Katran ve
tüy sahnesini bekliyoruz...
Saruhan Oluç
Çocuklugunda
Red Kit okumus olanlar hatirlar. Vahsi Bati'nin küçük
kasabasinda
banka kurulur. Kasaba sakinleri paralarini, altinlarini, varlarini yoklarini bankaya
getirip kasaya yerlestirir. Kasanin yeterince dolduguna inanan banka sahibi bir
geceyarisi çuvallarla gelir, kasayi bosaltir, ayaklarinin ucuna basarak bankayi
terk eder. Ortalik karisir ve kasabadaki devlet duruma el koyar. Benzer
sahnelerin, farkli ve modern ortamda tekrarlanmasi dogrusu heyecan veriyor.
Eksik kalan tek görüntü, sahtekârlarin ve dolandiricilarin yakalanip katran ve
tüye bulanarak, gösteriler esliginde kasaba disina atilmalaridir.
"Zenginin
mali zügürdün çenesini yorar" ya, iste birileri yolsuzluk yapiyor, seyredenlere de bunun
üzerine konusmak düsüyor. Ama bunlar sadece Türkiye'de konusulmuyor. Merkezi
Berlin'de bulunan Transparency
International
(Uluslararasi Seffaflik Örgütü) adli kurulus dünya ülkeleri arasinda yolsuzluk
arastirmalari yapiyor. Bu kurulusun ardinda BM, Dünya Bankasi gibi kurumlar yer
aliyor. Arastirma sonuçlarinin önemsenmesinin
nedeni,
kredi ve fonlarin yerine ulasip ulasmadigini denetlemek. Son birkaç yilin
arastirma sonuçlarina göre, 100 ülke arasinda istikrarli olarak ilk 50 içinde
yer alan Türkiye, yolsuzluk konusunda Afrika ülkeleriyle yarisiyor.
Mafya ve
iktidar
Özellikle
80'li yillarin son dönemine ve 90'li yillarin ilk dönemine bakarsak, Avrupa'nin
hatta dünyanin birçok ülkesinde muteber addedilen kisilerin ve önde gelen
politikacilarin yolsuzluk, görevini kötüye kullanmak, mali skandallar ve rüsvet
faaliyetleri nedeniyle yargilandiklarini, hüküm giydiklerini, kimisinin istifa
etmek zorunda kaldigini, hatta bazilarinin intihar bile ettigini hatirlayacagiz.
Örnegin Italya'da, Japonya'da, Fransa'da, Almanya'da, Ingiltere'de,
Brezilya'da, Venezuela'da bu olaylarla karsi karsiya kalindi. Japonya belki en
ilginç örneklerden bir tanesi. 1989-94 arasinda bes basbakan mali skandal
nedeniyle istifa etmek zorunda kaldi. Mafya ve iktidar iliskilerinin en fazla iç
içe geçtigi ülkelerden bir tanesi olan Italya'da bu iliskilerin kökleri yine
epey derine gidiyor. 90'li yillarin basinda, 50'nin üzerinde parlamenter
hakkinda sorusturma açildi; yaklasIk 60 bin devlet çalisani görevini kötüye
kullanmaktan kovusturmaya ugradi; efsanevi iki basbakan, Craxi ve Andreotti
yargilandilar.
1990'larda
yasanmis olan ekonomik, mali, politik skandallar, devrilen hükümetler,
istifalar, tutuklamalar gelismis ülkelerde de yolsuzluklarin sIk sIk rastlanan
olaylar haline geldigini gösterdi. Elbette ki bu durum arastirmacilarin
dikkatini çekti ve sonunda su açiga çikti ya da bir kez daha dogrulandi:
Yolsuzluk ve rüsvet sadece geri kalmis ülkelere has çarpikliklar degil; üstelik
ekonomik büyüme ve kapitalist gelismenin hizi ile rüsvet ve yolsuzluk arasinda
da ters bir oranti, bir uyumsuzluk yok. Kisacasi, rüsvet ve yolsuzluk su veya
bu düzeydeki ülkelere degil, kapitalist sistemin geneline ait bir olgu. Üstelik
tarihe, kapitalizm öncesine bakildiginda da da, gerek Roma Imparatorlugu veya
Osmanli olsun, gerekse Avrupa aristokrasisi veya eski Sovyetler Birligi ve Dogu
Avrupa ülkeleri olsun, rüsvet ve yolsuzluk olaylarinin yasandigi görülür.
Dolayisiyla, yolsuzluk ve rüsvet bir açidan da özel mülkiyete, devlete ve bürokrasiye,
bir tür sinifli toplumlara ait bir sorundur denebilir.Peki 1980'lerin yükselen
degerlerinin bugün yasanmakta olanlara IsIk tutmadigi söylenebilir mi? Dendi
ki, "Toplumun refahini ve ekonominin düzenlenmesini serbest
piyasaya birakiniz. Toplumun siyasi kültürel gelecegini de birbiriyle
rekabet eden bireylerin inisiyatifine. Birincisi refah ve istikrar, ikincisi
ise demokrasi ve özgürlük
getirecektir." Halbuki ne oldu? Birincisi dünya
ekonomisini mali piyasalara tutsak etti. Ikincisi vaat edilen demokrasi ve özgürlügü
getirmedi. Süphesiz ki, daha isin basindayiz, kamu yarari tanimaz bir bireycilige
dayanan ideoloji ve kültürün basimiza neler açabilecegini henüz tüm
boyutlariyla görmedik.
Devletin en
derin noktalarina bile sizdigi anlasilan bir mafya, skandallara ve suçlamalara
aldirmayan piskin bir politikaci kusagi ve kendi kösesini dönmeye odaklanmis
bireylerden olusan depolitize edilmis bir toplum; iste neoliberal çag atlama
macerasinin bugün görülen sonuçlari batan bankalar, çuvallara doldurulan
paralar vs. 1980'lerin yükselen degerleri bizi buraya getirdi... Yasadisi
yollardan elde edilen servetin arkasinda kamu yarari kavraminin zayiflamasi ve
buna paralel olarak gelir dagiliminin bozulmasi yattigi çok açik.
Türkiye
yalniz degil
Serbest
piyasa reformlari inanilanin aksine yolsuzluklari azaltmadi, üstelik daha
gelismisleri için yeni yollar açti. Latin Amerika'da, Arjantin ve Meksika'da
yine 80'li ve 90'li yillarda yasanmis olanlara, banka batirmalara,
yolsuzluklara göz attigimizda, oralarda da 'Anlatilan senin hikâyendir'
özdeyisinin hakliligi bir kez daha görülüyor. Yani Türkiye yalniz degil,
asagilik kompleksine kapilmamiz gerekmiyor. Hatta artik bizim de uluslararasi
dolandiricilarimiz var diyebiliriz. Birçok konuda oldugu gibi bu konuda da Türkiye
dünyadaki trendleri yaklasIk 10 yil arayla izliyor.
80'lerde dünya
ekonomisinde, sIk araliklarla inis çikislar gösteren ciddi bir dönemsel kriz
bas gösterdi. Ekonomik büyüme birçok ülkede, özellikle gelismis ülkelerde
yavasladi; sirket karlari geriledi; üretken yatirimlar azaldi. Buna karsilik
sermaye esas olarak dolasim alanlarina yöneldi ve orada sIkIsmaya basladi.
Sermaye
dolasiminin serbestlesmesi artti, küresellesme kavramiyla tartisilan süreçte tüm
sermaye biçimleri bu kapsam içine girmeye basladi.
Serbestlestirme
ve kontrollerin kalkmasiyla birlikte para-sermaye büyük bir otonomi kazandi; özellikle
yeni yatirim araçlarinin ve teknolojinin de yardimiyla yasadisi örgütlerin
paralarinin da aklanabilmesi için uygun bir
ortam olustu.
Birlesmis Milletler'in tahminlerine göre, uluslararasi suç
örgütlerinin
yillik geliri 1 trilyon dolari asti. Bu aslinda dünya üzerindeki en yoksul ülkelerin
GSMH'larinin toplamina esit bir meblag. Bu örgütlerin paralarinin aklanmasi ve
ticari islemlerinin yapilabilmesi için birçok kurulus gelisti. Batmis olan BCCI
Bankasi, First Boston, Beverly Hills gibi bankalar, offshore bankacilik
inanilmaz ölçülerde büyüdü, isimsiz hesaplarda yatan paralar açisindan
baktigimizda bunun hacmi 90'li yillarin ilk yarisinda dünyanin GSMH'nin yüzde
15'ine ulasmisti. Uluslararasi bankalarin ve mali sirketlerin birlesmesi
hizlandi ve bunlara medya tekellerinin de katilmasiyla büyük küresel sirketler
olustu.
Mali
sermayenin baronlari
Bu ekonomik gelismeler
elbette ki yeni bir sinif sekillenmesi sürecini baslatti; uluslararasi mali
sermaye ve uluslararasi mali oligarsi agirligini arttirmaya basladi. Bu yeni
sinif fraksiyonunun üyeleri bütün piyasalara girmeye, hükümetleri ve devletleri
etkilemeye, bütün devletlerin bürokrasileriyle karsi karsiya gelmeye ve bu
arada da devlet büyüklerine büyük olanaklar sunmaya basladilar. Kadrolar
uluslararasi mali sermayenin baronlariyla sIkI iliskiler gelistirmeye basladi.
Yerel sermaye gruplari, uluslararasi mali sermaye ile yerel düzeyde gelisen
rantiye kesimler, bunlarla iliskili siyasetçiler bloku ile disinda kalanlar
arasinda da bir çekisme basladi. Küresel mali sermaye, medya sirketlerini, TV
yorumcularini, köse yazarlarini da kamuoyu yaratmakta, rakipleri üzerinde baski
olusturmakta kullanmaya basladi.
Iste böyle
bir ortamda, üstelik Türkiye'de oldugu gibi rüsvet alanlarin ve yolsuzluk
yapanlarin yakalanmadigi ayan beyan olunca ve hatta tesvik edilmeye baslaninca,
is çigrindan çikti, olaganüstü bir cürüme ve ahlaki kriz dal budak sardi. Çalkanti
arttikça pislik her tarafa bulasiyor. Simdi 'temiz para' kirli parayi
denetim altina almaya çabaliyor. Rüsvet ve yolsuzluk söz konusu olunca, iki
taraf var; bir alan bir de veren; bir yolsuzlugu yapan ve bir de bundan birçok
alanda faydalanan var. Diger ülkelerde bu isleri yapanlar arasinda mebzul
miktarda politikacinin oldugu görüldü. Türkiye'de henüz politik sinif isin içine
boylu boyunca girmedi.
Bir devlet görevlisinin,
politikacinin, devletin parasini su ya da bu
bankaya veya
sirkete yatirmasi, kredi vermesi ya da verdirmesi ilk bakista devletin verdigi
hizmet açisindan pek büyük bir fark ortaya çikarmiyor. Ama, özel sirketler,
bankalar açisindan bu tür adimlar adeta bir ölüm kalim savasi haline dönüsüyor.
Çok büyük paralar dönüyor ve bunun sonucunda kararlari veren bürokratlar ve
kararlarin olusumuna katilan politikacilar, bakanlar, milletvekilleri açisindan
olaganüstü rant alanlari olusuyor.
Kisa vadede
ekonomi ve siyaset üzerinde demokratik bir denetim kurulmadigi müddetçe, bu tür
isler devam edecek. Ekonomi ve siyaset üzerindeki
demokratik
denetimin kurulmasi için ise demokratiklesmenin yasanmasi, katilimin artmasi,
toplumun siyasi ve ekonomik mekanizmalarda daha fazla yer almasi ve denetlemeye
baslamasi, devletin ve siyasi alanin seffaflasmasi ve evrensel hukuk
kurallarinin islemesi gerekiyor. Katran ve tüy sahnesini bekleyenlerin
sayisinin artmasi da ayri bir heyecan veriyor dogrusu.
Radikal
Gazetesi Pazar Iki eki, 12 Kasim 2000, Sayfa: 10