Kravatli
erkekler disari
Ayse
Kadioglu
Herkesin
bildigi üzere Türkiye toplumunda siyasal cephelesmeler artik sag-sol kavramlari
etrafinda olusmuyor. Yeni siyaset daha ziyade dinsel ve etnik kimlikler ile
milliyetçi kimlik arasinda bir çekismeyi içeriyor. Irticanin en önemli tehlike
olarak ilan edilmesini içeren 28 Subat sonrasi dönemde ise özellikle
laik-Kemalist ve Islamci cephelesmesi en önemli toplumsal bölünme olarak su yüzüne
çikti. Bu bölünmenin en temel motiflerinden birini ise süphesiz türban meselesi
olusturuyor.
Türkiye'de
modernlesmenin tarihi ya da muasir medeniyetler seviyesine erismek çabalarinin
tarihi kadinin kamusal görünürlügü ile içiçe geçti. Anlasilan bugün de pek
degisen bir sey yok: Cumhuriyet'in kurucu yillarinda da simdi oldugu gibi
Batili olmak dürtüsüyle hareket edilmis ve kadinlarin giyim kusamlari o zaman
da kisiye özel zevk ve tercihlerin ötesinde siyasal bir anlam içermisti.
Kisacasi Türkiye'de yasayan kadinlarin kiyafetleri her zaman kiyafet olmanin ötesinde
siyasal bir mesaj tasidi. Cumhuriyet misyonunun tasiyicisi ve vitrini olan
sehirli, orta sinif kadinlar her zaman fazla geleneksel olmama ancak fazla da seksapel
tasiyiciligi yapmama arasinda bir denge kurmak durumunda kaldilar. (1993'de Görüs
dergisinde yazdigim bir yazida bu durumu alaturkalik ile iffetsizlik arasinda
bir ip cambazligi olarak tasvir etmistim.)
Orta sinifin
üst tabakalarinda cesaretlendirilen kiyafetler genellikle mütevaziligi,
sadeligi, öne çikarmis ancak bunu yaparken de kiyafetin kadinin bireyselliginin
önüne geçmesi de garanti altina alinmisti. Fazla gösterisli olmayan ancak yine
de 'marka' olan kiyafetler tercih edilir olmustu. Yani bir yandan seksapelini
belli bir esigin üstüne tasimama çabasi, sadelik ve mütevazilik gibi kaygilar güdülürken
bir yandan da belli markalara basvurarak iktidari kutsama bu kostümlerin bir çözümlemesi
olarak alinabilir. Tabii bu arada, bu kostümlerin Perihan Magden'in sIk sIk gündeme
getirdigi özgün bir sari saç ile tamamlandigini da eklemeliyim. Markalar
devreye girerek hem kadinin iktidar ile flörtünü hem de onlari kendinden önce
göstererek bireyselligini örselemesini simgeliyorlar. Kokteylde karsinizda duran
kadin sadedir, mütevazidir, belli sinirlar içerisinde seksapelini gösterir; bütün
bunlara ek olarak o bir marka ya da bir dizi markalar tasiyicisidir ki bu da
onun iktidar ile çözülememis iliskisini simgeler. Bütün bu söylediklerim, bu görüntünün
arkasinda baska, daha gerçek bir kadin var mi sorusunu gündeme getirebilir elbette,
ancak bu soru Oryantalist söylemin arkasinda baska yani gerçek bir Sark var mi
sorusu kadar anlamsizdir. Çünkü önemli olan yaratilmis, beslenmis ve artik
varolan imgedir. Türkiye'de kadinlarin dis görüntüsü -gerek 'modern'
gerekse 'modern Islamci' olsun- siyasal yan anlamlar ile yüklüdür.
Aslinda bu görüntü
ile Cumhuriyet misyonunun iliskisi sadece kadinlari da içermez. Erkeklerin de
gerek sapka olsun, gerek kravat olsun, gerek takim elbise olsun giydikleri kostümler
ile bir modernlesme projesine isaret ettikleri herkesin bildigi bir gerçek.
Nasil türban cemaat ile olan baglarin sembolü ise denilebilir ki kravat da
ulusal olan ile yakin durmanin sembolü. Hatta ulusal olmayi etnik cephesinden
yakalayan MHP'liler bile, kravati, takim elbiseyi ve siyah çorabi kutsayarak
daha medeniyetçi bir ulusal çizgiye yaklasir gibi yaptilar. Kisacasi 'degismek'
ya da 'degisir gibi yapmak'in da ilk adimi kiyafeti degistirmeye odaklandi.
Kiyafetin, kostümün, görüntünün önemi sanildigindan çok daha büyük.
Son
zamanlarda artik gündemden düsen türbanli kadinlarin ne denli bir iç hesaplasma
içinde oldugunu görmek için Rusen Çakir'in Metis yayinlarindan
yeni çikan
Direnis ve Itaat: Iki iktidar Arasinda Islamci Kadin kitabini okumak gerekiyor.
Bu kitapta yer alan söylesilerde bir yenilginin ve bir iç
sorgulamanin
öyküsü var. Ancak kitapta görülen en önemli gerçek türbanli kadinlarin kendilerini
cemaat ile iliskilendirmenin ötesinde kadin olarak degerlendirmeleri. Kendi
meselelerini kadin meselesi olarak ele almaya baslamalari. Bu da türbanli
kadinlarin kendi meselelerini sivil toplum denilebilecek bir ortak alan içinden
tanimlamalarinin yolunu açiyor gibi görünüyor. Türbanli kadinlarin mücadeleleri
iki asamali: bir yanda onlari dislayan ve sade, mütevazi, markali, sarisin
kadinlari onlarin karsisina çikaran ulusal kimlik söylemi, bir yanda da kendi
cemaatleri içindeki erkek egemen söylem. Türbanli kadinlar bunlarin ikisiyle
birden bir mücadeleyi götüremediler ve öyle görünüyor ki kimileri yasanan sürecin
iç hesaplasmasini yapiyor. Çakir'in kitabinda beni en çok etkileyen, söylesi
yapilan kadinlardan bir tanesinin sarfettigi su sözler oldu: "Aci, yok
sayilma, dislanma, iteklenme bize mahsus degil. Polisin bir solcuya, bir
travestiye indirdigi her copun acisini paylasabiliyorum. Böyle bir ortak alan
kazandik..."(s.31).
Iste sözü
edilen ortak alan, sivil topluma özgü bir alandir. Son zamanlarda Türkiye'de
sivil toplum ile ilgili katildigim her toplantida sivil toplum kavraminin
devlet ile birlikte kullanildigina sahit oluyorum. Elbette, her siyaset
bilimcisi gibi sivil toplum denildiginde basibozukluk kastedilmedigini,
asagidan esen her rüzgarin ille de demokratik olmadigini ve hatta asagidan
kurulan diktatörlüklerin son derece siddet içeren rejimler olabilecegini, özellikle
de Almanya siyasal tarihini çalismis birisi olarak gayet iyi biliyorum. Ancak Türkiye
gibi, sosyal degisimin hep kontrol edildigi, devletsiyasal parti iliskisinde
hep devletin siyasal partiye öncelendigi bir cografyada, sivil toplumdan söz
ederken israrla devleti de gündeme getirmek neredeyse insana 'Türkiye'de
sivil toplum olacaksa onu da biz kurariz' gibi bir sendromu düsündüruyor.
Sivil toplum yukaridaki alintida sözü edilen, ulusal kimligin
marjinallestirdigi kimliklerin dillendigi yerdir. Burada eger bir mesruiyet
kodu varsa o da devlete saygidan degil olsa olsa bireysel tercihlere saygidan
ve bir arada yasama kaygisindan türeyebilir. Burada dillenen iktidarla problemi
olan -türbanli veya degil- tüm kadinlarin gündelik kavgalaridir. Yani sivil toplum
her seyden önce kadinsi bir alandir. Gündelik yasamin irili ufakli iktidar çekismelerini
-ciddiye alinmadiklari için- sadece izleyen milyonlarca kadin var Türkiye'de.
Onlara eslik eden, iktidar ile problemi olan yani kadinsi binlerce de erkek
var. Iktidar alani ise kesinlikle erkeksi bir alan. Yani aslinda mesele kadin
ile erkek arasinda degil kadinsi olan ile erkeksi olan arasinda. Erkeksiligi
temsil etmesi dolayisiyla kravat önemli bir aksesuvar. Bu imgeler isiginda
sivil topluma bakarken insanin ister istemez 'Kravatli Erkekler Disari: Burasi
Sivil Toplum' diyesi geliyor.
Radikal
Gazetesi Pazar Iki eki, 17 Aralik 2000, Sayi: 9