Batman ya da
Bat-man
Nergis
Perçinel
Amerikali
sair Anne Sexton "Ölümü Arzulamak" siirinde intiharlarin özel
bir dili oldugunu söyler. Intihar eden kisiyi marangozlara benzetir;
marangozlar, bilindigi üzere zanaatlarini gerçeklestirirken esyanin
nedenselliginden çok aletlerle ilgilidir. Onlar için aslolan aletlerdir.
Nesneleri kesintisiz algilayislarinda, en son formu verislerinde yetke
aletlerdedir. Marangozlar gerçekte dokunmazlar. Tahtayi dönüstüren, sanilanin
aksine bir marangozun elinden çok araçlarin kendi kendini yönlendirmesidir.
Nesne ile elin baglantilari her an karsilikli degisebilen, yaraticisini kendi
belirledigi bir güç oyunu olup çikar sonunda. Hizar, kesintisiz, agacin damarlarinda
yol alir. Marangoza kalan ise bu noktada aracina yenik düsmekten öte bir sey
degildir.
Intiharda da
niçin sorgulanmaz, sorgulansa bile kisi bunu itirafa pek yanasmayacaktir. En
son kertede, basarili bir edimi hakli çikaracak bir eylem plani hazirlanir,
böylece intihar bir anlamda mesrulasir. Tüm bunlar zihinde gerçeklesirken en
atlanmayan ayrinti, en somutu kuskusuz aletlerdir. Insanin sahiden canina
kiyarken seçtigi silah, araç ya da her neyse kendine biçtigi degersizlik ve
çaresizlikle en örtüseni midir? Intiharin mantigi, hadi felsefeyi bir yana
birakalim, aletlerinde mi gizlidir? Iste bu özel dili desifre etmesini bilmeyen
bizler, ancak ve ancak, onun neden israrla haritada özellikle belirli bir
sehri, kasabayi ya da köyü daha çok kayirabilecegi konusunda ahkam kesebiliriz.
Evet, intiharlar Batman'i bu noktada tabii ki ayricalikli bir yere koyacaktir,
çünkü intihar insanin cografi yitikligine, çöken ütopyasina, en düz anlatimla
dilinden, tarihinden koparilisina, ayrimciliga, baskiya en yansiz biçimiyle bir
yanit verme gerecedir. "Yasanan"la "olan" arasinda
basit bir denklik kurmaktir ve bu denkligin öte yaninda kadinlarin, veriler,
sosyolojik degerlendirmeler ne olursa olsun, her zaman sayica daha fazla yer
almasi normal degil mi? Esitsizlikler, mevcut düzenin disina çekildiginde ancak
kadinlarin hanesine "arti" olarak yazilir. Ölen 26 kisiden
22'sinin genc kiz olmasi, matematiksel bir hesaptan çok romantik genç
Werther'le Lotte denkleminin her durumda ters yüz edilmesidir.
Kadin,
intihar gereci olarak bedenini seçer; dogum ve ölümü es zamanli yasadigi kendi
kafesini. Bunu da üstelik egitim düzeyi ne olursa olsun, ister ilkokul ister
yüksek, bilinçle yapar. Kadin, erkegin aksine, bedenine içten disa dogru
bakabilmeyi kesfettiginden bu yana sifresini kendi çözendir. Yine Amerikali
kadin sair Plath, güncesinde, canina kiymayi "sürüne sürüne döl
yatagina dönmek" diye tanimlar. O halde intihar, bir anlamda, bedeni
hem yüceltmek hem de alasagi etmek; disiligi igdis ederken öte yanda ölümü,
bedeni gözeten tutkulu bir nesneye dönüstürmektir... Eger bu ülkede gencecik
kizlarin, kadinlarin intihari hâlâ namus yüzünden algilaniyorsa, o güzelim
kirilgan bedenleri, korkuyla yasama tutunmaktan vazgeçiyorsa en onulmaz ölüm
gereçleri bizler degil miyiz? Ardinda biraktiklari o telasla karalanan notlarin
nasil bize yazildigi yanilsamasina kapilabiliriz? Ne çesit bir yol
göstericiliktir bu, nasil bir avuntu ve aymazliktir? Ölüm yoluyla kurulabilen
bir iletisim, cinneti körükler tabii. Batman'daki kadinlar yardimi hep öteledigimiz
bir cografyadan, tam da intihar mevsiminde, güz ayinda, seslerini duyurmaya
çalistilar. Ölümlerinden sonra bile bedenleri üzerine hoyratça spekülasyonlar
yapildi. Intihari çayin altini yakarken, günesli bir havada, televizyonda en
çok sevdikleri diziyi, sarkiciyi seyrederken kurguladilar muhtemelen. Bizler de
ekranda, her seferinde siddet görüntüleriyle bellegimizde yer edinen bu baska
dünyayi bilimkurgusal tuhaf bir düs gibi seyrettik. Öyle ya bu kez siddet daha
keskindi, daha can yakici. Silahlar geri tepiyordu. Dogu'ya iliskin yürütülen "iyimser"
devlet politikalarina kadinlarin verdigi yanit intihardi. O uzak ülkede
kadinlar, sirtlarinda çantalari "özgürlük" nidalari atarak
gezmez, tesaduf bu ya, yanina esini de almis bir kamyon soförüne hele otostop
çekmeye asla cüret edemez. Onlarin payina düsen intihar olabilir ancak. Anna
Kavan'nin "Buz" romanindaki genç kiz gibi yasadiklari cografya
"kaçisin mümkün olmadigi bir arktik hapishane"den
ibarettir. O tüyler ürperten roman ki sanki Batman'i anlatir. Bat-man'i. Bize
de kissadan hisse yine baska bir romanda "gecenin isçileri"
olmak düser. Ellerimizdeki suç aletleri, Bilge Karasu'dan alintilarsak eger "dövmege,
yirtmaga, delmege, kistirmaga, burmaga, koparmaga yararlar. Yakmaga,
kirmaga da". Cebimizdeki güven verici silahlarin agirligi da
çabasi.... Bizler ki intiharin en has emekçileri, en üretken marangozlari,
oturup üzerinde düsünür, tasarlariz bu aletleri. AD veririz.
Radikal
Gazetesi Pazar Iki eki, 12 Kasim 2000, Sayfa: 4