GÜLMECE: Yaratici bir bulus
ve yeni bir bakis açisina siçrama
Rita Urgan
Kaynak: New
Scientist, 27 Mayis 2000
Gülmece
yetenegimiz gerçekten de insanin kafasini karistiracak bir nitelige sahip.
Arastirmalar yasamimizda kahkahanin, öteki güçlü duygu türlerine kiyasla, bes
kat daha fazla yer tuttugunu ortaya koyuyor. Gülmece yasamimiza bir doygunluk
sagliyor. Ne var ki, bilim adamlari beynimizde gülmeceden anlamamiza yol açan
sürecin özüne inme yönündeki girisimlere yeni yeni basladilar. Elde edilen
bulgular ise hiç de beklendigi gibi degil.
Kahkaha,
son derece gizemli, belki de amaci belirsiz bir sey olarak, oldum olasi insanin
ilgisini çekmistir. Yazar Arthur
Koestler kahkahayi
insanoglunun lüks bir tepkisi olarak nitelendirmis, "Görünürde herhangi
bir dirimsel amaca hizmet etmemesi açisindan esi benzeri bulunmaz bir
özellik," biçiminde dile getirmistir. "Uzay Yolu" dizisinin
sivri kulakli garip yaratigi Spock
da insana özgü bu
davranis karsisinda hayrete kapilmis, kaslarini kaldirarak, "Gülmece denen
sey içinden çikilmasi güç bir kavram. Mantiga sigar hiçbir yönü yok," der.
Saka
yapma, ya da sakadan anlama yetisinin ne oldugu, beynin hangi bölgesinin bundan
sorumlu oldugunu arastirmaya koyulduklarinda kimi arastirmacilar söz konusu
yetinin insanoglunun evrim sonucunda sonradan
edindigi bir özellik oldugu
görüsünden yola çiktilar. Kimileri bunun beynin derinliklerine, ya da ilkel
duygu merkezine gömülü ise yaramaz bir artik oldugunu düsündüler. Bir baska
grup da insanoglunun anlasilmasi güç, saçma, ya da açik saçik seylere neden
yogun bir ilgi gösterdigi konusuna evrimsel açiklamalar getirmeye çalisti.
Kahkaha
merkezi
Sinirbilim
uzmanlari, beynin üst düzey düsünmeden sorumlu bölgesi, prefrontal korteksin
zarar görmesi durumunda bireyin saka ve egretilemeler yapma, yaratici
baglantilar kurma gibi özelliklerden yoksun kaldiklarini biliyorlardı. Ne var
ki, böylesi bir zararin yol açtigi etkiler kisiden kisiye büyük farkliliklar
gösterdiginden, bu konuda tek bir modele ulasilamadi. Derken, Kaliforniyali bir
grup cerrah 1998 yilinda sarali bir kizi ameliyat ettikleri sirada beynin
solundaki ek motor bölgesinde bir noktayi uyardiklarinda kizin neselenerek
kahkahalara bogulduguna dikkat çektiler. Bu son derece sasirtici bir seydi,
çünkü sözü edilen bölge beynin bedensel eylemlerden sorumlu bir bölgesi olarak
bilinmekteydi.
Gelgelelim,
daha kapsamli arastirmalar sayesinde gülmece tepkisinin zekâya iliskin
cografyasi giderek su yüzüne çiktikça, kimi bilim adamlari belli seyleri gülünç
bulma yetisinin insanoglunun beynin çok dogal ve son derece genel bir
düzenegine, bir baska deyisle, yasanan her anin duygusal bir degerlendirmesini
yapma gereksinimine yanit vermek amaciyla ustaca gelistirdigi bir sey olduguna
inanmaya basladilar.
Degisim
duygusal tepkileri devinime geçirir. Bu yüzden insanoglu kisa sürede bu tür ani
degisimlerden kendisine bir mutluluk payi çikartmasini ögrenmistir.
Gülmece
ile ilgili kuramlar oldukça eskilere dayaniyor. Plato
tarafindan
öne sürülen ve uzun süre geçerliligini koruyan bir görüs, gülmecenin bireye
keyif veren bir üstünlük duygusundan baska bir şey olmadigidir. Buna göre,
insanoglu baskalarinin içine düstügü güç durumlar karsisinda büyük bir keyif
alir.
Kant
ve Freud
ise,
saka yapmanin en can alici noktasina saçma bir biçimde patlak veren zekâsal bir
gerilim olusturmaktan ibaret oldugunu düsünüyorlardi. Böylece, birikmis enerji
bir kahkaha seliyle güvenli bir biçimde disariya akmis oluyordu. Ne var ki,
gülmece ile ilgili çagdas kuramcilarin büyük bir bölümü Aristo
'nun sakanin
olumsuzluklar karsisinda gelistirilen bir tepki oldugu görüsünden yola çikarlar.
Sakanin
dilsel yapisi
Edinburgh
Üniversitesi bilisimsel dilbilim uzmani Graeme
Ritchie yalnizca
gülmeceye degil, ayni zamanda makinelerde kavrama ve uslamlama gibi konulara da
isIk tutmak amaciyla sakalarin dilbilimsel yapisini arastiriyor.
Ritchie'ye
göre, sakalari belli bir formata yerlestirmek olanaksiz. Ancak bunlarin büyük
bir bölümünün dinleyicinin kafasinda ani ve sasirtici bir kavramsal degisim
yaratma amacindan kaynaklandigi saniliyor. Güldürü ustasi, bir durum ya da
sorunu ortaya atip bunu olasi, ancak hiç beklenmedik bir yorumla gelistirir.
Öyle ki, en can alici noktasi insana saçmagelse bile, dinleyici ustaca
kotarilmis anlamsal bir uygunluk oldugunun bilincindedir ve o ansizin agizdan
çikan "hah" sözcügü onu kahkahaya bogar. Bu açidan bakildiginda,
gülmece yaratici bir bulustan, yeni bir bakis açisina yapilan bir siçramadan
baska bir sey degildir. Zeki bir bulus durumunda, söz gelimi, bizi terleten bir
bulmacayi çözüme ulastiran bir ipucunu eninde sonunda yakaladigimizda, eski bir
dostumuzu yillar sonra tanidigimizda, ya da elimizdeki bilete büyük ikramiyenin
isabet ettiginin ayirdina vardigimizda neler yasariz? Bu gibi durumlarda da
ayni coskuyu, ayni kipirtiyi duyar, yüksek sesle kikirdayabiliriz de.
Buraya
kadar her sey yolunda . Ruhbilimsel açidan ele alindiginda, gülmecenin yaratici
bir kavrayis oldugu söylenebilir. Peki, ya konuya sinirsel açidan
yaklasildiginda ne tür olaylarla karsilasiriz?
Oyun
ve beyinsel serüveni
Burada
ilk sorun, bir yatisma sinyali islevi gören, zorlu ve yikici bir oyun yarattigi
alayci saldirganlik sonucunda içgüdüsel olarak üretilen kahkaha sesi ile
anlaksal bir bulusa bagli olarak yasanan sevincin ürünü olan kahkaha arasinda
bir ayirim yapmaktır. Memelilerin gelismesinde oyunun önemli bir yeri vardir. Fareler
bile
çekismelerinin bir felâkete dönüsmesini engellemek için kendilerine özgü,
duyulamayacak denli yüksek perdeden ciyaklamalar üretirler. Sempanzeler
, sinirli
bir biçimde esnercesine agizlarini açip, bir yandan da "Ah, ah" diye
soluduklari "sakaci
bir çehre" takinirlar.
Insanlarda
ise bu sinyaller gülüs ve kahkahalara dönüsmüstür. Arastirmacilar oyun, ya da
sevincin göstergesi olan bu içgüdüsel sinyallerin saka gibi bilissel bir
olaydan çok toplumsal durumlardan kaynaklandigina inaniyorlar. Iste bu yüzden
insanlar paten kayarlarken, ya da gidiklandiklarinda gülüyorlar. Gülerlerken,
iç dünyalarinda hiç eglenmeseler de, disaridan oynuyormus izlenimini veriyorlar.
Demek
ki, gerek toplumsal gerekse bilissel türdeki kahkahalar beynimizde ayni
disavurumsal düzenekle, yani gülüs ve coskulu seslerin üretilmesine yol açan
duygu ve motor devreleriyle baglantili olarak meydana geliyorlar. Iste böylesi disavurumsal
bir düzenegin varligi beyin ameliyati sirasinda soyutlanmis bir motor kusaginin
uyarilmasi sonucunda neden bireyin kahkaha attigina IsIk tutabilir.
Ne
var ki, yaratici degisim kurami gerçek içgüdüsel kahkahalarin daha kapsamli bir
beyinsel etkinligin, bir baska deyisle, daha genel düsünsel süreçlerin bir
ürünü olmasi gerektigini öne sürüyor.
Gülmecenin
kimyasal süreci
Bilim
adamlarinin elde ettikleri bulgular da tam tamina buna uyuyor. Londra'daki
Sinirbilim Enstitüsü uzmanlarından Ray
Dolan ve
ekibiyle birlikte çalisan Aberdeen Üniversitesi ruhbilimcilerinden Vinod
Goel "tek
olay" islevsel manyetik titresimli görüntü (fMRI) adiyla bilinen yeni bir
yöntemden yararlandi. Manyetik titresimli görüntüleme tarayicisi zekâya iliskin
etkinligin beraberinde getirdigi oksitlenmiş kandaki degişimleri izlemek için
güçlü manyetik alanlardan ve radyo dalgalarindan yararlaniyor.
Birkaç
yil öncesine dek, manyetik titresimli görüntüleme arayicilarinin yeterince
güçlü bir sinyal elde edebilmeleri için birkaç dakikalik bir etkinligin
ortalamasini almalari gerektiginden, söz gelimi bir sakayi kavramak, gibi hizli
bir düsünce sürecinin izlenmesinde bunlardan yararlanilamiyordu. Ancak kisa bir
süre önce yarim saniyelik "enstantaneler" alinmasina olanak taniyan
yepyeni yöntemler gelistirildi. Böylece beyin tarama laboratuvarlari her tür
uslamlama ve sorun çözme etkinliklerinin yani sira, gülmeceyi de arastirmaya
koyuldular. Goel, beyin taramasinin iyi bir sakanin tadina varilmasi için hiç
de ideal bir yöntem olmadigina dikkat çekerek arastirmasinin sorunsuz
olmadigini dile getiriyor, ancak yine de bir sakanin kavranmasinin genis çapli
bir zekâsal degisimi gerektirdigini savunan kurami destekleyen somut kanitlar
elde ettigini belirtiyor.
Taramalar
insanlarin belli bir sakayi dinlerlerken prefrontal kortekslerinin
aydinlandigini, özellikle de sag prefrontal korteksin anlaksal arama ve sorun
çözmede önemli bir yer tuttugunu ortaya koydu. Gelgelelim, depolanmis, bilginin
su yüzüne çikartilmasina çalisan, basin her iki yanindaki temporal loblarda da
bir etkinlik söz konusuydu.
Beyindeki
yeni bölge
Derken,
sakanin en can alici noktasinda yeni bir bölge devreye girdi: Yörüngesel
prefrontal korteks. Beynin göz yörüngelerinin ardina yerlestirilmis olan bu
bölgeleri bilginin degerlendirilmesi ve degerlendirme süreci boyunca ortaya
çikan duygularla baglantilidir. Beynin bu bölgesi zarar görmüs olan kisiler
duygudan yoksundurlar ve yargilamada zorlanirlar. Hangi eylem ya da yanitlarıi
iyi ya da kötü oldugunu bilemezler, çünkü bu seçenekler onlari belli bir yöne
itecek ne bir keyif, ne de aci duygusu yaratirlar.
Durum
böyle olunca, görüntüler çok genel etkinlikleri ve kimi ani degisimleri
gösterir. Goel beynin sakalara tepkisi ile ilgili olarak ögrenilecek daha çok
sey olduguna inaniyor, ancak, en azindan, simdiye dek elde edilen bulgularin
beyinde tek bir kahkaha
modülü oldugu
görüsünü pekistirdigine dikkat çekiyor.
Gerçekten
de, 1997 yilinda, William
and Mary College ruhbilimcilerden
Peter
Derks tarafindan
gerçeklestirilen ve oldukça farkli bir yöntem olan EEG kayitlarindan
yararlanilan bir arastirma da ayni sonucu ortaya koymustu. Deneklere ard arda
sakalar dinletilirken, ya da okutulurken Derks beyinsel etkinliklerde meydana
gelen irili ufakli dalgalanmalari kaydetti. Sakalarinin deneklerde gerçek bir
keyif duygusu yaratip yaratmadigini anlamak için, Derks deneklerin agizlarinin
köselerindeki zigomatik kaslarina ek elektrotlar ilistirerek en ufak bir
gülümseme belirtisi olup olmadigini izledi. Derks'in dikkatini çeken ilk sey anlaksal
etkinligin çarpici bir biçimde yaygin oldugu, özellikle de prefrontal ve
temporal loblar üzerine yerlestirilen elektrotlardan güçlü bir sinyal
alindigiydi. EEG her ne kadar fMRI denli ayrintili bir anatomik görüntü vermese
de, sakanin kavranmasinin ani bir yaratici degisimi gerektirdigi yönünde çok
daha somut kanitlar sunuyordu.
EEG
kayitlari milisaniyesi-milisaniyesine bir görüntü vererek saniyesi saniyesine
görüntü vere fMRI'yi süre açisindan gölgede birakir. Tablolari gözden
geçirdiginde Derks dalgalanmalar gösteren EEG kayitlarinda birçok gizi
aydinliga çikartan bir dizi uç noktaya aninda tanik oldu. YaklasIk 220
milisaniye sonra (saniyenin yaklasIk beste biri), genelde pozitif bir
elektriksel gizilgüce dogru çarpici bir dönüs oluyordu. YaklasIk 360 milisaniye
geçtiginde ise beyin ansizin negatif durumuna geri dönüyordu. Bu uç noktalar
EEG'de çok iyi bilinen, ancak çok ender bir arada görülen, iki olgudur.
Sinirbilim
uzmanlari bu iki uç nokta arasindaki ani degişimlerin ne anlama geldigini daha yeni
yeni kavramaya basladilar. Massachusetts General Hospital uzmani Eric
Halgren pozitif
dalganin sinirsel etkinlikte meydana gelen genel bir duraklamanin ürünü
olduguna inaniyor. Kafatasinin disinda alinan pozitif sinyal nöronlarin
içindeki negatif bir gücü yansitir. Halgren'e göre, bilginin islenmesi
açisindan ele alindiginda, beyin kimi etkinliklere ansizin son vererek, önemsiz
devinimleri bastiriyor ve sesten yeni görüs ya da olaylarin çikmasina olanak
taniyacak her tür beklenti durumunu yok ediyor. Öte yandan, diger nokta
nöronlarda, genellikle bellek ve korteksin baglanti bölgelerinde yogunlasan,
bir coskuyu yansitiyor ve karsitligin bir kaniti sayiliyor. Bu durumda beyin
hücreleri saliverilerek bir düsünce üzerinde arastirma yapmalari ve yogunlasmalarina
olanak taniniyor. Kisacasi, bir tepki frene basarken, öteki gaza basiyor.
Ikisini bir araya getirdiginizde Derks'in EEG kayitlari son derece
incelikliymis gibi görünüyor.
Anlatilan
bir fıkra beyinde ilk önce bir sorgulama ve beklenti durumuna yol açiyor ve bu
asamada mantikli bir yanit bulmaya koyulup kestirimlerde bulunuyoruz. Derken,
fikranin en can alici noktasi sonuyla ilgili bir ipucu verir. O zaman hemen
eski beklentilerimizden siyrilip, kendimizi oldukça farkli bir kavramsal duruma
göre yeniden ayarlamak zorunda kaliriz.
Derks
insanlari en çok güldüren seyin ne oldugunu da arastirdi ve bunun fikranin
kendisinden çok, can alici noktasini kavrama hizi oldugunu gördü. Öyle olunca,
insanlar genellikle sonu önceden belli fikralardan keyif aliyorlardi. Usta
komedyenler, hiç kuskusuz, bir fikra evirip çevirerek anlata, zekâsal degisimi
alabildigine yasatma ve en can alici noktasini olabildigince sona birakarak
insanlarda kesfetme duygusunu yogun bir biçimde yasatma konusunda uzmandirlar.
Bulmacanin
çesitli parçalari sonunda yerli yerine oturuyor. Gülmece, beynin uzmanlasmis
bir bölümünün ürünü olmaktan çok, çok daha genel düsünce süreçlerinin bir
sonucu. Gülmece,
saka ya
da fikranin
sinsi
dilsel yapisiyla ortaya çikan bakis açisinda yaratici bir degisimi
gerektiriyor. Hiç beklenmedik bir seyin yanit olabileceginin kesfi, bu yanit
saçma sapan olsa bile, kisiye büyük bir keyif veriyor ve onun gülümsemesine,
kimi zaman kahkahalar atmasina neden oluyor. Iyi de, kafamizin karismasi
bizleri neden bu denli keyiflendiriyor. Böylesi bir tepki insanlar açisindan
nasil bir deger tasiyor?
Bu
keyif neden?
Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü'nden Marvin
Minky gülmece
yetisinin mantik ve uslamlamamizdaki yanlislarin su yüzüne çikartilmasi amaciyla
evrildigini öne sürüyor. Minsky sonuçta ortaya çikan kahkaha ve keyfin bireyin
yanlis yola sapmasini engelledigini, bu yanlislardan bir ders almasina yardimci
oldugunu dile getiriyor.
Gelgelelim,
kimi bilim adamlari insanlarin bir yanlisi bulur bulmaz gülmediklerine, ancak püf
noktasini yakalayip sonucu bulduklarinda kahkahayi bastiklarina dikkat
çekiyorlar. Yanit, çogu kisi ayirdinda olmasa bile, beynin bilinçli her an
meydana gelen belli basli olaylara duygusal ya da metabolik bir tür uyum saglayacak
biçimde tasarlandigi olabilir. Fiziksel ve zekâsal durumumuz her an olup
bitenlere uyum saglamaya terleme, kan basinci ve daha baska fizyolojik
etkilerle kendisini belli eder. Ayni sey beyinde de meydana gelir ve sinir
iletkenleri zaman zaman alarma geçip, kimi zaman uykuya dalarak aradaki
dengenin sürekli dalgalanmasina neden olurlar.
Görüldügü
gibi, gülmecenin öyküsü daha da gelistirilebilir. Yasanan an ile ilgili olaylar
üzerinde hizli bir duygusal degerlendirme yapmak beynin en temel görevlerinden
bir tanesidir. Enerji ve uyarilma düzeyleri göz açip kapayincaya dek geri
gönderilmek zorundadir. Bu ani degisimler ya olumlu, ya da olumsuz duygular
yaratacaktir. Goel'in deneyinde etkin duruma geçen yörüngesel korteks bu tür
duygularin daha yüksek bir düsünce düzeyine aktarilmasi açisindan beynin en
uygun bölgesidir.
Tüm
hayvanlar, en azindan sicakkanlilar, dis olaylara göre sürekli olarak irili
ufakli degisikliklerle uyum saglamaya elverisli bir biçimde tasarlanmislardir.
Ancak insanlar dil sayesinde kendilerine çok daha karmasIk bir iç dünya yaratmislardir.
Bu nedenle yalnizca çevrelerine degil, kendi düsüncelerine de duygusal açidan
tepki gösterebilirler. Yaratici bulusun keyif verici yönünden yola çikan insanoglu
bu dogal tepkiden en iyi biçimde yararlanmasini ögrenmistir. Kimileri bulmaca
çözmekten, kimileri ilginç plaka numaralarini izlemekten büyük keyif alir.
Evet, gülmece insanoglu için yalnizca bir lüks olabilir, ama bunun ardindaki
düzenek evrim sonucunda sans eseri ortaya çikan bir sey degildir. Derks'in de
belirttigi gibi, "Bana kalirsa, gülmece aklin çarpitilmis bir aynasidir.
Yaratici oldugu denli, kavramayla ilgili çözümsel ve dilsel bir seydir. Gülmecenin
usumuzda nasıl islendigi tam olarak kavrandiginda, genelde nasil isledigi
konusuna da bir açiklama getirilmesi isten degildir."
Cumhuriyet, Bilim Teknik Eki, 02 Eylül 2000, Sayi: 702, Sayfa: 12-13
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa