Iki kadin: Marlene ve Leni

Esmahan Aykol

     

Artik Berlin'in bir Film Müzesi var: Potsdamer Meydani'nda, ismini meydandan alan Potsdamer Caddesi'nde. Kapi numarasi 2. Bol metalli, bol camli bir binanin üçüncü katinda, 1100 metrekarelik bir alanda, 100 yillik Alman sinema tarihi tanitiliyor: Müzenin en büyük bölümü Marlene Dietrich'e ayrilmis.

 

"Marlene Dietrich'in mirasi" olarak sunulan bu bölümde sanatçinin filmlerde giydigi kostümleri, makyaj çantasi (bavulu demek daha dogru), sigara tabakasi, üstünde isminin yazili oldugu kurdelelerden örülmüs bir çift terlik ve mektuplari sergileniyor. Bir de, Almanlara karsi savasan Amerikan askerleri için verdigi moral konserlerinde giydigi Amerikan askeri üniformasi...

 

Berlin Film Müzesi Marlene'i "Alman sinema tarihinin bir parçasi" ilan etti etmesine de, Marlene, en iyimser söylemle -meshur Alman ansiklopedisi Brockhaus'un sanatçiya ayrilan maddesinde de dendigi gibi- "Alman asilli

Amerikali".

 

Savas sirasinda Amerikan ordusuna verdigi konserler yüzünden kendisini vatan hainligiyle suçlayanlara 1952'de meydan okumustu Marlene: "Karakter sahibi olsalardi, Almanlar benden nefret ederlerdi". Marlene'in bu cümlesi Berlin Film Müzesi yöneticisi Hans Helmut Prinzler'in gözünden kaçmis olmali; Amerikan askeri üniformasinin sergilendigi cam fanusun yanindaki plakarta yazilan alintida Marlene baska bir sey söylüyor: "Almanlardan degil, Nazilerden nefret ediyorum".

 

Marlene Dietrich'in yaslandikca annesine daha çok benzeyen kizi Maria Riva da Film Müzesi'nin açilisi nedeniyle Berlin'deydi. Acar bir gazetecinin sorusuna buz gibi bir sesle, direkt televizyon kameralarina bakarak ve Almanca olarak su yaniti verdi: "O dönemde insanlar bayildiklari için gitmediler Amerika'ya; mecbur kaldiklari için gittiler". Oysa Marlene, hiçbir zaman kizi kadar yumusak(!) yanitlar vermemisti bu türden sorulara. 1960'da kendisiyle yapilan bir röportajda söyle diyordu: "Anavatanimi, ondan utandigim için terk ettim. Benim memleketim ailemin oldugu yerdir. Ailem de Amerika'da".

 

Hitler'in film yönetmeni

 

Film Müzesi'ndeki Marlene Dietrich bölümünü arkalarinda birakan ziyaretçilerin karsisina çikan ilk oda Leni Riefenstahl'a ayrilmis. Leni, Marlene ile hemen hemen yasit (Marlene 1901, Leni 1902 dogumlu) ve hâlâ hayatta.

 

Leni Riefenstahl, Nazi Almanyasi'nin dIs iliskilerdeki en büyük basarisi olan ve "dünyaya açik rejim" imajini yaymasini saglayan 1936 Berlin

Olimpiyatlari'nin belgeselini çeken kadin yönetmen. Iki bölümden (Halklarin Bayrami ve Güzelligin Bayrami) olusan Olympia / Olimpiyat filmi duvara monte edilmis büyük bir ekrandan gösteriliyor: Yunan Tanrisi / Tanriçasi vücutlu atletler, yüzücüler, jimnastikçiler...

 

Olimpiyat, filmografisinin en çok ses getiren parçasi olmasina ragmen Leni, "Hitler'in Film Yönetmeni" ünvanini daha önce, 1933'de çektigi Inancin Zaferi filmiyle kazanmisti. Bu film, Nasyonal Sosyalist Parti'nin Nürnberg'de yapilan kurultayinin belgeseliydi. 1934'de bir belgesel daha çekti Leni: Triumph Of The Will / Iradenin Zaferi. Bu film de, Inancin Zaferi gibi fasist parti kurultayinin belgeseliydi.

 

Riefenstahl hakkinda çikan makalelerden birinde yazilanlara bakilirsa, fasist örgütler ve partiler Leni'nin bu iki filmini "egitim malzemesi" olarak kullaniyorlarmis. Berlin Film Müzesi'ndeki ekranda bu filmler gösterilmiyor.

 

Leni Riefenstahl ve Marlene Dietrich, Film Müzesi'nde yanyana mekânlara sahip olmanin yani sira, Almanya'yla ve Alman toplumuyla iliskileri göz önüne alindiginda da benzer bir kaderi paylasiyorlar: Leni, Hitler'in propaganda filmlerini çektigi için "fasist", Marlene ise, Almanya'yi terk edip düsmanin saflarina geçtigi için "vatan haini" olarak damgalanmisti.

 

Leni, 1948-49 yillari arasinda hakkinda Nazi rejiminin propagandasini yapmaktan açilan davalarla ugrastiktan ve beraat ettikten sonra Almanya'yi

terk etti. Paris'te tek basina ölümü bekleyen Marlene'in aksine Leni, yasama hep sIkI sIkIya sarilmisti: Baska kitalara gitti.

 

Afrika'da Nuba kabilesinin fotograflarini çekti, 70 yasinda tropik denizlerde dalmayi ögrendi. 1987'de "Anilar" adli iki ciltlik otobiyografisi yayimlandi: Nazilerle ayni idealleri paylasmadigini, belgesel filmlerinde sanat yaptigini anlatiyordu. Leni, Hitler'in kisiligine hayrandi, yaptiklarina degil. Hitler de Leni'ye hayrandi. Daha iktidara gelmeden once, 1932'de, Leni'nin basrolünde oynadigi Das Blaue Licht / Mavi Isik filmini görmüs ve Leni'ye bayilmisti. Leni o zamanlar oyuncuydu. Ayni yilin Mayis ayinda Leni ile Hitler tanismislar ve "karsilikli saygiya dayali yakin bir arkadaslik bagi ile birbirlerine baglanmislardi". Leni, yönetmenlige baslamasini da Hitler'e borçluydu.

 

Iktidara gelmesinden sonra, Yahudi arkadaslarinin istikbali için Hitler'le konusmayi denemisti Leni: "En yakin arkadaslarimdan bazilari ve büyük sanatçilar göç ettiler..." diye baslamisti. Hitler, Leni'nin sözünü kesmisti, "Genç bayan Riefenstahl, sizin mentalitenizi biliyorum, size saygi duyuyorum; ancak benim için hiç de hos olmayan bu konuda konusmamanizi rica edecegim. Bir sanatçi olarak benim gözümde çok degerlisiniz, ender görülen bir yetenege sahipsiniz, fakat Yahudi sorunu hakkinda sizinle konusamam". Bu diyalogun geçtigi gün Hitler, kendisinin filmlerini çekmesini önermisti Leni'ye. Basta reddetmisti. Oyuncu oldugu için. Yönetmenlik tecrübesi olmadigi için. Ama sonradan Hitler'i kirdigina o kadar üzülmüstü ki...

 

Fasistlikten pop-ikonluguna

 

Almanya, vatan haini Marlene Dietrich'le eninde sonunda baristi. Zaten Amerikan askeri üniformasi giyip sarki söylemek yeni kusaklar için utanilacak bir sey degildi. Leni Riefenstahl ise, Almanya'nin utanç abidesi kadini

kimliginden daha geç kurtulacakti: 1982'de, WDR Televizyonu'nca Nazi Almanyasi hakkinda çekilen "Suskunluk ve Karanlik Zamani" adli belgeselde hakkindaki suçlamalar yeniden gündeme geldi; 1949'da beraat ettigi davadan, 1982'de bir kez de medya mahkemesinde yargilandi.

 

Almanya, onu ve Alman fasizmi sirasindaki rolünü tartisirken, ayni yil "Benim Afrikam" adli fotograf kitabi yayimlandi. Bundan bes yil sonra da iki ciltlik anilari. 1990'da, yeni bir fotograf kitabi piyasaya çikti: Suyun Altindaki Mucize. 1992-93'te "Fotograflarin Gücü" adli film-biyografisi çekildi. Bu film, Amerika'da Televizyon Oscar'i olarak nitelenen Emmy ödülünü aldi ve New York Modern Sanat Müzesi'nde gösterildi. Almanya, Leni'yi bagrina basmaya meyletmeye baslamisti: Fotograflarin Gücü'nün Alman televizyonlarinda gösterilmesi bir anlamda dönüm noktasi oldu. 1996'da Köln Tiyatrosu Leni'nin biyografisinin bir versiyonunu sahneye tasidi, 1997'de Hamburg'da bir galeride Leni'nin fotograf sergisi açildi: "Bazi çevreler" hâlâ kiyameti kopariyordu ama, onlara ragmen Leni'nin sanatçi ve kadin yönünü kesfetmenin zamani gelmisti.

 

Berlin yakinlarindaki Potsdam kentinde 1999'da bir Leni sergisi açildi. Artik o, "her seyden önce sanatçi" idi: Potsdam Film Müzesi'ndeki sergide Leni'nin Hitler'le birlikte çekilmis fotograflari da vardi ama "Hitler'in film yönetmeni" sifati tarihin karanliklarina gömülmüstü.

 

Bu serginin ardindan Potsdam Film Müzesi'nin katkilariyla yayimlanan kitaptaki giris yazisi söyle basliyordu: "Her kim üstüne simsekleri çekmek isterse, Leni Riefenstahl hakkinda yazi yazmalidir (...) Sol entelektüeller, Leni Riefenstahl'in günah çikartmasina izin verilmemesi konusunda hemfikirler..." Sol entelektüeller izin versin vermesin Leni, 98 yasinda bir yildiz olarak parliyordu: 2000 yilinin ilk aylarinda Thea Dorn'un "MarLeni" adli radyo piyesi yayimlandi.

 

Berlin Film Müzesi'nden önce Thea Dorn, Marlene'i ve Leni'yi bulusturuyor; Leni'ye bol bol günah çikarttirir ve onu ilk feministlerden biri ilan ederken, Marlene'i de sus kumkumasi, erkek düskünü olarak lanse ediyordu.

 

Hollywood da ilgileniyordu Leni'yle. Jodie Foster Hitler'in hayati üzerine çekilecek bir filmde Leni'yi canlandirmak istedigini açikladi gazetecilere: "20. yüzyilda bu kadar takdir edilmis ve bu kadar çamur atilmis bir kadin daha yok" diyordu Foster. Bugünlerde de Riefenstahl'in hayatini konu alacak bir filmi yönetmeye hazirlanan Oscar'li oyuncu dikkatleri üzerine çekiyor: "Bence bu hayatimin en meydan okuyucu filmi olacak ama, hayatim boyunca yapmak istedigim bir seydi."

 

Otobiyografisinde Leni, Lola rolü için Mavi Melek'in yönetmeni Josef von Sternberg'e Marlene Dietrich'i kendisinin tavsiye ettigini söylüyor. Leni'ye göre, Sternberg Amerika'ya giderken de Leni'yi yaninda götürmek istemis; onun bu teklifi reddetmesi üzerine Marlene'e razi olmus. Leni, bunlari 1987'de "keske gitseydim" sizlanmasiyla yazmis. Kendisinin de 10-15 yil sonra -Marlene kadar olmasa da- meshur -ve mesrû- olacagini bilseydi böyle yazar miydi?

 

Gene de Berlin Film Müzesi'nin yarisindan çogu Marlene ile dolu: O, her zaman yildizdi ve yildiz kalacak. Leni de sagliginda kendisinin -az sey mi?

-pop-ikon oldugunu gördü. Lakin, geç gelen söhretinin tadini çikaracak kadar yasayabilecegi süpheli.

 

Efendim, "kötülere bir sey olmaz" mi dediniz?

Radikal Gazetesi Cumartesi eki, 21 Ekim 2000, Sayfa: 16

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa