Çocuklugun örselenen dünyasi
Kemal Inal
Çocuklugun sosyal tarihi, çocuklarin örselenmesinin de tarihidir. Çocuklari öldürmeden genelev ve profesyonel dilencilere satmaya, köle gibi çalistirmadan sert disiplin altina almaya, dövmekten sokaga atmaya kadar degisen bir çok uygulama, sadece Antikite, Ortaçag ve sanayilesme dönemine özgü olarak kalmadi. UNICEF'in degisik zamanlarda yaptigi çesiti arastirmalar hep ayni sonuçlari verdi. Savas ve siddete maruz kalan, irk ayrimciligina ugrayan, mülteci olan, sakat birakilan, angaryaya tabi tutulan, ölümcül hastaliklara yakalanan, yoksullugu iliklerine kadar yasayan, aç ve evsiz birakilan, yeterli ve dengeli beslenemeyen, uyusturucu ve para karsiligi seks yapmaya itilen, suça ve ensest iliskilere zorlanan çocuklara bugün dünyanin hemen her yerinde rastlanmaktadir. Üstelik artik yetiskinler gibi giyinip konusan ve küfür eden, profesyonel katiller gibi cinayetler isleyen, Lolita olmaya çalisan, oyun diye bilgisayar ve atarilerde nasil savasilacagini ögrenen, egitim maratonuna en hirsli biçimde hazirlanan daha çok çocuga rastliyorsa durum vahim demek.
Gelinen nokta, çocuklugun gelecegi açisindan iyimser olmayi zorlastiriyor. Durum öyle kötü ki, tipki birçok geleneksel oyun ve oyuncak gibi artik çocuklugun kaybolmasindan bile bahsediliyor (Örnegin, iletisimbilimci Neil Postman sirf bu konuyu irdeleyen bir kitap yazdi: Çocuklugun Yokolusu.)
O halde sormak lazim: Çocuklugu ve çocuklari bu kosullar içine sokan ne? Hemen çogu dönemde iktidarin ev içinde cisimlestigi kisi olan baba, bir otorite olarak çocuklar üzerinde belirleyici olsa da, sorun babalarla sinirlanamaz. Örnegin, Helen dünyasinin temel geleneklerinden biri olan patria potestasbabanin otoritesi, babalarin inisiyatifi ile degil, bizzat devletin yönlendirmesiyle uygulanmisti. Kilise de bu gelenegi bir biçimde devam ettirdi. Bati Avrupa'da kapitalizmin gelisimine kadar insanin bir de çocukluk devresinin, tipki bebeklik, yetiskinlik, yaslilik gibi, varliginin kabul edilmesinin kosullari olusmadigi icin çocuklar, "ayak altinda" daha uzun süre dolasmaya devam ettiler.
Çocuklara yönelik yeni bir sevgi / duyarlilik tarzinin gelisimini görmek için, yeni toplumsal sinif, deger, kavram ve yasam tarzlarinin ortaya çikmasini beklemek gerekti. Ancak bu gelisimle birlikte "romantik" ve "iyimser" bir çocuk anlayisi olustu ve ebeveynler anne sütünün yararini, kundaklamanin zararini, çocuklara görgü kurallarini ögretmenin faydasini vb. ögrendiler. Philippe Aries, okulun çocuklugu zorunlu kilarak modern döneme geçisin önemli bir basamagini olusturdugunu, Neil Postman de matbaanin bulunmasiyla çocuklar ve çocukluk üzerine modern didaktik kitaplarin yazilmaya basladigini yazdilar. Matbaa sayesinde artan basili yayinlarla bilinçlenen ebeveynler, çocuklarinin çocuklugunu kesfetmeye basladilar. Okulun, çocuklari yetiskin yasamin olumsuzluklarindan uzaklastirmasi, çocuklar için okul ve çevresinde yeni bir hayatin olusmasina yolaçti. Sosyal tarihçilerin belirttigi gibi, kuskusuz Bati Avrupa'daki bu süreç, öncelikle üst ve orta siniflarda gerçeklesti, emekçi kesimin çocuklari, yine on-oniki yaslarindan itibaren sabahin köründe maden ocaklarinin yolunu tutmaya ve dilendirilmeye, hirsizlik yaptiklari için sehir meydanlarinda asilmaya devam edildiler. Bu olumsuz kosullara paralel olarak, 17. yüzyildan itibaren Locke ve Rousseau ile birlikte gelisen iyimser ve romantik çocukluk anlayisi, çocuklari örseleyici kosullardan kurtaramadi. Çocuklarin kendilerine ait hak ve ayricaliklarinin bulundugu, çocu(klu)gun saf ve temiz oldugu, çocuklarin iyi yetistirilmesinin moral bir görev sayildigi ve görgü kurallarina göre çocuk yetistirmenin bir norm olarak görüldügü bu yeni dönemin tüm sinif, cinsiyet, ülke, bölge vb. için uygulama sansini buldugunu söylemek güç. Aydinlanma döneminin çogu filozofu, Kalvenci günahkâr çocuk anlayisina karsit olarak hümanist bir orta sinif çocukluk ideolojisinin yolunu açan çocuktaki masumiyet, iyilik ve sadeligi yüceltti, kötülük ve kusurlari, Hiristiyanligin aksine, çocuklarin kendilerinde degil, doga ya da toplumda gördü. Bu, çocuklarin aile içinde bir yük degil nese ve haz kaynagi olarak görülmelerine yol açti ama çocuklar araçsalci mantigin yeni toplumsal nesneleri olarak tarihteki yerlerini aldilar.
Modern yönetim ve ulus-devletler, onlardan itaatkâr birer "yurttas", sanayi burjuvazisi verimli birer "isçi", kilise erdemli birer "mümin", ebeveynler de ailenin "gururu" olmalarini beklediler. Artik çocukluk ve çocuklar, modernizm ile birlikte kurumlarin agina takilmislardi. Aydinlanma dönemiyle birlikte onca yenilige ve gelismeye karsin, çocukluk ve çocuklar (soyagaci, yas, okul, zenginlik vb. açisindan) "tanimlanmaya", çesitli yeni bilimlerin (psikoloji, pediatri vd.) arastirma nesneleri olmaya, mistisizmin oyuncagi haline getirilmeye baslandilar. Nihayet, 19. yüzyilda romantik görüs çerçevesinde kurulan "kurtarici çocuk miti", çocuklarda güzel, yüce ve kutsal bazi nitelikler bulmaya, çocuklardaki bu olumlu niteliklerle de yetiskinlerin çürüyen toplumsal yapisinin yenilenmeye baslayacagini düsünmüstü. Bati edebiyatindaki Hucklebery Finn, Oliver Twist, David Coperfield, Silas Marner, Heidi, Pollyanna gibi çocuk figürler, neredeyse ilahi nitelikler atfedilen kurtarici çocuk mitinin örnekleri olarak romantik yazinda yerlerini aldilar. Kuskusuz, çocuklarin edebi yapitlarda gerçeklikten soyutlanarak mitlestirilmesi, çocuklarin giderek artan bireysel ve toplumsal sorunlarinin gözlerden gizlenmesini saglayamadi.
Modern dönemlerle birlikte teolojik ve metafizik terbiyenin yerini seküler ögrenimin almasi, çocuklari özgürlestirmedi. Okul, çocuklar için yeni bir kapatma (tipki manastirlar gibi) ortamina dönüstürüldü. Kilisenin ilahi müziklerinin yerini ulusal marslar aldi, kendini kirbaçlayarak içindeki seytani kovma uygulamasi yerini ulus adina beden egitimine birakti. Ulusal sadakat, dayanisma ve aidiyet, çocuklar icin milli bayram ve ulusal mitolojilerde somutlanan yogun bir tören pratigi yaratti. Tek tip elbise (üniforma) içinde törenlerde üstlenilen görevler (bayragi selamlama, milliyetçi siirler okuma ve sarkilar söyleme, ulusal günleri ve kahramanlari anma, liderlik kültüne tapinma, milli özdeyisleri ezberleme vb.), çocuklari benzerlikten kaynaklanan hayali bir esitlik ortamina soksa da, ulusun bazi çocuklari "öteki"lere göre daha varsil bir hayati yasamaya devam ettiler. Ulus-devletlerin çizdikleri ideal çocuk portreleri, bir tür sömürücü paternalist politikanin yolunu açti. Milliyetçi pratikler içinde çocuklar idealize edildikçe, hep çocuklari "bir seylerden koruma" güdüsünü mesrulastirmaya çalisan devletler, bu düsüncelerini ailelerdeki uzantilari olan babalar araciligiyla uygulamaya çalistilar.
Modern çocukluk paradigmasini ifade eden bu paternalist politika, Freud ve Dewey gibi filozoflarca temellendirilmeye çalisildi. Freud ve Dewey gibi filozoflar, çocuklarin yetiskinlerin denetimleri altinda olmalari gerektigini son derece "bilimsel" teorilerle kanitlamaya girismislerdi. Bu konum, orta sinif çocukluk ideolojisiyle gundelik hayata aktarilmaya, sivil alanda ailelerin tesne olmasiyla da çocukluk ve çocuklar, yetiskinlerin yarattigi modalarla kaliplastirilmaya çalisildi. Saglik, egitim/okul, sinema, giyim, tiyatro, spor, kültür, eglence ve tatil, görgü kurallari, oyun ve oyuncak gibi toplumsal yasama konu olan hemen her alanda çocuklara yönelik yaratilan modalarin ardinda, elbette kapitalizmin kâr güdüsünü aramak da gerekir. Yeni orta sinif çocukluk ideolojisinde çocu(klu)gu tanimlayici yeni nitelikler (fiziki kuvvet, moral terbiye, zekilik ve akil, hijyen vb.), yarismaci etik içinde çocuklarin yeni yaris atlari olarak kullanilmasini ifade etti. Modern bir aile imaji içinde sosyallestirilmeye çalisilan cocuklarin sirtlarindan yetiskin hazlari giderilmeye çalisildi. Bu yeni imaj konusunda modern devletler, aileleri yalniz birakmadi, örnegin ders kitaplarinda toplumsal gerçekligin nasil çarpitilabileceginin örnekleri verildi: yoksul ülkelerin alfabelerdeki resimlerde konforlu esyalar, saglikli çocuklar, temiz çevreler, vb., imaj-gerçeklik çeliskisinin en popüler örnekleri oldular.
Bir baska çalismamda yazdigim bir cümle ile bitirmek istiyorum: "Çocuklari hem günluk hayat pratigi (arkadaslik, oyun vb.) hem de kurumlar (okul, aile, izcilik, spor vd.) içinde tanimlayan, onlara büyük görev ve sorumluluklar yükleyen, onlari büyük idealler adina yükümlü kilan, yogun milliyetçi pratikler içinde terbiye eden, esitlik adina tekbiçimli simgeler içinde davranisa iten bir bakis açisinin çocuklari, biçimlendirilmesi, doldurulmasi ve yönlendirilmesi gereken toplumsal nesneler olarak görmesi kacinilmazdir". O halde mesele, çocuklari nesne olarak degil, özne olarak görmekten geçiyor. Bunun yolu ise çocuklari örselememek.
Radikal Gazetesi, Pazar Iki Eki, 03 Eylül 2000, Sayfa: 4