$u 'keyifli' meselesi

Fatih Özgüven

 

Bazen, kendimi kahramanimizin çevresindeki herkesin yavas yavas zombilere ya da cyborglara ya da onun gibi bir seye dönüsmesini anlatan filmlerde gibi hissediyorum ("Sende mi Jane? Oh, hayir, olamaz John!"). Farkinda misiniz, herkesin dilinde tek bir kelime, etraf onunla inliyor: 'keyifli'. Dilinizi esek arisi soksun durumunu çoktan geçtik, esek arilari -hâlâ varsa galiba artik böyle islere bakmiyorlar, eski metaforlarla birlikte çoktan rafa kaldirildilar. 'Çok keyifli bir film gördük,', 'Bak biraz tat, çok keyifli bir peynir,', 'çok keyifli bir kazak, böyle bastan asagi minik minik dügmeli...', 'keyifli bir Pazar geçirdik', 'a, çok keyifli bir insandir göreceksin, bayilacaksin.'... Bunlarin hepsi (Bu) Yazarin Aksi Bir Insan Olarak Portresi'nin son rotüslarini vurmaya yariyor sadece; o filme gitmemekle, agzina peynir koymamaya karar vermekle, Pazar gezintilerinden nefret etmekle, söz konusu insanin en sinir bozucu yanlarini bulup çikarmakla sonuçlaniyor bütün bu 'keyifli' kampanyasi. Allah, 'keyifli’nizi versin!... gibi oluyorsunuz (ünlü bir kadin yazarimizi yankilamak gerekirse.) Etimolojiden, ya da isimden yapilma niteleme sifatlarinin kullanim alanlarindan çoktan vazgeçtim. Iz'andan, anlayistan bahsediyorum. Ya 'keyifli' ne demek bilmiyorlar, ya dayak yememisler üstelik; keyifli film dedikleri, bütün insanligin acilarini anlatan iç kanirtici bir film olabiliyor, 'keyifli mekan' ('keyifli' ve 'mekân'- duble heyecan!) dedikleri 'nereye gidelim?' sütünundan bulduklari herhangi bir yer, keyifli kitap derken aslinda 'herkesin-okudugu-son-kitap'tan bahsediyorlar. 'Keyifli’yi sadece moda ve 'stil' dergilerine özgü ya da 'feminen' bir sey de sanmayin sakin; eski bir tanidiginiz Bodrum'daki sevdigi koyu anlatirken de kullanabilir onu (örnk. "Torba bu yaz cok keyifliydi"), portfoy yöneticisi arkadasiniz da, ilerde kendisi bir bar açmak isteyen mahalle barmeniniz de... Zannim o ki, 'gusto', 'tarzi olmak', 'hosluk' laflari ile birlikte sinsice dile sizan musibet 'keyifli', zamanla ötekileri ekarte etti ve o müthis heryolagelirligi ile geçip basköseye kuruldu. Artik bugün çesitli mikro ve makro statü arayislarimizin, daha da aciklisi dille ilgili hayalgücü kitligimizin keyif kaçirici bir göstergesi durumunda!

 

Her statü arayisi bir hayalgücü kitligiyla sonuçlanir mi? (Sonuçlanir, çünkü statü arayisi, sonuçta birlesmis, bütünlesmis bir kitle halinde ortalama olana dogru kanat açmaktan baska ne ki? Bazen de daha acikli, daha mekanik bir sey, sadece bir refleks. O anda içinde bulunulan durumu kurtarmak, 'cumhura uymak', üzerinde anlasilan bir kelimenin bayragi altina siginmak ihtiyaci.) Oysa, su ya da bu biçimde, dilin tektiplesmesi acikli. Çünkü dil, dolayisiyla kendini ifade etme biçimi, dolayisiyla, sahsi bir üslup ('bir stil' degil!) insani digerlerinden farkli kilan tek sey. Ancak bununla 'farkedilirsiniz,' gerisi takim elbise. Yirminci yüzyilin ikinci yarisinin gidisatini çok iyi sezen bir sinemaci, J.L. Godard, daha çok tüketebilmek için gündüzleri fahiselik yapan ev kadinlarini anlattigi ünlü filminde, öngörülü bir biçimde 'dilimin sinirlari dünyamin sinirlaridir,' demisti. Herseyin daha vahsi yasandigi 'kenarlar'da isler daha da acikli. Giderek sadece birkaç klise çevresinde dönüp duran yerli yersiz eski kelime fetisizmi, televizyon çevirisi ve süperstar Türkçesinden (alti Ingilizce, üstü Türkçe ya da tersi) çirpistirilan garip, peltek dilimiz, bizi dünyasi dört duvar arasina sIkIsmis dil fahiseleri haline getiriyor. 'Gevse' komutuyla 'kendimizi daha iyi hissediyor'uz, bu 'keyifli' gidisatta dilimizi kaybedecek olmamiz viz geliyor.

 

Evet, dil degisir. Ama burada sözkonusu olan 'dil' aslinda gerçek bir dil bile degil; bir sanki -dil, bir 'ortak kani olusturma' dili. Bu dilin örtük sorusu su; yeterince kentli misiniz, 'farkinda' misiniz, '... olay'ina 'sicak bakiyor' fakat ayni zamanda da Türk 'cool'unun çok da genis olamayan, olamayacak sinirlarini zorluyor musunuz? (Georges Perec, 'keyifli' seylerin sayilip dökülmesinden ibaret olan dahiyane romani 'Seyler'de 60'lar Paris'inde yasayan çok 'keyifli' bir çifti anlatir. Tam vaktidir. Okuyunuz.) Pazar günleri asil gülümsenecek olan söhretlerin beyanatlari degil de onlarla dalgasini geçen roportajcilar oldugunu çakiyor musunuz? Geçen ay düzenli olarak gündelik banualkan tayininizi aldiniz mi? 'Ben özgürüm' kartina karsi olumlu ya da olumsuz tavrinizi belirlediniz mi? Bir gün hiç durup öyle bos bos baktiniz mi? Kirlarda çocuklar gibi kostunuz mu? Falan filan. Bunlarin bir kismina ya da çoguna cevabiniz 'evet'se, keyifli bir insansiniz ya da olma yolundasiniz. Hadi bakalim.

 

Radikal Gazetesi Pazar Iki eki, 19 Kasim 2000, Sayfa: 13

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa