Bir mahpushane baladi

EMEL SOYLU / READING

Reading Mahpushanesi'nde üzerine kapanan demir hücre kapilari ile tanistigi yalinlik, çirkinlik ve yalnizlik... Güzel duyunun en gösterisli sözcüklerinin bile süslemeye yetmedigi mahpushane. 40 yasinda, yillardir yasadigi tüller arasindan çikip, gerçegin soguk ve karanlik yüzü ile karsilasmasi.... Karisini öldürmek suçundan ayni mahpushanede yatan eski Kraliyet Muhafizi Charles Thomas Woolridge'in asilmasiyla tanistigi ölüm... Ve sonuçta ortaya çikan, 109 kitadan olusan bir uzun siir.

'Reading Mahpushanesi Baladi' (The Ballad of Reading Gaol) estetizm tutkunlugu ile yasamin kati gerçekleri arasinda bocalayan Wilde'in kimlik karmasasini anlatiyor. Mahpushanede sagligi günden güne bozulan Wilde, cezasini tamamladiktan sonra da çok yasamadi. Reading Mahpushanesi Baladi da onun bilinen son yapiti...

1854 yilinda Irlanda'nin Dublin kentinde dogdu Wilde. Kulak cerrahi babasi "isitme biliminin babasi" olarak biliniyordu. Yazar ve ozan annesi dirençli bir Irlanda savunucusu idi. Wilde'larin dönemin kati Viktorya kurallarinin ugramadigi, egzotik esyalarla ve kimsenin begenip ise almadigi parya hizmetçilerle doldurulmus evlerinde Oscar'in kirk yil sonraki yazgisi çizilmekteydi. John Ruskin'lerden, Mahaffy'ye dek dönemin pek çok ünlü yazar, çizer, ressam, ozan ve tip adamlarinin konuk oldugu sofralarinda, sofra görgüsü edindigi yastan baslayarak Oscar da yerini alacakti.

Onun için dönemine aykiri, uç düsüncelerini uygulamak artik daha kolaydi. Yine de kadinlarin ezik, kocasinin boyundurugunda evde oturmalarinin, erkeklerinse baskin olup gelir getiren, erkeksi konumda olmalarinin beklendigi ölçülü ve kati Viktorya toplumunda,susturulmaya çalisilacagi da ortada idi. Üst orta ya da aristokrat sinifindan olan ve dönemin kati deger yargilarina boyun egmemekte direnen bu entelektüeller, degerleri bir de siniflarinin disinda kisilerle iliskiler kurarak ortaligi daha bir allak bullak ediyorlardi. Kendisi üst orta sinif bir aydin olan Wilde'in, aristokrat Lord Alfred Douglas'la olan yakinligi da ayni sekilde, Alfred'in babasi Queensberry Markisi tarafindan kabul görmeyecekti. Çagina aykiri degerlerin, paylastiklari güzellikler ne olursa olsun, sapkinlik olarak degerlendirilecegi, onlari toplumun gözünde yerden yere vurmak, adlarini çamura bulamak için elden gelen her seyin yapilacagi ortadaydi. Queensberry, Wilde'in oyununun oynandigi tiyatroya olay çikarmak üzere gittiginde, Wilde'in üyesi oldugu seçkinler kulübüne "Oglanci pozu yapan Wilde'a verilmek üzere" diye bir kartini biraktiginda hep bunlari amaçliyordu. Wilde ve arkadaslari baskaydilar ve bu baskalik kabul görmüyordu.

Ingiliz salon züppesi

Saldirilar yalnizca bireylerle sInIrli kalmiyordu. Amerika turnesinde hayranlari onun konferanslarini tiklim tiklim doldururken, Amerikan basini bu "Ingiliz salon züppesini" yerden yere çaliyordu. Wilde'in elinde bir çiçekle karikatürünü, madencilere olan hayranligindan söz ettikten sonra elinde madenci çizmeleri ve sapkasiyla, yerdeki çizmelerin içine çiçekler doldurulmus karikatürünü basan hep bu basindi. Sarki sözü yazarlari bile notalarinin kapaklarina Oscar giysileri giyinmis karakterler çiziyorlardi.

Günümüzün paparazzilerinden hiç de farkli olmayan bu yaklasimda, Ingiliz elestirel mizahinin öncülerinden olan Punch da geri kalmiyordu. Üstelik Punch'in Wilde karsiti kampanyasi onun Amerika turnesinden çok daha önceleri baslamisti. 1880 yilinda Punch'ta yayimlanan pek çok karikatürün kahramaniydi Wilde. "Nincompoonia, the Mutual Admiration Society" (Abuk sabukluk-Birbirine Hayran Kisiler Cemiyeti), "Estetiklere Bir Tepki", "Alti Marklik Çaydanlik" gibi karikatürlerde onun estet olarak kimligine açikca saldiriliyordu. Yillar sonra Wilde kendisine yapilan saldirilardan bunalmis, "Madem kendi ülkemde takdir görmüyorum, ben de gider beni daha çok takdir eden Fransa'nin vatandasi olurum" demisti. Punch bu kez de onun Fransiz askeri üniformasi giymis, erzak çantasindan üzerinde büyük harflerle utanç yazan bir kagidin göründügü bir karikatürünü çizip altina da "A Wilde Idea" yazmisti (Ingilizce'de wild sözcügü çilginca anlamina gelir ve yazarin soyadi ile ayni sekilde okunur).

Evet, Wilde aykiri fikirlere sahipti ve aykiri bir yasam sürdürüyordu. Onu istedikleri gibi gemleyemeyenler, onun yasam biçimine oldugu gibi eserlerine de saldiriyorlardi. "Mutlu Prens", "Bir Nar Evi" gibi masallari begenilmekle birlikte, "Dorian Gray'in Portresi" romani ile uzun siiri "Sfenks" ve oyunu "Salome" üzerine yapilmadik elestiri kalmamisti. Özellikle "Dorian Gray'in Portresi"nde vurgulanan erkek gençlik ve güzelliginin kaliciligini saglayabilmek için ahlaki degerlerden ödün vermek hiç de kabul edilebilecek bir kavram degildi. Bu yapitlara ahlaki gerekçelerle saldiran elestirmenlerin, Wilde'in oyunlarina saldirmasini anlamaksa mümkün degildi. "Bayan Windermere'in Yelpazesi", "Padua Dusesi", "Önemsiz Bir Kadin", "Ideal Koca", "Dürüst Olmanin Önemi" Wilde'in kendi ifadesi ile "Pembe abajurlu salon komedilerinden baska bir sey degil"di. Öyleyse saldirilarin bir tek anlami vardi. Wilde'in müthis yaraticiligini yok etmek.

Son durak: Fransa

Amerika dönüsü istedigi coskulu karsilamayi bulamayan, yapitlarini satamadigi ve düzenli bir geliri olmadigi için sürekli para sIkIntIsi içinde yasayan Wilde'in, uçtaki yasam biçimlerinin degil reddedilmek, alkislandigi Paris'e gözünü dikmesine sasmamak gerekirdi. Rahatsiz edilmeden yasayabilecegi, görüslerinin kabul gördügü, üstelik diger ustalarla dirsek dirsege olabilecegi Fransa, daha o zamandan Wilde'in son duragi olma özelligini tasiyordu. Constance'la evlendiginde balayini geçirmek üzere seçtikleri yer de Fransa'ydi, Reading Mahpushanesi'nden saliverildiginde de siginacagi yer yine orasi olacakti. Bugün gömülü oldugu Pere Lachaise mezarliginda ona her zaman kucagini açmis olan Fransizlarla yanyana yatiyor.

Dört bir yandan saldirilarla kusatilan ama içindeki güzellik tutkusunu hiçbir zaman eksiltmeyip kimseye yanit vermeye kalkismayan Oscar'i yikabilecek tek sey vardi. Hakkindaki mahkeme karari. Queensberry'nin adina çaldigi karayi temizlemeye yeltendi. Bunda onu hiç de iyi geçinemedigi babasina karsi kiskirtan Alfred'in de payi büyüktü. Queensberry'ye karsi karalama davasi açti, ancak bundan Queensberry kazançli çikti. Ilk davada Queensberry aklandigi gibi, Oscar aleyhine karsi dava açti ve Wilde bu davayi kaybetti. Iste dönemin adalet anlayisi... Oscar Wilde iki yil agir isçilik yapmak üzere hapis cezasina çarptirilmisti.

Cezasini çekmek üzere götürüldügü Reading Mahpushanesi'nde ilk günlerin basi dik, onurundan ödün vermeyen Wilde imaji yavas yavas degismeye baslamisti. Hem fiziksel, hem ruhsal açidan sarsildigi açikca görülüyordu. Yasaminda yazmak disinda herhangi bir ise elini sürmemisti, oysa simdi günde 16 saat bir degirmen kolunu itip duruyordu. Ona "agir isçilik" cezasi verdiklerinde, böyle bir agirligi düsünmemisti. Queensberry Markizi davadan alacaklarini tahsil etmek üzere Wilde'in mal varligi üzerine haciz karari çikartmis, karisinin yazdigi mektuplar da dahil nesi varsa açik arttirmayla satilmisti. Bir yandan dizanteri geçiriyor, bir yandan da kulagindaki bir sorunla ugrasiyordu. Kulagindaki ur gitgide büyüyecek, isitmesini ciddi bir sekilde etkileyecekti.

Bütün bunlara ek olarak yüz kizartici bir suçtan içerde olmanin utancini da tasiyor, hiç kimseyle konusmuyor, hiçbir seye karismiyordu. Çikmak zorunda olmasa hücresinden bile çikmayacakti. Mahpushane yetkilileri raporlarinda hücresinin ve kendisinin korkunç bir sekilde koktugunu belirtiyordu. Yazabilseydi belki toparlanacakti, ama yazmasina da izin verilmiyordu. Üstüne üstlük görüs yasagi da vardi. Bütün bu kosullara sonunda boyun egecek, onurunu ayaklar altina alip cezasinin hafifletilmesini talep eden bir dilekçe yazacakti. Bunu iki dilekçe daha izledi. Bu dilekçelerde konumunun aslinda cezalandirilmasi gereken bir suç olmaktan çok, tIp doktorlari tarafindan görülmesi gereken bir hastalik oldugu vurgulaniyordu. Ancak her üç dilekçe de yanitsiz kaldi.

Sonunda bir gün ona kalem kagit verildi. Gerçi mahpushanenin zimmetli mali olan bu damgali mavi pelur kagitlari ancak tane tane alabiliyor, sonuçta yazabiliyordu iste. "De Profundis"i (Reddedilmenin Batakliklarindan) yazdi bu dönemde... Lord Alfred Douglas'a yazilmis bir mektup seklinde kaleme aldigi bu yazi, bir anlamda onun kendisinden bu denli yüz çevirmis Ingiliz toplumu ile barisabilmek için bir tür günah çikarmasiydi. Yaptiklarindan pisman degildi, onlardan özür dilemiyordu, ama onu anlamalarini istiyordu. Bilinmesini istedigi bir sey de bu cezayi tek basina çekmemesi gerektigi idi. Bu iste Alfred de kendisi kadar suçlu idi. Bir ceza çekilecekse o da bu cezayi paylasmaliydi, o da bu utancin agirligini yasamisti.

"De Profundis" onun fiziksel olarak degilse bile, ruhsal olarak toparlanmasini sagladi. Içindeki aciyi kagida dökmüs, biraz olsun rahatlamisti. Simdi etrafini gözlüyor, bir yilini daha geçirecegi mahpushaneyi tanimaya çalisiyordu. Gözlemleri yalnizca insanlara degil, sisteme yönelikti. Daha önce güzellikleri, incelikleri gören gözleri, simdi çirkinliklere, kabaliklara, pisliklere açilmisti. Sistemin insanlara yaptigi kötülükleri kazidi beynine. Yazip yazip yanit alamadigi dilekçelerin kendi ruhuna yaptigi yikimi ezber etti, çikisinda yazmak üzere.

Baladi yazarken...

Woolridge'in asilmasi onun çikis noktasi oldu. Tasarladigi uzun siir her ne kadar Woolridge'i kisilestirmisse de, asil anlattigi Oscar Wilde'in kendisi ve çektigi acilardi. 13 Mayis 1897'de Robert Ross'a mektubunda söyle diyordu: "Benim de senin gibi siir dönemim geçti ama burada siir yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Çok iyi olacagini sandigim bir seye basladim." Bu mektuptan alti gün sonra saliverildi Wilde. Hiçbir yere ugramadan, dogruca Fransa'ya gitti. Agustos ayina kadar Reading'de tasarladigi siirle ugrasti. Sonunda artik bu siirle ugrasamayacak kadar sIkInti basti içini. Siiri basilmasi için Londra'daki yayincisi Leonard Smithers'a gönderdi.

109 kitadan olusan "Reading Mahpushanesi Baladi" birbirinden farkli uzunluklarda alti bölümden olusuyordu. Bölümler kiminde lanetlenmis bir suçlunun son günlerini, kimi yerde dönemin ölüm cezasi kavramini, kiminde ise günahlari ve cezasi ile yüzlesmesini anlatiyordu. Mahpushaneye girmeden önceki Wilde sanat ve estetik düskünü biriydi, yazilarinda da bütün kaygisi buydu. Bu yapitinda ise digerlerinden çok daha farkli bir anlatim biçimi yakalamak için elinden gelen her seyi yapiyordu. 8 Ekim 1897'de Robert Ross'a yazdigi bir baska mektupta bu konuyu söyle anlatiyordu: "Bir hücreyi nasil anlatabilirsin ki, onun insan ruhuna yaptigi psikolojik etkiyle ya da fiziksel olarak, beyaza boyanmis ya da az aydinlanmis gibi falan. Herhalde tuvaleti sanatsal biçimde anlatmak kadar güç olmali. Hapishanede her sey o kadar siradan ve bayagi, o kadar asagilayici ve igrenç ki, sanat üzerinde etkisini gösteriyor."

Wilde'in hapishaneyi anlatirken zorlanmasinin pek çok nedeni vardi kuskusuz. Onun içinde yasadigi çirkinligi, alisageldigi estetik stille anlatmasi elbette mümkün olamayacakti. Seçtigi yeni anlatim biçimi ise onu zaten incitmekte olan kati gerçekligin içine iyice çekecek, daha fazla aci cekmesine yol açacakti. Karamsar ve kötümser bu atmosferden çikisi artik söz konusu degildi. Yani içinde yasadiklarini anlatmaktan baska çaresi yoktu. Wilde'in çektigi aci, artik satir aralarindan siziyordu.

Woolridge'in asilip gömülmesinin ardindan son sözü Wilde söylemisti:

"Su Reading kasabasinin, Reading mahpushanesinde

Bir utanç çukuru var

Ve içinde perisan bir adam yatar

Alevin dislerine yenik

Yatar yandikca kivrilan carsafin altinda

Ve mezarinin adi bile yok"

Oscar Wilde

"The Ballad of Reading Gaol"

Cumhuriyet Gazetesi, Pazar Dergi eki, 31 Aralik 2000, Sayi: 771, Sayfa: 8-9

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa