Mutluluk ve
psikoloji
Kemal Inal
Radikal'de
yayimlanan bir haberde, YurtKur'a bagli yurtlarda barinan ögrencilerden yüzde
70.3'ünün psikolojik sorunlari oldugu haberi verilmis ve bu gençlerin bundan dolayi
mutsuz olduklari yazilmisti. Burada ilginç olan nokta, psikolojik sorunlarla
mutsuzluk arasinda kurulan neden-sonuç iliskisiydi. Psikolojik sorunlarin
dogrudan mutsuzluga yol açtigi düsüncesi, görece yeni bir düsünce. Pozitivist
bakis açisina dayali bu determinist iliski kurma tarzi, Aydinlanma düsüncesiyle
birlikte sekillendi, 20. yüzyilda psikanaliz ve psikoterapiyle doruga ulasti.
Psikolojik bilgi ve becerilerin piyasada birer meta olarak islev görmesiyle
birlikte mutluluk, kapitalist sistemde ciddi bir sektöre de pek gecikmeden konu
oldu. "Mutluluk haplari" ve "mutluluk hatlari"yla
iyice fantezilestirilen konu, özellikle Bati'da çigirindan çikarildi. Bugün "mutlu
olma sanati" adi altinda yayimlanmis sayisiz kitap var. Mutlulugun
belli kaliplar altinda gerçeklesebilecegine inanan insan sayisi da giderek
artiyor.
Ancak,
psikolojik sorunlar ile mutsuzluk arasinda her zaman dogru yönlü bir korelasyon
kurmak mümkün mü? Tarihteki birçok sanatçi, bilimadami, edebiyatçi vb. kisi, çesitli
psikolojik sorunlar yasamis, ancak bu sorunlar mutsuzlugun degil, yaratici mutlulugun
bir kaynagi olarak is gördü. Örnegin, Dostoyevski'nin edebi dehasinin ardinda çesitli
psikolojik rahatsizliklarin oldugu bir gerçek, ama psikolojik sorunlarin bu
yazarda mutsuzluga yol açtigi kolayca söylenebilir mi? Tarihin en derin kisilik
çözümlemelerinin yer aldigi romanlari yazan Dostoyevski'de sanki psikolojik
sorunlar, itici bir edebi güç olusturdu.
******
Nicedir, mutlulugun "ultramodern" mesgalelerde
olduguna inanan insan sayisi giderek çogaliyor; naif hobiciligin pabucu çoktan
dama atildi. Mutluluk ile adrenalin yükselmesi arasinda tutarli bir baginti
kuran yeni anlayis, Bati'da çok tehlikeli sözde bazi sporlarla çoktan start
almis durumda. Daglara çiçek toplamaya çikmak, siir yazmak, egzotik yerleri
gezmeye gitmek, böceklerin dünyasina iliskin arastirma yapmak, antika eser
koleksiyonuna merak salmak gibi erken modern dönem "mesgale"lere,
postmodern toplumsal kosullarda pek itibar edilmiyor. Televizyonlardaki eglence
programlariyla yetinen alt siniflarin tersine üst siniflar, stres ile katharsiz
arasinda psikolojik baglantiyi bir mutluluk vesilesi olarak kullanabiliyorlar.
Bir belgesel çekim ekibi, Himalayalar'in tepesindeki köylülere stresin ne
oldugunu bir türlü anlatamadiklarindan yakinmis; anlatamazlar tabii, ne de olsa
stres modern sehirli insanlarin ayricalikli alanina giriyor; köylünün dogayla mücadelesinde
çektigi sIkIntIlar örnegin, elbette modern bir psikolojik sorun düzeyine yükselemez?!
******
Uzakdogu,
mutluluk felsefelerinin en özgün ve belki de çekici mekâni olarak görüldü.
1960'larda modern Bati uygarliginin ya da kapitalizmin elestirilerini
yaptiklarini sanan "özgürlükçü" gençler, tipki ilk sömürgeci
atalari gibi, rotalarini Uzakdogu'nun "sir dolu" bölgelerine çevirmislerdi.
Bati'yi siradan, gayri insani ve monoton bulan çesitli altkülturel gençlik
gruplari için Hindistan, Nepal, Katmandu, Tibet gibi mekânlar, mutluluk çubuklarinin
daha bir felsefi/askin biçimde tüttürüldügü egzotik yerler gibi görünmüstü. Bati'daki
bir örnek sistemi elestirip pasifist bir hayati bu uzak diyarlarda arayan gençligin
belki de en temel gayesi, kapitalizmin üzerlerinde yarattigi tahribatlari, çesitli
Dogu kültür felsefeleri (nirvana, taoizm, zen vd.)
araciligiyla
asabilmekti. Yine ayni dönemde islami kimligi seçen kimi gençler de, Bati'nin
rasyonalitesine karsi mistisizmde derin bir anlam bulduklarina inanmislardi
(Boksör Muhammed Ali'den Cat Stevens / Yusuf Islam'a kadar
bir yigin
Batili genç için semavi bir din duraginda inmek, mutlak bir kurtulusu ifade
ediyordu). Psikanalitik kürlere siginmadan üçüncü dünya ülkelerine gönüllü
yardim elçisi olarak yollanmaya kadar genis bir tercihler dizisi, aslinda ciddi
bir yanilsamalar zinciri yaratmisti; çünkü sorunlarin kökü çok daha derinlerdeydi.
Batili gençlerin II. Dünya Savasi sonrasi ciddi bir mutluluk sorunu yasadigi
gerçekti; bu, zahiri biçimde kendini en çok kimligi/kisiligi ifade edememe
noktasinda yogunlasmisti. 1950'li yillarin baslarinda kapitalizmin kusaklar
arasinda artan mesafeyi yabancilasma süreciyle hizlandirmasi, özellikle
Amerika'da basini James Dean ve Marlon Brando gibi aktörlerin çektigi bir "asi
gençlik" kültü olusturmustu. Asi gençlik, hem gerçek hem de imgesel
anlamda derin bir mutsuzlugun göstergesi, canli ve somut kaniti olarak lanse
edilmisti. Özellikle de sinema ve edebiyatta. Batili degerler sorgulamaya
alinmisti. Ancak, sorulmayan bir soru vardi: Asi gençlik, sadece aile çevresi içinde
yasanan kusak çatismalarinin bir sonucu muydu? Holywood böyle olduguna karar vermisti.
Çünkü aile içi iliskiler yaklasimi, hem sisteme karsi radikal taleplerin önünün
alinmasini sagliyor hem de kurum içi iliskileri basit bir otorite ya da kusak
sorununa indirgiyordu. Bu indirgeme, özellikle altmisli yillarda psikoloji ile
mutluluk arasindaki sözde baglantilara iliskin ciddi bir "profesyonelizm"e
yol açmisti.
Topluluklarin
degil, bireylerin psikolojik sorunlari ile mutsuzluk arasinda determinist bir
iliski kuran ve Bati'da yaygin bir gelenek haline gelen profesyonelist anlayis,
asiri bir uzmanlasma sürecinin geldigi noktanin özetidir. Pragmatik ve ampirik
bir felsefeyle beslenen profesyonelizm, çözümü "araba tamiri"
gibi teknik terimlerle ifade ederken bir bakima klasik genel formasyonun çanina
ot tikadi. Aile içi sorunlar (bosanma, ensest, dayak, iletisimsizlik vb.)
profesyonel terapilerle çözmeyi öneren bu teknisistmikro yaklasimin en büyük
eksigi, herhalde konuyu toplumsal yapidan yalitmasi oldu. "Aile
terapisi" adi altinda tatli kazançlar getiren bu sektör, durmadan
artirilan seanslarla bireylerde daimi bir bagimliligin kurulmasina neden oldu,
birkaç saat içine sIkIstIrilan kürlerle sanal tedaviler gerçeklestirildi.
Yalnizlik, kavga, hayal kirikligi, üzüntü, ikilem, öfke, huzursuzluk vb.
sorunlari derin mutsuzlugun göstergeleri sayan bu rasyonalist anlayis, insan
bedenini/zihnini belirli formüllerle tedavi edebilecegini öne sürerek mutlulugu
bir "analiz" süreciyle sinirlamakta bir mahsur görmedi.
******
Aslinda
Polyannaci iyimser felsefeden psikoterapiye ve psikanalize degin
degisen pek
bir sey yok. Belki bu yelpazeyi tektanrili dinlerin sükürcü ve vecd felsefesine
kadar uzatmak mümkün. Farkli dönemlerde degisik yollar
uygulansa
da, formül tek ve benzer: "Mutlulugu daha çok insan zihni ve duygusal
dünyasiyla tanimlamak ve oraya kIsItli çözümler önermek." Oysa, mutsuz
olduguna inanan bireyin zihinsel ve duygusal dünyasi ne kadar
yenilenip güçlendirilse
de, disaridaki dünya sorunlariyla var oldugu sürece çözümler geçici olacak.
Mutlulugun resmini bu formüllerle yapmak çok zor. O yüzden kitaplari ve
konferanslari kapis kapis satin alinan kimi yazar ve prof.'larin kitaplarinin
mutluluk haplarinin bir ise yaramasi mümkün degil.
Radikal
Gazetesi Pazar Iki eki, 05 Kasim 2000, Sayfa: 10