir damga vurdugu ve kisiligi hakkinda önemli ipuçlari veriyor.
Kadinlardan söz etmisken, Elisabeth Nietzsche'den sonra, Lou
Andreas-Salome'ye ciddi elestiriler yönelten ikinci kisiden, Hedwig Dohm'dan
söz etmemek olmaz. Zamanin radikal feministlerinden Dohm'un, Salome'ye en büyük
elestirisi, onun feminist harekete katilmamasiydi. Hatta katilmamak bir yana
Lou, harekete zarar veriyordu. Mesleki açidan etkin bir kadin oldugu halde,
kadinlarin bu tür etkinlige kendilerini vermelerine karsiydi. Bunun anlami,
Lou'nun kadinlara "evinin kadini" olma görevini yüklemesi kesinlikle
degildi. Lou'ya göre kadin, kendi özel yeteneklerini gelistirmek için
çalismaliydi. Aslinda Dohm'unki gibi radikal degil daha akilci bir açidan
bakildiginda, bu tavir, kadinin yasamdaki gizil gücünü bularak onu
gelistirmesi, Maslow'un deyimiyle "kendini gerçeklestirmesi" anlamina
geliyordu. Feminizme zarar verdigi düsünülen bu bakis açisinin özellikle
geleneksel kaliplara sIkIstirilmis kadin yasaminda ne kadar derin bir
degisiklik yapacagi konusunda fazla söze gerek yok.
Bazilarina göre Salome, hiçbir zaman feminist olmamisti. Ama
Lou Andreas-Salome, kadinlarla ya da erkeklerle olsun, bütün insan
iliskilerinde kendini karsisindakiyle esit görüyordu. Erkeklerden bir eksigi
oldugunu hiçbir zaman düsünmemisti. On yedi yasindayken, popüler bir din adami
olan Peder Hendrik Gillot'ya ondan ders almak istegini dile getirdigi cüretkar
bir mektup yazdiginda ya da yirmi bir yasindayken, Paul Ree ve Nietzsche ile
birlikte entelektüel bir üçlü yasama modeli tasarladiginda, kendini bu
erkeklerle esit düzeyde görüyordu.
Aslinda bu tavir, onun tüm yasamina damgasini vurmustu. Lou
Andreas-Salome, hiçbir zaman kendini bir insan, bir kadin, bir yazar ya da bir
düsünür olarak kanitlamaya ya da kabul ettirmeye gerek görmedi ve bu yönde
herhangi bir çaba göstermedi. Salome, yasamini "dogal kuvvetlerin
isleyisine benzer bir zorunluluk duygusu"nun yönettigini söylüyordu ama
aslinda zorunluluk adini verdigi bu duygu, onun özgüveninden baska bir sey
degildi. Çevresindeki insanlari ona çeken ve baglayan da belki bu özgüven ve
onun getirdigi dogallikti.
Lou Andreas-Salome, kendi deneyimlerinden yola çikarak
gelistirdigi fikirlerini çok sayida makaleyle yaziya döktü. Bu makaleler,
baslica üç konu üzerineydi: Din, ask ve psikanaliz. Bunlar, onun yasaminin
belli dönemlerinde agir basan konular gibi görünse de onun kisilik özellikleri
isiginda, aslinda belli dönemlerde yasamin kendisiydi. Salome için yasam, önce
din, sonra ask ve daha sonra da psikanaliz oldu. Yasama nasil bir tutkuyla
bagli oldugunu 1882'de, yirmi bir yasindayken Petersburg'dan sonra gittigi ilk
Avrupa sehri olan Zürih'te yazdigi siirle anlatiyordu:
Var olmak! Ve düsünmek! Bin yillarca.../Daha sIkI sar beni
kollarinla/Eger verecek mutlulugun kalmadiysa/Olsun! Baska acilarin var ya...
Nietzsche, bu siirden, özellikle de son iki dizesinden öyle
etkilenmisti ki, ona bir beste yapmis ve siirdeki, yasamin getirmesi olasi her
seyi kabul etme istegine, en önem verdigi degerlerden birini, kahramanligi
yakistirmisti.
Angela Livingstone, "Salome: Yasami ve Yapitlari" adli
kitabinda Lou Andreas-Salome'nin yasamini bütün yönleriyle ele aliyor.
Anlatiminda, Lou'nun son dostlarindan biri olan Ernst Pfeffier'inkiler basta
olmak üzere pek çok kaynaktan yararlanan Livingstone, bu 19. yüzyil kadin düsünürünün
yasamindaki gizemleri bir bir çözüyor. Kitapta ayni zamanda Lou'nun yasami ve düsüncesine
iliskin önemli ipuçlari veren kurgu ve kurgu disi yapitlarindan parçalar da
bulunuyor ve kitap, birilerinin sevgilisi ya da arkadasi olarak degil, bagimsiz
bir insan, düsünür ve yazar olarak Salome'yi anlatiyor. Zaten Salome de
yazinsal ve düsünsel kimligiyle ve farkli kisiligiyle basli basina bir inceleme
konusu olmayi hak ediyor.
Salome-Yasami ve Yapitlari, Angela Livingstone, Çev.: Semra
Kunt Akbas, Ayrinti Yayinlari, 2001.
Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi eki, 25 Mart 2001, Sayi: 783, Sayfa: 6-7
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa