Nobel Tip Ödülü
beyinde iletisime verildi
Reyhan Oksay
Isveç Karolinska Enstitünde toplanan Nobel Seçici Kurulu, 2000 yili Tip
Ödülünü sinir sisteminde sinyal iletimi konusundaki çalismalarindan dolayi, Isveçli
Advid Carlsson, Amerikali Paul Greegard ve Eric Kandel arasinda paylastirdi.
Insan beyninde sayilari yüzlerce milyari bulan sinir
hücreleri, son derece karmasIk bir sinir sebekesi üzerinden birbirlerine
baglidir. Bir hücreden diger bir hücreye mesaj iletimi görevini, farkli
yapidaki kimyasal transmiterler (ara geçirici) üstlenir. Sinyal iletimi sinir
hücreleri arasindaki, sinaps denilen temas noktalarinda meydana gelir. Bir
sinir hücresi ile diger sinir hücreleri arasinda bu temas noktalarindan binlercesi
vardir.
Fizyoloji ve Tip alaninda ödül alan bu üç bilim adami
yillarca süren özenli çalismalarinin sonucunda, sinir hücreleri arasinda
''yavas sinaptik iletim'' adi verilen sinyal iletimi türüne iliskin çok önemli
bulusa imza attilar. Bu kesifler beynin normal isleyisine ve nörolojik/
psikiyatrik hastaliklara yol açan sinyal iletimi bozukluklarina iliskin çok
önemli bilgiler içeriyor. Ayrica bu bilgilerin isigi altinda yeni ilaçlarin
gelistirilmesi giderek kolaylasiyor ve hizlaniyor.
Arvid Carlsson
Tip Ödülü, Goteburg Üniversitesi, Farmakoloji Bölümü'nden Arvid
Carlsson 'a dopamin konusundaki buluslari nedeniyle verildi.
Carlsson dopaminin beyinde transmiter olarak islev gördügünü ve hareketlerin
kontrolunda çok önemli bir rol oynadigini ortaya çikartti. Carlsson'un
çalismalari Parkinson hastaliginin beynin bazi bölümlerindeki dopamin
eksikliginden kaynaklandigini, etkili tedavinin ise L-dopa ile
saglanabilecegini ortaya koydu.
Carlsson, dopamin ile ilgili öncü çalismalarina 1950'li
yillarin sonlarina dogru basladi. Daha önce dopaminin, noradrenalin adli baska
bir transmiter'in ön maddesi oldugu düsünülüyordu. Carlsson gelistirdigi bir
deney yardimi ile dopaminin doku düzeyi hassas bir sekilde ölçülebildi. Bu
çalismalar dopaminin noradrenalinin bulundugu yerlerin disinda yer aldigini
ortaya çikartinca, dopaminin kendi basina bir transmiter oldugu anlasildi.
Motor kontrolunda çok önemli rol oynayan dopamin, beynin bazal ganglia
denilen bölümünde yogunlasiyor.
Carlsson, bir dizi deneyde, sinaptik transmiter deposunu
tüketen rezerpin (arter basincini düsüren ve müsekkin tesiri olan bir alkaloid)
adli dogal bir maddeden yararlandi. Bu madde deney hayvanlarina verildigi zaman
hayvanlarin spontan hareket yetilerini yitirdikleri izlendi. Daha sonra hayvanlara
L-dopa takviyesi uygulayan Carlsson, bu ilacin beyinde dopamine çevrildigini ve
zaman içinde hayvanlarin normal motor davranislarini yeniden kazandigini
gözledi. Buna karsin, seratonin ön maddesi ile tedavi edilen hayvanlarda motor
davranislarinin düzelmedigi görüldü. Bu deney L-dopa ile tedavinin beynin
dopamin düzeyini normale çevirdigini kanitladi.
Rezerpin'in yol açtigi semptomlar ile Parkinson hastaliginin
semptomlari arasindaki benzerligi fark eden Carlsson, bu hastalarin bazal
ganglia'larinda dopamin yogunlugunun son derece düsük oldugunu ortaya çikartti.
Sonuçta Parkinson hastaliginin tedavisi için L-dopa ilaç olarak
gelistirildi. Bu ilaç halihazirda Parkinson hastaliginda kullanilan en etkili
ilaçlardan biri. Parkinson hastaliginda bazal ganglia'daki dopamin üreten hücreler
dejenere olur; dolayisiyla hastada titreme, hareket yitimi, kimildama zorlugu
gibi semptomlar belirir. Beyinde dopamine çevrilen L-dopa, dopamin azligini
takviye eder ve motor davranislarini normale döndürür.
Parkinson hastaligi tedavisinin yani sira Carlsson'un
arastirmalari diger ilaçlarin mekanizmasi hakkinda da çok önemli bilgiler içeriyor.
Sizofreni tedavisinde kullanilan ilaçlar basta olmak üzere, pek çok
antipsikotik ilaç, dopamin reseptorlerini bloke ederek, sinaptik iletimi
etkiler. Bu bulgularin isigi altinda gelistirilen yeni nesil ilaçlar, çagimizin
en yaygin hastaliklarindan biri olan depresyon tedavisinde de kullanilmaktadir.
Paul Greengard
New York, Rockefeller Üniversitesi, Moleküler ve Hücresel
Bilimler Laboratuvari'nda çalisan Paul Greengard, dopamin basta olmak üzere
bazi transmiter'lerin sinir sistemini nasil etkiledigini ortaya çikartan çalismalari
nedeniyle ödüllendirildi. Transmiter, önce hücre üzerindeki reseptörlere etki
eder; daha sonra ''anahtar proteinleri'' etkileyen bir dizi reaksiyonu
tetikler. Reaksiyonlar, bu durumda sinir hücresinin islevlerini düzene sokar.
Fosfat grubu olarak degi$iklige ugrayan proteinler ya ilave edilir, ya da çikartilir.
Bu da proteinin islev ve seklini degistirir. Transmiter'ler bu mekanizma üzerinden
bir hücreden digerine mesaj tasir.
1960'li yillarin sonlarina kadar dopamin, noradrenalin ve
serotoninin transmiter oldugu biliniyordu, ancak bunlarin isleyisi hakkinda
bilgiler yetersizdi. Bu transmiterler sinyallerini ''yavas sinaptik iletim''
denilen iletim seklinde gönderirler. Sonuçta meydana gelen islev degisikliginin
süresi saniyeden saate kadar uzanabilir. Bu tür sinyal iletimi sinir
sistemindeki çok sayida bazal islevden sorumludur. Yavas sinaptik iletim,
ayrica ''hizli sinaptik iletimi'' de denetler. Hizli sinaptik iletime örnek
olarak konusma, hareketler ve duyusal algilamayi gösterebiliriz. Paul Greengard
yavas sinaptik iletimde ''fosforilaz'' adi verilen kimyasal bir
reaksiyonun söz konusu oldugunu ortaya çikartti. Bu da fosfat grubuna bagli
proteinlerin sekil ve islevlerinin degistigi anlamina gelmektedir. Greengard'a
göre dopamin hücre zarindaki bir reseptöru uyardigi zaman hücredeki ikinci
habercinin (AMP) düzeyinde bir artis meydana gelir. Bu artis Protein Kinaz A
yi harekete geçirir. Sonuçta sinir hücresindeki diger proteinlere fosfat molekülleri
eklenir.
Protein fosforilazindan etkilenen proteinlerin bir grubu hücre
zarinda iyon kanallari olusturur. Bunlar sinir hücresinin uyarilma yetenegini
kontrol altinda tutar ve bunun sonucunda sinir hücresi, aksonlari boyunca
elektrik sinyalleri gönderebilir. Her hücrenin iyon kanali farklidir. Iyon
kanallarindan herhangi bir fosforilaz islemine tabi tutuldugu zaman sinir hücresinin
islevi degisir.
Eric Kandel
New York Columbia Üniversitesi Norobiyoloji ve Davranis
Merkezi'nden Eric Kandel , sinapslarin güçlendirilmesine iliskin
çalismalari nedeniyle ödüllendirildi. Çalismalarini büyük oranda deniz sümüklüböceginin
sinir sistemi üzerinde yürüten Kandel, ögrenme ve bellek konularinda çok önemli
bulgulara imza atti.
Temelde bellegin olusmasinda moleküler mekanizmalarin nasil
isledigini arastiran Kandel, ise memelilerde ögrenme ve bellegin gelisimini
incelemekle basladi. Ögrenme sürecinin çok karmasIk bir mekanizmaya sahip
oldugunu fark eden Kandel, daha basit mekanizmalari incelemeye karar verdi. Bu
nedenle deniz sümüklüböceklerinin (Aplysia) basit koruyucu reflekslerini ele
alarak, ögrenme olgusunu inceledi. Boylece ögrenmenin hücreler arasindaki
sinapslarin güçlenmesine bagli oldugunu ortaya çikartti.
Kandel'in bilime en büyük katkisi zayif uyarinin kisa vadeli
bellege yol açtigini göstermesi oldu. Kisa süreli bellegin süresi dakikalardan
saatlere uzanan bir süreyi kapsar. Bellegin olusmasinda Paul Greengard'in çalismalarindan
yararlanan Kandel, daha güçlü ve daha uzun süreli uyarilarin haftalarca süren
uzun vadeli bellegi olusturdugunu ortaya çikartti. Güçlü uyari, haberci molekül
(cAMP) düzeyinin ve dolayisiyla kinaz A'nin artmasina neden olur. Sinyaller hücrenin
çekirdegine ulasarak sinapstaki protein sayisini arttirir. Nihai olarak
sinapsin sekli degisir ve sinaptik islev daha uzun ömürlü olur. Kisa vadeli
bellegin aksine, uzun vadeli bellek yeni proteinlerin olusumunu gerekli kilar.
Yeni proteinlerin olusumu engellenirse, uzun vadeli bellegin yolu tümüyle
tikanir. Deniz sümüklüböceklerinin üzerinde yürütülen arastirmalardan elde edilen
bulgulari bir de fareler üzerindeki deneylerde ele alan Kandel, uzun vadeli
degi$iklik teorisinin memelilerin ögrenme sürecinde de geçerli oldugunu
kanitladi. Ayni temel mekanizmalarin insanlar için de geçerli oldugunu varsayan
bilim adamlari, ögrenme konusunda Kandel'in ortaya çikarttigi hücresel ve
moleküler mekanizmalardan yararlanarak, bellegin islevini güçlendiren ilaçlarin
gelistirilebilecegini ileri sürüyor.
Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik eki, 21 Ekim 2000, Sayi: 709, Sayfa: 8-9
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa