KAYPAKKAYA,68IN IBOSU
Muzaffer Oruçoglu
Aniden gelip yanima oturdu. Önümdeki kagida çizdigim gül ve nargile
marpucundan basimi kaldirip baktim ki o. Gülümsüyordu her zamanki gibi. Duru su
mavisinde isildayan çakil safligini çagristiriyordu bakislari. Kütüphanenin
bende merak ve dinleme arzusu yaratan, o fisiltili, malum kösesinden kalkip
gelmisti. Saatlerce okumanin verdigi bilgi yorgunluguyla sag avucuna gömdü
alnini. Güle ve nargile marpucuna bakti.
"Farkinda
misin bilmem," dedi, "bu okulda bir yigin degerli insan var. Bunlar,
yagmurunu tasiyamayan kararsiz kara bulutlar gibi gezinip duruyorlar."
Hiçbir
seyin farkinda degildim. Ayip olmasin diye kalemimi yatirip, sandalyeme
yaslandim. Kesat ve dilsiz bir iklimle dinlemeye koyuldum.
"Bunlar,
Köy Enstituleri ruhunun henüz kaybolmadigi ögretmen okullarinin en basarili
ögrencileri olarak seçilip buralara gönderildiler," diye sürdürdü.
"Her biri birer yagmur yüklü buluta benziyor. Bütün mesele, bunlarin bereketlerini bereketli
topraklara bosaltmalaridir."
Zamanin
disinda yasayan ve esnemeyi seven bir insan olarak aklimi biraz zorladim. Sözün
özündeki atesi sezinler gibi oldum. Kendi yüreginden her daim bir adim önde yürüyen
bu adamin beni örgütlemeye geldigini anladim.
Aradan
bir ay geçti. Içime uçurum suskunlugu çöktü. On kisi olduk. Kanadini mum
alevinde yakmayan pervanenin aski nicedir diyerek, Fikir Kulüpleri
Federasyonu'nun Çapa subesini, on kisi olarak kurduk ve ABD'yi hedef alan bir
kurulus bildirgesi yayinladik.
Kisa
bir zaman sonra müdür bizleri çagirdi, durumu sordu ve tümümüzü disiplin
kuruluna verdi. Ahmet Kabakli, Nihat Sami Banarli gibi taninmis hocalarin içinde
yer aldigi kurul, okuldan ihraç kararina vardi. Durumu ögrenince babamin sesi çinladi
kulaklarimda: "Rahat durmadin, köpoglu köpek! Simdi ne halt edeceksin,
koca Istanbul sehrinde!"
Ivir
zivirimi torbalayip okulun önüne çiktim. Yaptigimiz isin dogru olduguna
inanmama ragmen, yine de bir kusku vardi icimde. Mevsimsiz prensiplerin kurbani
olup olmadigimi anlamaya çalisiyodum. Basimi cevirip bir baktim ki gülümseyerek
geliyor. Yaninda birkaç "atilmis"la yaklastilar.
"Ne
o, çok çabuk binmissin Amentu gemisine, cennette bekleyenin mi var?"
"Sokakta
kaldik, sorun olduk," dedim.
Kikir
kikir güldü. Sag elini omuzuma koyarak, "bu halk bizi besler," dedi,
yeter ki sorun olalim. Sorun olmaktan korkan insan aç kalir, sorunlari çözemez."
Bakislari disiplin kurulunun karar aldigi odanin penceresine çevrildi.
"Bunlara aciyorum," diye mirildandi. "Bunlar, çocuklarin isaret
parmaklarindan korkuyorlar. Çocuklarin soru sormasi kadar güzel bir sey var mi
yeryüzünde?"
Bu
halk bizi besler'e bakiyordum ben. Çarpik adimlarla karsidan karsiya geçen
birkaç kisinin disinda kimsecikler görünmüyordu. Anamin yoksullar için söyledigi,
"ekmegi kuru, ayrani duru," sözü yankilaniyordu içimde.
Grevler,
köylü mitingleri, toprak isgalleri derken, Türk Solu dergisinin yazi kurulunda
yeniden bir araya geldik. Her zamanki gibi gözünün kuyruguyla süzerken gülümsüyordu
sirin sirin. Güzel seyler yapmanin verdigi rehavetle,
"Eeeee
anlat bakalim Haci Fisfis, yasamla aran nasil" diye sordu.
"Fena
degil," dedim. "Yasamimi mide kiyintisi ile moloz dösek arasinda sIkIsmaktan
kurtardim. Iyi oldu.. Köçek fistani gibi renklendi ruhum."
Keyfinden
gözlerinin içi isildadi. Sözlerimin gerçek anlamlariyla degil de çagristirdiklariyla
daha çok ilgilenir gibi bir hali vardi.
"Yasadigimiz
pratik, ortak yönlerimizi kesfetmemize ve çogaltmamiza yardimci oluyor. Yalniz
adamlar olmaktan çiktik. Sir kumkumasi, kesirsiz, mükemmel insanlar degiliz
artik. Lakirdiyi agzimizda çignemiyoruz. Yalin ve dogrudan bir tarza dogru
yaklasiyoruz. Tartismalari kökten sürme, yasayan düsüncelerle kaliteli hale
getirmeye çalisiyoruz."
Ciddi
seyler söylemesine ragmen sesinde içtenlikli, icli bir alay arzusu vardi.
Iyimserligini, bilgisinin ve pratiginin zemini haline getirmisti.
"Öyle
bir dünyada yasiyoruz ki marsivan esegi bile degismek zorunda kaliyor,"
dedim. "Anlam kazanmayan bir tek kipirti kalmadi. Deli
alacasindayiz."
"Dogru,"
diye onayladi. "Bizi bu hale getiren, ülkenin ve dünyanin durumudur.
Hayat, kelini körünü toplayarak iki ayaginin üzerinde dogrulmaya çalisiyor. Kültur
Devrimi ve Vietnam direnisi, dünyanin kabugunu çatlatti, özneye dönüstürdü
bizi. Güç olmanin zamanidir."
Ögrenci
hareketlerinin disindaydik. Ben köylü, o ise isçi hareketleriyle yakindan
illgileniyordu. Kitle hareketleri, 15-16 Haziran isçi direnisiyle doruk
noktasina eristi. Bunu 12 Mart darbesi izledi.
Uçurumdan
gelen seslere kulak verdim. Karsi zirvelere sis cökmüstü.
"Ekmek
torbalarimiz dibe vurdu," dedim. "Kitaplar ve zirve sisleriyle
basbasa kaldik. Halk denilen deryanin kiyisindayiz. Derya bizim içimizde ama
biz deryanin içinde degiliz. Korkuya kesmis, sessizlesmis bir deryanin
kiyisindayiz...
Elindeki
çöple, ayagina büyük gelen kara lastigin burnunu kurcaliyordu. Kasketi yana
kaymisti. Kiremit kizili killar basmisti çenesini.
"Darbe,
ülkenin mumlarini tek tek söndürüyor," diye mirildandi. "Mumu sönen
bir halk homurdanir, aci çeker. Sessizligi derinlestiren bu ögelerdir."
Sessizlestik.
Avurtlari çökmüstü. Mantigiyla hesaplasan magrur bir inatin egemenligi
altindaydi sesi. Güzel günlere olan inancinin disinda, her seyini yitirmis
gibiydi. Dervis sessizligiyle dinliyor, sag göz kapagini hafif indirerek,
kararli ve kesin konusuyordu. Zirvelerden inen sislerdeydi bakislarimiz.
Kafasinin
arkasina ve ensesine saplanan saçma yaralarindan ve kursun siyrigindan ilik kan
siziyordu kara. Derinlesen acilarda ve tüfek seslerindeydi kulaklari. Kafasinin
kanlanmis kara batan tarafini kaldirmak isteyince, yaklasan ayak seslerini
duydu. Basucuna dikilen askerleri dinlemeye koyuldu.
"Kafasi
parcalanmis. Silahi yok. Çevirin, ceplerini yoklayin. Kimligine bakin."
Sirtüstü
çevrilecegini anlayinca gözlerini yumdu. Kar, kan ve ter karisimi yüzde
taslasan safak aydinligina baktilar. Solugunu kisti, iç gözleriyle bakislari
izledi. Koynuna dalan ellerin soguklugundan ürperdi. Cüzdanin çevrilen ilk
sayfasindan buz mavisi bir ses yükseldi.
"Haydar
Mecit. Bu da kimmis? Köylülerden birisi olmali."
Ölüyü
birakip, kendilerini uçurumdan asagilara atanlarin pesine düstüler. Uzaklasan
ayak seslerini hassasiyetle izledi olu. Safak ayazinin uyusturdugu ellerini açligina
ve acilarina bastirarak dogruldu ve yarali bir kurt hirsiyla olay yerinden
uzaklasti sendeleye sendeleye.
Bir
arkadasla birlikte kendimi uçurumdan asagi atmis, yuvarlana yuvarlana gelip
buzlu suda konaklamistim. Iki saat sonra, sabah günesinin isildattigi karsi
zirvedeydik. Yirtici kuslarin gübreleriyle renklenen bir kayanin üzerinde
oturmus, olay yerine, Vartinik'e bakiyorduk. Müfrezenin silahsiz bir grubu
bastigini ve kimseyi ele geçiremedigini saniyorduk. Halbuki A. Haydar Yildiz
vurulmus, Ibo ise yarali haliyle kaçmisti.
Köyluler,
bitkin, kanli ve sararmis benziyle kapiyi çalan ölüyü görünce dehsete
kapildilar ve onu içeri almak zorunda kaldilar. Yaralarini temizleyip karnini
doyurdular. Büyük lastik ayakkabisinin içindeki karlari çikardilar, çoraplarini
ocak basinin üzerinde kuruttular ve ona hemen evi terkedip gösterecekleri
magarada kalmasini söylediler. Ayaz karanligi, karanlik ise gökyüzünü ve
daglari yutmus gibiydi.
Magara,
dayanilmaz derecede soguktu. Karanligi ve kipirtilari soluyarak bekledi.
Donacagini düsündü. Sizlayan yaralarini dinledi. Magarayi terkedip kara ve karanliga
karisti. Bu sefer bir ögretmenin evindeydi. Yaralari buzlanan, yanaklarinin
kilcal damarlari patlayan bu garip ölüyü, sicak bir misafirperverlikle agirladi
ögretmen. Ve sonra durumu, el altindan müfrezeye bildirdi. Zaten Ölü'yü aramaya
çikmisti müfreze.
Müfrezenin
pür silah eve girdigini gören Ölü, inadina ve sogukkanliligina halel
getirmeksizin gizlenmis derin bir irkilisle ayaga kalkti.
"Hiç
kimse kanundan kaçamaz. Seni Haydar Mecit sanmistik, dirilip kaçinca Ibrahim
Kaypakkaya oldugunu anladik. Maceran burada noktalandi."
Ödünsüz,
dik bir durusla tartismaya koyuldu müfrezeyle. Hayretten donakaldi köylüler.
Tartisma kelepçeyle noktalandi. Bir gün önce bir siriga baglanarak dagdan
indirilen bir ölünün sirik izine düsüp, buzlu ve çetin bir dere yolculuguna çiktilar.
Ayagindaki ayakkabi, müfrezeyle birlikte katetmeye çalistigi Kutuderesi'ni içine
alacak derecede büyümüs ve sulu karla dolmustu.
Cumhuriyet Pazar Dergi Eki, 03 Eylül 2000, Sayi: 754, Sayfa: 1-4-6
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa