TÜRKIYE'DE BILIM: Nasil gelistirilir ve çogaltilir?

Prof. Dr. Oguz Baskurt

Devlet arastirma finansmani sistemini düzeltmezse, sistemik bir basari zordur

Son yillarda uluslararasi indekslere kayitli dergilerde yayinlanan Türkiye adresli yayinlarin sayisinda önemli bir artis oldugu açikça görülüyor. Bir çok kaynak bu artisi Türkiye'nin bilimde önemli asama kaydettigi biçiminde yorumluyor. Türkiye'de "bilimden sorumlu kurumlar" (Yüksek Ögretim Kurumu, üniversiteler) bu verileri basarilarinin ölçüsü olarak kullaniyorlar. Örnegin, son dönemde yayinlanan "falanca üniversite" adresli yayinlarin sayisi, bu dönemdeki rektörün uyguladigi politikanin basarisi veya basarisizligi olarak degerlendiriliyor. Bu tür degerlendirmeler gerçekte ülkenin veya bir kurumun bilimsel üretimdeki yerini, bilimsel gelismisligini ne kadar yansitiyor? Türkiye'nin uluslararasi atif indekslerinde yer alan yayin sayilarina göre yapilan listede üst siralara yükselmesi, ülkede önemli bilimsel asamalar kaydedildigini mi gösteriyor?

Bilimsel yayinlarin artisinin nedenleri

Bu sorulara yanit ararken, öncelikle son on yilda uluslararasi atif indekslerine kayitli dergilerdeki yayinlarin sayisindaki artisin altinda yatan nedenlere bakildiginda iki temel faktör göze çarpiyor.

1) Akademik yükseltmelerde (özellikle pozitif bilimlerde) bu nitelikteki yayinlara giderek daha fazla önem verilmesi: Gerek doçentlik sinav jürilerinin adaylarin uluslararasi yayinlarini temel degerlendirme kriteri olarak kullanma egilimleri, gerekse giderek artan sayidaki üniversitede her kademedeki akademik yükseltmelerde bu tür yayin faaliyetlerinin ön planda tutuldugu bir dizi yükseltme ve atama kriteri gelistirilmis olmasi akademisyenleri bu yönde tesvik etmekte, hatta zorlamaktadir. Türkiye'de bilimsel yayin faaliyetinin hemen tümüyle üniversiteler tarafindan gerçeklestirildigi göz önünde tutulursa, 1990'li yillarda ön plana çikan bu egilimin önemi daha iyi anlasilabilir.

2) Çesitli kurumlar (TÜBITAK, üniversiteler) tarafindan uluslararasi yayinlara tesvik primi verilmesi: Bu uygulamalar tek basina bilimsel çalismalarin artisinda önemli bir rol oynamasa da, üretilen yayinlarin gönderilecegi derginin seçimini etkileyerek Türkiye'nin uluslararasi indekslerdeki temsilini artirmistir. Bu iki temel faktörün de, dogrudan kisilerin yayin faaliyetini tesvik etmeye yönelik oldugu, bir baska deyisle bilim adamlarinin kisisel çabalariyla yakindan iliskili oldugu açikça görülmektedir.

Uluslararasi yayin sayisinin artisi bu faktörlere bagli ise, sadece bu sayilardaki artisa bakarak ülkenin bilimsel gelismislik düzeyi hakkinda fikir yürütmek ne kadar dogrudur? Hiç kuskusuz, yukarida sözü edilen iki faktörün Türkiye'deki akademisyenlerin bilimsel çalismalarinin ürünlerini uluslararasi bilim ortamina açmalarini tesvik etmek, dahasi onlari bu ortama açilmaya uygun çalismalara yöneltmek gibi çok önemli islevleri vardir.

Ancak, günümüzde nitelikli bilimsel üretimin, en az bilim adaminin arastirma dürtüsü ve kisisel yetenekleri kadar, saglam bir bilim politikasinin, uygun boyut ve nitelikte arastirma desteginin, iyi bir arastirma-laboratuvar alt yapisi ve arastirmaci kadrosunun varligiyla çok yakindan iliskili oldugu unutulmamalidir. Türkiye'nin genel olarak bu alanlarda yeterli oldugunu iddia etmek kolay degildir.

Hangi ölçütler?

Yukaridaki tartisma, bilimsel gelismeyi sadece uluslararasi yayin sayilarindaki artisa bakarak degerlendirmenin dogru olmayacagini düsündürmektedir. Bilimsel üretimin en önemli çiktisinin yayin oldugu tartisilmaz bir gerçektir. Bununla birlikte, bilimsel faaliyetlerin ve ürünlerin niteliginin de degerlendirilmesi çok önemlidir. Nicelik degerlendirmesi günümüzde bilgisayar ortaminda ulasilabilen uluslararasi indekslere basvurularak çok kolay bir biçimde yapilabildigi halde, nitelik degerlendirmesiyle ilgili, ayni kolaylikla kullanilabilecek, bütün bilim alanlarinda uygulanabilir ve üzerinde fikir birligine varilmis bir yöntem yoktur.

Yayinlarin kaynak gösterilme sIkligi (atif sayilari) kullanilmasi önerilebilecek kriterlerin basinda gelmektedir. Genelde, bir makalenin ayni alanda çalisan bir baska bilim adami tarafindan kaynak gösterilmesi o çalismanin bilim dünyasinda ciddiye alindigini gösterir. Ancak, atif sayilarina ulasmak (özellikle kurum veya ülke düzeyinde) yayin sayilarina ulasmak kadar kolay, hizli ve ucuz degildir. Bu nedenle, dar kapsamli ve kisisel degerlendirmeler bir yana birakilirsa, ülkenin bilimsel performansini yansitacak düzeyde atif degerlendirmeleri henüz Türkiye'deki bilim çevrelerinin dikkatine sunulmus degildir.

Özellikle ülkemizde, bilim genelde bireysel bir faaliyet olarak sürdürülmektedir. Bu durumda, bilim adamlarinin bilimsel faaliyetleri nedeniyle aldiklari uluslararasi ödüller, uluslararasi toplantilara konusmaci olarak davet edilen ve uluslararasi bilimsel dergilerin editörler kurulunda yer alan bilim adamlarimizin sayisi, uluslararasi bilimsel kitap yazarlarinin sayisi, Türkiye'de bilimsel üretimin kalitesinin, en az yayin ve atif sayilari kadar önemli ölçütleridir. Bugün için, ülke düzeyinde bu tür verilere ulasmak da çok zor, hatta imkansizdir.

Bilimde kalitenin arttirilmasi

Bilimde kalitenin en önemli ölçütlerinden birisi uluslararasi bilim çevrelerinde kabul görecek ürünlerin elde edilebilmesidir. Bu düsünce, özellikle pozitif bilimlerde, bilimsel üretimde en üst siralarda yer alan ülkelerde kullanilan degerlendirme kriterlerine bile damgasini vurmustur. Türkiye de bilim alaninda uluslararasi arenada boy göstermek istiyorsa bu gerçegi göz ardi edemez. Süphesiz bilim adamlari bu gerçegin farkindadirlar. Ancak, siyasi otoritenin de bunu anlamasi, bilim politikasini buna göre yönlendirmesi ve bilimsel üretimin alt yapisini buna göre hazirlamasi gereklidir. Uluslararasi bilimsel platformlarda kabul edilmek isteniyorsa, bu ülkenin bilimsel arastirma olanaklarinin da bu platformlarda yer alan diger ülkelerle karsilastirilabilir düzeye yükseltilmesi zorunludur.

Projelere kaynak artirilmali?

Türkiye arastirmanin çok kisitli kaynaklarla yapildigi bir ülkedir. Bilimsel arastirmaya destek veren kurum ve fonlarin sagladiklari proje destegi çok zaman bir-kaç bin dolar mertebesindedir. Hiç süphesiz, kaliteli arastirma ve kaliteli ürün bu destegin artirilmasina baglidir. Devlet bütçesinden arastirmaya ayrilan payin önemli ölçüde artirilmasi zorunludur.

Ancak, sorun sadece bu alana ayrilan kaynagin yetersizliginden ibaret degildir. Bugün Türkiye'de hemen bütün kurumlar tarafindan uygulanan "proje destek sistemi", bilim adamina son derece dar bir hareket alani birakan, hele bilimle, arastirmayla uzaktan-yakindan ilgisi olmayan kimi fon yöneticilerinin elinde neredeyse islemez hale gelen bir düzendir.

Yukarida sözü edilen "küçüklükteki" bütçelerle, laboratuvar teknolojinizi gelistirmek zaten mümkün degildir. Ancak, güçlük bundan ibaret de degildir. Bilim adami bir alanda arastirma yapmaya kalkistigi zaman, önce bu proje kapsaminda, söz gelisi gelecek iki yil içinde, yapmasi muhtemel bütün deneyleri her türlü ayrintisiyla planlamak, kullanacagi bütün malzemeyi en küçük unsura kadar belirlemek, fiyatlandirmak zorundadir. Çünkü, arastirma fonu kurallarina göre projeyi sunarken verdiginiz satin alma listesinin disina çikamazsiniz. Fiyatlandirmanin proforma faturaya dayandirilma zorunlulugu vardir. Çok zaman bir yila varan degerlendirme ve satin alma süreci sonunda, fiyatlar geçerligini yitirir. Bu bir yil içinde, özellikle çok hizli gelisen bilim alanlarinda baslangiçta önerdiginiz yöntemler geçerligini yitirmis olabilir. Dahasi, çalismalarinizin seyri sirasinda yeni deneylere (dolayisiyla yeni malzemelere) gerek duyulabilir.

Ancak, bunlari temin etmek için yeni bir proje vermek ve bütün süreci yeniden yasamak zorundasinizdir. Arastirma Fonu veya TUBITAK destekli arastirma yapmis olanlarin çok iyi anlayacaklari bu sorunlarin asilmasi ancak batida çok iyi örnekleri olan bilimsel arastirma destek sistemlerinin Türkiye'de de benimsenmesiyle mümkündür. Projenin bilimsel degeri ve proje personelinin bilimsel yeterligini ana kriter olarak kullanacak objektif, adil ve güvenilir bir degerlendirme mekanizmasinin belirledigi projelere, harcama kalemleri ana hatlariyla belirtilmis bir bütçe dahilinde, yeterli destek saglanmali, arastirmaci projenin planlanmasi asamasinda "50 adet 10x150 test tüpü; 5 tabaka 3# filtre kagidi" gibi ayrintilarla bas basa birakilmamalidir.

Pahali bir faaliyet

Arastirmaya ayrilan kaynagin bu esaslar çerçevesinde kullanilmasinda son derece dikkatli davranilmalidir. Bugün pek çok kurumda yapildigi gibi, arastirma fonu kaynaklarinin büyük bir bölümü mezuniyet sonrasi egitimle ilgili çok sayidaki tez projelerine verilen küçük desteklerle heba edilmemeli, gerçekten bilimsel üretim potansiyeli oldugu objektif olarak saptanan arastirma gruplari, bu üretimi yapmalarina olanak saglayacak düzeyde arastirma destegiyle donatilmalidir. Bu gruplar ayni zamanda, özellikle doktora egitiminin verilmesinde de önemli rol oynamalidirlar.

Bilimsel arastirma dünyanin her yerinde pahali bir faaliyettir. Türkiye'de daha da pahalidir. Laboratuvar malzemesi satin aliminda, örnegin Amerika Birlesik Devletleri'nde katalog fiyatlari üzerinden yüzde yirmi bese varan indirimler alinirken, Türkiye'de bu fiyatlar 2-2.5 ile çarpilir. Türkiye'de bilimden sorumlu kurumlar öncelikle bu çarpikligi ortadan kaldiracak tedbirler üzerinde çalismalidirlar. Gümrük mevzuati bu yönden ele alinmali, arastirma kurumlarina dogrudan gümrüksüz ithalat yetkisi verilmelidir. Bu politika geregi fahis kazançlar saglayan araci firmalar ortadan kaldirilmali ve bilim adamlarimiz son derece kisitli kaynaklarini daha etkin kullanabilme olanagina kavusmalidirlar.

Bos zaman faaliyeti olmamali

Bilimsel arastirmada kadro en az bütçe kadar önemli bir baska unsurdur. Türkiye'de arastirma (genelde) üniversite akademik personelinin "bos zamanlarinda yaptigi bir faaliyettir". Akademisyenlerin birinci sorumlulugu egitimdir. Bu faaliyeti aksatmadan arastirma da yapabilirler. Bu yaygin kani ve davranis biçiminin aksine, üniversite düzeyindeki egitimle bilimsel arastirmanin birbirinden ayrilmaz iki unsur oldugu kabul edilmelidir. Birinin digerine göre bir önceligi yoktur. Birbirini tamamlamalari gerekir. Akademik personelin arastirmanin bas sorumlusu olmasinda da bu açidan bir yanlislik yoktur.

Ancak, Türkiye'de arastirmanin ara kademelerinde ciddi eleman eksikligi yasanmaktadir. Batiyla temasi olan bütün bilim adamlari çok iyi bilirler ki, bu ülkelerde arastirmanin yükünü çok önemli ölçüde "doktora sonrasi elemanlar" (post-doctoral fellow) tasir. Bu elemanlar doktorasini bitirmis ancak henüz bir üst akademik pozisyona yerlesmemis kisilerdir. Birkaç laboratuarda "doktora sonrasi eleman" pozisyonunda 3-4 yil geçirmeyen bilim insanlari daha üst akademik pozisyonlara kabul edilmezler. Bu dönem bir anlamda yogun bir arastirma egitiminin alindigi dönemdir.

Diger taraftan, genellikle uluslararasi dolasimi olan bu elemanlar arastirma faaliyetinin yürütülmesinde anahtar rol oynarken, farkli laboratuvarlar arasinda fikir ve bilgi alis-verisini de saglayarak bilimsel verimliligi artirirlar. Türkiye'de resmen bu tür elemanlari istihdam etme olanagi yoktur. Bu eksiklik en kisa sürede giderilmelidir. Üniversite personel sistemi buna göre yeniden düzenlenebilecegi gibi, yukarida tartisilan esaslara uygun olarak verilecek arastirma desteklerinde yer alacak personel harcamalari da bu amaçla kullanilabilir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin bilim alaninda gerçek bir gelismeyi görebilmesi büyük ölçüde devletin arastirmanin finansmani ile ilgili düzenini iyilestirmesiyle mümkün olacaktir. Bu konuda köklü degisiklikler yapilmadikça, bilim alanindaki gelismeler kisisel basarilardan öteye geçemeyecektir.

Cumhuriyet Bilim Teknik Eki, 26 Agustos 2000, Sayi:701, Sayfa: 16-17

Not: Yazardan izin alinmistir.

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa