Hayat Dergisi ve bilim

Osman Bahadir

Bilim, sadece bilim üretmek için degil, hayatin tümü için gereklidir. Bu gerçek ne yazik ki günümüzde toplumumuzun ancak çok küçük bir kesimi tarafindan benimsenmektedir. Toplumumuz bilimin ve bilimsel düsünme biçiminin, doga içinde ve toplumda saglam ve tutarli bir durus için de zorunlu oldugu kanisinda degildir.

17 Agustos 1999 Kocaeli depreminin, bilimin toplumsal ve gündelik yasamimizin ne kadar içinde olmasi gerektigini çok sarsici bir biçimde ortaya koymasina karsin, bu gerekliligin bir toplumsal bilinç düzeyine çikmasinin unsurlari çok zayif görünmektedir.

Oysa Mustafa Kemal , daha Cumhuriyetin ilanindan önce bilimin islevini, önemini ve gerekliligini vurgulamaya baslamisti. Onun 27 Ekim 1922'de, büyük zaferi kutlayan ögretmenlere hitaben söyledigi su sözler ne kadar önemli ve anlamlidir: (1)

"Hanimlar, beyler; memleketimizin en mamur, en latif, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklariyla çigneyen düsmani maglup eden zaferin sirri nerededir, bilir misiniz? Ordularin sevk ve idaresinde ilim ve fen düsturlarini rehber ittihaz etmektedir. Milletimizi yetistirmek için asil olan mekteplerimizin, darülfünunlarimizin teessüsünde ayni meslegi takip edecegiz. Evet, milletimizin siyasi, içtimai hayatinda, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktir. Mektep sayesinde, mektebin verecegi ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanati, iktisadiyati, Türk siir ve edebiyati, bütün bedayiiyle inkisaf eder."

Mustafa Kemal bir bilim adami olmamasina karsin, bilimin anlamini, yöntemini, islevini, önemini ve gerekliligini dogru olarak kavramisti ve ülkenin gelecegini, bilimin rehber alinmasinda görüyordu. Bu bakisa uygun olarak o ve genç Cumhuriyet yönetimi, özellikle 1920'li yillarda olmak üzere bilimi genç cumhuriyetin yönlendirici ilkesi olarak ilan ettiler ve bilimi yükseltmek için çok önemli adimlar attilar. Toplumun gelismesinin önündeki tüm engeller kaldirilmaya çalisildi ve teknolojik modernlesme hamlelerine girisildi. Dünyada herhalde ilk kez olarak bir ülke, kurulusunun temel felsefesinin, "bilimin ve teknigin en son esaslarina dayanmak" oldugunu açikliyordu.(2)

Böylece bilimle çok az iliski kurmus bir imparatorlugun halki, genç cumhuriyet yönetimi altinda bilimle genis ölçüde tanisma imkanina kavustu. Bu dönemde bir yandan halkin genel egitim düzeyinin yükseltilmesine çalisiliyor, diger yandan da bilimin halk tarafindan anlasilmasina ve sevilmesine hizmet edecek yayinlar yapiliyordu.

Darulfünun Fen Fakültesi Mecmuasi, Mühendis Mektebi Mecmuasi, Kimya ve Sanayi dergisi , Fen Alemi dergisi (ülkemizin ilk popüler bilim dergisidir), Tabiat Alemi dergisi (ikinci popüler bilim dergisi), erken Cumhuriyet döneminin bilim dergileridir. Bu dergiler, baski sayilari çok olmamakla birlikte, bilimin, bilime ilginin halk içinde yayilmasina çalisarak çok önemli bir görevi yerine getirmislerdir. Ancak bu dönemde bilimin yayilmasi ve sevilmesi için çalisan dergiler bunlarla sInIrli degildir. Bilim dergisi olmamakla birlikte bilim yazilarina da yer veren popüler dergiler de vardir. Bunlar, diger seylerin yani sira, bilimsel gerçekleri halkin anlayacagi bir dille sunmaya çalismislardir.

Hayat dergisi, iste bunlarin en önemlilerinden biridir. 2 Aralik 1926 tarihinde Ankara'da yayinlanmaya baslayan haftalik Hayat dergisi, 146 sayi çiktiktan sonra Mayis 1930'da kapanmistir. Bilim, sanat ve düsünce dergisi olarak nitelendirebilecegimiz Hayat 'ta, bilimin çesitli konularinda birçok önemli yazi yayimlanmistir. Derginin müdürü ve basyazari felsefeci ve egitimci Mehmed Emin (Erisirgil) Bey'dir (1891-1965). Hayat 'i, Istanbul'da yayinlanan bilim dergilerinden ayirt eden diger özelliklerden biri de bu derginin Maarif Vekaleti'nin yakin destegini almis olmasidir. Dolayisiyla derginin genel yayin politikasi ile Cumhuriyet yönetiminin amaçladigi bilim ve kültür politikasinin çakismasindan söz etmemiz mümkündür. Öte yandan diger bilim dergilerinin aylik ve nispeten düsük tirajli olmalarina karsin Hayat 'in haftalik olarak yayinlanmasi ve tirajinin zaman zaman 6 bin gibi çok yuksek rakama ulasabilmis olmasi nedeniyle onu etkinligi yüksek bir dergi olarak degerlendirebiliriz.

Hayat dergisinin 2 Aralik 1926 tarihli ilk sayisinda, "Hayat Ne Için Çikiyor?" baslikli, derginin genel yayin politikasini açiklayan bir yazi yayimlanmistir. Bu yazi, tam çevrim yazisindan da görülecegi gibi, 1926 Aralik'inda genç Cumhuriyet'in bilim politikasinin ana çizgilerini yansitmasi bakimindan son derece ilginç ve önemlidir.

Hayat Ne Için Çikiyor?

Hiçbir devrin gençligi, bugünün ve yarinin Türk münevverleri kadar mesuliyet karsisinda kalmamislardir. Büyük inkilabimiz müstakil ve milletlerarasinda mevkii saglam bir Türkiya yaratti. Mazinin sultalari kirildi. Medeniyet aleminde mevkii tutabilmekligimize mani olan bütün engeller yikildi. Gençlik büyük inkilaba olan borcunu ödemek mecburiyetindedir. Bu borç ancak Türk milletinin refahina ve saadetine harcanan suurlu [bilinçli] bir say [emek] ile ödenebilir. Bu sayin tarzini, istikametini ancak "bilim" tayin eyleyebilir. Yeni Türkiya inkilabdan sonra birtakim iktisadi ve içtimai [sosyal] meseleler muvacehesindedir. Bugünün ve yarinin münevverleri bu meseleleri ancak bilimsel bir zihniyetle hal eyleyebilirler. Her devirden ziyade bugünün gençligi hakiki bir bilimle mücehhez olmak mecburiyetindedir. "Hayat", gençligin bilime karsi muhabbetini artirmaga çalisacaktir.

Bilhassa Tanzimat'tan beri Garptan memlekete birçok "malumat" girdi. Fakat hakiki bilim zihniyeti çok az dimaglarda yerlesebilmistir. Eski terbiye ve itiyadin [aliskanligin] altinda ezilen dimaglar Garp kitaplarindan malümat topladilar. Fakat ekseriya müsbet bilimin usulüyle zihinlerini terbiye edemediler. Bu yüzden memleketimizde malumatli kimselere "bilim adami" denildi. Bunlar okuduklari kitabin, bildikleri malumatin haricinde vakia [olay] karsisinda kalinca adeta apisip kaldilar. Milli hayat içinde dogan yeni temayülleri [egilimleri], bildikleri mücerred [soyut] malumat içinde bulamadiklari için sezemediler. Bilim adami denilen fakat hakikatte bazi malumat sahibi olan kimselerin aczi yüzünden bazi muhitlerde bilime karsi emniyetsizlik uyandi. "Hayat", hakiki müspet bilim zihniyetine karsi gençlikte hürmet uyandirmaya ugrasacak, hadisati görmek, üzerinde düsünmek muhabbetini telkine çalisacaktir. Gayemiz birtakim mefhumlari bilen degil, vakia üzerinde düsünebilen kuvvetli münevver bir zümre görmektir.

Inkilabimiz milli mefkuremizin ufkunu çok genisletti. Dün müstakil ve hür bir vatan istiyorduk. Bugün öyle bir vatana malikiz. Fakat bu kafi degildir. Türk milleti insaniyet içinde yüksek bir mevkii sahibi olmalidir. Bugünün milli mefkuresi Türkiya'yi medeniyet aleminde yüksek bir mevkii sahibi yapmak olabilir. Bunun için her sahada medeniyet ve insaniyet için kiymetli Türk bilim adamlarinin, Türk sanatkarlarinin yetismesi lazimdir. Bu mefkurenin tahakkuku [gerçeklesmesi] için hiçbir mani yoktur. Buna bütün kalbimizle iman ederken, bu mefkure ugrunda çalismakta en büyük zevk ve haz duyarken mesnedimiz [dayanagimiz] yalniz "milli gurur" degildir. Biz bu imanimizdaki kuvveti vekayiden [olaylardan] aliyoruz. Dünkü Istiklal harbi sadece milli tahaffuz-u nefs hissinin eseri degildir. Türk milleti kanini dökerken daha yüksek, daha alemsumul bir mefkurenin tahakkuku için çalisiyordu. Bu yüksek mefkure her seye ragmen "milletlerin yasamaga hakki oldugu" kanaatidir. Istiklal harbi sehitleri yalniz Türk vatanina hizmet etmediler. Onlar bütün mütefekkir insaniyetin idealini tahakkuk ettirmek için öldüler. Istiklal harbi milli oldugu kadar insani "bir fikrin" galebesi için yapilmis bir harpti, ondan sonra yaptigimiz içtimai inkilaplar hep böyle bir fikrin tahakkuku için yapilmistir. Osmanli saltanatinin hüküm sürdügü devirlerdeki tahvilat (degisim) Garbin tazyiki [baskisi] karsisinda mecburen bazi sekilleri kabul etmekten ibaretti. 324 [1908] ihtilali bile Rumeli'ye karsi ecnebi devletlerin her gün artan tasallutlarindan korunmak hissi altinda "sekli hükümet"in degismesinden ibaret kaldi. Fakat son içtimai inkilabimiz böyle degildir. Her nevi harici tehlike zail olduktan sonra bu inkilap münhasiran Türk milletini insaniyetin ilk safina çikarmak, medeni alemin gitmekte oldugu yolda ileriye geçmek için vukua geldi: Onun için Istiklal harbi ve onu takip eyleyen büyük inkilap hep birer "yüksek fikrin" eseridir. Hiç süphe yok ki, Amerika istiklali, Fransiz inkilab-i kebiri nasil yüksek, insani bir mefkurenin eseri ise son inkilabimiz da böyledir.

Insaniyet tarihi için bunlarin ehemmiyeti ne kadar büyük ise Türk inkilabinin da ehemmiyeti o kadar azimedir. Zaman geçip de Türk dehasinin bu büyük eseri layikiyla tahlil edildigi ve Sark'ta tesiri görüldügü zaman bu hakikat daha bariz surette anlasilacaktir.

Zaten, ne hacet, inkilabin büyük kaynagina, Gazi'nin sahsiyetine bakmak inkilabimizin mahiyetini takdir için kafidir. Büyük Gazi sadece bir kumandan degildir. Memleketi kurtarmak için toplanmis bir ordunun sadece basina geçen bir kahraman degildir. Gazi bütün içtimai mesailde [meselelerde] alemsumul düsünen büyük bir mütefekkirdir. O yalniz milli hissi degil yüksek insani fikirleri de temsil eyliyor. Gazi, Türkiya için düsünen büyük bir rehber oldugu kadar, insaniyetin atisini [gelecegini] görebilen bir dahidir. Böyle yüksek bir fikir ugrunda harp eden, muvaffak olan, sinesinden Gazi gibi büyük dahi yetistiren Türk milleti, niye bilim ve sanat sahasinda en yüksek sahsiyetler yetistirmesin? Istiklal harbinde tezahür eden milli kudret, sulh zamaninda niye bilim ve sanat sahasinda tecelli etmesin? Yalniz bu mefkurenin tahakkuku, bilim muhabbetine, sanat zevkine malik genis bir muhitle temin edilebilir. "Hayat", böyle "muhit"in tercümani olabildigi gün, en hayirli bir vazifeyi görmüs olacaktir.

Insaniyetin en mühim eseri ürettiklerindedir, en yüksek ürün ise sanat eserleridir. Sanat, hakiki insani hayati tesbit eder. Sanat eserleri bir millet için kudret kaynagidir. Hayat ve tabiat sanat ile güzellesir, o sayede sevilir, milli hayati sanat mefkurelestirebilir. Önünde yeni bir ufuk açilan Türk milleti ruhi kudretini büyük ediplerin, ressamlarin eserlerinde, yüksek mimarisinde bulacaktir. "Hayat", sanat muhabbeti ve zevkinin artmasina ufak bir hizmet yapmaga muvaffak olursa bahtiyardir.

"Hayat", kimsenin mali degildir. Bütün münevver zümrenindir. Onlarin temayülatindan [egilimlerinden] kuvvet alacak, onlarin müsterek mefkuresini söyleyecektir. Böyle oldugu için, ferdi hayat gibi fani [olumlu] olmayacaktir.

Mehmed Emin

1. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri - II, Türk Tarih Kurumu Basimevi, Ankara, 1952, s. 43-44.

2. Mustafa Kemal Atatürk; Nutuk, Cilt II (1920-1927), Milli Egitim Bakanligi Yayinlari: 2562, Istanbul 2000, s. 897.

Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik eki, 16 Aralik 2000, Sayi: 717, Sayfa: 4-5

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa