Mutlu devlet

Ahmet Insel

Yeni Kara Kuvvetleri Komutani Orgeneral Hilmi Özkök, görevi devir alma töreninde, artik alisIk oldugumuz bir konusma yapti. Generallerin devir teslim ve anma törenlerinde ya da emekliye ayrilirken, siyasal degerlendirmelerde bulunan ve siyasi hedef gösteren konusmalar yapmasi olaganlasti. Her firsatta konusan, hükümet ve siyasi partiler için emredici nitelikte degerlendirmeler yapan böyle bir yüksek askeri erkânin varligini burada tartismayacagiz. Zaten bu durumun ne anlama geldigi yeteri açiklikta kendini gösteriyor.

Yeni Kara Kuvvetleri Komutani'nin konusmasinda, diger konusmalarda rastlamadigim bir ifade dikkatimi cekti. Hilmi Özkök, metni dinleyicilere dagitilan konusmasinin bir yerinde, "devletin ve milletin mutlulugu, Atatürk ilke ve inkilâplarina, çagdas sosyal degerlere, aklin ve bilimin egemenligine inançla, baglilikla mümkündür" diyordu. Bu cümlede dikkatimi çeken, "devletin ve milletin mutlulugu" ifadesiydi. Milletin mutlulugundan kastedilen, herhalde onu olusturan insanlarin mutluluguydu. Bunu anlamak zor degil. Ama "devletin mutlulugu" ne demek?

Devletin mutlulugu nasil ölçülür? Nasil tezahür eder? Mutlu devletle, mutsuz devlet arasinda ne gibi farklar vardir? Bu ve benzeri sorulari cevaplamakta zorluk çektim. Milletin mutlulugunun somut isaretlerini iyi kötü almak, örnegin bunu kamuoyu yoklamalariyla ölçmek mümkün. Gerçi mutluluk gibi, evrensel bir tarifi olmayan, herkesin öznel biçimde algiladigi ve çogu kez nesnel durumuyla dogrudan baglantisi olmayan bir kavram, millet, toplum veya halk gibi kategorilerde de çok anlamli degiller. Ama tüm öznelligine ragmen, bir toplumun üyelerinin hallerinden memnun olup olmadiklari, onlarin ne kadar mutlu veya ne kadar mutsuz olduklarinin isaretleri olabilir.

Mutlulugun öznesi devlet olunca, nasil yapacagiz? Devlet mutlu veya mutsuz olabilen canli bir varlik mi? Bir insan mi? Canli olmayan bir varlik, mutlu olabilir mi? Olabildigini zannediyorsak, bizim bu varligi algilamamiz, üzerinde ciddiyetle düsünmemiz gereken bir durumun tezahürü degil midir?

Türkiye'de patrimonyal devlet gelenegi içinde, devletin kendisi için var olan bir özne olarak algilanmasi yaygindir. Devlet kâh bir ana gibi sefkatli, kâh bir baba gibi otoriter olur. Devlet, anne-baba gibi kutsaldir, çünkü toplumu O var etmistir. Son aylarda, sIk sIk krizinin de tutabilecegi tehditi altinda yasadik. Toplumun görevi, devletin sonsuza kadar varligini sürdürmesini saglayacak biçimde davranmaktir. Tarihi-toplumsal bilincimize kazili bu patrimonyal devlet olgusunu dikkate alinca, toplum onun istedigi biçimde davraninca devletin mutlu olabilecegi çikarsamasini yapabiliriz.

Devletin mutlu veya mutsuz olabilecegini kabul edelim. Ama sorun burada bitmiyor. Devlet canli bir organizma olmadigi icin, bu mutluluk veya mutsuzluk halini nasil algilar, hangi yolla bunu ifade eder? Hilmi Özkök konusmasinda, "devletin ve milletin mutlulugunun" nasil mümkün olabilecegini tanimladiktan sonra, bu mutluluk yolundan sapmanin "ülkeyi Ortaçag karanligina" götürecegini belirtip, buna karsi, "TSK ve Kara Kuvvetleri'nin sonsuza kadar Türkiye Cumhuriyeti'ni her türlü tehlikeye karsi korumaya kararli" oldugunu beyan ediyor. "Bu ugurda gerektiginde canimizi vermeye haziriz" diyerek, devletin mutluluguna kast edecek olanlara karsi, devletin mutlulugu için kendi canini feda etmeye hazir olanlarin var oldugunu hatirlatiyor.

Bütün bunlar, devletin ne zaman mutlu olup, ne zaman mutsuz olduguna birilerinin karar verebildigini, böyle bir yetkinin oldugunu gösteriyor.Mutluluk ölçümünden veya degerlendirmesinden ortaya çikan sonuca göre,  ayni kisiler kendilerine vazife çikarabiliyorlar. Durumdan vazife çikarmak, iste bu demek. Devletin mutlulugu, bu mutlulugun nabzini tutma yetkisini eline almis olanlarin algilamalarina bagli. Zaten bir kere devletin mutlu veya mutsuz olabilecegini kabul edince ve milletin mutluluguyla devletin mutlulugunu ayni düzeyde ele alinca, bunun böyle olmasi dogal ve kaçinilmaz. Devlet, devlet erkini elinde tutan kisilerden baska bir canli varliga tekabul etmedigi için, sonuçta devletin mutlu veya mutsuz olmasi, o erki ellerinde tutan kisilerin mutlu veya mutsuz olmalarindan farkli olabilir mi?

Bu konusmayi Hilmi Özkök'ün kendisinin hazirlayip hazirlamadigini bilmiyoruz. Bu, o kadar da önemli degil. Emekli orgeneral Çevik Bir'in hakli olarak belirttigi gibi, TSK içinde kimin, ne zaman ve nerede konusacagina hiyerarsi karar verir. Dolayisiyla Kara Kuvvetleri Komutani'nin konusmasini, sahsilestirmek yanlis olur. Konusmayi hazirlayan veya hazirlayanlar, belki çok fazla düsünmeden, bir refleks olarak "devletin ve milletin mutlulugu" (bunun yerine "devletin ve milletin bütünlügü" de diyebilirlerdi) tümcesini bir varolus hedefi olarak ifade edip, bunun yolunun aklin ve bilimin egemenligine inançla baglanmak oldugunu beyan ederlerken, bu hedefle bu yol arasinda derin bir çeliski oldugunu herhalde fark etmemislerdir. Hangi akil veya bilim, bize devletin mutlu veya mutsuz olabilecegini söylüyor?

Radikal Gazetesi, Pazar, Iki eki, 03 Eylül 2000, Sayfa: 4

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa