Prenses Ada'nin hüküm sürdügü topraklari simdilerde çoban Emine ile seksenlik Pembe Nine bekliyor. Selene Endymion'dan hiç vazgeçmemis; Bafa'yi her gece gümüs tepsiye çeviriyorlar... Insanlar yillari saymaya basladigindan beri....

Kaç yüzyil, kaç binyil?

Ümit Otan

Prenses Ada'nin Karya'sinda en görkemli dönemini yasadi; Karyalilar'a ve Mentese Beyligi'ne baskentlik yapti. Lelegler'den Persler'e; Romalilar'dan Bizanslilar'a; Mentesogullari'ndan Osmanlilar'a yurt oldu. Büyük Menderes ile Dalaman Çayi arasinda ovalarindaki bolluk ve güzellikleri bugünlere tasidi, bize kadar getirdi...

Antik dönemin Mylasa'si bugünün Milas'i barindirdigi onca güzellige, tarih, kültür birikimine karsin yillardir "Bodrum, Marmaris heyecani"na yenik düstü. Istanbul'dan Izmir'den turistik yörelere, daha çok da Bodrum'a akin edenler hep önünden geçtiler. Ama Bodrum'a yarim saatlik bir yol kalmisken kimselerin Milas'i görecek hali olmuyordu. Yan gözle bakilip geçiliyordu...

Bafa Gölü'ne yaklastigimizda artik Karyaliyiz. Bafa'nin etrafindaki zeytinliklerde kadinlar güne erken baslamis; zeytinler toplaniyor. Besparmak daglari sis perdesinin ardinda. Bafa'nin keyfini dönüste, günbatiminda çikaracagiz...

Solumuzda sütunlari asit yagmurlarindan siyaha dönüsmüs Euromos'un Zeus Tapinagi göründügünde, Karyali olmakla ögünen ve yöreyi karis karis bilen Sükrü Tül anlatmaya basliyor:

"Mylasa'dan Milas'a eskiden kalanlar aslinda cok sInIrlI. Yine de görülecek ve anlatilacak çok sey var. Karyalilar uzun süre parali askerlik yapmis, Girit'e parali asker olarak gittikleri biliniyor. Savasta kullanilan kalkana kulp yapmak da onlarin aklina gelmis. Yöre antik çagdan bu yana zengin bir insan mozaigi barindirmis. Bu mozaigin izlerini hala görmek mümkün."

Gazeteci dostum Nedim Atilla da yörenin tutkunlarindan. "Milas'a kimbilir kaç kez geldin. Ama bilmedigin farkedemedigin ne kadar çok yer oldugunu görünce sasiracaksin" diye dikkatimi çekiyor.

Sirtini eski bir volkan olan Sadra dagina dayayan Milas'ta ilk duragimiz Becin Kalesi. Milas ovasini 200 metre yüksekten gören kalenin girisinde bir çoban kadin koyunlarini otlatiyor. Ayni isi üç bin yil önce ayni yerde Lelegler yapiyordu. Karyalilarin çobanlik, balikçilik yapan Lelegleri neyse Osmanli'nin yörükleri de o. "Bütün ömrüm koyunlarin pesinde geçiyor. Bu dag basinda baska ne yapilabilir" diyor çoban kadin. Adi Emine. Sirtini agaca yaslamis. Ara sira anlasilmaz bagirislarla koyunlarinin dagilmasini engelliyor. Sürüden ayrilmaya kalkanlari elindeki sopasiyla uyariyor. O, Mylasa'nin Karyali çobani sanki...

Beçin'in yerlesim alani olarak kullanilmasi M.O 2000 yillarina kadar uzaniyor. Eski tapinak kalintilari simdilerde Osmanli, Türk yapilanmanin ya altinda kalmis ya da tümden yok olmus. Peçin, Berçin, BarçIn ve benzeri adlarla anilan kent, 1260 yilinda Mentese Beyligi'nin eline geciyor. Orhan Bey zamaninda baskent, Milas'tan Beçin'e tasiniyor. Mentese Beyi Ahmet Gazi'nin ölümüne, 1391'e degin baskentligi süren kent, Osmanli egemenligine girdikten sonra gözden düsüyor ve 1400'lu yillarin sonundan itibaren gerileme süreci basliyor.

Ahmet Gazi Medresesi'nin ön kapisi onarimda. Medrese bugün artik bir türbeye dönüsmüs, çünkü içinde Ahmet Gazi'nin ve Ilyas Bey'in yan yana mezarlari bulunuyor. Parmakliklardan mezarlar görünüyor ancak içeri giremiyoruz çünkü kilitli. Yörede bir bekçi oldugu söyleniyor ama bir türlü bulunamiyor. Kaleye komsu köhne bir evden sanki yillar öncesinden bir kadin çikiyor. Sevimli, güleç. Kale etrafindaki tüm evler terk edileli çok olmus ama bir tek o kalmis. Pembe Nine 80'li yaslarini sürüyor. Köpegiyle birlikte yasadigi küçük bahçeli evinde çok mutlu oldugunu söylüyor. Milas'a inmeyeli yillar olmus. O, Milas'i ancak kusbakisi görebiliyor, durumundan hiç yakinmiyor. Pembe Nine fotografi çekilirken utangaçlasiyor, "Yeter artik" diye azarliyor bizi...

Gezimizi Milas'in pazarina denk getirmemiz iyi olmus. Türk ve Rum evlerinin birbirine yaslandigi dar sokaklardan geçip, Milas'a özgü, antik yapilara öykünülerek yapilmis bacalari inceleyip pazar yerine variyoruz. Sebze ve el islerini satmaya çalisan köylü kadinlar, at arabalari, traktörler ve son model arabalarin geçtigi antik Baltali Kapi çeliskili duygular uyandiriyor. Kenti çevreleyen surlarin ve su yolunun uzantisi olan kemerli kapinin kilit tasi üzerindeki çift balta kabartmasi Zeus Labraundos'un simgesi. Baltali Kapi'nin hemen altinda rengarenk sebze meyvelerin arasinda yöresel giysileriyle oturmus Karyali kadinlar. Hepsi birer Prenses Ada sanki...

Milas'ta tarih içiçe girmis. Bizans dönemi yapi duvarlarina monte edilmis bir ev, Osmanli döneminin kendi haline terk edilmis yapilari, antik sütunlar üzerinde oynayan çocuklar, hemen arkalarinda Zeus Karios'a ait oldugu öne sürülen tapinaktan geri kalan ve "Uzun Yuva" diye bilinen tek antik sütun...

Milas'in Gümüskesen yöresi insani büyülüyor. Halikarnassos'un simdilerde olmayan dünyanin yedi harikasindan biri sayilan Mausoleum'unun küçük bir benzeri yörede dimdik ayakta duruyor. M.Ö 1. yüzyilda yapildigi sanilan ve Karya döneminin en önemli simgesi olarak günümüze gelen Gümüskesen Anit Mezari, iki katli bir tas yapi. Çiceklerle bezeli parkin içinde çocuklarin oyun yeri durumunda. Parkin içinden geçip dar bozuk yoldan dik yokusu tirmanmaya basliyoruz. Nedim Atilla, "Gidecegimiz yeri görmediginden kesinlikle eminim" diyor. Uzun bir yürüyüsün ardindan derme çatma evlerin arasinda yesilliklerin arasinda bir mezarlik. Sükrü Tül, burasinin iyi korunmaya çalisilmis bir Yahudi mezarligi oldugunu söylüyor. Yer seviyesindeki beton plakalarin üzerinde isimler okunabiliyor. Bazi mezarlarda ölen kisinin yaptigi meslekle ilgili isaretler yer aliyor. Yöre çocuklarinin tek oyun alani burasi. Mezarligin etrafindaki tel örgüler bir ise yaramamis sokulup atilmis.

Milas'in merkezindeki çok az kalan Macar evleri de yöreye ayri bir renk katiyor. Milasli agalarin, zenginlerin Ege adalarindan ustalara yaptirdiklari evler Orta Avrupa mimarisini yansitiyor.

Aslinda daha çok gezilecek ve anlatilacak sey var Milas'ta. Ama Heraklia'da günbatimini yakalama heyecani agir basiyor. Bafa Gölü'nün Besparmak daglarini karsidan gören kiyisinda durulacak ve yorgunluk çaylari orada içilecek.

Eger iki bin yil önce gelseydik, Ege Denizi'nin büyük bir körfezinde soluklanacaktik. Menderes nehrinin alüvyonlarinin olusturdugu ova, körfezin Ege ile baglantisini kesince Bafa denizden ayri düsmüs.

Günes son IsIklarini Besparmak daglarina ve Kapikiri yöresine birakiyor. Bu saatlerde doga menekse rengine bürünüyor ve Bafa Gölü büyük bir tuvale dönüsüyor.

Karsimizda Ikizceada. Bembeyaz kumsalinda yürüyüse çikanlar, adanin yüksek kesimindeki Bizanslardan kalma manastiri kesfe gidiyorlar. Gölde tek bir kipirti yok. Yalnizca kus sesleri. Doga aksama hazirlaniyor.

Karya'nin can damari Heraklia'ya aksam çökerken, Ay Tanriçasi Selene'nin tatli telasi basliyor. O, her gece oldugu gibi yine kavaliyla romantik ezgiler çalan yoksul ama çok yakisIkli çoban Endymion'un pesinde. Kimbilir Heraklia'nin hangi magarasinda bulusacaklar. Endymion derin bir uykuda olacak. Selene onu rüyalarinda sevecek... Selene ile yoksul çobanin bulustugu saatlerde Bafa Gölü gümüs bir tepsiye dönüsecek, ta ki günün ilk IsIklarina dek.

Selene ile Endymion'u basbasa biraktik Bafa'da. Euromos'a selam verdik. Veda zamani gelmisti.

Cumhuriyet Gazetesi, Pazar Dergi eki, 31 Aralik 2000, Sayi: 771, Sayfa: 10-11

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa