En yüce travesti...

Marilyn Monroe' nun sirrini çözmek için Amerikali yazar Joyce Carol Oates, kendini ünlü yildizin yerine koyarak yasamini yeniden yaratmayi seçti. Sonuç? Romanin adi "Blonde" yani "Sarisin". Yazar "Bu kitapta otobiyografik ögeler aramamalisiniz" dese de Marilyn Monroe'yu "en yüce travesti" olarak tanimlamaktan kaçinmiyor...

Hikaye hep ayni : Erkekler yine sarisinlari seviyor; zaten kitapta Marlon Brando, Robert Mitchum, Laurence Olivier ve John F. Kennedy de var. .

Daha önce en iyi romanci Oskarini alan Oates'in romani "Blonde" henüz gelisen bir yalniz kizin romani. "Blonde" akil bozuklugunun feminist anlatimi, yatistirici haplarla yok olan seksi ve matrak bir kizin hayatinin ceheneme dönüsmesi ve saka yapmayan insanlarin cinsel tanimlanmasi. "Onun sorunu sarisin ve aptal olmak degildi, onun sorunu ne sarisin ne aptal olmasiydi". Oates, Marilyn'in Emily Dickinson'a hayran bir sair oldugunu ve nevrozunu gösteren bu gerçekliginden süphe edebilecegimiz iki dizenin "Beni arzuladigin için / Ben yokum" ona ait oldugunu yaziyor. Norma Jean Baker umutsuzca "kendi" olmak istiyordu

Joyce Carol Oates'in Marylin Monroe ile ilgili romani ABD'de çok ilgi gördü. Amerikan CBS Televizyonu da bu romandan esinlenerek dört saatlik küçük bir dizi çekmeye hazirlaniyor. Nouvelle Observateur dergisinin yazarla yaptigi söylesiyi aktariyoruz.

Niçin Marilyn'den bir roman kahramani yaptiniz?

Aslinda Marilyn'in degil, Norma Jean Baker'in bir romanini yazmak istiyordum. 17 yasindayken Baker'in bir fotografini görmüstüm. Proletaryadan gelmis ve gelecege dair hiçbir bakis açisi tasimayan bir Amerikan kizinin öyküsünü anlatmak istiyordum. 1944'te ise Norma Jean Baker, Marilyn Monroe'dan baska her seye benziyordu. Omuzlarinin üstüne dökülen koyu ve kivircik saçlari vardi. Boynunda, kalp seklinde bir küçük madalyon tasiyordu. Bir liseli kiza benziyordu. Ilk basta, roman o 19 yasindayken bitecekti, yani ismini degistirip "Marilyn" oldugu anda. Bu isim ki bir yasam yaratti. Aslinda kitap en fazla iki yüz sayfadan olusacakti. Maalesef konuma öyle asik oldum ki yazdikça yaziyordum. Bin dört yüz sayfa yazdim ki bunu yayincimin yardimiyla bine indirdik. Böyle bir seyi asla tekrarlamam. Içim daralmisti ve Marilyn'in duygusal hayatini kafamdan atamiyordum. Günde on iki saat çalisiyordum.

Peki, Amerikan roman geleneginde oldugu gibi kahramanin gerçek hayattan alinmasi fikri nereden geliyor?

Basta, özel bir hikaye hakkinda siirsel bir roman yazmayi düsünüyordum. Ne zaman ki Marilyn Monroe ve tanidigi insanlari konu alan bir kitap olacagina kanaat getirdim, o an kitap bir tarih romanina dönüstü. Dolayisiyla arastirmalari bu yönde sürdürdüm. Tiyatroda, Shakespeare IV'üncü Henry, V'inci Henry ve III'üncü Richard hakkinda yazdi. Tarihteki önemli kisilere siirsel bir dil kazandirarak onlardan kurgusal insanlar yaratiyordu. Amerikan romaninda referans kitap Moby Dick'dir. Moby Dick gerçekten yasamis bir balina olarak çok ünlüydü. Melville bu hayvandan bir efsane, neredeyse bir tanri yaratti. Marilyn Monroe da benim Moby Dick' im. Marilyn hakkinda yazarken özel bir hayattan söz etmiyorum. Sinema Amerika'nin dinidir. Bizde aziz degil, dinden bagimsiz efsaneler vardir yalnizca : Sarisin aktris, Elvis Presley, Abraham Lincoln, John F. Kennedy, Albert Einstein. Bana göre, Marilyn bir ikon degil, biraz anneme benzettigim bir kiz. Annem gibi, Marilyn de ailesi tarafindan yetistirilmeyerek bakilmasi için baska bir aileye teslim edildi.

1998 yilinda, Greg Johnson sizin biyografinizi, "Invisible Writer"'i yayimladi. 500 sayfalik bir biyografinizin bulunmasi gibi bir deneyim , "Blonde"u yazarken sizi etkiledi mi?

Bundan emin degilim. Herkes bir baskasi hakkinda dedikodu üretiyor. Hakkinda biyografi yazilan kisi olarak, en büyük saskinligim bende Yahudi kani bulundugunu ögrenmek oldu. Biyografi yazarinin istegi üzerine, babam ailemiz hakkinda arastirmalar yapmis ve atalarinin ve annesinin Yahudi oldugunu ögrenmis. Benim biyografimde yanlis seyler var. Marilyn Monroe ile ilgili neler anlatilabilecegini bir düsünün. Ve buna engel olmak için elinizden bir sey gelmez. Söhret bir orman yangini gibidir.

Marilyn Monroe'nun hayatini bütün yanlariyla anlatmak istiyordum. Bunun için de hiç kimseyle söylesmedim.1951'de sahnelenen "Sehir Uyurken" den 1962' de sahnelenen "Misfits"e kadar, Monroe'nun video kaseti bulunan filmlerini izledim. Not tutuyordum. Kitabimda, onu çok çaliskan ve ciddi bir aktris, bazi aktörlerin ve yönetmenlerin hayran oldugu bir çesit komedi ustasi olarak anlatiyorum. Elbette, intihar etmis birisi hakkinda yazdiginizda, patolojik yanlarindan bahsetmekten kaçinamazsiniz. Marilyn'in öylesine bir asagilik kompleksi vardi ki, kendinden nefret ederdi. Gazetecilerden korkuyordu : Insanlarin onun "gerçekte" nasil biri oldugunu ögrenmelerinden korkuyordu. Isin dogrusu, Marilyn kendisini ne güzel ne de yetenekli buluyordu. O gerçek anlamda sevildiginden süphe ediyor ve dünyaya gelmeyi hak etmedigini düsünüyordu.

Kitabin bir sahnesinde, Marilyn, aklini yitiren annesinin titreyen ellerine bakiyor. Ve bir yazar gibi, bu el titremesini "Bu aksam beni heyecanlandirin" filmindeki sizofren çocuk bakicisi rolünü yasatmak için degerlendirmeye karar veriyor. Bu titreyen eller, nereden akliniza geldi?

Hayal gücüm. Kitabin yaklasIk yüzde yetmisi kurgu. "Bu aksam beni heyecanlandirin" filmini izledigimde, Marilyn'in annesinin bir paranoyak sizofren olarak akil hastanesine yatirildigini biliyordum. Bundan yola çikarak, düsündüm ki, akil hastasi kadini canlandirirken Marilyn annesini gözünün önünde canlandiriyordu.

Marilyn'in nasil "ani ve sertçe fren yaparak" araba kullandigindan bile söz ediyorsunuz.

Marilyn kendi benligini kurmaya çalisan bir sanatçiydi. Bir yazar olarak, bunu anlayabilirim. Ben de karakterler yaratiyorum. Zaten herkes kendi benligini kurmaya çalismiyor mu? Tatli, neseli ve kadinca bir görünümü her sergilediginde hemencecik sevildigini Marilyn çocukken bile biliyordu. 21'inci yüzyilda Marilyn hala bir ikon ise, nedeni sudur: Toplumumuzun kadinlara biçtigi kadinlik rolünü hiperbolik bir biçimde simgeledigi içindir.

Marilyn tam olarak bir Amerika simgesi; Kendi kendini satman gerekiyor, bir pazarlamacinin bir mali sattigi gibi: "Ne olursunuz, beni sevin." Cumhurbaskani Clinton da böyle ve o kadar farkli insanlara karsi böyle davraniyor ki ortada artik samimiyet diye bir sey kalmiyor.

Sizin Marilyn'iniz çogu sevgilileri tarafindan "sevismede yeteneksiz" diye anlatiliyor.

Biliyor musunuz, o sadece bir insandi. Marilyn gercekten asIk oldugunda, sevecendi, sicakti, normaldi. Bazi zamanlarda da soguktu, kendine hakimdi. Hollywood'a gelmis savunmasiz bir genç kiz olarak, prodüktörler ve yasli beyler için cinsel yönden cazip olmasi gerekiyordu. Bir bakima bir hayat kadiniydi. Çaresizdi. Kitabimda, tek bir karakterde Marilyn'in tanidigi bütün prodüktörleri yansittim.

FBI'in bir dosyasindan söz ediyorsunuz. Bu dosyada Marilyn'in sevgililerinin listesi var ve bunlarin arasinda meshur Iskocyali çoban köpegi Lassi de yer aliyor...

Tabi ki, bu komiklik olsun diye. Marilyn hakkinda FBI'in bir dosyasi var ki bunu okuma olanagim vardi. Ama ilgimi cekmiyordu. Eminim ki, FBI'in gercek dosyasinda benim romanimda bulundugundan daha cok yanlis bilgi vardir. Bu Lassi'yle ask iliskisi Marilyn hakkinda yayilan diger akil almaz dedikodulardan cok mu farkli? 50'li yillarda Amerikalilar histerikti. Herkes herkesi ihbar ediyordu. Birisi yüz ifadenizi begenmiyorsa sizi komünist diye sikayet ediyordu. Biraz Dogu Almanya'daki ortamla benzerdi.

Marilyn'in John Kennedy ile olan aski anlatilirken, insan Monica Levinsky'yi hatirliyor...

John Kennedy kadinlari kullaniyor, esi Jacqueline Kennedy'yi rezil ediyordu. Hemen hemen ayri yasiyorlardi. Jacqueline Katolik oldugu için de ondan bosanamiyordu. Kennedy kadinlara çok kaba davraniyordu. Marilyn'e karsi sergiledigi davranis belki de daha erken olmesine neden oldu. Bence baska türlü olsaydi, Marilyn daha geç intihar ederdi. Bu benim varsayimim.

"Blonde" herkesin okuyabilecegi bir roman. Peki feminist bir roman da sayilmaz mi?

Kesinlikle. Ama umarim ki erkekler de esya haline getirilen bu kadinin duygularini anlarlar. Marilyn sadece güzel bir sarisin degildi. O ayni zamanda tarih ve siire de ilgi duyardi, bir çocugunun olmasini isterdi. Insanlar sadece onun hayatinin "glamour" yönünü hatirliyorlar. Marilyn ömrü boyunca çalisti. Öksüzler yurdunda ona bin bir angarya yaptiriliyordu. Daha sonra ev kadini oldu. Havacilikla ilgili bir fabrikada isçilik yaptiktan sonra manken ve aktris oldu. Onun amaci bir cinsel simge olmak degildi. Aslinda büyük bir tiyatro oyuncusu olmak istiyordu.

Onun araba kullanisindan söz ettiginiz gibi, adet görüsünden bahsediyorsunuz...

Bir kadinin fizyolojik hayatini anlatiyorum. Marilyn adet dönemlerinde çok sanci çekerdi. Çok agri kesici kullanirdi. Önce aspirin, sonra kodein ve daha sonra da afyondan üretilen bir ilaç aliyordu. Doktorlar ona bu uyusturuculari veriyordu. Yavas yavas uyusturucu madde bagimlisi oldu.

Marilyn Monroe'nun Chaplin'in oglu ve Robinson'un oglu ile aralarindaki ask üçgenini anlatiyorsunuz. Ayrica, Chaplin'in oglu ve Robinson'un oglunun arasinda bir escinsel iliskiden de söz ediyorsunuz.

Inanilmasi güç degil. Ikisi de içerisinde zengin, olgun ve bazen de evli olan erkeklerin "emrine amade" bircok genç gay'in bulundugu bir küçük dünyada gelisiyorlardi .

Richard Widmark'in Marilyn'e tecavüz ettigini yaziyorsunuz...

Saniyorum bunlarin hepsini uydurdum. Zaten "Widmark" degil "W" olarak geçiyor kitapta.

Hayir, "Widmark"'i oldugu gibi yaziyorsunuz. Duruma Fransa'dan bakilirsa, ki orada mahkemeler bu konularda gitgide daha dikkatli, bu romanimsi ve açik saçik sahneler pek kahramanca görünüyor. Geçenlerde bir Fransiz romanci Flaubert'in bugünkü kosullarda "Madame Bovary"yi yazamayacagini ileri sürüyor. Ona göre, bu roman gerçek bir olaydan esinlenmis...

Amerika'da ifade özgürlügümüz var. Ayrica Marilyn topluma mal olmus birisi. Clinton ve Hillary hakkinda çok yalanlar yazilip çiziliyor. Bunlari yazanlar hakkinda hiçbir zaman islem yapilmiyor.

Drama yazari için de.

J.C. Oates : AsIk insanlar birbirlerine arzulayici bakislarla bakarlar. Her sey çok dokunakli ve somut gelisir. Flaubert'in yaptigi da buydu. Gerçek dünyadan bir çesit kopya yaratiyordu.

Marlon Brando'nun Marilyn'e Pascal'in "Düsünceler"'ini hediye ettigini düsündünüz...

Marlon Brando, Marilyn'in ölümünden sonra onun hakkinda konusmayan tek kisidir. Çok yakinlardi birbirlerine. Ona sadik kaldi. Gerçek hayatta sevgililerdi ama kitabimda degil. Çünkü ben, bir erkek ve bir kadin arasindaki dostlugu yazmak istiyordum. Bazen dostluk bir ask hikayesinden daha derin olabiliyor. Çogu zaman daha uzun sürüyor.

"Blonde"da Marilyn sanki bir CIA ajani tarafindan öldürülüyor...

Bence bu bahsettiginiz sahne sadece Marilyn'in bir halüsinasyonudur. Bana kalirsa, onu umutsuzluk intihara itti.

"Moby Dick"'ten söz ettiniz. Sunu merak edebiliriz : "Blonde", konusuna ve yapisina bakilirsa, sizin "Frankenstein"iniz degil mi?

Ne demek istediginizi anliyorum. Norma Jean Baker'e dört bes saat makyaj gerekliydi Marilyn olmasi için. Tabii saçlardaki sari boyayi ve cerrahi müdahaleleri saymazsak... Ben yapamam.  

Yazan : FABRICE PLISKIN

Nouvel Observateur'den çeviren:

SERPIL TURAN /

EROL ONDEROGLU

Cumhuriyet Gazetesi Pazar Dergi eki, 17 Aralik 2000, Sayi: 769, Sayfa: 10-11

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa