Futbol bahçesinde gezinirken

 

Ümit Hassan*

     

Üç "F"nin fasizmi kolaylayan bir temel iktidar teknigi oldugu, bu bakimdan, futbolun kitle uyusturmada ezel bir metod saymak gerektigi gibi yüzeysel ve indirgeyici yorumlar çali süpürgesine bile direnç gösteremez.

 

Toplu eylem gücünün çarpitilmis biçimlerini de içerse, kolektivenin gücünü, kalinti düzeyinde, fakat sinifsal muharriklerle hizlanarak, kapitalizmin sancaktari Ingiltere'de futbol ile yeni bir platformda belirir. XIX. yüzyil.

 

Bu gelisim, haliyle, yari-yapay bir bölümlenmeyi beraberinde getirir. Basta isçi sinifi olmak üzere çalisan tabaka ve zümreler iskolu, yerlesim merkezi ve diger mekân ve islevlerin izdüsümüne göre takimlara taksim olunur.

 

Ne var ki, toplumsal gelisim-degisimde tek-yönlü "planlama" islemez.

Burjuvazi de bireyler düzleminde ayrisir ve taraftarlasir.

 

Sömürülen ülkelerde, esitsiz gelisme dogrultusunda ve tarihsel gelenek-görenekler çerçevesinde, ithal edilis biçimlerinin de etkisiyle, futbol zaman zaman daha da karmasIk süreçlerin bir yansimasi olarak vücut bulur. Ancak, futbolun yayginlasmasi ve yogunluk kazanmasi, onu, söz konusu süreçlerin, belli ölçeklerde, edilgen bir yaratigi olmaktan çikarir. Futbol öznelesir.

 

Milletlere ve kulüplere taksim olunmanin önemi malum. Ancak, üzerinde özellikle durulmasi gereken bu taksimattan ziyade, birimlerde hayatiyet

kazanan iç bütünlesmedir. Bu, en çok kulüplerde belirginlesecek ve gittikçe had noktalara varacaktir. (Her yerde bulunan örnekler Napoli ahalisinde doruklasir: Napoli taraftarlari, Italya'ya karsi 'Arjantin, Arjantin' diye haykirirlar.)

 

Ulusal düzeyde olsun, kulüpsel olsun, taraftarlik, söz konusu özerk kimlikle kendi görenegini cisimlendirir. Bu süreç, kolektif aksiyonun kismilestirilmis biçimlerinden birinin tezahürü olur, futbolun kitle ruhunu yaratir. Bu gelisimde, güdümlü iktidar tekniklerinin payi, muhakkak ki gündeme gelmistir, gelmektedir. Ancak, bu payin abartilarak, futbolun hafifsenmesi, bazi sözde entelektüellerin sahte gurmelik hokkabazliklarina benzer.

 

Öte yandan, futbol, ulusal tarihlerde de uyumlastirilmak yönünde ivme kazanmistir. Falan kolonyalist-emperyalist ülke futbol ile uygarlik ihraç etmis bulundugu yazar-çizerlerine ilan ettirir. Öte yandan mazlum ülkeler, kendi futbollariyla tarihsel bir hesaplasmaya girerler ve bundan ulusal heyecanlar üretirler. Müttefiklerin (ve Macarlarin) II. Dünya Savasi'ndaki onuru futbol ile korunmustur. Türkiye'de, milli mücadeleye hangi kulübün daha fazla katkida bulundugu konusu bir yarismaya döndürülmeksizin, gizli ve gizemli bir fazilet mücadelesine dönüsür.

 

Hülya Sabuncu, iki saat içerisinde, GS-Arsenal maçi boyunca okunan Ayet-ül Kürsi'nin, hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir sebeple okunmus olamayacagini zannettigini belirtmistir.

 

Bütün bunlar hayatin ayrilmaz cüz'leri olmustur. Estetik kaygilarla bütünlesen ve futbolu, Paris misali, "oynak bir sölen" olarak görenler az sayidadir ve kendi inceliklerini futbol ile özdeslestirirler: "Takim tutmayan" bu futbol sevdalilarin kabina en erisilmezi Prof. Dr. Ilhan Unat Hoca'dir.

 

Amma velakin, bu istisnai bir örnek-olaydir. Asil tipik ve karakteristik olan, mesela Prof. Dr. Mümtaz Soysal'in (dogru adiyla Mümtaz Hoca'nin)

Besiktasliligidir; veyahut Atila Ertuna'nin, Prof. Dr. Levent Köker'in veya Prof. Dr. Sükrü Sina Güner'in Fenerbahceliligi. (Hadi, yüksek

müsaadelerinizle, bendenizin iflah olmaz Galatasarayliligi.)

 

Tarih ile psikoloji kesismesi ve örtüsmesi, bilim tarihinde Wilhelm Reich gibi büyük ustalar yaratmistir. Dünyasini karartmaya çalisanlara karsi, izninizle, 'kafa buldugu', son dönemlerini bir yana birakirsak, Reich aslinda 'bir tane'dir. Bugün olsaydi ustad, kimbilir neler söylerdi. Geçelim.

 

Hellmut Ritter daha 1948'de "Irrasyonel Dayanisma Gruplari: Ibn Haldun'la Bagintili Bir Sosyo-Psikolojik Inceleme" baslikli makalesinde ki, yanilmiyorsam, Bebek'te (Istanbul'da) kaleme almistir bu incelemesini, ünlü asabiyet kavram (ve teorisinden) kalkinarak, çagdas çikarsama/uygulamalara girismenin olanaklarini arastirir. "Dayanisma", Ritter'e göre, öncelikle kan-birligi formlarinda, sonra -hayat tarzindan kaynaklanan- müttefikler arasinda ve koruyucu ile korunanlar arasinda olusur. Yazarin asil üzerinde durdugu, tabiatiyla, asabiyet aksiyonunun duygu ziplamalariyla çesitli sosyal iliskilerde tezahürü, iliskilerin uzun süre devam etmesiyle, ortak(lasa) is'lerde ortaya çikisidir. Böylelikle, "hayati paylasmak"tan, hayatin zorluklarini birlikte karsilamaktan kaynaklanan bir dayanisma duygusu/aksiyonu dogmaktadir. Bu da, bir çesit sosyal entegrasyonu besleyen bir ideolojiye dönüsebilmektedir. Ritter'i saglam bir zeminde görmek istersek, bütün bunlarin nitelikte olusumlar oldugunu da tekrar vurgulamamiz gerekir. Ritter, çagdas sosyalizmde yeseren isçiler arasi birlik, çalisanlarin kendilerine "ait olan"i (mülkiyet ya da kamu mülkiyeti degil, kendilerine ait bir dünyayi) özümsemeleri düsünce ve hissiyatindan dem vurur. Onun ta 1948'deki açilimi bugün için bile, futbol çözümlemeleri alaninda kayda deger zihin idmanlarina yol açabilir.

 

Is'in deruni vechesini kavramak için Gündüz Vassaf'in rahle-i tedrisinden geçmekten baska çare yok.

 

Türkiye kültür hayatinda, futbol'a "iceriden" bakan, kitle-birey diyalektiginin futbol'a iliskin özgül tezahürlerini özerklestiren, hatta bagimsizlastiran; futbol'u bir alt faktorler kümesi ikincilliginden kurtaran, futbol'u baglayan kisir döngüleri asan, futbol'un kendisini belirleyen kosullar karsisinda bizatihi bu faktörleri etkileyen yönünü vurgulayan bir yaklasimla içerisinde bulunan iliskiler manzumesini teshir eden, bunu yaparken de kendi taraftarlik konumunun çogullugu ile bireysel begeni -tercihlerinin niçin öyle oldugunu futbol dünyasi içerisindeki dinamikler açisindan gösteren en önemli- ve çogu zaman tek basina savasan-edib-bencileyin-Tanil Bora'dir. Bunu da, bitmez tükenmez enerjisiyle ve güzelim üslübuyla, bikmadan sürdürür. Romantiktir; ama is ölçüp biçimeye gelince zihnindeki "T" cetveli gündeme gelir.

 

"Sosyolojik" (ne demekse bu; bu satirlarin yazirini da alistirdi bu yeni-dünya, heyhat; 'sosyoloji' ilmi, XIX. Yüzyilda tarih ve teknoloji bilim olarak dogdugunda gelistiginde ona karsi reaksiyoner kalemsörler eliyle kotarilmis bir yave degil midir aslinda?) dogrusunu söyleyelim, tarihsel, politik ve ideolojik çerçevelerdeki yetkin çözümlemeleri, yeni sag(lar) ve yeni sag (enter)nasyonalizmi'nin önde gelen uzmanlarindan biri olmakla yetinmeyen Tanil Bora, böylece, futbol arkitektonosini yeni tasarimlarla dirilten bir futbol-yorum-esteti olma özelligini sürdürür.

 

Futbol bahçesinde gezinirken, gül derlememek olmaz; öyleyse, adini da koyalim: Umberto Eco, futbolizm'den söz eder. Sadece toplumsallik konusu

degil, bir beseriyet konusudur futbol Eco'ya göre. (Bizim "Eco"nun ise, bu kabil yaklasimlara, herhalde, çok uzak durdugunu tahmin edebiliriz.)

 

Futbol'a yönelik mudahaleci ve kisitlayici tavirlarin cinayetten farkli bir biçimde algilanmadigini; sagcisindan solcusuna, anarsistinden dindarina, çocugundan yaslisina, kadinina erkegine, devlete hatta yargi erkine, alt siniflarindan üst siniflarina uzanan ilgili herkesin ve her kurumun böylesi bir cinayete karsi haykirarak tepki gösterecegini belirtir Eco. (Umberto; öteki degil.) Müdahale ve kayitlamalara karsi isyan etmemek mümkün degildir; derin ve genis bir odaktir futbol. Oysa bir siyasal partiye hatta devletin bizatihi kendisine yönelik tavir ve eylemleri, bazi kesimlerin gizli-açik memnuniyetle karsilamalari olagan karsilanmalidir.

 

Ne demis Montaigne, "Bütün genellemeler yanlistir, hatta bu bile."

 

* Prof. Dr., Yakin Dogu Üniversitesi

 

Radikal Gazetesi Pazar Iki eki, 01 Ekim 2000, Sayfa: 8

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa