Popüler kültür densizlik mi oluyor?

Erol Mutlu*

 

Dogrusu gazetelerdeki "ciddiyetsiz olanlar ve rehavet içinde çala kalem çiziktirilenler" de dahil bazi yazilari okurken insanin "yok canim, bu kadari da olmaz" diyesi geliyor. Veysel Batmaz'in Radikal Iki'de yayinlanan "Medya Popüler Kültürü Gizler" baslikli yazisini okurken benim yapmis oldugum gibi. Bence bu tür yazilara öylesine bir bakip geçmek en isabetli tercihtir. Veysel Batmaz'in yazisi da aslinda böyle bir muameleyi hak ediyor. Ama Batmaz'in kargadan baska kus tanimaz misali kendisinden baska "popüler kültür" konusunda ehil kimse tanimadigini her satirinda bizlere hatirlatan üslubu -ki bu da önemsememenin megalomaniye verilebilecek en etkili ceza oldugu düsünüldügünde görmezlikten ve gülmekten gelinip geçilebilirdir ama- yazida adini andiklarina ve adini anmadan dokundurduklarina karsi kimi yerlerde asagilama ve hakaret kokan imalara uzandiginda, bir haddini bildirme fiilini gerektiriyor.

 

Yaziya Batmaz'in yaptiginin tersini yaparak, yani onun yazisinin sonunda verdigi ek okuma listesine karsilik, kendisi için eger popüler kültürle böylesine gayri ciddi degil, ciddi ciddi ilgilenme niyeti varsa baslangiç için okumasi gerekenler listesi vererek baslayacagim. Raymond Williams'la baslayan bu liste, Roland Barthes, Stuart Hall, John Fiske, Fredric Jameson, Walter Benjamin diye gidiyor. Kendisine birden çok fazla yüklenmenin haksizlik olacagi düsüncesiyle simdilik bu kadari yeter diyorum.

 

Veysel Batmaz ampirisizm de ampirisizm diyor. Yazinin paylama, küçümseme ve kendini büyüksemeye ayrilmis bölümleri disindaki ana fikri bu. O halde Veysel Batmaz'in görgüllükten anladigina, yani kendi sözleriyle "olgulari saptamak ve onlari degerlendirip, elestirmek" konusuna bakalim önce. Olgulari saptamanin ancak ve ancak kavramlarla kurulmus bir perspektifle, yani teoriyle mümkün olabilecegini, degilse olgularin onlara bakanlara, bakanlarin da olgulara bos bos bakacagini bilmek için akademisyen olmaya falan gerek yok. Mesela, akademik olmadigi için Veysel Batmaz'in muhatap bile almadigi Ahmet Oktay'in bunu bildigini, onun yazip çizdiklerinden çikarabiliyorum. Ama Veysel Batmaz'in verdigi görgüllük dersinden öyle

anliyoruz ki, kendisi bunu dahi bilmiyor.

 

Ahmet Oktay akademisyen olmadigi, amatör zevkini edebiyatçilikla cilalayip -biraz Kayserili ve esegi meselini hatirlatir bir sekilde- etrafa satmaya çalistigi için Veysel Batmaz tarafindan ihmal edilebilir degerde görülürken, dolayli olarak da azarlaniyor (edebiyatçiysan edebiyatçiligini bil, amatör zevklerinle bizi mesgul etme). Ama Murat Belge'nin degerini akademik olmakla da ölçülemeyecek kadar yüksek olarak takdim ediyor Veysel Batmaz. Ne var ki Batmaz'a göre, "Belge ideolojilerle çok ugrasmistir ama -onun popüler kültüre münhasiran bir çalismasi yoktur" (bu ne demekse ve ne biçim bir Türkçe'yse, ama bunu gelin dizgi hatasina verelim). Yani Murat Belge'nin çalismalari "ideolojilere münhasirandir" (bu ibarede dizgi hatasi yok, kasit var). Ideolojiler, kültür ve popüler kültür sayin Batmaz'in zihninde öyle berraktirlar ve kalin çizgileriyle birbirlerinden öyle ayrilmistir ki (mesela Althusser, mesela Gramsci, mesela çagrilan özne, mesela hegemonya ve riza, ve daha birçok mesela, anlasilan Batmaz'in yakinina bile ugramamis olsa gerektir ki) Murat Belge'nin gündelik hayatin kontürlarina dair onyillardir yaptigi tahliller, elestiriler ve degerlendirmeler popüler kültürle alakasiz olmaktadir. Ama yine kaderin cilvesine bakindi ki, çalismalarinda popüler kültür terimini bir kez bile kullanmayan iki arastirmaci, televizyonlu hayati sorusturan, televizyon primetime dizilerinin ideolojisiyle Amerikan orta sinif ideolojisi arasinda korelasyon yakalamaya çalisan ve böylelikle de televizyonun Amerikan ahalisinin zihniyetini "anayol"a soktugunu kanitlama derdinde olan George Gerbner ile derdi kamuoyunun olusma düzeneklerini incelemek olan Elizabeth Noelle-Neumann, sayin Batmaz tarafindan popüler kültür çalisacaklara okunmazsa olmazlar listesinde temel referanslar olarak tavsiye ediliyor.

 

Frankfurt Okulu mensuplari, Leo Lowenthal disinda popüler kültürle

ilgilenmemis Batmaz'a göre. Onlar kapitalist toplumda kültür endüstrileriyle ilgilenmisler. Eger Batmaz'in dedigi gibi Sinan Çetin "bizzat popüler kültür"se, bu dogrudur; gerçekten de Frankfurt'çular Sinan Çetin ile ilgilenmemislerdir. Zaten kapitalist toplumlarda kültür endüstrilerinin Veysel Batmaz'in büyük bir isabetle ve vuzuhla saptamis oldugu üzere kentsel kültür olan, gündelik hayatin kültürü olan popüler külturle ne gibi bir alakasi olabilir ki? Popüler kültür kapitalizmden de, kültür endustrilerinden de korunakli bir kentsel fanus içinde kendiyle hemhal olan bir seydir. Zaten kapitalizmin, kültür endüstrilerinin kentle, gündelik hayatla ne iliskisi vardir ki? (Henri Lefebvre'nin yasasaydi tüylerini ürpertecegini biliyorum bu sorunun ama madem Batmaz öyle diyor, Lefebvre de kim oluyor?) Popüler kültür dedigin (Sinan Çetin'in de aralarinda bulundugu) ikonlar topluntusu, kentin içinde ama kentte yasayanlarin ve kent yasaminin disinda bir yerde durmaktadir zaten. Bu kültür sayin Batmaz'in çok güzel anlasilir ve net ve açik tanimiyla, "benimsenen ve uygulanmaya elverisli (ne demekse bu?) bir kültürdür... içinde olundugu zaman çogunluk tarafindan taklit edilmese bile, en azindan özenilir ve elde edilmeye çalisilir (demek popüler kültür ile özneler arasindaki münasebet 'tavsan kaç, tazi tut' seklinde oluyor)". Veysel Batmaz'a birileri Raymond Williams'in "bir yasam tarzi olarak kültür" tahlilini özetlese, yasam tarzinin ise degerler, inançlar, normlarla birlikte, rutinlesmis pratikler ve kurumlar ve yapilar meselesi oldugunu da anlatsa iyi olacak galiba.

 

Batmaz'in "çogunlukla denli densiz, bir yigin yabanciyi çevirerek ya da aktararak, popüler olan kültür üzerine bir tür(k) teori olusturduklarini zannederler" teshisi ise, kendisinin popüler kültür incelemecisi veya elestiricisi olarak devasa boyuttaki teorik noksanini biraz okumaya ehemmiyet vererek tamamlama ihtiyacinda olmasina karsilik, popüler kültür üreticisi olarak burun kivirdigi Sinan Çetin'i bile sollayacak beceri ve yetenekte (tribünlere oynama becerisinde) bir popüler kültür imgesi (ikonu) adayi oldugunu ortaya koyuyor dogrusu. Bir yigin yabanciyi çevirmek veya aktarmak gafletinde olanlara oklarini çevirmek suretiyle, yani kentsel ve kirsal ahali olarak en popüler "duyarlik ve duygumuza" (bam telimize de diyebiliriz) dokunmak suretiyle "millilik" yapmayi gerçekten fevkalade kiviriyor. Hele, "tür"e söyle bir (k) ekleyerek reklamcilarin bilhassa basvurduklarina benzer ucuz ama çok satan edebi zanaat örnegi sunmak suretiyle bu becerisini daha da sokuyor gözümüzün içine.

 

Ne alaka denebilir ama Mesut Yilmaz bile payini aliyor Veysel Batmaz'in hismindan. Aslinda Veysel Batmaz'in Mesut Yilmaz'i Mahsun Kirmizigül'lü seçim propagandasi nedeniyle paylamasi beni pek ilgilendirmiyor. Ne var ki Kirmizigül'ün erkeksillik ile kadinsillik arasindaki gizil bir ihtiyaci gidermesi mevzuunu pek anlayamadim. Bu kadar ampirik bir iliskiyi anlayamamis olmami kavrayissizligima verin diyecegim de, dogrusu anlayamamamin bir kusurunu da, ister istemez Veysel Batmaz'in da o müstehcen kaçacagi için imtina ettigi Freudyen analizini yapmamis olmasinda buluyorum. Ayrica erkeksillik ve kadinsillik arasindaki gizil bir ihtiyaç ile Kirmizigül arasindaki iliskiye dair böylesi ampirik bir Freudyen analizden bizleri yoksun birakmis oldugu için Batmaz'a bir miktar gücenmis oldugumu da belirtmek istiyorum. Bunlar neyse de, Kirmizigül'un her sahneye çikisinin ANAP'a yüz bini askin oy kaybettirdigi saptamasina ne demeli? Bu fevkalade ampirik (ve dolayisiyla teorik) saptama ve bilimsel katkinin sayin Batmaz'in spekulasyonu oldugundan süphelenmemek elde degil gibi sanki.

 

Ve $u "televole kültürü" meselesi. Haluk Sahin'in yazisinda hepimizi kusatan bir kültürden söz ediliyor. Televole basligini tasiyan özgül programlarda "pornografi" düzeyine ulasmis olan bir kültür bu. Haberlerin, eglence programlarinin, yalvar yakarli yarisma programlarinin, mafyali dizilerin, yani genel olarak neredeyse bütün televizyon metinlerinin "televolelesmesi" kastedilen. Veysel Batmaz popüler kültürü, nicellestirilebilecegini düsündügü yaniyla, yani "yayginlik" anlamindaki "popülerligiyle" tanidigi için, televole kültürünün televole programlarinin izlenme oranina bakarak "popüler kültür" olup olmadigini degerlendirmemiz gerekir diyor. Televole programlarinin izlenme oranlari düsük çiktigina göre, bu programlari popüler kültüre mal edemeyiz, o halde toplumda bir televole kültüründen söz edemeyiz diyor (buradaki kritik sayinin Batmaz'a göre ne oldugunu bilemiyoruz tabii, yüzde elli bir mi acaba?). Hele buradan hareketle, medya böylelikle popüler kültürü gizliyor, ama izlenme oranlari medyanin bu oyununu bozuyor elestirelligine ne demeli? Bu mantiga bakip da, ah bu görgüllügün gözü çiksin demekten kendimizi nasil alikoyabiliriz, bilemiyorum. Ama burada gözü çikasi olan, Batmaz'in "okunsa olur" icazetini verdikten sonra "ama izlenmesi zor olur" kaydini koydugu Ünsal Oskay'in çevirdigi bir yigin "yabanci"dan biri olan ve "olgu ille de olgu, ama teorik bir bütünlükten olgu" diyen C. Wright Mills'in "Toplumbilimsel Düsün"ünde ipligini pazara çikardigi türden görgüllük. Yani Veysel Batmaz'in anladigi ve televole örneginde bize sundugu türden görgüllük.

 

Nihayet Veysel Batmaz Türkiye'de popüler kültür alaninda bilimsel çalismalar yapilmis oldugunu kabul ettigini ama ampirik ve teorik çalisma yapilmamis oldugunu (müzik etnologu Stokes'un etnografik çalismasi disinda, ki Stokes çalismasinda mesela Meral Özbek'in Orhan Gencebay üzerine yaptigi çalismanin önem ve degerini vurgulama tevazuunu gösteriyor ama Batmaz, Özbek'i bile yok sayiyor) söylüyor. Hepsi iyi hos da, dogrusu teorisiz bilimsel çalismalar nasil yapilmis oluyor, bunu anlamak gerçekten zor. Belli ki Veysel Batmaz, kendi deyisiyle "gazete yazisinin ciddiyetsizligine ve rehavetine" kendisini öyle kaptirmis ki, aklina geleni yaziyor, agzina geleni söylüyor.

 

Gazete yazilarinin bence bir sorunu gerçekten var ama bu "ciddiyetsizlikle veya rehavetle" ilgili bir sorun degil. Ciddiyetsizlik ve rehavet yazinin yazildigi yerle ilgili degil, yaziyi yazanla ilgili bir sorun çünkü. Gazete yazilarinin, yazdiklarini ciddiye alan herkesin benimle hemfikir oldugunu düsündügüm sorunu "mekân"in sInIrlIligiyla ilgili. Bu sInIrlilik nedeniyle bu yazida sayin Veysel Batmaz'i, özellikle düsünsel emek harcayanlari elestirme, paylama, küçükseme ve degersizlestirme hamleleri nedeniyle ciddiyete davet etmeye çalistim. Bu davete icabet edip etmemek süphesiz kendi bilecegi bir sey; zorla güzellik olmaz. Popüler kültür konusunda diyeceklerimi ise mekân sInIrliligi nedeniyle baska bir yaziya birakmak zorunda kaldim. Bu yaziyi Batmazgil tarzi bitirecegim izninizle: "beni izlemeye devam edin".

 

*Prof. Dr. Ankara Ü. iletisim Fakültesi

 

Radikal Gazetesi Pazar Iki eki 31 Aralik 2000, Sayfa: 6

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa