Soykirim aniti

 

Ahmet Insel

 

Birkaç gün öncesine kadar, Türkiye'nin resmî tavri, Ermenilerin 1915'le 1917 arasinda soykirima tabi olduklari iddiasini reddetmekti. Hatta bu nedenle, son yillardaki moda formüle uygun olarak, sadece resmi demeçlerde degil, yazili ve sözlü her türlü yayinda "sözde Ermeni soykirimi" tabiri yerlesmisti. Bu "sözde" tabirinin, tehlikeli bir durum karsisinda basini kuma gömen devekusunu çagristiran bir yani vardi elbette. Ama "soykirim" tanimini reddetmek, tehcir edilen Ermenilerin yasadigi kitlesel katliamlari, açlik, hastalik ve yorgunluktan ölümleri, zorunlu din degistirmeleri, yagmalari inkâr etmek anlamina gelmiyordu.

 

Türkiye'nin Ermeni sorunu konusundaki resmî ve "milli" görüsünün en önemli dayanaklarindan birisi olan, yabanci dillere de çevirtilen Kamuran Gürün'ün Ermeni Dosyasi adli çalismasinda, tehcir sirasinda ölen Ermenilerin 300.000 kisi oldugu belirtilir. Soruna resmi görüs yükümlülügü içinde bakmayan Taner Akçam gibi baska yerli arastirmacilar, bu sayinin gerçegi yansitmadigini, hayatlarini kaybeden Ermenilerin sayisinin 800.000 civarinda oldugunu belirtseler de, sonuç olarak, büyük bir Ermeni kitlesinin kiyima ugradigi yakin zamana kadar resmen kabul edilirdi. Ermeni sorunu konusunda resmi tavrin ikinci kaynagi olan Bilal Simsir, Ermeni tehciri sirasindaki katliamlardan birinci derecede sorumlu oldugu iddiasiyla tutuklu bulundugu cezaevinden kaçan ve yakalanacagini anlayinca intihar eden, Diyarbakir Valisi Dr. Resit'in agzindan durumu söyle anlatir: "Hey Dr. Resit, der, ortada iki olasilik var. Ya Ermeniler Türkü temizleyecekler, ya da Türkler tarafindan temizlenecekler. (...) Tehcir Kanunu çikarilip Ermenileri Anadolu disina sürme emri gelince de, Vali Dr. Resit Bey, Diyarbakir bölgesinde bu buyrugu $evkle uygular". Tehcir buyrugunun, "Ermenilerin Türkler tarafindan temizlenmesi" geregini icsellestirmis bir vali tarafindan $evkle uygulandigini, Bilal Simsir kabul eder. Bu konuda $evkle nasil is yapilabilecegini tarif etmeye gerek yok.

 

XIX. yüzyil sonunda, Dogu'da ve Balkanlarda, yüzbinlerce Müslumanin

kitlesel katliamlara tabi olmalari, göç etmek zorunda kalmalarini da soykirim olarak tanimlamak mümkün degil. Halil Berktay, Ermeni çetelerinin yaptigi kiyimlarin onbinlerle ifade edilebilecegini, buna karsilik sistemli bir tehcir politikasi sirasinda yüzbinlerle ifade edilecek Ermeninin (o dönemde Dogu'da 1 milyon 750 bin Ermeninin yasadigi biliniyor) hayatini kaybettigini kaydediyor. Ermenilere karsi uygulanan siddetin örgütleyicisinin Ittihat ve Terakki'nin gizli örgütü, Teskilat-i Mahsusa oldugunu tüm çiplakligiyla çalismasinda ortaya koyan Taner Akçam, "Ermeni katliami, irk olarak Ermenilerin toptan yok edilmesini amaçlamamaktaydi", diyor. Bilindigi gibi, bir insan grubunun irk, din veya baska bir ortak kimligi nedeniyle, toptan yok edilmesi politikasi, 1944'de ilk defa tanimlanan "soykirim" suçunu tarif eder. Bu "Insanliga karsi islenmis" ve zamanasimi olmayan bir suçtur.

 

Yakin zamana kadar "soykirim" olgusunun reddedildigi Türkiye'de, son

aylarda, 1915 yillari civarinda Dogu'da bir soykirim yasandigi iddia edilmeye baslandi. Ama söz konusu olan, "Ermenilerin Türklere karsi uyguladiklari soykirim"di. Önce Igdir'da, resmi adinin "Ermeni Mezalimi Aniti" mi, "Baris Aniti" mi, yoksa "Soykirim Aniti"mi oldugunu tesbit edemedigimiz bir anit dikildi. Cumhuriyet gazetesinde Oktay Ekinci, göge yükselen dev kiliçlardan olusan anitin kendisi ve önündeki müzenin, "Ermenilerin ne denli Türk ve Müslüman düsmani olduklarini" anlatan motif ve yazilarla süslendigini belirtip, Park Otel'in basina gelenlerin bu anitin basina gelmesini diledigini ima ediyordu. Buna "Igdir halki" adina tepki, MHP'li Belediye Baskani'ndan, "Igdir Güç Birligi Anonim Sirketi"nden (IGBAS) ve bazi Igdirlilardan geldi. Igdir'in yerel gazetelerinde yayimlanan bu tepkileri kisaca aktarmakta yarar var.Konuyla ilgili olarak, belediye baskani Nurettin Aras'i dinleyelim önce: "Bu anit barisin sembolüdür; her milletin sembolleri vardir. Bizim, Türklerin sembolü de bozkurttur (...) Ermeniler Agri Dagini kendilerine kutsal kabe yapmislardir. Agri Dagi'nin hayali ile yasiyorlar. Agri Dagi Türkündür. Ermeni topraklari da, Türk yurdudur.Türk topragidir. Ermeniler sonradan gelip yerlesmislerdir (...) 24 Nisan 1915 Türklerin Ermeniler tarafindan soykirima ugradiklari gundur diyoruz"! Belediye Baskani'nin bu demecini, IGBAS'in basin bildirisi tamamliyordu: "Igdir baris abidesi ve Ermeni soykirim aniti (...) Ermeni mezalimi soykirimi neticesinde Igdir'in çesitli köylerinde toplu mezarlara gömülen (..) yüzlerce Igdirli sehitlerin anisina dikilmistir".

 

Ermenilerin yaptiklarinin bir soykirim oldugunu iddia eden bu tavir, Igdir'in ülkücü-milliyetçi camiasinin bir özel yorumudur derken, 25 Ocak tarihli Radikal'de, DHA kaynakli bir habere konan "Org. Özkök'ten soykirim gezisi" basligi, soykirim olgusunu tanima sürecinin aldigi milli boyuta isaret ediyordu. Haberde, K.K. Komutani Özkök'ün, "Igdir'da Ermeniler tarafindan sehit edilen 80 bin Türk'ün anisina dikilen Soykirim Aniti ile müzesini gezdigi" belirtiliyordu. Aralik ortasinda Igdir gazetelerinde, "anitin ölen yüzlerce Türk ve Müslüman'in anisina yapildigi" söylenirken, bir ay sonra, DHA'nin haberinde, anitin 80 bin sehit anisina yapildigi belirtiliyordu. Ulusal olmak için sayinin artmasi gerekiyordu herhalde.

 

Bu haberin yayimlanmasindan iki gün sonra, gene DHA kaynakli bir baska haber Hürriyet'te yayimlandi. Bu kez, anitin "90 bin Türk'ün anisina" dikildigi hatirlatiliyor ve esas konuya giriliyordu: Milli Savunma Bakanligi, Bati'da Türkiye aleyhine sürdürülen Ermeni soykirim propagandasina karsi harekete geçmis ve turistik bölgelerde Soykirim Aniti ve Müzeleri kurulmasi için çalismalar baslatmisti. Ankara, Istanbul, Izmir, Antalya ve Nevsehir'de yapilacak müzelerde, "iddialarin aksine, soykirimi Ermeniler'in yaptigini anlatacak belgeler ve yayinlar sergilenecekti". Görüldügü gibi, Fransiz parlamentosunun "Ermeni soykirimini tanima" kararinin ardindan, ülkücü-milliyetçi gelenegin bayraktarligini yaptigi ve anlasilan yüksek devlet erkâninin da uygun gördügü yeni ulusal politika, soykirim olgusunu tanimak, ama Ermenilerin degil, Türklerin mazlumlar tarafinda yer aldigini iddia etmek olarak belirlenmisti.

 

On yillardan beri, giderek hamasilesmis bir milliyetçiligin süzgecinden geçen çarpik bir tarih bilgisiyle yetismis kusaklarin, Ermeni sorunu vesilesiyle tarihleriyle yüzyüze geldiklerinde, "ben degil, o yapti" deme çocuklugunu göstermesini belki olagan karsilamak lazim. Ama yeni milli politikanin da bu olmasinin anlami, güvenli adimlarla siyasal-toplumsal bilincimize hakim olmaya baslayan ülkücü-milliyetçi tahayyülün artik fiilen egemen konuma geçtigini gösteriyor.

 

Ermenilerin Türkleri toptan yok etmeye tesebbüs ettiklerini iddia etmek pek kolay olmayacagina göre (gerçi "Ermeniler bu topraklara Türklerden sonra gelmistir" diyen zihniyet, bunu da iddia eder!), milli politikamiz, açilacak soykirim müzelerinde "düsük yogunluklu soykirim" tabiri türünden, yeni kavramlar gelistirecek herhalde.

 

Basinda MHP'li bir bakanin oturdugu Milli Savunma Bakanligi, "soykirimi Ermenilerin yaptigini" iddia ederken, bu yeni soykirim tanimi isiginda, Kamuran Gürün'un, Bilal Simsir'in çalismalarinin bile, Ermenilerin soykirima tabi olduklarini ispatlamaya yeteceginin farkinda midir?

 

Bu zihniyet için, sadece kendisi tanisa bile, Türkiye'nin de bir soykirimi olmasi önemlidir. KKTC'yi tanimamiz gibi, bu soykirimi da sadece bizim tanimamiz yeterlidir.

 

Kendimizi dIs dünyaya kapamaya galiba cidden kararliyiz.

 

Radikal Gazetesi Pazar Iki eki, 04 Subat 2001, Sayfa: 4

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa