Sirket merkezli topluma tepki

Ahmet Insel

Sirket degerlerinin neredeyse dini degerleri tamamladigi Amerika'da, son zamanlarda sirket aleyhtari bir dalga yükseliyor. Sirket ideolojisinin mabedi konumundaki bu ülkede, toplumun önemli bir bölümü, sirketlerin günlük hayatta çok fazla konuda çok fazla yetki ve güce sahip olduklarini kamuoyu yoklamalarinda ifade ediyorlar. "Sirketler için iyi olanin, Amerikalilar için iyi olduguna" inananlar, deneklerin yarisindan az. Yakin zamana kadar, bu oran üçte iki civarinda olurdu.

Amerikan toplumu, sadece kamuoyu yoklamalarinda memnuniyetsizligini etmiyor. Bunu somut eylemlerle de gösteriyor. Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü toplantisi vesilesiyle parlayan karsi harekete sicak bakan veliler, okullardaki Coca -Cola ve Pepsi Cola reklamlarinin kaldirilmasi için harekete geçmis durumdalar. Wall Mart ve Home Depot gibi büyük magaza zincirlerinin yeni yerler açmasini engellemek için genis katilimli dernekler hizla güçleniyor ve yerel yönetimler üzerinde etkili bir baski olusturuyorlar. Birçok isyerinde, yönetimin empoze etmeye çalistigi fazla mesaiye karsi greve gidiliyor. Bu grevlere, ara kademe yöneticileri de katiliyorlar. Saglik hizmetlerinin kalitesizligine karsi, bu hizmetleri veren kuruluslari protesto eylemleri yayginlasiyor. Microsoft'a karsi açilan tekel pozisyonunu istismar etme davasinda, Amerikalilarin çogu Bill Gates'in gücünün kirilmasi gerektigini düsünüyor.Yakin zamana kadar Amerikan toplumunun elitleri konumunda olan ve her yaptiklarina bir hikmet atfedilen sirket yoneticileri de, bu memnuniyetsizlik dalgasindan nasiplerini aliyorlar. Farkli kamuoyu yoklamalarina göre, Amerikalilarin üçte ikisi, büyük sirketlerin yöneticilerinin gelirlerini ahlaken kabul edilemez derecede yüksek buluyor. Bugüne kadar Amerikan toplumu içinde çok marjinal kalan bir düsünce, piyasa elitlerinin fahis refah ve zenginliginin sayilari giderek artan fakirler ve dislanmislarin sirtindan kazanildigi fikri-giderek daha yaygin bir kabul görüyor. Bu piyasa elitlerinin küstah, çok bilmis ve toplumsal sorunlara karsi ilgisiz tavirlarina karsi Amerikan toplumunda hizla yayginlasan bir tepki var.Piyasa elitlerinin kutsal yayinlarindan biri olan Business Week, bu tepkiyi yeteri kadar tehlikeli bulmus olsa gerek ki, 11 Eylül tarihli sayisini bu konuya ayirdi. "Sirketlerin çok gücü mü var?" sorusunu kapaga çikaran derginin içinde yer alan degerlendirmeler, sirket kültürü ve tapinmasiyla büyük sirket yöneticileri aleyhtari tavirlarin, 1960'lardan farkli olarak, yalniz gençler ve ögrenciler tarafindan paylasilmadigini, hemen tüm kusaklara yayildigini gösteriyor. Bu durumun farkinda olan Al Gore, Demokratik Parti'nin kongesinde salonda bulunanlari, "büyük sigara üreticilerine, büyük petrol sirketlerine, ilaç gruplarina, büyük çevre kirleticilere, saglik kuruluslarina karsi ayaklanip, hayir demeye" çagiriyordu. Bunun ne derece samimi bir çagri oldugu süpheli olsa da, en azindan rüzgarin artik baska yönden esmeye basladigini göstermesi bakimindan anlamliydi.

Business Week, sirket hegemonyasi ve sirket kültürüne karsi olmanin artik moda oldugunu belirtirken, bunun aslinda tehlikeli bir moda oldugunu da ima ekmekten geri kalmiyor. Bunun sonunda, hükümetlerin sirketlerin gücünü sinirlayan düzenlemeler getirmek zorunda kalacaklarini ve bunun da sirketkârlarini düsürecegi hatirlatiliyor. Ama sorun da zaten burada. Çünkü giderek artan sayida Amerikali, sirket karlarinin artmasiyla toplum refahin artmasi arasinda dogrudan bir iliski olmadigina artik inanmaya basladigini ifade ediyor. Karin sirket yöneticileri ve hissedarlarinin refahini arttirdigi, bunun bedelini ise toplumun geri kalan kesiminin ödedigi inanci, pazar ekonomisi dininin Kâbe'sinde yayginlasiyor. Siyasal gücün daha fazla piyasasi ve sirketleri düzenlemesi gerektigi inancinin güçlenmesi demek, solun önümüzdeki dönemde daha etkili olma sansi tasidigina isaret ediyor. Albert Hirschman 1982'de yayimlanan bir kitabinda esas olarak anglo-sakson dünyasinda, insanlarin ortak yarar amaciyla harekete geçtikleri ve kamu alaninda eylemlendikleri devrenin ardindan bireysel mutluluk amacini öne çikardiklari dönemin geldigini, ama bunun yarattigi hayalkirikliginin yeniden toplu yarar amacli hareketleri gündeme getirmesi dinamigini inceler. Geleneksel tüketim kuramlarinin elestirip, genel oy sisteminin bu devrelerin olusumundaki rolüne dikkat çeker. Hirschman'in 80'lerin basinda yaptigi bu tespitin bugün için de geçerli olmaya devam ettigini, yukaridaki gelismeler sanirim destekliyor.

Amerika'da sirket aleyhtari bir toplumsal hassasiyet güçlenirken, hiçbir zaman sirket kurumuna çok fazla sicak bakmayan kita Avrupasi kültürü içinde, tepki giderek iktisat ideolojisine karsi yogunlasiyor. Bu tepkinin liderligini Fransa yapiyor. "Iktisadin Dehseti", "Iktisat Biliminin Arkasindaki Yalanlar" baslikli kitaplar, aylar boyunca en çok satanlar listelerinin en üst siralarindan inmiyorlar. Ama esas canalici darbeyi geçen haziran ayinda, Fransa'nin elit okullarindan birisinin ögrencilerinin Le Monde gazetesinde yayimladiklari 50 imzali bildiri oldu. Bildiride ögrenciler iktisat kuraminin bugün "gerçek bir sizofreni" içinde oldugunu, matematik kullanimi ve modellemenin kendi basina bir amaç haline geldigini ve mikroekonomi temelli neoklasik kuramin hegemonyasinin iktisadi somut gerçeklerden uzaklastirdigini, hakli olarak vurguluyorlardi. Mikroekonomi temelli neoklasik kurami, "hayali dünyada" geçen bir "Robinson Crusoe" ekonomisinden baska bir sey degildi.

Iktisat ögrencilerinin bu bildirisi, iktisatci camiasina bir bomba gibi düstü. Tüm akademik yasamlarini matematik iktisat üzerine insa etmis olan iktisatçilarin bazilari, rüzgârin ters yönde estigini görünce, iktisatçilarin matematikle "patolojik bir iliski" içinde oldugunu ifade etmeye basladilar. Bütün basinda, "iktisat egitimi nasil reform edilmelidir?" konulu yazilar bas köseye oturdu ve Milli Egitim Bakani, neoklasik yöntemin hegemonyasi altinda ve matematigin uygulama alani olarak kabul edilen iktisat disiplininde yöntemsel çogulculugu özendirecek önlemler almak geregini kabul etti.

Fransiz iktisat ögrencilerinin baskaldirisi, ayni zamanda egemen iktisat kuraminin var olan iktisadi düzeni mesrulastirma islevi görmesine karsi bir tepkiydi. Bu tepki, Belçika ve Italya'da kisa zamanda yanki buldu. Ingiltere'de ise, benzer fikirler Lawson'un "Iktisat ve Gerçek" adli 1997'de yayimlanmis kitabinda yer aliyordu. Ne var ki anglosakson dünyasinda iktisat ögrencileri, kita Avrupasi ögrencileri gibi tepkilerini  ifade etmekten daha uzaklar. Amerika'da üniversitelerin iktisat bölümlerinde, neoklasik ve matematik iktisat yapmayanlar, MacCarthy döneminin solculari gibi dislanmaya devam ediyorlar. Cambridge Üniversitesi'nde geçen aylarda toplanan X. Dünya Sosyal Ekonomi Kongresi'nde, egemen iktisat kuramina biat etmis olanlarin bu tavrinin tam bir "stalinizm" oldugu dile getiriliyordu. Iktisat doktorasi hazirlayan çogu ögrencinin bugün biraz karIsIk bir kuramsal metni anlamaktan aciz olmasi üzerine hayiflaniliyordu. Fransa'da ögrenciler memnuniyetsizliklerini protesto eylemleriyle ifade ederlerken, Amerika'da ögrenciler iktisat bölümlerine kaydolmayarak benzer bir tepki gösteriyorlar. Bu tepkinin genis bir bilgi sebekesi içinde örgütlenmesi amaciyla, "post-otistik iktisat gazetesi" gibi elektronik gazeteler kuruluyor.

Sirket merkezli bir toplumsal tahayyülle, mikroekonomi temelli neoklasik iktisat kurami arasinda varolan yakin iliski, önümüzdeki dönemde, iktisat ideolojisinin çok daha yaygin biçimde sorgulanmasini gündeme getirecek.

Türkiye'de de büyük medya kuruluslari da dahil olmak üzere, finans, ticaret ve sanayii alanlarinda büyük sirketlerin tepesini tutmus küstah, cahil ve benmerkezli piyasa elitlerinin tahakkümüne karsi yükselen bir toplumsal muhalefet, 12 Eylül' den gerçekten çIkIs anlamina gelmeyecek mi?

Radikal Gazetesi, Pazar Iki eki, 24 Eylül 2000

Not: Yazarindan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa