Gündelik
hayat ve popüler kültür
Ahmet Oktay
Popüler
kültür, en genis ve kabul gören tanimiyla, gündelik hayatin kültürü.
Önemi de buradan geliyor. Iktidar ve ekonomi, bütün maddilikleri
ve agirliklariyla (yasalar, hapishaneler, polis, ordu, partiler, okul gibi
kurumlar vb. ile vergiler, ücret ve maaslar, gelir dagilimindaki
esitsizlik/adaletsizlik, is güvenligi yoklugu vb.) gündelik hayatta isler. Tüm
ideolojik biçimlenmeler (siyasal, kültürel, düsünsel, cinsel, dinsel vb.)
gundelik hayatta gerçeklesir. Gündelik hayat, yönetenleri ve yönetilenleri yan
yana getirir. Bu karsit sinif ve katmanlar, gündelik hayatin kültürel ve
simgesel pratikleri içinde, su ya da bu ölçüde zaman zaman bir ortak paydaya
sahip olarak iletisim ve etkilesime girerler. Insanlar, son
kertede bir sinifin, bir söylemin üyesi olarak gündelik hayat içinde, H.
Lefebvre'in agzindan konusursam, "Iyi ya da kötü yasarlar. Gündelik
hayatta, hayatlarini çifte bir anlamda (varligini sürdürmemek veya varligini sürdürmek,
sadece varligini sürdürmek veya dolu dolu yasamak) yetenegini kazanirlar ya da
kazanmazlar. Gündelik hayatta, simdi ve burada zevk alinir veya aci çekilir"
(H. Lefebvre: Modern Dünyada Gündelik Hayat, s.28, Çev: I. Gürbüz, Metis Yay.,
1998).
Gündelik
hayat, hemen hemen bir arada biçimlenen ekonomik/siyasal iktidar
ile bu
iktidarin baglam belirleyiciliginde eklemlenen öteki türlerinin (düsünsel, kültürel,
cinsel, sanatsal, etnik vb.) üretildigi, gerçeklestirildigi alandir. Küresellesmis
dünyada giderek rafinelesen tahakküm ve bagimlilik, itaat ve direnis düsünceleri ve pratikleri de gündelik
hayatta üretilmektedir. "Popüler kültür ürünleri, bu karma$Ik ekonomik,
politik, ideolojik örüntüler yumaginda ne gibi bir rol üstlenmektedir?"
sorusu, yönetilen bagimli sinif ve kesimlerin özgürlesim ve özgürlük
beklentisi ve mücadelesi açisindan büyük önem tasimaktadir. Küresellesmis bir
popüler kültürün içinde yasamakta olan bütün emekçi sinif ve kesimlerin kendi gündelik
pratikleri içinde ve egemen siniflarin düsüncelerine birebir uyumlanmamayi
basararak ürettikleri bu popüler kültür, hizla ileri teknolojinin araçlarini
kullanan kitle kültürü tarafindan özümlenmektedir. Sermayenin ulus-asirilastigi
ya da küresellestigi gibi kültürün de küresellestigi bir dönemdeyiz. Kültür ürünlerinin
üretim, dagitim ve tüketimindeki hiz inanilmaz boyutlara ulasmis bulunuyor.
Meksika ve Brezilya pembe dizileri Türk alt ve orta siniflarinca neredeyse
kendi öz yapimlari kadar ilgi görüyor. Emperyal yazinsal kanonun onadigi ve
dünya pazarina soktugu tarihsizlestirilmis tarihsel romanlar vb., iç
pazari elinde tutan ya da pazara girmeyi isteyen Türk yayinevlerince de
destekleniyor.
S. Hall kültürün
görsellesmesi olgusuna dikkat çeker ve yeni olusumu küresel kitle kültürü
olarak nitelerken, uyarici üç saptama yapar: "Birincisi küresel kitle kültürünün
Bati merkezli, daha da ötesinde Amerikan olmasi, ikincisi dilinin
Anglo-Japonca, Anglo-Fransizca, Anglo-Almanca, hatta Anglo-Ingilizce"
olmasi (Türk medyasinin sözcük dagarinin incelenmesi ilginç sonuçlar verir), üçüncüsü
de türdeslestirici bir kültürel temsil biçimi olmasidir. (S.Hall: "Yerel
ve Küresel: Küresellesme Ve Etniklik", Kültür, Küresellesme ve Dünya
Sistemi içinde, ss.47 - 40, er: A..King, Çev: G. Seçkin/U.H.Yolsal, Bilim ve
Sanat Yayinlari, 1998). Ancak Hall, türdeslestiricilik konusunda dikkatlidir: Küresel
kitle kültürünün "Her yerde Ingilizligin ya da Amerikanliligin
mini-versiyonlarini üretmeye kalkmadigini" belirtir ve "Farkliliklari
özümseyerek daha büyük, her seyi kapsayan ve aslinda Amerikan tarzi bir
anlayisi olan çerçevenin içine yerlestirmek" istedigini söyler ve ekler:
"Yerel sermayeler, araciligiyla, diger siyasal ve ekonomik seçkinlerin
isbirligi içinde hüküm sürülebilecegini anlamis bir sermaye biçimidir. Onlari
silip atmaya kalkismaz; onlarin araciligiyla isler" (s.49).
Türkiye'de küresellesmeci
söylem yandaslari, sermaye ve bilgi akisinin uluslararasilasmasindan fazla
iyimser sonuçlar çikarirken kapitalist dünya-sisteminin ürettigi yeni tahakküm
ve sömürü biçimleri üzerinde hemen hiç düsünmek istemiyorlar. Ekonomik düzeyde
oldugu gibi kültürel düzeyde de emperyalizm olgusu bir sorunsal olma özelligini
koruyor ama. Ania Loomba, emperyalizm ve kolonyalizm terimlerinin geçirdikleri "tarihsel
mutasyonlara bagli olarak" farkli biçimde yorumlanabileceklerini söyler.
(A.Loomba: Kolonyalizm, Postkolonyalizm, ss. 23-24, Cev.: M.Küçük, Ayrinti
Yayinlari, 2000). Küresellesme sürecinin yeni emperyalist olusumlarla
baglantisi vardir. Küresellesme, Loomba'nin sözleriyle "Bazi ülkelerin
baska bazi ülkelere ekonomik, kültürel ve (degisen derecelerde) politik yönden
nüfuz etmesine izin verir" (s. 25). Bu nüfuzun saglanmasinda kitle kültürünce
özümsenme zaafiyeti bulunan popüler kültürün etkili bir rol de oynayabilecegi düsünülmektedir.
Gerçi A. Swingewood Frankfurt Okulu'nun mandarence kültür elestirisine karsi çikar
ve "kitle kültürü" gibi "kültür endüstrisi"
kavramlastirmasini da yanlis bulur. Hatta, kitle kültürü anlayisini
"asagilik" olarak niteler (Kitle Kültürü Efsanesi, s. 187, Çev.: A.
Kansu, Bilim ve Sanat Yayinlari, 1996) ama, bu agir elestirisinin nedeni, bu
yaklasimin kitlelerin gücünü yok saydigi ve "yönetici sinifi ya da bürokratik
bir tabakanin elindeki tahakküm yapilarini (vurgulama benim) korudugu"
yolundaki ön varsayimdir. Çünkü sunlari da yazar Swingewod: "Kapitalist kültür
demokratiklesmemistir; kitlesel olarak pazarlanan ve pazar arastirmalarinin en
yeni teknikleriyle sürekli olarak denetlenen bu kültür, anti-demokratik
ideolojileri yansitmakta ve statükonun korunmasiyla ilgilenmektedir" (s.
170. Vurgulama benim). Özgürlesimci ve özgürlükçü bir popüler kültur
tartismasinin sinirlari belirlenmis kavramlastirmalara ve tanimlara gereksinimi
vardir. Çünkü yukarida Loomba'nin ekonomik, kültürel ve siyasal nüfuz etme
sorununa yaptigi vurguya degindim ve küresellesmenin yani emperyalizmle
baglantisina dikkat çektim. Popüler kültür sorunsali, genel seylesme
(reification) ve yabancilasma (alienation) olgularini da kapsayacak
genislikte bir çerçeveye ele oturtularak ele alinmayi gerektiriyor. Bu noktada
John Fiske'nin bazi tanim ve betimlemelerinin yararli olabilecegini düsünüyorum:
"Popüler
kültür tabiler ile güçsüzlerin kültürüdür, bu yüzden de içerisinde daima
toplumsal sistemimizin, dolayisiyla da toplumsal deneyimimizin merkezinde yer
alan egemenlik altina alma ve tabi kilma güçlerinin izlerini, iktidar
iliskilerinin göstergelerini tasir. Popüler kültür ayni zamanda bu güçlere
direnmenin, onlardan siyrilmalarinin belirtilerini gösterir. Popüler kültür
kendi içinde çeliskilidir" (J. Fiske: Popüler Kültürü Anlamak, s.15, Çev:
S. Irvan, Ark Yayinlari, 1999. Vurgulamalar benim). Fiske'nin burada verdigi
betimsel çerçevenin, popüler kültürün en yaygin biçimde üretildigi sinif ve
tabakalarin teslimiyetçi oldugu görüsünün reddettigi ve yönetilen bagimli sinif
ve tabakalarin, tahakküm altina alinmamak için kendine direnis pratikleri icat
etmeyi basarma gücü bulundugunu varsaydigi söylenmelidir. Fiske'nin su
saptamasi da dikkate alinmayi hak ediyor bence: "Popüler kültür daima
iktidar iliskilerinin bir parçasidir; o daima egemenlik altina alma ve tabi
kilinma arasindaki, iktidar ile ona direnmenin çesitli biçimleri arasindaki,
askeri strateji ile gerilla taktikleri arasindaki degismez mücadelenin izlerini
tasir" (s.32). Buradaki strateji ve taktik sözcüklerini sadece retorik düzleminde
almamak gerekir. Bu sözcükler, egemen ve yöneten siniflarla yönetilen bagimli
siniflar arasindaki küresellesmis dünyada da önemini yitirmemis bulunan
ideolojik ve pratik / siyasal mücadelenin biçimlerini dillendirir. Tabiler, güçlülere
dogrudan karsi çik(a)maz her zaman. Popüler kültürün içinde barinan muhalif ögelerin
önemini anlamaya çalisirken S. Hall / T. Jefferson ikilisi su saptamayi
yapiyor: "Muhalif bir alt kültür 'bir toplumsallasma zincirindeki en zayif
noktalara yatirim yapar'" (Anan: J. C. Scott: Tahakküm ve Direnis
Sanatlari, s.173. Çev.: A. Türker, Ayrinti Yayinlari, 1995).
Popüler kültürün
barindirdigi direnisçi ögelerin nasil saptanmasi gerektigini, bunlarin
siyasal ve kültürel düzlemde özgürlesim ve özgürlük mücadelesine nasil
eklemlendirilebilecegini söylemek, sanildigi kadar kolay gözükmüyor. Balzac, Köylüler
adli romaninda "meyhane halkin parlamentosudur" demisti. Küresellesme
sürecini yasayan Türkiye'de de halkin bir çok parlamentosu bulunuyor artik.
Bagimli sinif ve tabakalarin hem gündelik hayatin içinde degisik mekanlarda ürettikleri
popüler kültürün bagdasIk (homojen) olup olmadigini hem de genelinde büykü
sermayenin denetimindeki kültür sanayiince kedilerine sunulan kültür ürünleriin
algilama ve alimlama biçimlerini tartismak zorunludur: Çünkü bu tartisma dünyanin,
dolayisiyla hayatin dönüstürülmesiyle baglantili bir sorundur.
Radikal
Gazetesi Pazar Iki eki, 18 Subat 2001, Sayfa: 5