Türkçe ögrenimi: Eksigimiz
nerede?
Ahmet Kocaman*
Üniversite
giris sinavlarinda yillardir Türkçe sorularinin yüzde 15-20 dolayinda dogru
yanitlanabilmesi, birçok alanda oldugu gibi, Türkçe ögretimi alaninda da gözardi
edilemeyecek sorunlar oldugunu düsündürmektedir. Konu elbette yalnizca üniversite
sinavlari ile de sinirli degildir. TV izlencelerinde tümce kurmakta zorlanan ya
da sürekli ayni yapilari yineleyen sunucular, siradan, gündelik konusmalarda
meramini anlatamayan yarismacilar, dilekçe yazmayi beceremediklerinden
yakindigimiz lise ve üniversite mezunlari gündelik gözlemlerimizi arasindadir.
Türkçe
yazili ve sözlü iletisimde neden zorlaniyoruz? Bu soruya elbette degisik
yanitlar verilebilir, ancak burada anahtar kavram 'iletisim' sözcügüdür. Birçogumuz,
dili tanimlamamiz istendiginde, dil bir iletisim aracidir demeyi ihmal etmeyiz
ama iletisimin ne oldugu, nasil oldugu, neleri içerdigi konusunda çokca düsünmeye
de gerek görmeyiz. Oysa özellikle dil ögreticileri ve kullanicilari olarak
iletisimin, dilsel iletisimin, niteligi üzerinde biraz daha düsünsek, neyi
eksik biraktigimizi ya da ögretici olarak neyi ögretmedigimizi daha iyi
anlayabiliriz.
Iletisim
bilgi kurami, dilbilim, toplumbilim, ruhbilim gibi alanlarin kavsaginda bir
etkinliktir. Konuyu salt dilbilimci bakis açisiyla sinirlarsak iletisimi, belli
bir baglamda gnöderici(ler) ve gönderen(ler) arasinda bir ileti
akisi/alisverisi olarak tanimlayabiliriz. Büyük ölçüde R. Jakobson'un iletisin
edimi açiklamasina dayanan bu kisa tanimlamada iletiyi gönderen ile ileti gönderilen
arasindaki iliskiler (ast-üst/ yakinlik-uzaklik vb), iletinin gönderildigi
baglam (sokak, okul, ev, konferans ortami vb), iletinin gönderildigi kanal
(telefon, yüz yüze konusma, belgeç/faks vb) önem tasir, çünkü sözgelimi bir
konferans ortaminda yakin arkadasimizla bile gelisigüzel konusamayiz ya da okul
müdürüne mektup biçeminde dilekçe yazamayiz. Toplumdilbilimcilerin deyisiyle
'kime, neyi, nerede, ne zamana ve nasil' söyleyip yazacagimizi bilmek gerekir.
Baska bir anlatimla etkili iletisim ve dogru dil kulanimi 'iletisim yetimizin''
gelismesine baglidir. 1970'lerden sonra, soyut dil bilgisine karsit olarak
gelistirilen bu kavram kisaca sunlari kapsamaktadir:
a)
Dilbilgisi
ve sözcükbilgisi
b)
Dil yapilarinin
anlattigi dilsel, bilissel, duygusal ve sosyo-kültürel anlamlarin sözeylem
degerlerinin bilgisi
c)
Dili en üst
düzeyde iletisim ve en alt düzeyde biçime dikkat ederek kullanma yetisi
d)
Dil kullaniminda
yaraticilik (bkz Stern 1983, Kocaman 1998)
Özetle,
bu ilkeler bizim Türkçe ögretiminde önemsedigimiz dilbilgisinin, dile iliskin
bilginin salt bir boyutunu (yukarida a- maddesi) olusturdugunu göstermektedir;
b, c ve d maddelerinde sözü edilen ilkeleri sezgilerimizle bilsek bile, çogu
zaman bunlar üzerinde dengeli ve bilinçli bir çalisma yaptigimiz söylenemez;
hele dilin yaratici kullanimi üzerinde çalisma yapildigi sIkca duyulmus
degildir (bkz Dogan 1998); oysa özendigimiz Bati ülkelerinde bir süredir
yaratici yazma dersleri verilmektedir. Açikcasi, Türkçe ögretiminde en temel
eksigimiz dilin, iletisim ve iletisim edimi kavraminin yeterince açikliga
kavusturulmamasi nedeniyle ögretim amaçlarinin eksik ve bulanik biçimde
belirlenmis olmasidir. Türkçe ögretimi yukarida sözü edilen iletisim edimi
bilesenlerini kapsamina almadikça, simdi oldugu gibi Türkçe ögretimini üniversite
siralarina da tasiyacak durum çokca degismeyecektir. Verimli bir Türkçe ögretimi
için sözü edilen ilkelere yönelik neler yapilabilir?
1.
Türkçe
ögretimi dilbilim kavramlariyla temellendirilmedikçe daha basarili sonuçlar
alinamaz; gerçekten de Türkçe ögretiminin günümüzdeki en büyük çikmazi Türk
Dili ve Edebiyati bölümlerinde dilbilime uzak durulmasidir. Bunun sonucu olarak
öznel yargilar öne çikmakta, tarihsellik agir basmakta, çagdas Türkce metinlere
yönelik çalisma yapilamamaktadir. Oysa, dilbilim agirlikli bir yaklasimda, sözgelimi
metin seçiminde kisisel ölçütler yerine metindilbilim ölçütleri kullanilarak
nesnellik büyük ölçüde saglanabilir.
2.
Türkçe ögretimi çagdas
bir izlence ve bu izlenceyi benimsemis ögreticilerle basariya ulasabilir. Ögretmen
adaylarinin dil ögretiminin salt dilbilgisi ögretimi olmadigini bilen, dili çok
boyutlulugu ve bütün renkleriyle taniyan, okumayi seven kimseler olarak
yetismeleri önem tasimaktadir. Iletisim yetisinin önemli bir boyutu yaraticilik
olduguna göre, Türkçe ögretimini salt bir kavram ezberleme dersi olmaktan çikarip,
ögrencinin dilsel yaraticiligi özendiren bir ders haline getirmek ögretmenin
sorumlulugundadir.
3.
Dilde
yaraticiligi gelistirmenin bir yolu da ögrenciyi basarili, örnek metinlerle
karsi karsiya getirmektir. Ilginç, sürükleyici, düsündürücü metinler ögrenciyi
okumaya da isindiracaktir; asil sorun da buradadir: ögrenciye okuma aliskanligi
kazandirmak. Türkçe derslerinin sonucunda ögrenci okumayi sevmemisse o ders basariya
ulasamamis demektir. Açikcasi Türkçe ögretiminde ikinci temel eksigimiz okumayi
seven, kitaplarla dostluk kurmaya can atan bilinçli okur yetistirememektir.
4.
Özellikle
lise ve üniversitede Türkçe derslerinin yeterince ilgi görmemesinin basta gelen
nedeni, ögrencinin gereksinmelerine yanit vermemesidir. Türkçe derslerinde çagdas
metinler bile incelense dil ögretimi salt yazin metinlerinden alinan örneklere
dayandirilamaz. Dilin gündelik yasamda kullanim alanlari özenle belirlenmeli,
bu alanlara yönelik somut örnekler üzerinde çalisilmalidir. Örn. ani yazma
yaninda, derste not tutma teknikleri ögretilebilir, bir is basvuru dilekçesinin
nasil doldurulacagi, özgeçmisin, belgeç, teleks metninin nasil yazilacagi örnekleriyle
irdelenebilir. Bu çercevede basarili/basarisiz metin örnekleri üzerinde
durularak ögrencinin dil ve söylem duyarligi artirilabilir.
5.
Bu son noktadan
yola çikilarak Türkçe ögretiminde önemli bir eksigimizin daha altini çizmeliyiz.
Türkçeyi (yabanci dili de) genel olarak parçaci bir anlayisla ögretiyoruz; açikcasi
tek tek tümceler, tek tek metinler ya da sözcükler ögretiyoruz. Bunlarin aralarindaki
iliskilere, herbirinin bütünün olusumuna nasil katkida bulunduguna önem
vermiyoruz. Kimi zaman tek bir sözcük ya da tümcenin metnin anlamini nasil
degistirebildigini arastirma zahmetine katlanmiyoruz; sözcüklerin ve tümcelerin
sözeylem degerlerini gözardi ediyoruz. Açikcasi, metni yüzeyden okuyup metnin
içinde bulundugu söylemi görmezlikten geliyoruz.
Sonuç
olarak yabanci dilde egitim, kitle iletisim araçlarinda çarpik Türkçe kullanimi
elbette anadil bilincimizi köreltiyor, ama ondan önce kendi dil duyarligimizi sorgulamayi
da unutmamaliyiz. Türkçe ögretiminin basarisi dil duyarligi gelismis, sürekli okuma
aliskanligi kazanmis, islevsel okur yazarligi gelismis okurlarla ölçülebilir.
Unutmayalim, Türkçe, anadili duyarligi, bilinçli yurttas olmanin önkosuludur.
Kaynaklar:
1.
Dogan, G. (1998) 'Dil, kural ve yaraticilik.' Kuram, (Kitap 18) s, 63-68, Istanbul.
2.
Kocaman, A. (1998) 'Dil yetisinin boyutlari.' Kuram (Kitap 18) s, 69-71,
Istanbul.
3.
Richards, J et al. (1985) Longman Dictionary of Applied Linguistics. Longman.
4.
Stern, H.H.(1983) Fundamental Concepts of Language Teaching) OUP.
*Prof.
Dr. Dogu Akdeniz Üniv. Egitim Fak. G. Magusa/KKTC
Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik eki, 07 Ekim 2000, Sayi: 708,
Sayfa: 15
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa