Yeni küresellesme stratejisi bilgi ve teknoloji üzerine kurulmali

Jeffrey Sachs (1)

Soguk savasin sona ermesiyle dünya üzerindeki eski ideolojik sinirlar da sona erdi. Görünürde tüm uluslar küresel pazara açildilar. Ancak uluslar arasinda bu kez de teknolojiye dayanan bir ayrim olusmaya basladi. Dünyanin yalnizca küçük bir kesimi -dünya nüfusunun yüzde 15'i- neredeyse tüm dünyadaki teknolojik yenilikleri sagliyor. Dünya nüfusunun yarisi, bu teknolojileri üretim ve tüketim için kullanabiliyor. Dünya nüfusunun üçte birini olusturan geriye kalan kesiminin ise teknolojiyle hiç bir iliskisi yok; ne evinde teknoloji gelistirebiliyor ne de disarida üretilen teknolojileri getirtebiliyor.

Teknolojiyle iliskisi olmayan bölgelerin sinirlari her zaman ulusal sinirlarla örtüsmüyor. Bu bölgeler arasinda Güney Meksika, Orta Amerika'nin tropik bölgelerine yakin olan bazi bölgeler; And'lardaki ülkeler; Brezilya'nin tropik bölgelerinin büyük bir kesimi; Afrika'da Sahra altindaki ülkeler; dagilan Sovyetler Birligi'nin Avrupa ve Asya pazarlarindan uzakta olan alanlari; Hindistan'in Ganj Vadisi'ndeki eyaletleri gibi Asya Kitasi'nin içine hapsolmus bölgeler; Laos ve Kamboçya ile Çin'in çok iç kesimlerinde kalan eyaletler yer aliyor.

Teknolojiyle iliskisi olmayan (özellikle de tropik) bölgeler yoksulluk kapanina yakalanmis durumda. Tropik bölgelerde rastlanan bulasici hastaliklar, düsük tarim üretkenligi ve çevresel yetersizlikler, bu bölgelerin en büyük problemlerinden yalnizca bir bölümünü olusturuyor. Bu problemleri çözmek için teknolojik çözümlere gereksinim var. Kimi zaman gerekli teknolojiler yurtdisinda bulunabiliyor ama, yoksul ülkeler teknolojiyi satin alacak ya da bunun lisansini alacak kadar para bulamiyor. Zaten genellikle disaridaki bu teknolojiler de yoksul ülkelere uygun biçimde bulunmuyor. Yoksul ülke pazarlari arastirma ve gelistirme için yetersiz tesvikler sunuyor.

Artik zengin ülkelerin bu gerçegi anlamasinin ve buna bir tepki vermesinin zamani geldi. Dünyanin yeni sinirlarinin sabit kalmadigina dikkat edin: teknolojiyle iliskisi olmayan birçok ülke pek yakinda teknolojiyi satin alan ülkeler haline gelecek. Birkaç ülke ise (Tayvan, Guney Kore ile Israil) dünyanin bir numarali teknoloji üreten ülkeleri arasina girdi bile. Ancak bu geçisler otomatik olarak gerçeklesmiyor. Teknolojiyle iliskisi olmayan ülkelerde yasayan 2 milyardan fazla insanin da küresellesmeye katkida bulunabilmesi için üç tane seyin gerçeklesmesi gereklidir.

Öncelikle, teknoloji güdümlü yeni küresel ekonomide: teknolojik degisim ve ekonomik büyüme analizlerine cografya, kamu sagligi ve ekoloji de katilmalidir. Ikincisi, hükümetler baska ülkelere yaptiklari yardimlar konusunda daha dikkatli olmalidir; daha mantikli yardimlar yapmalidir. Üçüncü olarak; uluslararasi yardimlar artirilmali ve yardim yöntemleri yeni bir biçime sokulmalidir. Çokuluslu sirketler, birinci dünya üniversiteleri ile bilim kuruluslari bir araya gelmelidir. Ayrica küresel kalkinmaya parasal destek saglayan resmi kuruluslarda (IMF, Dünya Bankasi ile bazi BM dairelerinde) reformlar yapilmalidir.

Küresellesmeyi yeniden gözden geçirmek

Kalkinma, geleneksel anlamda, fiziksel sermaye ile emegin birikimi seklinde ele alinir. Iyi idare edilen yoksul ülkeler bu baglamda avantajidir. Sermaye sinirli olmakla birlikte, yeni yatirimlardan elde edilen karlar yüksektir. Dolayisiyla bu karlar tasarrufu tesvik eder ve disaridan yabanci sermaye girisine zemin hazirlar. Böylece zengin/yoksul arasindaki uçurum kapanir. Bu sürece "yakinlasma" adi verilir. Ancak teknolojinin, sermayede oldugu gibi yakinlasmasi kolay degildir. Teknolojik yeniligin yol açtigi karlilik ekonomik ölçek ile baglantili oldugu için, ileri teknolojilere sahip olan bölgeler, teknolojik yenilikler gelistirmek konusunda daha avantajli bir konuma sahiptir.

Yeni düsünceler genellikle daha önce var olan düsüncelerin yeniden farkli sekillerde bir araya getirilmesiyle üretilir. Dolayisiyla düsünce açisindan zengin olan çevreler, teknolojik yenilikleri bir tür zincirleme tepkimeyle gelistirirler. Ancak tipki nükleer tepkimelerde oldugu gibi önce kritik "kütlede" düsünceye ve teknolojiye gereksinim vardir. Ayrica, yenilikler gelistirmek için olan tesvik pazarin boyutuna baglidir. Yeni teknolojiler gelistirmek için sabit harcamalar yapmak (AR-GE gibi) gereklidir: Daha büyük bir pazar bunu çok daha iyi karsilayabilir. Yeniliklerin kamu yarari açisindan ele alinmasi (baska bir deyisle yeni düsüncelerin bütünlügünü bozmadan tekrar tekrar kullanilmasi) baska sorunlara yol açar. Serbest pazarlar yeni teknolojiler gelistirmek için yeterli degildir. Yeni buluslarin yapilabilmesi için destekleyici kuruluslara da gereksinim vardir. Ticaret alanindaki yenilikler, bugün genellikle hem temel bilimsel gorüslerin hem de uygulamali mühendisligin ürünüdür. Temel bilimsel görüsler üniversitelerde ya da kamu laboratuvarlarinda üretilir. Uygulamali mühendislik kar amaçli özel sirketlerin elindedir. Yeni buluslarin yapilabilmesi için akademinin, hükümetin ve sanayinin bir arada çalismasi gereklidir. Bu birliktelige verilebilecek en güzel örnek Internet'tir.

Gelismekte olan ülkelerde oldukça verimli olabilecek bu isbirligi görülmez. Bunlarin içinde yalnizca birkaç hükümetin bilim danismani vardir. Elbette bunun sonuçlari oldukca can sIkIcIdir. 1995 yilinin rakamlarina göre her birinin nüfusu milyondan fazla olan 48 tane ülke var ve bu insanlarin en az yarisi tropik bölgelerde yasiyor. Ancak toplam 750 milyon insanin yasadigi bu ülkeler; patentleri 1997 yilinda yabanci mucitlerce alinmis 51.000 Amerikan patentinden yalnizca 47 tanesini satin aldi.

Elbette, ekonominin teknolojik kapasitesi yalnizca teknolojik yeniliklere degil; bu teknolojileri disaridan alabilme kapasitesine de baglidir. Bu, ancak üç ana yöntemle saglanabilir. Ülkeler sermaye ve teknolojiyi ya da tüketici esyalarini (cep telefonlari, faks makinalari, kisisel bilgisayarlar gibi) ithal edebilirler. Teknolojinin patentini alabilirler. Ya da dogrudan dis yatirima yönelebilirler; böylece kendi teknolojisinin patentini elinde bulunduran çokuluslu girisimciler, ülke sinirlari içinde üretim yapabilir. Her üç durumda da, ülkeler, teknolojiyi ithal edecek parayi karsilayabilmek için ihracat konusunda basarili olmalidir.

Birçok ekonomist gelismekte olan ülkelerin teknolojiyi dis ülkelerden alabilecek durumda oldugunu varsayar. Ancak bu çok iyimser bir düsüncedir. Teknoloji hangi yöntemle getirilirse getirilsin, her zaman cografi kosullar büyük önem tasir. Teknolojiyi basariyla ithal edebilecek ülkeler büyük pazarlara ya da temel deniz rotalarina (ya da bunlarin her ikisine de) yakin olmalidir. Teknoloji, Meksika'ya; ya da Avrupa Birligi ülkelerinin komsulari olan Polonya ve Macaristan'a; ya da Çin'in sahil kesimlerine, Singapur'a, Hong Kong'a, Güneydogu Asya'nin liman sehirlerine ve Güney Hindistan'in kiyi eyaletlerine ulasabiliyor. Ancak bu teknoloji; çok uzaktaki daglik kesimlere (And'lardaki ülkelere), karanin içinde hapsolmus gelismekte olan ülkelere (Orta Asya) ya da denizlerdeki limanlara uzak bölgelere (Çin'in orta kesimleri ya da Kuzey Hindistan gibi) ayni rahatlikla ulasamiyor.

Küresel teknolojiyi yakalayamayan ülkeler genellikle çöker. Hatta yasam standardini bile koruyamaz. Bu ülkeler genellikle, dünya ekonomisinde kar marji düsmekte olan kisitli miktardaki ürünü ihraç edebilir. Bakirin yerini fiber optik kablolar aldi. Hintkenevirinden elde edilen elyafin yerini yeni sentetik maddeler aldi. Baslica satis ürünlerinin ticaretindeki uzun vadedeki düsüs, aslinda, yeni teknolojik gelismelerin bir yan ürünüdür.

Demografik baskilar riski artirir. Yoksul ülkelerde; sehirlesme baslayana, kadinlar egitim görene ve özellikle de çocuk yastaki ölümler azalana dek (bu unsurlar evli çiftlerin daha az çocuk dünyaya getirmelerine yol açar) hizli bir nüfus artisi görülür. Ne var ki, teknoloji gelistirmeyen ülkelerde bu faktörler saglanamaz. Teknoloji konusunda geri kalmislik, sehirde bulunan üreticilerin ihracat rekabetini kisitladigi için sehirlerde is bulma sansi çok azdir. Çocuk yasta ölüm orani hep yüksek olarak kalir. Aileler çok sayida çocuk sahibi olmayi sürdürur. Dolayisiyla her bir çocuk basina düsen saglik ve egitim yatirimi azalir; nüfus hizla artmaya devam eder. Bu demografik zorluklar yalnizca yoksul ülkelerde sefalet yasanmasina yol açmakla kalmaz, dünyadaki herkesi tehdit edecek çevresel zararlara da (ormanlarin yok olusu ve biyoçesitliligin azalmasi gibi) yol açar.

Yardim yöntemlerini yeniden gözden geçirmek

Dünya nüfusunun belki de 2 milyardan fazlasi, uluslararasi stratejilerini degistirmezse küresel büyümenin nimetlerinden yararlanamayacak. Bu konuyu birkaç farkli cepheden ele almak gerekir.

* Halk sagligi ve nüfus.

Hastaliklar, -özellikle Afrika'da Sahra'nin güneyinde kalan- yoksul ülkelerde, kalkinmanin önünde bir engel ve biyoçesitliligin fazla oldugu kritik bölgelerde bir tehdit olusturuyor. Yabanci yatirimcilar, ekonomisi çok kötü durumdaki ülkelerden ve kalkinmanin önünü tikayan saglik problemlerinden uzak duruyor. Hasta olan çocuklarin, hem bilissel ve fiziksel özürleri nedeniyle hem de egitim-ögretimlerine ara vermek zorunda kaldiklari için yasamlari boyunca üretkenlikleri kisitlanmis oluyor.

Bazi ülkelerin yoksul ülkelerdeki salgin hastaliklari kontrol etmek adina verdikleri çabalar yetersiz kaliyor. Afrika'daki sitma salgini yilda iki milyon insanin canini almasina karsin, bu salginin önüne geçmek için tüm dünya genelinde harcanan para, belki de 50 ila 75 milyon dolardan ancak biraz daha fazla olabilir. Afrika'da AIDS'i kontrol altina almak adina -geçtigimiz on yil boyunca- yilda yirmi belki de otuz milyon dolar harcandi. Simdi bu hastalik Afrika'da yilda iki milyon insanin hayatini aliyor; her yil 4 milyon insan bu hastaliga yakalaniyor ve genele bakildiginda HIV tasiyan 23 milyon Afrikali bulunuyor. Bulasici hastaliklari engellemek adina yapilan parasal yardim o kadar az ki, zengin ülkelerde yillardir düzenli olarak uygulanan asilama programi birçok yoksul ülkede hala uygulanamiyor. Oysa asilamaya yapilacak çok makul bir harcamayla, Afrika'da ölümlerin ve hastaliklarin önüne geçmek olanaklidir. Gates Vakfi tarafindan bagislanan 1 milyar dolar bu acil sorunun nihayet üstesinden gelecek. Ölümcül salgin hastaliklara karsi savas açilmasi gerekli. Clinton yönetimi, gelismekte olan ülkelerdeki AIDS salgininin ABD'nin ulusal problemi oldugunu kabul etti. Afrikali liderler, sitmanin yarattigi yikimi kismen de olsa azaltmak için yilda 1 milyar dolarlik bagis yardimi talebinde bulundular. B.M. ise AIDS salgini için yilda 4 milyar dolarlik bir yardim çagrisinda bulundu. Ayrica, giderek yayilan tüberküloz salginini azaltmak; kizamik, ishal gibi hastaliklardan milyonlarca insanin ölmesini engellemek için birkaç milyar dolara daha gereksinim var.

Zengin ülkelerin toplamda her yil 10 milyar dolar vermesi gerekiyor. Birinci dünya ülkelerinde yasayan 1 milyar insandan kisi basina her yil 10 dolarlik bir harcama, milyonlarca insanin yasaminin kurtarilmasinin yaninda çok önemsiz kaliyor.

* Uzak bölgeleri dünyaya baglamak

Son yillarda NAFTA, Meksika'yi küresel yüksek teknoloji ekonomisine dahil etti. Ayrica, Avrupa Birligi, Kuzey Afrika ve Orta Avrupa ile yeni ticari iliskiler kuruyor. Bazi ülkelere ayricalikli davranilmasi aninda bazi yararlar sagladigi bir gerçek. Ancak bunun yaninda, yabanci dis yatirimi farkli bölgelere yönlendirdigi için dünyanin uzak bölgelerine zarar veriyor. Küresel tasimaciligin kartellesmesi isleri daha beter hale getiriyor: uzak ülkeleri ana pazarlara baglayan ticari yollar yüksek ticaret hacmi olan yollardan çok daha düsük bir rekabet sagliyor. Yoksul ülke pazarlarina da açilacak çok tarafli yeni ticaret yollari bu sorunun üstesinden gelebilir.

Dünya Bankasi ile IMF, dünyanin uzak köselerini dünya ekonomisine dahil etmek için yeni bir yaklasim benimsemek zorunda. Iki kurulus da yabanci yatirimlari çekmek için; serbest ticaret bölgeleri, vergi muafiyetleri, yabanci yatirimlar ile ev sahibi hükümetler arasinda ticari isbirligine olanak tanimak gibi tesvik tedbirlerini reddetti. Oysa bunlar baska ülkelere uygulaniyor. Kosta Rika, Intel firmasini ülkeye çekmek için bazi tesvikler tanidi. Israil de bunu yapti. Irlanda ise yabanci yatirima uygulanan sirket vergilerini düsük tutarak kendi ekonomisinin hizla büyümesini sagladi.

Zengin ve yoksul ülkeler, üretim maliyetini bölüserek dünyanin uzak köselerine yeni teknolojiler götürmek için yeni isbirligi planlari gelistirebilir.

Enformasyon teknolojileri, uzakligin yarattigi dezavantajlarin üstesinden gelebildigi için baska büyük bir firsat sagliyor. Karanin içinde hapsolmus durumdaki ülkelerin (örnegin Mogolistan) baska ülkelere oranla enformasyon teknolojilerinin ihracatini (yazilim, veri, tele-pazarlama gibi) yapmasi çok daha avantajlidir. ABD'nin, enformasyon teknolojisini destekleyen çok incelikli bir endüstri siyaseti var; gelismekte olan ülkeler de bunu yapmali. Daha da önemlisi; gelismekte olan ülkelerin siyasi liderleri, enformasyon teknolojilerinin liderleriyle isbirligi yaparak, yoksul ülkelerdeki haberlesme olanaklarini artirmalari gerekiyor.

Teknolojik ilerlemeleri desteklemek

Dünyadaki ülkeler arasindaki en büyük esitsizlik, teknolojiyi kullanma ve teknolojiyi yayma alanlarinda yasaniyor. Küresellesme politikasi bu ana sorunu gözardi ediyor. Dünya Bankasi'nin bilim ve teknoloji için verdigi borçlar ve parasal yardim; ABD'deki tek bir farmakoloji sirketinin Ar-Ge için ayirdigi bütçenin belki de onda birinden bile daha azdir. Dünya Bankasi tropik bölgelerde tarim arastirmalari için her yil 50 milyon dolar; saglik arastirmalari için ise 10 milyon dolar ayiriyor. Ünlü farmakoloji sirketi Merc ise yalnizca 1999 yili Ar-Ge butcesine 2.1 milyar ayirdi.

Bilgiye yapilan mali destegin ise yarayabilecegini, yirminci yüzyilin önde gelen gelistirme enstitüsü Rockefeller Vakfi kanitladi. Rockefeller'in yaptigi parasal yardimlar, Güney Amerika'da bagirsak kurtlarinin yol açtigi hastaliklarin yok edilmesini, Sari Humma asisinin bulunmasini, penisilinin gelistirilmesini; dünyanin dört bir yaninda halk sagligi okullarinin açilmasini; dünyanin her bir yaninda tip fakültelerinin kurulmasini; büyük arastirma merkezlerinin desteklenmesini; Brezilya'da sitmanin denetim altina alinmasini; Asya'da "yesil devrimin" yasanmasini saglayan arastirma merkezlerinin desteklenmesini ve daha pek çok seyi sagladi. Bu basarilarin bir tanesi bile kamu harcamalarindan karsilanmadi.

Rockefeller Vakfi esas olarak üniversitelerle ve hükümetlerle çalisti. Teknolojinin gelistirilmesi için uygulanacak yeni strateji; hem yoksul hem de zengin ülkelerin akademi, hükümet ve endüstrilerinin isbirligi esas alinarak hazirlanmalidir. Atilacak ilk adim, yüksek teknoloji üreten uluslararasi sirketlerin gelismekte olan ülkelerle teknolojik isbirligini artirmalari sözünü vermesidir. Büyük ilaç sirketleri yoksul ülkelere tibbi yardim için yüz milyonlarca dolar ve baski altinda kaldiklari için AIDS önleyici ilaçlari düsük ücretlerle saglama sözünü veriyorlar.

Birinci dünya üniversiteleri ile bilim kuruluslari da yardim etmeli; etmek zorunda. Birçok Amerikan ve Avrupa üniversitesi deniz asiri ülkelerde kampusler kurdu. Ayrica uzun dönemli ögrenci degisim programlari uyguluyor. Ancak bunlarin hepsi de, uzun dönemli ortak arastirma çalismalari sürdürmekten çok lisans egitimine yönelik. Amerikan üniversiteleri vakiflardan ve bagislardan 25 milyar dolar aliyor. Oysa bu paranin bir kismini, gelismekte olan ülkelerdeki ortak enstitülerle arastirma ve ögretim iliskilerini güçlendirmek için kullanmalilar.

Yalnizca hayirseverlerden gelen parasal destek yeterli degil. Kamu harcamalarindan da pay ayrilmasi gerekli. Geçtigimiz yil Michael Kremer ile ben; dünya çapinda sitma, tüberküloz, AIDS arastirmalarini denetlemenin bir yöntemi olarak kamu sektörünün teminatlarini kullanmayi teklif ettik. Baskan Clinton basarili asi üreticileri için vergi alinmasi teklifini benimsedi. Kamu yatirimlari, yoksul ülkelerdeki sorunlari çözmeye yönelik arastirma- gelistirme çalismalarini finanse ederken, zengin ülkelerin yoksul ülkelerin yararina yeni teknolojileri satin alma konusundaki taahutlerini de tesvik etmelidir.

Hükümetler arasi iliskiler düzeyinde ise, uluslararasi toplum, yoksul ülkelerdeki teknolojik ve bilimsel kapasiteyi gelistirmek adina kesin bir söz vermek zorundadir. Zengin ülkeler buna bagli olarak, mülkiyet haklarina bir kisitlama getirmelidir. Zengin ülkelerde; insan ve bitkilerin genetik dizilerinin ya da temel bilgisayar programlarinin ya da uzun süredir bitkisel ilaçlarda kullanilan kimyasal bilesenlerin tekyanli olarak patent haklari sakli tutuluyor. Bu tür yaklasimlar küresel esitsizlikleri daha da artiracaktir. Yeni teknolojik gelismeler için yapilacak tesviklerle, yoksul ülkelerin çikarlari arasinda daha iyi bir denge kurulmalidir.

En azindan bir baslangiç

Bretton Woods enstitüleri, eski tarzdaki, Üçüncü Dünya Ülkeleri'ne dogrudan müdahale modelinden vazgeçmelidir. Dünyadaki teknoloji, hastalik ve çevre sorunlarini çözme yönünde çaba harcamalidir. Dünya Bankasi'nin ülkelere parasal yardim yapmaktan çok, ülkelerin kalkinmasi için gerekli bilgiyi yaratmasi ve yaymasi gereklidir. Dünya Saglik Örgütü gibi B.M. daireleri yeniden tasarlanmali ve genisletilmelidir. IMF'nin kalkinmayla ugrasmaktan vazgeçerek, küresel finans pazarlarini izleme isine geri dönmelidir. Daha fazla kaynak gerekecek. Her seyden önce ABD'nin tutumunun degismesi gerekiyor. Teknoloji lideri ve dünyanin birçok bölgesi için umut isigi olan ABD, dis ülkelere en vasat yardimi yapan ülke durumundadir. Yoksul ülkelere yardim etmek için bütçesinden her Amerikali basina yilda yalnizca 5 dolar harciyor. Bundan sonra gelecek yönetimler olasi en ucuz yoldan yeni yardim yöntemleri bulmak zorundadir. Yoksul ülkelere, bir yandan teknolojik gelismeler, halk sagligi ve baska gereksinimler için az miktarda para verirken, öte yandan ülkenin nasil iyi yönetilecegine iliskin ders vermek ucuz bir yöntemdir; ama bu ise yaramiyor.

Ideolojik kavgalar sona erdi. Zengin ülkelerin gönenç düzeyleri simdiye dek görülmemis kadar yüksek hale geldi; dolayisiyla artik kendi acil gereksinimlerinin ötesinde islerle ugrasabilirler. Öte yandan, yoksul ülkelerdeki kriz ise akut bir hale geldi. Halihazirdaki küresellesme stratejisinin yetersiz oldugu apaçik ortada. Bu strateji mutlaka degismeli.

Kisaltilmis Metin: Turgut Gürer

Kaynak: Economist, 24 Haziran 2000

(1)    Uluslarasi Kalkinma Merkezi'nin yöneticisi; Harvard Üniversitesi'nde Uluslararasi Ticaret profesörü. Gelismekte olan birçok ülkeye ve Dogu Avrupa ülkelerine danismanlik yapiyor.

Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik eki, 04 Kasim 2000, Sayi: 711, Sayfa: 12-14

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa