Turistler hep vardi...

Meriç Velidedeoglu

Tarsuslu bir çadircinin iki bin yil önce Anadolu ve çevresinde yaptigi uzun yolculuga bizler de çikmadan önce, o döneme ait yolculuklarla ilgili bilgileri söyle bir gözden geçirelim.

Antikçagda yolculuk çok zordu; bu zorluk 2000 yil öncesinin kosullarindan kaynaklanmaktaydi kuskusuz.

Ilk sorun yol durumunda kendini gösterir. Her yerde, Selanik kentini Adriyatik Denizi'ndeki Durazzo (Arnavutluk) limanina baglayan "Via Egnatia" (Egnatia Caddesi) gibi uluslararasi yollar bulma olanagi yoktu. Dag ve tepeleri asmak için geçile geçile olusmus patikalar en gözde yollardi.

Kara yolculugu atla ya da tahtirevanla yapilabilirse de bu olanak varsillara özgüydü; genelde yaya olarak yapildigini gezginlerin yazilarindan anliyoruz. Örnegin gezerek, görerek tarih yazan Heredotos, ayagina çabuk bir adamin Kilikya'dan (Adana yöresi) Sinop'a bes günde gidebileceginden söz eder.

Yolculukta sorun olan baska bir konu da, gezginlerin yolculuk sirasinda kalmak zorunda kaldiklari hanlardi; iki bin yil önce buralarinin insanin basina en tatsiz olaylarin gelebilecegi pek iç sIkIcI yerler oldugundan söz edilir. Ayrica buralarda hiç eksik olmayan börtü böceklerden kurtulma sansinin olmadigi su söylentiden anlasilir: Aziz Yuhanna'nin geceledigi bir handa tahtakurulariyla basi derde girer, bunlari odadan kovar; böcekler bu buyruga uyup disari çikarlar, ama ertesi sabah odanin kapisinda kuyruga girip içeri girmek için azizin iznini beklerler... Demek ki, aziz olmayanlarin hanlarda rahat uyuma olanagi yok gibi!

Deniz yolculuguna gelince, bu yolculugu yapmak isteyenler bir yük gemisine binmek zorundaydilar. Yolculuk mart ayindan kasim ayina dek yapilabilirdi. Bu gemilerde yolculara özgü bir yer yoktu, onlara güvertede bir yer gösterilirdi. Yolcu kendi yiyecegini ve suyunu saglamak zorundaydi.

Pek agir olan bu kosullara karsin yolculuklar yine de sürüyordu; kimi zaman yüzlerce kisi bu yük gemileriyle yolculuk ediyordu; Tarsuslu gezginimiz bindigi bir gemide 276 yolcunun bulundugundan söz eder. Yolculuk yapma nedenlerine gelince:

Saglik sorunu, günümüzdeki gibi, yolculuga neden olabilirdi; örnegin Pergamon'daki (Bergama) Asklepios adina yapilan tapinagi ziyaretin amaci çogunlukla buydu.

Dinsel nedenlerle yapilan yolculuklar kutsal yerlere gitmek içindi; bunlar bir bakima antikçagin "haç" yolculuklariydi. Ephesos'taki (Efes) Artemis Tapinagi bu amaçla en çok ziyaret edilen kutsal yerlerden biriydi.

Ekin (kültür) yönünden ad yapmis kentleri ziyaret edip bir süre buralarda kalarak o ortamin havasini solumak için de yolculuk yapilirdi. Bu bakimdan Atina en önde gelen siteydi.

Tiyatro oyuncularinin, atletlerin kentten kente yolculuklari da ekinsel geziler olarak sayilabilir. Oldukça kalabalik topluluklar halinde bir kentin festivalinden ötekine geçmek için uzun yolculuklar yaparlardi.

Yolcu sayisinin en çok oldugu yolculuklar ise gezmek görmek yani "keyif" için, merak gidermek için yapilanlardi. Nereleri gezilirdi? Bu yaziya kaynaklik eden "Tarsuslu Paulus'un Üç Dünyasi" (*) adli yapitta bu soru söyle yanitlaniyor: "Tapinaklar mitolojiden, tarihten bilinen yerler, sanat yapitlari, dogal güzellikleri ilgi çeken yerler..."

"Turizm" kavramini animsatan bu yanit, gerçek bir turizm olgusunun varligina da isaret ediyor. Bu gezilerde bir rehberin, rehber görevi gören turistik kitaplarin varligindan da söz edilir.

Bu yolculuklarda "dil sorunu" yasanip yasanmadigina gelince: Roma'dan Kudüs'e dek uzanan topraklarda konusulan ortak dil "Yunanca", böyle bir sorunu çözümlüyordu.

Ayrica tüm bu topraklar Roma Imparatorlugu'nun egemenligi ve "Pax Romana"nin (Roma Barisi) esintisi altinda bulunuyordu. Yalniz Kudüs'te, yeni ortaya çikan bir din ile ilgili kimi olaylar can sIkIyorsa da, önderinin öldürülmesiyle orada da bir durgunluk yasanmaktaydi.

Iste bu ortamda Tarsuslu çadirci ustasi Saul, büyük bir bölümü Anadolu'da geçen ve Roma'da noktalanan bir yolculuk serüveni yasayacaktir.

Onun dogdugu kent olan Tarsus, artik bir Yunan sitesi olmaktan çikmis, Roma'ya baglanmisti. Bu bakimdan Saul'un Latinceye aktarilan adi Paulus olmustu. Her ne kadar Yunancada Saulos diye yazilsa da, o Romali bir yurttasti. Bunu da 500 drahmiye satin alarak saglamamis, yasal hak olarak kazanmisti; çünkü o bir Tarsusluydu. Gerçi Makedonyali Iskender'in kentin içinden geçen Tarsus irmaginda yikanarak hastalanmasi üzerinden yüzyillar geçmis, güzelligi dillere destan Misir Kraliçesi Kleopatra'nin o görkemli saltanat kayigi ile irmagi geçip kentte Marcus Antonius ile tarihi bulusmasi da oldukça gerilerde kalmisti, ama Tarsus yine de adini duyuruyor, bir kültür sitesi olma özelligini koruyordu.

Öte yanda bir Musevi olan Paulus, otuz yaslarina gelince dininin gereklerini yerine getirmek icin sIk sIk Kudüs'e gider; bu yolculuklarinin birinde, yeni dogan dine yönelir ve kisa bir süre sonra da bu dinin inançli bir üyesi olur. Iste Anadolu ve çevresinde yapacagi gezi bundan sonra baslar ve yillar boyu sürecek bu uzun gezinin amaci artik yeni dini yaymaktir. Kendisinden sonra da bu amaçla yollara düsenler olacak, böylece antikçagin gezi nedenleri arasina biri daha eklenecektir.

Paulus'un bütün gezisi hemen hemen günü gününe bir kutsal kitapta, Ahdi Cedit'te yer alir; dolayisiyla bu yolculugu simdi oradan izleyelim. Tarsuslu olan Paulus, bu sehirde uzun süre kalamaz, Antiokheia'ya (Antakya) gitmelidir; öyle yapar. Bu yolculugu karadan mi, denizden mi gerçeklestirdigini belirtmez. Ama genelde denizden yolculuk edecekse "yelken açtik" diye belirtir. Antakya, bu gezi süresince en çok kalacagi, dolasip dolasip gelecegi, dönemin ve yörenin en büyük sitelerindendir.

Orontes (Asi) Irmagi'nin kivrilip daglardan uzaklasmaya basladigi noktada kurulan kent, yanibasindaki Silpion (Habib Nacar) Dagi'nin görüs alani içinde olmasi yüzünden pek kolay savunulamiyordu. Ama simdi Pax Romana'nin sagladigi baris ortamindan Antakya da yararlaniyordu. Ne ki kentin içinde bir huzursuzluk yasaniyordu; gerçekte bu durum yillardir sürüyordu. Sorun kentin kuruldugu yillarda Musevi toplumuna taninan bir ayricaliktan kaynaklaniyordu. Bir yasa ile yoksul Musevilere dinsel törenleri için yag alma ücreti ödenmesi ya da gimnazyumun gençler için ayrilan zeytinyagindan bir miktar verilmesi kabul edilmisti. Site halki buna siddetle karsi çikiyor ve böylece bitmeyen bir sürtüsme Antakyalilari tedirgin ediyordu. Bir ara Claudius'un imparator olmasiyla umutlanir gibi olmuslardi, çünkü Claudius, Roma vatandasi olmayan Musevileri Roma'ya sokma karari almisti; imparatorun bu tutumundan kuvvet alarak bu ayricaligin önüne geçmeyi denediler ama olmadi; yasa yasaydi, uygulanacakti...

Bir yil Antakya'da kalan Paulus'u sonunda dostlariyla birlikte Perge'de (Antalya'nin kuzeyi) görürüz; buradan da "Via Sebaste" üzerinden, Anadolu'nun içlerine dogru uzanan bu yoldan, rahatça Pidisia Antakyasi'na (Yalvaç) ulasirlar. Ne var ki burada hos karsilanmazlar, özellikle kadinlar siddetle karsi çikarlar ve kentten sinir disi edilirler.

Yolculuk güneye inerek sürdürülür, sIkI bir yürüyüsten sonra Ikonionya'ya (Konya) varirlar. Çok eski bir kent olan Konya da ötekiler gibi Roma egemenligindeydi; her Roma sitesinde görülen tiyatro, amfiteatr, görkemli kamu binalari ve birçok halk hamamina Konya da sahipti. Bu bakimli kentte fazla kalamazlar, Konyalilar onlari taslamaya kalkisinca canlarini zor kurtarirlar ve Sebaste Caddesi'nden ya da yolundan -herhalde kosar ayak- Konya'nin güneyindeki küçük Lystra kentine kaçarlar. Ne var ki, Konyalilar baskin çikarlar, onlarin ardindan Lystra'ya gelip burada da onlari taslayarak kentten disari atarlar; topluluk solugu daha güneyde, Toros eteklerinde kimselerin pek bilmedigi Derbe'de (Karaman yakininda) alir.

Derbe'den Antalya'ya geçen Paulus ve beraberindekiler, buradan yelken açip Antakya'ya dogru yola koyularak o doyum olmaz yolculugu yaparlar. Bir süre sonra da Anadolu'dan Ege'nin karsi kiyilarina geçme düsleri kurmaya baslarlar. Bunu gerçeklestirmek için, çok zahmetli bir yürüyüs sonunda Çanakkale yarimadasindaki Aleksandr Troas'a varirlar.

Burasi antikçagin Yunanistan'a daha dogrusu Makedonya'ya yelken açilan önemli bir limanidir. Ancak Homeros'un Truva'si ile hiçbir baglantisi yoktur. Kentin çok hos bir sani olan bir tapinagi vardir. Bu tapinak "Smintheus" saniyla anilmaktadir. "Fare anlamindaki "Sminthos" sözcügünden türeyen bu ad, kenti veba salginindan kurtaran Apollon için yapilan bu tapinaga verilmis ve tapinagin içine Apollon'u bir fareyi ezerken gösteren bir de yontusu konulmus. Kent halki bununla da kalmayip bastirdigi gümüs paralarin bir yüzeyine, elinde fare tutan Apollon kabartmasi kazimistir.

Topluluk bu ilginç limandan yelken açip karsi kiyiya geçer. Yunanistan'da oldukça macerali bir yolculuktan sonra yine Anadolu'ya, Efes'e dönülür. Tanriça Artemis için yapilan ünlü tapinagi ile gözde bir kent olan Efes'in bu kültü, 2000 yil önce halka ekonomik yarar da sagliyordu. Büyük bir toprak sahibi olmasinin disinda, tapinagin bir banka gibi çalisip krediler açtigi bildirilir.

Öte yanda kentin kuyumculari da ziyaretçilere satilmak üzere Artemis yontulari yapiyor ve bundan iyi kazanç elde ediyorlardi. Oysa Paulus'un yeni din için topluluklara söylediklerinin içinde bu isleri engelleyen bölümler vardi. Nitekim bunun ayirdina varan Efesli kuyumcu Dimitrios bu isten para kazananlari bir araya toplayip: "Efendiler, bilirsiniz ki zenginligimiz bu istendir. Ve görüp isitiyoruz ki, bu Paulus ellerle yapilanlar (yontular) ilah degildir diyerek pek çok halki kandiriyor; bu sadece bizim sanatimizin elden düsmesi degildir, tanriçamizin azametinden indirilmesidir." (Isler 19/24) diyerek onlarla birlikte halki da harekete geçirir. Efes ayaga kalkar, onlari yakalayip linç etmek isterler; kentin bir yöneticisi duruma el atar, halka bu isin mahkeme yoluyla çözümlenecegini bildirerek onlari kurtarir.

Tarsuslu çadirci ustasi Paulus bundan sonra yine bir tur yolculugu yapar ve sonunda Kudüs'te yakalanir; yargilanmak için Roma'ya götürülmesini ister, iste bu onun son yolculugu olur.

Kutsal kitaplarda -her üçünde de- yer alan bu gibi anlatilar, öyküler kutsal kitaplarin en sicak ve insana en yakin yanlarini olusturur kanisindayiz. *

(*) R. Wallas ve W. Williams, Tarsuslu Paulus'un Üç Dünyasi, Homer Kitabevi, 1999, Ist.

Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi eki, Sayi: 777, 11 Subat 2001, Sayfa: 14-15

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa