Insan
haklari-düsünmeden olmaz
Tanil Bora
10 Aralik,
Insan Haklari Evrensel Bildirgesi'nin kabülünün 52. yildönümü: Insan Haklari
Günü. 10-17 Aralik haftasinda, insan haklarina duyarliligi artirmayi hedefleyen
bir dizi etkinlik düzenleniyor. Bu yil, Insan Haklari Haftasi hazirliklari, F
tipi hapishaneler ve ölüm oruçlarinin olusturdugu kapkara bir bulutun
altindaydi.
Insan
Haklari Haftasi vesilesiyle üç senedir düzenlenen etkinliklerden biri de, Insan
Haklari Dernegi (IHD) ile Türkiye Insan Haklari Vakfi'nin (TIHV) düzenledikleri
"Türkiye Insan Haklari Hareketi Konferansi". Bu seneki
Konferans, Kasim sonunda Kizilcahamam'da yapildi. IHD ile TIHV'nin
bünyesinden,
üniversiteden, medyadan, degisik sivil toplum örgütlerinden ve "müstakil",
70'e yakin katilimci, degisik bakis açilarindan, iki gün boyunca etrafli
tartismalar yaptilar. Fikrî üretimi tahrik etmeye ve somut tasarilara aktarmaya
çalistilar. Konferansin gündeminde bes konu vardi: Sosyal ve ekonomik haklar,
kültürel haklar ve azinlik sorunu, medya, cezaevleri, zorunlu göç. Olusturulan
çalisma gruplari, bu meselelere insan haklari bakis açisindan kavramsal açiklik
getirmek, ardindan bunlarin güncel-âcil yanlariyla ilgili öneriler ortaya
koymak için tartistilar.
Anadil
tartisilmaz bile
Kültürel
haklar ve azinlik sorunu, Avrupa Birligi gündeminin kizistirdigi ama hâlâ
üzerinde sogukkanlilikla konusulamayan bir konu. Türkiye Insan Haklari Hareketi
Konferansi'nda bu konuyu ele alan akademisyen-yazar-hukukçu agirlikli çalisma
grubu, kuramsal düzeyi gerçekten yüksek bir tartisma yürüttü. Tartismalarin
galiba en önemli vargisi, "azinlik" ve "çogunluk"
kavramlarinin esasinda hiçbir toplumun hak etmedigi ayrimlarin insasina temel
olusturdugu; azligin ast, çoklugun üst tayin edilmesine zemin hazirladigi idi.
Uluslararasi hukukta "azinlik haklari" kapsaminda yer alan
imkân ve güvenceler (ve geçici pozitif ayrimcilik uygulamalari) reddedilmemeli;
fakat bütün insanliga sâmil bir iliskiyi ve hukuku gözden kaçirmamak için, bu
elestirel bakis açisi yitirilmemeli idi. Çalisma grubu, hak kavramini, "ancak
insanin varliksal temelini olusturan etnisite, anadili, cinsiyet, deri rengi
gibi özellikler disinda kalan konularda tartisilabilecegini; söz konusu
varliksal özelliklerin hak dagitiminda ve haklardan mahrum birakmada ölçüt
olarak kullanilamayacagini" vurguladi. Örnegin anadilini konusabilmek,
haklarla ilgili tartismanin konusu bile olamayacak, haköncesi bir dogal
özellikti. (Katilimcilardan Prof. Kadir Cangizbay'in ifadesiyle, "mide
gürültüsü nasil hak tartismasinin konusu olamiyorsa, anadili de olamaz"di.)
Vatandaslik da, "içi belirli bir kimlik ve kültür tarifiyle doldurulabilecek
bir kavram degil, mevcut ve mümkün bütün kimlik ve kültürleri esit derecede güvence
altina alacak bir statü" olmaliydi.
Sosyal ve
ekonomik haklar, "küresellesme" ile ilgili tartismalar
baglaminda önem kazanan bir hak kategorisi. Konferansta sendikaci (DiSK ve Hak-Is'ten),
ekonomist, saglikçi, hukukçu ve felsefecilerin yer aldigi bir çalisma grubu bu
hak kavramini de$eledi. Temel vargi, küresellesmenin internetten çok daha mühim
ve kitlesel bir alâmeti farikasi olan yoksullugun, kapsamli insan haklari
ihlâllerine zemin hazirlamakla kalmayip, bizzat bir insan haklari ihlâli ve "insan
olanaklarinin" engellenmesi niteligini tasidigi idi.
Medya ve
insan haklari
Medya ve
insan haklari ihlâllerini tartisan çalisma grubunun malzemesi tabiî ki pek
boldu. Yasal ve fiilî baskilarin yani sira, mevcut yasalarin uygulanmamasinin,
bunun ötesinde resmî ideolojiyle özdeslesen medyanin
kendini
devlet otoritesi yerine koyup "yukardan beklenen"in bile ötesine
geçen bir manipülasyona yönelmesinin, tekellesme ve sektörel bagimsizligin
yitmesinin, insan haklarina duyarsiz bir medya ortamina zemin olusturdugu üzerinde
herkes hemfikirdi. Dahasina dikkat çekildi: Medya çalisanlari da, meslekî
deformasyondan (cinsiyetçilik, siradan irkçilik, haber nesneleriyle özdeslesme,
manipalütif söz ve sunum kaliplari vb.) bagisik degildi. Dahasi: Medyanin
yapisinda/dogasinda, insan haklari ihlâllerine elverisli bir tehlike sakliydi.
Katilimcilardan bizzat Kanal 7'nin ana haber sunucusu Ahmet Hakan Coskun'un,
ilginçlik ve zaman baskisi, ayrica kurgu imkâni nedeniyle bilhassa televizyonun
içerdigi bu yapisal tehlikelere isaret etmesi önemliydi. Çare? Bazi
katilimcilarin bulustugu formüle göre, "medya devlet gibi bir sey"di:
En ideal-ütopik durumda bile kaçinilmaz ama tahakkümcü bir büyük güç karsisinda
olacaktik, sürekli uyanik olup didiserek onu birlikte yasanabilir kilmaya çalismaliydik.
Bu bakimdan, medyayi denetlemeye, elestirmeye, "desifre etmeye",
ihlâllerle hukukî mücadele, özdenetim ve okur temsilciligi gibi mekanizmalara
azamî önem vermek gerektigi üstünde duruldu. "Tek tek insanlarin"
her seye ragmen "iyi seylere" kadir oldugunu unutmayarak -ki
bu, Konferansa bildiri yollayan Tugrul Eryilmaz'in da israriydi, -medya çalisanlarinin
insan haklari duyarliligini gelistirmeye dönük "hizmet içi egitim"
projeleri dillendirildi. Bazi katilimcilar ise, böylesi çabalari ikincil -hatta
nafile sayarak, sendikalasmanin saglayacagi direnci vurguladilar.
Cezaevleri,
F/hücre tipi hapishanelerin ve insanlar umutlandirilip sonra sakinilan affin
gerginligi altinda yine onlarca insanin ölmeye yattigi bir
zamanda,
Konferansin en yakici konusuydu. Bu konuyla ilgili hukukçu
agirlikli çalisma
grubunda, TBMM Insan Haklari Komisyonu'ndan FP Rize milletvekili Mehmet
Bekâroglu da vardi. Konusmalarda, bugünkü dünyada siddet içeren suçlardaki
azalmaya ragmen cezalandirilan kisilerin sayisinda hizli bir artis görüldügüne,
basta ABD'de cezaevleri özellestirilerek suç ve cezanin kârli bir sektörün mali
haline geldigine dikkat çekildi. Bu egilim içinde ceza infazi
agirlastirilmakta, zorunlu çalistirmanin kapsami genislemekteydi. Bu "global"
egilimden azâde olmayan Türkiye'de ise, âcil mesele, ceza infaz rejiminin, hem
kaotik, hem de "tutuklu ve hükümlü önce insandir" ilkesini çigneyen
ve cezalandirmanin/infazin bir hukuku oldugunu kaale almayan yapisiydi. Çalisma
grubunun F tipi hapishanelerle ilgili tespitini de aktaralim - Istanbul Barosu,
hukukçu ve insan haklari dernekleri, aydin inisyatifleri, bagimsiz gözlemciler
tarafindan da paylasilan bu tespit ne kadar tekrar edilse azdir: "Bugün
özellikle siyasi mahkûmlarin sorunuymus gibi görünen F tipi cezaevi
uygulamalari kisinin kapatilmasindan öte ruhunun ve kisiliginin teslim alinmasi
anlayisinin bir sonucudur ve kabul edilemez. F tipi cezaevi uygulamalari tüm
toplumu hatta çalisma hayatini da etkileyebilecek, cezaevi anlayisini 18. yüzyil
anlayisina kadar gediletebilecek, mahkûmun ve toplumun kölelestirilmesine yol açabilecek,
herkesi ilgilendiren bir sorundur."
Zorunlu göç,
son on-bes yilda yaklasIk 3 milyon insanin -esas itibariyla Kürtlerin- maruz
kaldigi, çok boyutlu ve kapsamli bir sorun. Hem bizzat agir bir insan haklari
ihlâli, hem de bir dizi süreklilesmis hak ihlâlleri silsilesinin nedeni. Sorunu
daha da korkunçlastiran bir olgu, böyle bir meselenin farkinda olunmamasi, Türkiye
kamuoyunun böyle bir sey yokmus gibi davranmasi. Konferansta zorunlu göçü ele
alan çalisma grubu, bu ülkede kitlesel zorunlu göçertmenin, Cumhuriyet öncesine
uzanan köklü gelenegine dikkat çekildi. Çalisma grubunun temel bir talebi
suydu: "Zorunlu göç, devlet otoritelerince sistematik bir
politika olarak uygulandigindan, bu ihlâlin sonuçlarinin giderilmesi ve
magdurlarin tazmin edilmesi, devletin yükümlülügüdür." Kamuoyundaki
duyarsizligi asmak, "toplumsal farkindaligi ve duyarliligi"
arttirmak amaciyla düsünülen yollardan biri de, "zorunlu göçü
hafizalara yerlestirecek bir özel gün" tespit edilmesiydi.
Egemenler
katinda böylesi çalismalarin "hain entellerin" isleri olarak görüldügü
malûm. Yakici bir gündemin ortasinda, özellikle magdurlar, cani yananlar açisindan
da böylesi tartismalar "lüks" gibi görünebiliyor. Fakat insan
haklari salt bir hukuksal yükümlülük konusu degil bir ilke, bir deger ve buna
bagli olarak sahici bir duyarliligin temeli olacaksa... ve bugün böyle bir
anlayistan çok uzaksak, çok boyutlu bir düsünsel çabanin gerekliligi de
ortadadir. Türkiye Insan Haklari Hareketi Konferanslari, bu ihtiyaca bagli
olarak kurumlasma yolunda ilerliyor.
Radikal
Gazetesi, Pazar Iki eki, 10 Aralik 2000, Sayfa: 8