BEN UTANIYORUM! YA SIZ?

Davut Güzel*

 

 

Çesitli toplantı, söylesi, panel vb. Etkinliklerde “kadin haklari”ndan yana tavir koydugumda, insanlar olanca bilimsel olabilme çabalarina karsin içten içe- kimi de sesli- su soruyu yöneltiyor:

 

-Iyi de sen erkeksin! Neden kadin haklarini savunuyorsun?

 

“bilimden yana olmak!” gibi bir yanit doyurmuyor ataerkil zihinleri.... kadin-erkek ataerkil düsünce kaliplarindaki insanlar, “hicranli bir gönül yarasi”, “kim bilir hangi duygusal ve ruhsal sarsinti”, “tanrisal bir aska tutulma”, “homoseksüaliteye giydirilen kilif”, “çapkinligin yeni bir yöntemi”... gibi duygusal ve cinsel spektrumlu yüzlerce binlerce yanit düslüyorlar.

 

“Dürüst olmak” diye, kisacik, beni çok doyuran, alabildigine yalin bir yanit söylüyorum çogu kez.

 

Ancak dürüstlügü açmak gerekiyor. Çünkü; dürüst oldugunu söyleyerek dürüst olmamak çok kolay.

 

“Sen erkeksin! Neden kadin haklari?”

 

Bu soru sorulmamali bence

 

Izninizle biraz spekülasyon yapabilir miyim?

 

Çevre konusunda duyarli olabilmek için, toprak, deniz, nehir, atmosfer, ot, agaç mi olmamiz gerekiyor?

 

Ya da her an türleri tükenmek tehlikesi ile karsi karsiya olan deniz memelilerini savunmak için, balina, yunus, fok mu olmaniz gerekiyor?

 

Bosna’da yasanan vahset ve soykirimi kinamak için Bosnali mi olmaliyiz.

 

Örnekleri istediginizce uzatabilirsiniz

 

Somali’de aç olunuz.

 

Güney Afrika’da siyah,

 

Nazi Almanya’sinda Yahudi,

 

Seria’nin batisinda Filistinli,

 

Ikinci Dünya Savasinda Nazi Almanya’sinin toplama kamplarinda, gaz odalarinda öldürülen erkek ve kadin yine esit degil. Kadinlarin yakilmadan önce irzina geçiliyor.Acisi ölmeden önce öldürülmek gibi.

 

Özetle bir insanin bedeninde, ruhunda bir baska insanın egemenlik hakki!

 

Bu jenosidi lanetlemek, karsi çikmak için Yahudi mi olmak gerekiyor?

 

 

“Yasamadan bilinmez bu acilar...bazi seyler” söylemlerinin ardinda, “Bu acilarla ben ne kadar da önemliyim!” den “ben çekiyorum, sen de çek öyle anla” ya varan bir dizi klinik ruhsal tablo yatmiyor mu?

 

Erkeklerden öç almak mi istiyoruz?

 

Yoksa aterki denen sistemi yikip esit haklar mi?

 

Spekülasyonu keselim mi?

 

 

BIRAZ DUYGUSALLIK YAPALIM

 

BILIMSELLİGI NASIL OLSA ÇOK YAPIYORUZ

 

VE

 

INATLA ANLASAMIYORUZ.

 

 

Neden kadin haklari?...

 

Beni bir kadin dogurdu. Ister inanin ister inanmayin memeli hayvan türünün en üst evrimi denen insanlar (Gen teknolojisindeki tüm ilerlemelere, kimi memelilerin klonlanabilmesine karsin 2001 yilinda ve yine de) analari tarafindan doguruluyor.

 

Dogum öncesi, 9 ayi 10 gün kadar asan bir süre içinde “rahim” denen muhtesem bir siginakta geliserek keyif çatiyorsunuz. Inanilmaz bir lüks içindesiniz.Öyle ki; bu süreçte nefes almak için bile zahmet etmeniz gerekmiyor. Oksijeni anneniz sagliyor, protein, karbonhidrat, yag, vitamin, mineral... hepsi annenizden. Inanilmaz degil mi?

 

Oysa onun bedenindeki varliginiz ve dogumunuz anneniz için ÖLÜM RISKI tasiyabilir.

 

Ya dogum sonrasi?

 

Bakmayin siz öyle “Insanlarin memeli hayvan türünün en üst evriminde” olduguna. En zor büyüyen memeli hayvan, insan yavrusu. Süt emmekten yürümeye, atesli hastaliklardan konusmayi ögrenmeye... uzanan bir yasam spektrumunda, daha 5-8 yil kesin bakima muhtaç. Bu muhtaçlik Türk Medeni Yasasi’nda 18 yil olarak belirlenmis. Anne bakiyor ataerkil yapi içinde.

 

Babalar bakmaz mi?

 

Erkek adam çocuk bakar mi?

 

Ataerkil toplumsal yapi içinde bu çok ayip.

 

Erkegin asli görevi savaşmaktır.Yaşadığımız gezegeni kana bulamak

 

Kadinin KADIN KIMLIGI’ne kavusmadigi ve çocuklarin yetistirilmesi isi toplumsallasmadigi sürece, insan yavrusu yasamindan baslayarak anasina çok borçlu.

 

Ancak yasaminizdan baslayarak borçlu oldugunuz kadina karsi; ekonomik,sosyal,-kimi hukuksal-normlar, adet, örf, gelenek.... tüm bir yasam sistematigi içinde siz üstün olacaksiniz. O ikincil!

 

Bu yapi beynimdeki dürüstlük kavramiyla çelisiyor.

 

Utaniyorum!

 

Gelisim süreci içinde, erkek olarak çocukluktan beri kutsanacaksiniz. Sokaklar, oyunlar size ait olacak. Cinsel kimliginiz belirlenirken “ benim oglum erkek, kizların hakkindan nasil gelecek!” saldirganlasmasiyla büyütüleceksiniz. Oysa fizyolojik olarak -ve tabii ruhsal olarak da- sizden hiçbir eksigi olmayan kadin, “ayip, yasak, kirli, günah, “larla büyüyecek, “el degmemisligi” esas alinacak. Ve günlerden bir gün sevgiliniz, esiniz, diger yariniz olacak!

 

Bu gelisim süreci var ya?

 

Bu iste!

 

İçimdeki dürüstlük ve esitlik kavramlariyla çelisiyor.

 

Utaniyorum!

 

 

Sokakta, otobüste, dolmusta, sinemada, is yasaminda, yasamin bütün alanlarinda... diger yarinizin nasil tecavüze ugradigini göreceksiniz. Elle, sözle, -hiçbir sey yapamazsa bakislariyla- yasattiklari bir tecavüz ve talan.

 

Asagilayici esprilerin büyük bir yüzdesi kadin cinselligine iliskin

 

En çarpici bilimsel haberler bile, boyali basinda kadin vücudu kadar yer kaplayamiyor. Alinip satilan her sey –bu arada kadin vücudu da- kadin ve kadin cinselligi ile sunulmakta.

 

Türkiye ölçeginde sayilari 26-30 dolayinda seyreden porno dergiler, günlük basinin renkli arka sayfalari, kimilerinin tüm sayfalari, Tv.magazin programlari, Tv dizileri, kadin ve kadin cinselliginin metalastirilmasiyla ve pazarlanmasi ile varlar.

 

Diger yandan pavyonlar, genelevler, tele kizlar, Romen hayat kadinlari, natasalar... Kadin cinselliginin pazarlanmasi bir dev endüstri haline dönüsmüs.

 

Yillarca bu ülkenin vergi rekortmeni Mathild Manukyan

 

Kadin etinin satisindan elde edilen gelirden alinan vergi, Devlet bütçesine giriyor. Bütçeden de bu ülkenin halkina namaz kildiran imamlar maas aliyor...

 

Hani “Naaamus!...Ahlaaak!, Ülke meseleleri!.. Devletin yüce menfaatleri!..vs” diye diye bu ülkeyi yönetenler bu paraları o ünlü “ Naaamus!” anlayislariyla nasil bagdastirirlar ve ya para söz konusu olunca bunlarin o ünlü “naamus”u nereye gider? Anlayamiyorum

 

Bütün bunlar var ya!

 

Içimdeki dürüstlük kavramiyla çelisiyor.

 

Utaniyorum!

 

 

Onca silahı düsünüyorum. Hepsi erkekler tarafindan yapilmis. Ve erkek ve kadin ve çocuk... insanları öldürmek için. Insanlari öldürürken de gezegendeki bütün canliları yok ederek.

 

Haklilik, seref, vatan, millet, çikarlar adina kan gövdeyi götürüyor bütün gezegende.

 

Düne kadar kutsal olanlar bugün lanetleniyor. Kutsal devletler parçalaniyor. Siyasi cografyalar degisiyor, çikarlar, silah satisi, bölgesel hakimiyetler adina oluk oluk kan akiyor.

 

Gündelik ve ideolojik kaygilardan basimi kaldirip yasadigimiz gezegene bakiyorum: “Hakli”, “Kutsal”, “Dogru” olduklarini kanitlamak adina; devletler, silahli kuvvetler, gizli servisler, açik ittifaklar, ticari tröstler kiyma makinasi gibi insan eti kiyiyor.

 

Afrika ve uzak-dogu ülkelerinin çogunda çocuklar, kadinlar açliktan ölüyor. Newyork’da her 1,6 dakikada bir insan öldürülüyor. Hem de 14-16 yasindaki eli silahli çocuklar tarafindan.

 

Gün geçmiyor ki; ekonomik çikarlar, etnik yapi, dini inanç, tarihsel nedenler, hatta futbol sporu... adina dünyanin çesitli yerlerinde lokal çatismalar çikmasin.

 

Dagilan Sovyetler Birliginden sadece Ukrayna’nin elindeki nükleer silahlarin dügmesine “manyak” biri dokunsa, üzerinde yasadigimiz gezegen dört kez tahrip olabiliyor. Ayni silahlardan ve daha fazla miktarda, Rusya’da ABD’de, Ingiltere’de, Fransa’da, Hindistan’da, Çin’de, hatta ünlü dost ve kardes ülke Pakistan’da... yok mu?...

 

Ya Uzakdogu ve üçüncü dünya ülkelerinin elindeki biyolojik ve kimyasal silahlar?

 

Körfez savasinin biyolojik ve kimyasal etkileri, birakin dogayi, en üst güvenlik düzeyinde korunan ABD askerlerinde kendisini göstermiyor mu?

 

Ya Balkanlardaki NATO askerlerinde görülen radyasyon hastaliklari?

 

Sadece iki küçük rakam örnegi:

 

Ünlü silah tröstü Lockheed-Martin sirketinin 1996 yili cirosu 26.88 milyar dolar (yaklasIk 4 katrilyon lira) Bu rakam gezegen üzerindeki 120 ülkenin gayri safi milli hasilasindan daha büyük.

 

ABD’nin her yil donanmasina kattigi nükleer ölüm makinesi ”Seafolf” denizaltlilarinin her birinin degeri 2.4 milyar dolar...

 

Akil ve mantik sinirlari gerçekten zorlaniyor degil mi?

 

Birkaç da Türkiye panaromasi:

 

Türkiye’de trafik kazalarindan ölümün günlük ortalamasi 25 kisi...

 

Din adina insanlar öldürülüp bahçelere gömülüyor.

 

15 yillik ‘düsük yogunluklu iç savas’ bilançosu 40 bin ölü

 

Mecliste erkek millet vekillerimiz birbirlerini yumruklayarak öldürebiliyorlar

 

Kapkaçci çeteleri korunmasiz kadinlari çantalarindaki birkaç milyon için öldürebiliyor.

 

Yasamin hemen her alaninda bir ‘o isin mafyasi’ var.

 

Büyük kentlerde geceleri, birakin kadinlari, fizigine ve silahina güvenmeyen erkegin bile gezmeye çikmasi riskli.

 

Üç karilı 35 çocuklu bir vatandasimiz ana haber bültenlerinde “kadin dayagi” anlatiyor.

 

Avrupali kadi

n parlamentere “Fahişe” deniyor. Sonra ülkedeki bütün genelevlere vergi levhasi asip fahise parasi yeniyor.

 

Türkçe’nin bütün asagilayan küfürleri ana rahmi üzerinde yogunlasmis

 

Hayatin her alaninda cinsel tacizin haddi hesabi yok.

 

Kadinlar meta gibi alinip satilabiliyor.

 

Demokrat ve ilerici oldugunu söyleyenler “Canim! Tamam da önce insan haklari!...” diyebiliyor. Kadin olmadan insan nasil olacaksa?

 

Kimse kipirdamasin!

 

Bu ülkeyi, bu gezegeni

 

Erkekler yönetiyor.

 

Ya da 4-5 ülkede erkekten erkek kadinlar!

 

Tüm bunlar ve daha verilebilecek binlerce örnek.

 

Ögretilen tüm akil, mantik ve esitlik kavramlarini paramparça ediyor.

 

Basim öne egiliyor

 

Utaniyorum!

 

 

DUYGUSAL SEYLER

 

HEMCINSLERIMIN CANINI SIKAR.

 

ISTERSENIZ BIRAZ DA BILIMSELLIK YAPALIM

 

 

Türkiye’de kadinlar nüfusun % 52’sini olusturmaktadir.

 

Isterseniz, “parti kapatilmasi... erken seçim” gündeminin sIk sIk tekrarlandigi su günlerde seçim ve parlamento rakamlarina bir bakalim.

 

Seçmen sayisinin % 51’i kadinlardan olusmaktadir. 550 kisilik parlamentoda, ayni seçmen orani parlamentoya ‘seçilmisler’ olarak yansimis olsa 280 milletvekili eder. Neredeyse tek basina iktidar demektir.

 

Oysa parlamentoda (kadin sorunlarina ne kadar egilerek kadin gibi davrandiklari tartisilabilir) sadece 22 kadin milletvekili var.

 

Oran % 4!...

 

Bu oran Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranidir.

 

Denilebilir ki “Parlamento cinslerin esit olarak temsil edildigi degil, ülke sorunlarini çözebilecek en iyilerin bulundugu yerdir!”

 

Haydi kabul edelim.

 

Edelim etmesine de... Ülke sorunlarinin çözümünde “iyi” olabilecek sadece 22 kadin mi var bu ülkede?

 

Oysa hepimiz biliyoruz ki sadece bir kentin üniversitesinde, hayatin ve bilimin çesitli alanlarinda “iyi ve ehil”, akademik ünvanli “gerçekten konusunda yetkili” kadin sayisi parlamentoyu iki kez doldurabilir.

 

Yasamin diger alanlarina söyle bir bakalim.

 

Kadinlar Türkiye’de:

 

Endüstride % 9

 

Yönetimde % 3

 

Hizmet sektöründe % 14

 

Isveren pozisyonunda % 2

 

Sigortalı isçi % 11

 

Bagkur’da (*) % 10

 

Tarim sektörü(**) % 109

 

(*) Bagkur’da rakami degerlendirirken, devlet memurlugu ve benzeri bir baska nedenle kendi is yeri açamayan erkeklerin yakinlari bir kadinin adi altinda is yeri açtiklarini,

 

(**) Yine tarim sektöründe yüksek olan bu rakamin gizli ve ücretsiz aile isçisi oldugunu dikkate almak gerekir.

 

Ögrenimde bu oranlar hizla “esitlenmeye” dogru gitmektedir. Ancak yukaridaki veriler sabit kalmaktadir. Bu da bir baska utanç verici gerçegi gözler önüne sermektedir. Ülkemizde kadin, okuyor, görüyor, biliyor ama karar merkezlerine getirilmiyor. Yönetme firsati verilmiyor...

 

Bu rakamlar ve bilimsel saptamalar caninizi mi sIktI?

 

Isterseniz biraz da Birlesmis Milletler’in rakamlarina bakalim.

 

Kadinlar dünya isgücünün 2/3’ünü tasiyor. (Bu yer yüzünde üretilen her seyin % 66’sinin kadın emeginden olustugunu gösteriyor. Geri kalan % 33’ünü üreten erkek ise, kadinin kendisine bakimi olmadan üretim yapamiyor.)

 

Ama dünya gelirinin sadece % 10’nunu aliyor.

 

Dünyadaki mülklerin sadece % 1’ine sahipler

 

Dünyadaki kadin isçilerin ücretleri ayni isi gören erkek isçilerin ücretlerine göre % 30-40 arasi daha düsük,

 

Dünyadaki her dört kadindan biri ev içi siddete maruz kaliyor.

 

Her yil 1 milyon kiz bebek ölüme terk ediliyor.

 

700 milyon kadin okur yazar bile degil,

 

Rakamlari, istatistiki bilgileri hayatin her alaninda ve alabildigine uzatabiliriz. Bilim böyle diyor.

 

Simdi bilim adina ögretilen akil, mantik ve esitlik kavramlari soruyor:

 

Yönetimde, ekonomide, endüstride, is yasaminda, ögrenimde, hizmette... kadin yoksa!

 

Ve kadin, insani doguran, diger yarisi ise!

 

O ülkede, o gezegende, baris, huzur, gelisim ve huzurdan nasil söz edilebilir?

 

Kadinsiz erkekler!

 

Yarim insanlar!

 

Ne yapabilirler?

 

Izninizle tekrar duygusal oluyorum

 

Ve

 

Utaniyorum!

 

Hemcinslerime soruyorum:

 

Hey! Siz!

 

Utanmiyor musunuz?

 

*Gazeteci - Yazar - 1. Istanbul Kadin Bienali Ankara Temsilcisi

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa