PSIKANALIZIN
ILK HATASI: ANNA O.
Psikolojiyle ilgilenenler onu kod ismiyle tanidilar: Anna
O. Gerçek ismi Bertha Pappenheim'di ve sIkI bir feministti. Fahiselerle
ilgili çalismalar yapmis, yolu doksan yil önce Istanbul'a da düsmüstü...
SEROL TEBER
Paris, geçen yüzyilin sonlarinda, modernizmin, çilgin çagin
"Belle Epoque" baskenti olarak örgütlenirken bunun birkaç kilometre
ötesinde, bu yasam tarzinin negatifi olarak kendilerini baskalarindan baska
duyumsayan insanlarin ve özellikle de kadinlarin psikiyatri kliniklerine
kapatilma süreci artan bir hizla sürmüs. Bes bin kadar kadin, modern
"çilgin çagin cadilari" olarak "son Bastille" de denen
Salpetrie Klinigi'nde toplanmis. Ve bu "acilar kentinde", çagin önde
gelen ruhbilimcisi Jean Martin Charcot, "toplumsal komploya kurban
gitmis" kadinlarin ruhsal durumlarini hipnoz yöntemiyle çözümlemeye
baslamisti.
Gene ayni zaman dilimi içinde, Charcot'nun Paris'teki
çalismalarindan bagimsiz, baska ünlü bir hekim Josef Breuer, bu kez Viyana'da
karsilastigi genç bir kadin hastasini, kendisinin konusma kuru adini verdigi
bir teknikle sagaltmanin yollarini denemis; sonradan, Sigmund Freud ile
birlikte 1895 yilinda yayimladiklari ve psikanalizin ilk büyük kitabi olarak
kabul edilen "Histeri Üzerine Çalismalar"da, bu konudaki
gözlemlerini, diger örnekler ile birlikte, "Anna O" takma adiyla
yayimlamisti.
Bu ünlü yapitta, "Anna O"nun, Breuer'in
gelistirdigi ve psikanalizin ilk on çalismalari niteliginde olan,
hipnoz-konusma kürü, arindirma yöntemiyle tedavi edildigi ve hastanin tümüyle
sagligina kavusturuldugu vurgulanmisti. Bu yapitta kullanilan cümle söyleydi:
"Hasta sonra, bir gezi için Viyana'yi terk etti, kuskusuz psisik durumu
ancak uzunca bir süre sonra tümüyle dinginlige kavusabildi. O zamandan beri
-hasta- sagligina tam olarak kavusmus durumdadir..."
Oysa, uzunca bir süre sonra, gerçegin hiç de böyle
olmadigi, hatta tam tersi bir durum gösterdigi anlasilmis, modern
ruhbilimlerinin belki de en önemli hastasinin durumu ile ilgili inanilmayacak
çok varsayimda bulunulmaya baslanmisti. Kuskusuz, Breuer, devrimsel nitelikli
bir adim atmis, ama "Anna O" bu tedavi yöntemiyle iyilesmemis,
sagligina kavusmamis. Fakat, kültür dünyasina gizemli bir kalit birakmisti.
"Anna O"nun bu gizemli kisiligi psikolojiden çok
yazin dünyasini etkiledi. Biraz abartmali bir savla, "Anna O"nun,
psikanaliz dünyasi içinde, Isa'nin Hiristiyan dünyasi içindeki konumuna benzer
bir degerde oldugu söylendi... Ve psikanalizin temel baslangiç söylencesini
"Anna O"nun simgeledigi vurgulandi.
Freud, her zaman psikanalizin ortaya çikarilmasinda ilk
büyük adimi Breuer'in attigini animsatti. Fakat olaya elestirel bakan kimi
arastirmacilar, kiskirtici yaklasimlarla, modern insanin, modern psikolojinin
ve psikanalizin ortaya çikmasini asil etkileyen kisinin, -kisiligin- Breuer'in
ötesinde, "Anna O" oldugunu söylediler. Burada, bu son kerte ögretici
tartismalarin isigi altinda, modern kadinin en çarpici örneklerinden biri olan
"Anna O"nun gerçek kisiligini ve yasamöyküsünü biraz daha yakindan
animsatmanin gerektigini düsünüyorum.
Olay, Breuer'in, 1880 yili aralik ayinin, Noel öncesi
haftasinda Viyana'da varsil bir Yahudi ailesinin evine çagrilmasiyla basladi.
Breuer, burada 21 yasinda, zaman zaman ortaya çikan bilinç bulanikliligi,
uykusuzluk, öksürük nöbetleri, boyun, kol-bacak bölgelerinde yogunlasan ve
nörolojik (organik) açiklamasi yapilamayan felç durumlari, Almanca, Ingilizce,
Fransizca, Italyanca ve zaman zaman Ispanyolca anlatilan fanteziler, konusma
bozukluklari, korkular, bunalimlar, görsel sanrilar, su içme korkulari, kisilik
yarilmalari vb. gibi, çok zengin bulgular demeti sergileyen siradisi zeki,
kisilikli bir genç kizla karsilasti. Son kerte deneyimli hekim olan Breuer, ilk
bakista hastaligin organik nedenlerden kaynaklanmadigini, tersine tümüyle
psisik sorunlarla ortaya çikan bir histeri oldugunu kestirdi. Genç kiza hipnoz
yapma önerisinde bulundu. Bazi günler iki kez hipnoz yapmak geregi ortaya
çikti. Genç kiz, hipnoz sonucu bazi sorunlu anilarini, -daha somut: kendisini
huzursuz eden ani kirintilarini-, yeniden yasadi. Hipnoz sonrasinda bu yeniden
animsananlar üzerine sürdürülen konusmalarda, bunlarin artik hastalikli
belirtisi olmaktan çiktiklari görüldü.
Histeri Üzerinde Çalismalar adli kitabinda Breuer'in
anlattiklarina göre, "Anna O"nun rahatsizliginin gelisimi ve tedavisi
genel çizgileriyle dört asamada degerlendirildi:
a) 1880 yilinin haziran ayinin ortasindan, aralik ayi
ortasina degin rahatsizligin baslangiç dönemi söz konusudur. Hastanin babasi
bir akciger iltihabindan yakinmakta ve hekimler cigerlerdeki apseden
kaygilanmaktadirlar.... "Anna O" da bu siralar öksürük nöbetleri,
unutkanliklar, kimi sanrilar ve çesitli bölgelerde kas kasilmalari, diger
insanlarla iliski kurmaktan kaçinma ve hatta onlardan korku ve nefret, yemek
yememe (yiyememe) egilimleri... bu dönemin baslica belirtileridir.
b) 11 Aralik 1880'den, 1 Nisan 1881 tarihine kadarki zaman
dilimi içinde rahatsizlik belirtileri artik belirgin bir nitelige dönüsmeye
baslamistir. Bu asamada hasta yataktan çikamamaktadir. Burada, görme
bozukluklari, ellerde ve önkol bölgelerinde hafif felçler, boyun kaslarinda
kasilmalar, yogun korkular, hiç konusamamaya kadar varan konusma bozukluklari,
bazi sözcüklerin ve kavramlarin anlatilmasi için 4-5 ayri dilden konusma
gereksinimi, sol kafa bölgesine lokalize agrilar, dalginlik, uykululuk
durumlari, vb. görülmüs. Uygulanan hipnoz ve konusma kürü sonucu, hasta 1 Nisan
gününden itibaren artik yataktan çikabilecek duruma gelmistir...
c) 5 Nisan 1881'de, babanin ölmesine karsin hastanin
davranislarinda kisa bir kötülesme döneminden sonra, belirli bir iyilesme
kaydedilmis. Bu arada, hastanin, Dr. Breuer disinda kimseyi tanimamasi gibi
"negatif sanrilar" ortaya çikmis. Hafif bir dalginligin da eslik
ettigi bu üçüncü dönem, Aralik 1881 tarihine degin sürmüstür.
d) 1881 yili Aralik ayindan, 7 Haziran 1882 tarihine kadar
devam eden dördüncü dönemde, zaman zaman yutkunma, görme bozukluklari gibi kimi
rahatsizliklarin yeniden ortaya çiktiklari görülmüsse de hastalik
belirtilerinin büyük bir bölümü ortadan kalkmis, "Anna O" sagligina
kavusmustur.
Breuer, tedaviye baslamasindan kisa bir süre sonra, genç
kizi örseleyen temel nedenlerden birinin, evin diger bir odasinda "agir
bir akciger hastaligi nedeniyle ölümle pençelesmekte olan babasina yeteri kadar
özenle bakamadigi kaygisi" oldugunu saptamisti. "Anna O"
babasinin yaninda bulundugu bazi geceler duvardan kara yilanlarin asagiya dogru
indigini, ancak kendisinin bunlari kovalayacak gücü olmadigini, sonra da sag
tarafinin hareketsiz ve felçli oldugunu duyumsamisti. Baska bir seferinde,
babasinin altini temizlerken onun yüzünün etlerinin dokuldugunu ve kurukafaya
dönüstügünü, sonra kendi parmaklarinin da kurukafa biçimini aldigini
sanmisti... Aynada kendi yüzünün babasinin yüzüyle iç içe girdigini ve sonra bu
üst üste gelmis yüzlerin yeniden kurukafaya dönüstügünü görmüs, bayilmis ve
ardindan da yürüyemez olmustu. Breuer, genç kizin agir suçluluk duygulari
içinde oldugunu saptadi. Babasina karsi olaganüstü içten duygulari olan kiz,
babasi öldükten sonra bir süre yemek yiyemez olmustu.. Sonra su içememe
belirtileri ortaya çikti. Breuer, son kerte sabirla "konusma kürü"
(kendi tanimiyla "talking cure") uyguladi.18 ay kadar süren hipnoz ve
konusma kürü sonucunda görece bir iyilesme basladi, hastalik belirtileri kismen
de olsa ortadan kalkti. "Anna O" görece düzeldi. Breuer artik
tedavinin bittigini söyledi... Anna, evine döndü ve normal yasamini sürdürmeye
basladi.
"Viyana Çetesi" olarak da ünlenen, psikanalizin
hareketinin ilk öncü çekirdek grubu tarafindan "Anna O" üzerine
verilen resmi bilgiler burada son buluyor. Bundan sonrasi yakin yillarin
verileri...
Bunlara göre, o gece, Dr. Breuer'e gelen bir haberde,
hastasinin yeniden agir bir kriz içinde oldugu ve kendisini -acilen- çagirdigi
söylendi. Breuer hastanin evine gittiginde, genç kizin yatakta karnindan gelen
agrilarla kivrandigini ve sancilar içinde, "ve simdi de Dr. Breuer'den bir
çocuk dogurmak üzereyim" dedigini duydu... Bu yeni gelisme Breuer'i
korkuttu. "Anna O"yu baska bir meslektasina emanet edip bir daha
kendisini görmemeye karar verdi. Kuskusuz burada Breuer'in genç kiza karsi
duydugu ilgi, Peter Gay'in vurguladigi gibi, ayni adi tasiyan annesine karsi
duydugu Odipal duygulari da yeniden gündeme getirmis, yasadigi huzursuzlugu
daha da arttirmis olabilir.
Olasilikla Breuer'in "Anna O"ya uyguladigi tedavi
-ancak- kismen basarili oldu. Fakat, -resmi psikanaliz yazininda söylendiginin
aksine- "Anna O" yeterince iyilesmemisti. Breuer, "Anna
O"ya tedavi süresinde salt choral degil morfin de vermis... Tedavinin
kesilmesinden bir ay kadar sonra da "Anna O", 12 Temmuz'dan 29 Ekim
1882 tarihine kadar, Isvicre'de, -ünlü psikiyatr Ludwig Biswanger'in babasi-
Robert Biswanger'in yönettigi Inzersdorf'daki Bellevue sanatoryumuna
kaldirilmis; burada da kendisine bir süre morfin kürü uygulanmis... Morfin
uygulanmasinin ardindaki neden gizlenmek için, eski bir dis çekme olayindan
arta kalan "Trigeminus nevralji"si tanisi konmustu. Anna, 1883'ten
1887 yilina kadar ayni klinikte en az üç kez daha yatirilarak tedavi edildi.
Konusma kürü...
Breuer, "Anna O" olayini 1882 yilinin ilkbahar
aylarinda tamamladiktan sonra, bir süre bu konu üzerinde kimseyle konusmadi. 18
Kasim 1882 tarihinde Freud, nisanlisina yazdigi bir mektupta, Breuer'in
kendisine 'Anna O' olayini anlattigini yazmisti. Freud'un kanisina göre, Breuer
devrimsel nitelikte bir çalisma yapmisti. Breuer ise yasam boyu bir daha
histeri tedavi etmeyecegini söyledi. Freud, sonradan Paris'e gittiginde bu
olaydan Charcot'a söz etti. Ancak, Charcot bu "konusma kürü" ile pek
ilgilenmedi. Freud, Viyana'ya döndükten sonra kendi hastalarinda da hipnoz
tedavisi ve konusma kürü uyguladi. Sonra da Breuer'in önerisi üzerine
"Anna O" olayini da anlatan kitabi birlikte yayimladilar. Burada,
Freud, histerinin temel nedenleri arasinda cinsel sorunlari görmesine karsin
Breuer, "Anna O"da cinsel nedenlerin önemli rol oynadigindan kusku
duydu. Bu ilk çalismanin tip çevrelerinde pek de ilgi görmemis olmasi, iki
arkadasin birbirlerinden ayrilmalarinda önemli bir neden oldu... Freud'un sonraki
yillarda Stefan Zweig'a yazdigi mektupta açikladigi kanisina göre, "Anna
O", "simdi dogum yapiyorum, Dr. Breuer'den çocuk doguruyorum"
dedigi zaman, histerinin anahtarini Breuer'in eline vermis, ama Breuer bundan
korkmus ve anahtari elinden düsürmüs. Anna O'yu baska bir meslektasina havale
ederek, kaçmistir."
Breuer'in notlarinda, yazismalarda ve Histeri Üzerine
Çalismalar kitabinda "Anna O" takma adiyla literature geçen hastanin
gerçek kimliginin anlasilmasi ve bu kisinin Bertha Pappenheim oldugu ilk kez
Ernest Jones'un Freud yasamöyküsünü, -Sigmund Freud Yasami ve Yapiti-, (1959)
yazmasindan sonra kamuoyunca ögrenildi. Onun, kadin haklari savunucusu ünlü
Bertha Pappenheim (17 Subat 1859-28 Mayis 1936) oldugu anlasildiktan sonra,
zaten efsanelesmis kisiligi bu kez ayri bir boyut kazandi.
12 Kasim 1985 tarihli New York Times gazetesinde Dr. Frank
Hartman, Freud'u en yakin dostlarindan biri olan Prenses Maria Bonapart'in o
güne degin bilinmeyen, günlüklerine dayanarak Breuer'in "Anna O"nun
tedavisini yarida kesmesinin nedenini, karisi Mathilde Breuer'in kiskançlik
nedeniyle intihar girisiminde bulunmasina bagladi. Bu sava göre, Prenses Maria
Bonapart günlüklerinde olaydan söyle bahsediyordu: Anna-Bertha tedavisinin
sonuna dogru, Breuer'den gebe kaldigini söylemis ve bunun üzerine Breuer'in
karisi Mathilde Breuer, kiskançlik nedeniyle intihar girisiminde bulunmus.
Martha, Bertha'yla arkadasti...
Freud, 1909 yili eylül ayinda, Amerika Birlesik
Devletleri'ne yaptigi gezide, Clark Üniversitesi'nde verdigi konferanslardan
birini "Anna O" olayina adamis; burada psikanalizin ilk bulusunun
gerçeklestigini ve bunun onurunun da Dr. Breuer'e ait oldugunu söylemisti.
Freud, yasami boyu psikanaliz kuramini gelistirmeye çalisti. Ve sistematik
düsünmeye her seferinde "Anna O" ile basladi. Onun kisiligi, zengin
fantezileri, zekasi, 4-5 degi$ik dille konusabilme ve en özel duygularini
anlatabilme özelligi, içtenligi, kendisini taniyan tanimayan herkesi çok
etkilemisti. Amerikali ruhbilimci Walter A. Stewart, Bertha Pappenheim'in
"psikiyatrinin Rosetta tasi oldugunu, onun sayesinde bilinçdisinin
okunabildigini" söylemisti.
Freud, Bertha Pappenheim'i hiç tanimadi. Güvenilmesi pek de
kolay olmayan baska bir sava göre de Freud, 1909 yilinda ABD'de bulundugu
siralarda bir çocuk yuvasini gezerken gene ayni tarihlerde Amerika Birlesik
Devletleri'nde bulunan Bertha Pappenheim ile karsilasmis ve tanismisti.
Nisanlisi Martha'ya 13 Temmuz 1883 günü sabahin üçünde yazdigi mektupta,
"Anna O"'dan "Senin arkadasin Bertha Pappenheim" diye söz
etmisti. Gerçekte, Martha Bernays/Freud ile Bertha Pappenheim, Viyana'da zengin
Yahudi çocuklarinin gittikleri bir topluluk içinde birbirlerini tanimislardi.
Hatta bir olasilik Bertha Pappenheim'in babasi, Martha Freud'un babasi öldükten
sonra bir süre yasal vesayetini üstlenmis ya da üstlenmek zorunda kalmisti.
Bertha Pappenheim, varsil ve otoriter bir Yahudi ailesi
içinde büyümüstü. Kiz çocugu olarak gelenege uygun biçimde yetistirilmis, pek
çok yetenegine karsin geri plana itilmisti. Daha fazla egitim görme istemi
desteklendi. Ortaögrenimini tamamladiktan sonra evde oturmasi, piyano çalmasi,
elisi yapmasi ve bir an önce evlenme hazirligina girismesi beklendi. Bu ara, 21
yasindaki genç kizda, özellikle babasina ve agabeyine yönelik, olaganüstü cinsel
duygu yogunlasmasi gelisti. Babasina karsi olan duygulari gündüz düslerine ve
kendi tanimiyla "özel tiyatroya" dönüstü. Babasinin hastaligina çok
üzüldü. Fakat tam da bu durumda onunla oldukça yakin ve çok özel kosullarda
birlikte kalma, vücudunun her yanina dokunabilme olanagini buldu. Bertha,
babasini yitirdikten sonra derin bir depresyona girdi. Uzun süre kimseyle
konusmadi. Yataginda beyaz çarsaflar arasinda -tipki babasi gibi- hiçbir
canlilik belirtisi göstermeden balmumundan ceset görünümü aldi. Bilinçdisi
babasinin ölümünü yadsimis, ölen benlik bölümü yasayan bölümü hep suçlamisti.
Bir yandan babasi canliymis gibi yasamis, öte yandan babasiyla birlikte
ölmüstü... Breuer, Bertha'nin gerçek dünyada yasayabilecek kerte kisiliginin
güçlenmesini saglamaya çalisti. Bu sirada, hiç olmazsa saçlarinin rengi
babasina benzeyen Dr. Breuer'in kisiliginde, anlayis, bilgelik, içtenlik, sicak
bir sevgi buldu. Breuer'e karsi duygulari yogunlasti. Breuer de, bu siradisi
zengin kisilikli genç kiza karsi ilgisiz kalmadi, fakat, her zaman aradaki
mesafeyi korudu. Ancak, ziyaretlerinin sIklIgI ve sürekli ondan söz etmesi,
evinde esiyle önemli bir kiskançlik sorunu olarak ortaya çikti.
Erkeklere güvenmedi...
Freud, Bertha Pappenheim'in tüm hastalik belirtilerinin
"kötü" yasaklar olduklari için bastirilmis ve taninmayacak kerte
saptirilmis bilinçdisi istemlerinden kaynaklandigini, ensest korkulari
nedeniyle hasta yatagindan çikamaz oldugunu; ensest tabusunu çignedigi için de
bedeninin bazi kesimlerinin hareket edemez, felçli konuma geldiklerini,
sanrisal olarak babasinin dokunan parmaklarinin kurukafaya dönüstügünü düsündü.
Bertha olasilikla yogun cinsel istemlerinin çoklugundan kendisi de korktu.
Ancak, bunlarin bazilari, psikanalizin ilk adimi olarak Breuer tarafindan bilinç
düzeyine getirildi, tanindi ve asildi. Sonuna kadar götüremedigi söylense bile,
Breuer, Bertha'daki bazi duygulari ortaya çikarmis, sergilemis ve bu sayede
insan psisisinin kurtulusu yolunda bazi önemli adimlar atilmisti.Ancak daha
fazlasini yapamamisti.
Bertha (ise) yasaminin sonraki yillarinda (bile) bu çok
önemli aninda Breuer'in kendisini yüzüstü birakisini bir türlü bagislamadi.
Sonra hiçbir erkege güveni kalmadi. Hiç kimseyi sevmedi ve hiç evlenmedi.
Babasinin eski koleksiyon merakini sürdürdü. Pappenheim ailesi, 1888 yilinda,
annesinin istemi üzerine Frankfurt'a göçtü. Bertha, burada, yoksul çocuklar,
göçmen ve sürgün kadinlarla ilgilenmeye, kadin haklari savunuculariyla birlikte
çalismaya basladi. Pek çok kadin dergisine yazilar yazdi.
Arkadasi Mergarede Susmann, Bertha'nin mücadelesinin
gerçekte "dünyanin geri kalan kismina karsi koymak", bir tür savas
açmak, anlaminda yorumlanmasi gerektigini vurguladi. Bu zarif ve akilli kadin,
tüm dünyayi karsisina almis, önüne çikan her seyle mücadele etmeye baslamisti.
Bertha , gerçekte pek çok cephede savasti. Öncelikle bagnaz Yahudi gelenegine
karsi çikti; kadinlarin, evin içinde babalari, kocalari ve erkek kardesleri
tarafindan sömürülmelerine, esit ise esit ücret alamamalarina, meta gibi alinip
satilmalarina karsi mücadele etti... Bir volkan gibi sürekli lav çikararak
öfkelenerek yasadi. Uzlasmasiz bir savas verdi. Savas kuskusuz, yasalari ve
töreleri yapan, kadinlari izleyen, kovalayan, satan erkeklere karsiydi. Öfkesi
karmasIk bir sevgi ifadesi oldu, iki erkek tipi, babasi ve onu hasta yataginda
"çocugu" ile birakip giden Dr. Breuer, bas düsman olarak ilan
edilmisti...
En çok "kadinlarin cinsel nesne olarak alinip
satilmasi"na karsi mücadele etti. 1910 yilinda Londra'da "Kadin
ticaretine karsi" toplanan kadinlar kongresinde konustu. Yahudi Kadinlar
Birligi, Alman Kadinlar Birligi, Uluslararasi Kadin Haklari Birligi'nde çalisti.
1911'de Budapeste'ye, Selanik'e, 8 Nisan 1911 tarihinde de Istanbul'a geldi.
Hahambasi ile Istanbul'da genelevlerde çalisan Yahudi kizlar üzerine konusurken
Hahambasi, Istanbul'daki bir Sinagog'un özellikle kadin ticaretiyle
ilgilendigini ve maddi destek karsiligi kadin ticareti yapanlari dinsel yönden
onurlandirdigini anlatti. Bertha Pappenheim saskinlikla Hahambasina neden bu
Sinagog'u kapatmiyorsunuz diye sorunca, Hahambasi, o zaman Istanbul'da bulunan
tüm yetimhaneleri, hastaneleri kapatmak gerektigini, çünkü, buralarin hep
pezevenklerden gelen arinma paralariyla "sevabina" çalistiklarini,
Istanbul'da fuhus içinde çalisan kadinlarin ve erkeklerin yüzde doksaninin
Yahudi olduklarini söyledi.
Bertha sonra, Kudüs'e, oradan da Iskenderiye'ye gitti.
Buralarda da hep genelevlerde çalisan kadinlarla konustu.Yasaminda hiç
sevilmedigini düsünen Bertha Pappenheim, sevgiyi bu yoldan üretmeye çalisti.
Yakin arkadaslari onun, yasami boyu bir çocugu öptügünü ya da yetiskin bir
insana sarildigini hiç görmediklerini söylemisler... Yalniz insanlardan biri
olarak yasamis, hiç kimseyle derinlemesine iliski kuramamis. Olasilikla
kendisinden kaçmak için, 24 saat çalismis. Dünyanin pek çok yerini gezdigi, ama
hiçbir yerde kök salamadigini söylemisti. Arkadasi Sophie Mameloch'a
"duygularimi asmak için çalismak zorundayim, ben a$kI degil görevi ögrendim
ve hep görev yaptim... Ben istediklerimi degil, yapmak zorunda oldugumu
yapiyorum," diye yazmisti. SIklIkla kullandigi bir diger yazi ise
"beni kimse unutmasin, unutulmak istemiyorum," idi. Arkadaslari onun
ancak bu yoldan psikoza girmekten ya da intihar etmekten kendisini
kurtarabildigini düsünüyorlardi. Bertha, Breuer'e, sIklIkla, içinde iki ben
oldugundan, birinin iyi öteki kötü; kötü olan "O"nun cinsel açlik içinde
oldugunu söylemisti... Cinsel açlik duygulari, giderek orospu olarak çalismak/yasamak
istemi biçimine, ileride de "orospulari kurtarma" etkinligine dönüsmüstü...
Freud, Prenses Marie Bonaparte'a 1927 yilinda, "Anna
O" üzerine bilgi verirken madalyonun bu "iki ben"e deginmis ve
"Bertha Pappenheim bugünlerde bir yandan genç kizlar yurdunu yönetiyor öte
yandan fuhusa karsi mücadele ediyor, ikisi de cinsellik ile baglantili"
demisti... Arkadasi Dora Edinger'in kanisina göre, Bertha Pappenheim,
istenmeyen bir kiz çocugu olarak dünyaya gelmis, annesiyle anlasamamis; doymak
bilmeyen aç-öfkeli bir bebeklik dönemi geçirmisti. Cinsel istekleri arttikça, öfke
ve saldirganlik da çogalmisti. Genital bölgesini kesfettikten sonra bu kez
cinsel organini her seyi yutmak isteyen aç bir agiz gibi duyumsamis, yemek,
gebe kalmak ve dogurmak istemleri içinde kivranmisti... Ana memesinden
alamadigi tadi vajinasi araciligiyla almak istemisti. Isirmak onun yasaminda önemli
bir yer tuttu. Konusmalari her türlü uzlasmaya karsi acili, öfkeli isirmalar biçimde
sürdü.
Margarete Susman, onun salt hakikati ögrenmek için çalismadigini,
kendi duygulari üzerinden baskalarinin da hakikati ögrenmelerine olanak
tanidigini, onun tüm yasaminin alevden atesten bir protesto oldugunu, insan
tininin en yüksek düzeyde esitligi ve özgürlügü için bir anit oldugunu söyledi.
Yakindan taniyanlar onun isirgan vulva gibi yasadigini söylemisti. Toplumsal
komploya kurban gitmis modern kadinlardan biri olan Bertha Pappenheim, yalniz
ve melankolik geçen 77 yillik bir yasam sonunda, 28 Mayis 1936 tarihinde,
arkasinda büyük bir bosluk birakarak oldu ve ancak o zaman anorganik bir
dinginlige kavusabildi.
Görüldügü gibi, psikanaliz kavraminin olusmasina katkida
bulunanlar daha ilk hastada "ilk günahlarini isleyip", "ilk büyük
yalanlarini" söylemisler ama kültür dünyasina büyük ve vazgeçilmez
katkilarda bulunmuslar, yeni düsünme yöntemleri, yeni kisilik konseptleri öngörmüslerdi.
Bugün, hepimiz kendi içindeki "Anna O" / Bertha Pappenheim çatismalarini
sezinledikçe, bu yöntemlerin savlarini göz önüne almadan, degil sistematik,
siradan günlük düsünmeyi bile sürdürmenin neredeyse olanaksiz oldugunu biliyoruz.
Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi eki, 28 Ocak 2001, Sayi: 775, Sayfa:
1-4-6
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa