"Bizim Köy" bir
ilk kitap...
ISIK KANSU
O
boz köyden çikip boz kalpaklilarla bozkir savaslarina katildilar. SIk Süleyman
dönmedi. Annesi Atike'nin babasi. ''Topal Süleyman''in aksayan bacagi ulusal
kurtulustan yadigârdi. Baba tarafindan dedesi.
''Karsi''
derlerdi Demirciköy'ün az ötesine. Karsida, bir tarlada dogurdu annesi
Mahmut'u, Etiler'den kalma sonbahar gelenegi patates sökümünde. 1930'un Eylül'ü
olmasi gerekir.
Aklin
dehlizindeki ilk izlek: ''Baban geldi'' dediler. Denizci ceketi getirmis.
Mahmut, ceketin arka yakasindan yele gibi sarkan mavi-beyaz parçadan
ayiramazken gözünü, babası Ismail, ayaginin tozuyla asker kaputunu çikarip
köyün kiyisindaki tosun güreslerini izlemeye gitmisti.
Çobanlik;
dede, baba meslegi sayilir. Üstünde bir astarsiz içlik, bir de paçali don, gece
gündüz daglarda, tarlalarda. Koyunlar, kuzular bir yana; sariya vurgun çigdem,
doga katigi burçalik, çitlik, karaavluk, kuskusu, yemlik, madimak da issiz
yalnizliga es dost. Kizlar toplardi bunlari "caciktir'' diye. Üstüne tuz
dök, ye.
Heybenin
içinde azicik patates, bazen yumurta ve yufka ekmegi. Heybe esegin sirtinda.
Boynunda haltasi ile köpegi hazir bekliyor, kurt geldi mi haylanacak... Bir de
Uzunkaya'daki agaçlar var hosbes edecek: Aliç, yaban armudu, ahlat, dag
erigi... Teyze oglu Ramazan'in sözlerini akildan çikarmamali:
''Bu
agaçlari kollayan bir dede var. O dedenin de bir oglu. O benim arkadasimdir,
bana erik verir, armut verir. Dedenin oglu ile konustum, 'Agaçlarin armudundan,
eriginden fazlaca almasinlar, Dede, ancak azina müsaade eder. Dallari filan
kirmasinlar ha!..' dedi, ona göre...''
Efsane
mi? Degil. Masal mi? Hiç degil. Teyze oglu dogruyu söyler. Kurdun, kusun,
çiçegin, dahasi basi dik Hasan Dagi'nin gölgesinde görüp görebilecegin her
canlinin anayasasini anlatir. Döne dolana Akpinar'da su içmeye inen koca koca
kiraç yilanlarinin da, çoluk çocugu ile tanidigi Dedekayasi'nin oradaki
kekliklerin de, yuvalari nerededir bildigi çiyanlarin da yasasidir bu. Doga
yasasidir, uymasan olmaz.
Terazi
düşmani, 1 kiloluk sipayi da yarim kilo hesap eden çerçi Cuma'nin avucuyla
ölçtügü çerezler, dudaklarini yakar kavururdu. Kaya baslarindaki oyuklardan
güneste isinmis yagmur sulari içerdi. Ak torba içinde köye kitap tasiyan,
''Okumazsan uyanamazsin'' diyen 22 yasindaki filozof Darendeli Cabir'den aldigi
Sah Ismail, Karacaoglan, Tahir ile Zühre'nin öykülerine, Hazreti Ali'nin
cenklerine dalar giderdi de; sürüyü kaçirir, te ötelerde altüst edilmis
bostanlarin bekçilerinden dayak yerdi. Olsun, sürüyü buldu ya, öyküleri okudu
ya...
Karanlik
bastiginda babasini gözlerdi, azik getirecek. Gelemezdi bazen. ''Yol
vergisi''ni ödeyememekten kimi zaman. Vergiyi vermeyenleri gözaltina alirlar,
önce karakola, sonra Aksaray'a gönderirler, hükümet konaginin altinda
merdivenlerin altinda yatirirlardi. ''Kapialti'' derlerdi oraya. Babasi gelmedi
mi, küçümencik Mahmut da ''yildizalti'' olurdu bozkir sogugunda:
''Geceleri,
esegin palanina sardigim uzun urganin bir ucunu bilegime, diger ucunu da bir
koyunun boynuna baglardim. Kurt gelirse, sürü ürkecek, urgani çekecek ve beni
de uyandiracakti.''
8-9
yasindaydi, ilçe pazarina gönderdiler, üç kilo bugday satmaya. Aksaray,
yürüyerek 5 saat çekiyor. Konu komsu gece birlikte yola çiktilar. Dönüsü tek
basina yapti:
''Çoban
oldugum için, geceyi daglarda, tarlalarda geçirdigim için aliskinim. Kuzu
gütmedigim yillarda da tarlada irgatlik yapanlara, ekin biçenlere, Parakaya'ya,
Akyar'a azik götürürdüm. Üsseyin Emminin, gündeligi on kurustan Yabarakçi
Osman'in çiftini sürdüm aylarca. Saban Usta'nin çirakligini yaptim bir yil.
Çobanlik süresince bir hafta, on gün, 15 gün köye hiç dönmedigim olurdu.''
Çobanlik
yüzünden okuldan da kalirdi... Anneannesi, Hatçe ebesi ile sirtta sele
bahçelere domates, salatalik almaya giderken muhtar Kadir Demir -soyadi demirci
ustaligindan gelirdi- ''Haçça kadin'' derdi, ''Torunu hazirla, artik millet
okuyacak!''
Dedigini
de yapti. Bir imeceye girisildi ki, sormayin gitsin! Köylü seferber oldu. At
arabalari, öküz arabalari çevre köylerden kavak agaci tasiyor, çukur kazilmis
fokur fokur kireç yakiliyor, temel taslarla dolduruluyor: Köyün çocuklari
okuyacak... Muhtarin, köylünün yaptigi gönülden de, zaten o yillarda Köy
Okullari Teskilat Yasasi'na göre çocugunu ilkokula göndermeyene hapis var bir
yandan da.
Mahmut,
okulu, okumayi; ögretmenleri de onu çok sevdi. Ilkokul son sinifta, yine
sürüyle ilgilendiginden mezuniyet sinavlarına giremedi. Öğretmeni Mehmet Ertem,
Köy Enstitüsü'ne gitmesini istiyordu oysa. Mahmut da. Ama, son sınava giremedi,
okulu bitiremedi ki! Mehmet Ertem, Aksaray'dan haber gönderdi:
''Okula
gitsin, kütük defterinin arasindaki mezuniyet kagidini bulsun.''
Kim
demis mezun olamadi diye?
1943'ün
Ocak ayiydi. Kar yagmisti. Gece kari çigneye çigneye Aksaray'a gittiler üç
arkadas: Mahmut, muhtarin oglu Abdullah Demir, Zeki Çar. Hana vardilar:
''Sarav'in
Hani'na gittik dogruca. Hancinin özel odasinda soba yaniyordu. Basimizin
sargisini çözüp oturduk. 'Hizmat?' dedi Hanci. Anlattik. Güldü: 'Birkaç saat
isinin, dinlenin de dönün köyünüze. Suç sizde degil, kis günü sizi yola çikaran
deyyus babalarinizda' diye ekledi. Köy Enstitüleri'nin, çocuklari lüzumsuz yere
çalistiran, onlarin sagligi ile oynayan, ne oldugu belirsiz yerler oldugunu
söyledi. Abdullah Demir, söylenenlere kandi, geri döndü. Biz, Zeki ile girdik
enstitü sinavlarina.''
Sinav
kagidina, ''Ben Köy Enstitüsü'ne gidip okuyarak ögretmen olmak, köyüme yararli
isler yapmak istiyorum'' diye yazmisti. Mart ayinda sonuçlar geldi. Kazanmisti.
Her ne kadar babasi ilkin ''Bu köyün topragi, senin gibi daha çok iti doyurur''
diyorsa da, bir tabancasi vardi, 13 liraya satti onu, harçlik yapti, Mahmut
okusun diye.
Aksaray'a
gittiler babasiyla. Sipşakçida yanyana fotograf çektirdiler. Eregli'de, Toros
Daglari'nin etegindeki Ivriz Köy Enstitüsü'ne yazilacak. Üstü açik bir kamyonun
soför mahallini ayarlamis babasi. Mahmut, ilk kez binecek motorlu araca...
''Köye
kaymakam gelecek'' demislerdi de, ''Kaymakam'' dedikleri, dükkanci Deli
Osman'in evinin önünde duran araba miydi, içinden çikan insanlar mi? Kaymakam
Aksaray'a dönerken, baslarindaki Elmaci'nin Ahmet, arabanin egzoz dumanlari
arkasindan kan ter içinde kosarlarken uyarmisti:
''Çok
koklarsaniz kirçar sizi...'' Vali gelmisti bir kez de arabasiyla. Urkiye Nine,
arabanin farini oksamisti, ''Amanin valinin de koca koca gözleri varmis'' diye.
Amcasi Kör Dervis, Urkiye Nine'ye yukaridan bakmis, bilgili bilgili konusmustu:
''Vali
dedigin adamdan olur. Içeride muhtarin odasinda ögün yiyor. Bunun adina da
demikrasi derler...''
Bugün
Aksaray-Eregli arasi 1.5 saat çekiyor. Tam 2 günde vardilar Eregli'ye.
Manyetolu telefonla Ivriz'e ulasildi. Borlu arabaci Davut Aga, enstitüye
götürdü onlari. 23 Mart 1943'te, hafif kar serpintisi altinda enstitüye duhul
ettiler.
Bir
varilde su isiniyor, altinda odunlar gürül gürül. Yundular, yikandilar. Iç çamasiri
verdiler, pantolon verdiler, Kayseri bez fabrikası ürünü boz gömlekler
verdiler, ranzada yatak verdiler...
Çukur
kazip fidan dikerek, bugday-arpa ekip biçerek, çati çatip makas birlestirerek,
kiremit döseyip çati kapatarak, okuyup ögrenerek, düsünüp tartisarak geçiyordu
günler.
Kütüphanede
kitaplar, dergiler, gazeteler. 1935 yilindaki Yücel dergilerini karistiriyor. Kisa
öykülere düskün Mahmut. Ögretmeni Abdülkadir Ariç, ''Sen ne anliyorsun
bunlardan?'' diye soruyor. Yanit hazir:
''Anliyorum
ve seviyorum''
Okuduklarini
paylasiyor da. Ahir nöbetlerinde arabacilara Kuyucakli Yusuf'u okuyor.
Ögrenciler
yönetiyor enstitüyü. Ögrenci baskanligi var, kolda bant. Hele okul baskanligi sirasi
geldi mi, ögretmenler, müdürler bile baskana bakiyor. Ögrenciler zamaninda
kalkti mı, islige giden gitti mi, derslige varacak olan vardi mi... Hepsi
hepsi, ondan soruluyor. Tam bir hafta haaa, nefesini keser adamin.
Kültür
baskani oldun mu da, kütüphaneden çikmayacaksin... Dergileri, Cumhuriyet'i, Ulus'u,
Son Telgraf'i, günlük gazetelerin tümünü inceleyeceksin. Hafta sonunda, eglence
baslamadan önce bütün güncel olaylari ögrencilere anlatacaksin ki,
bilgilensinler yurtta ne olmus, dünya nereye gidiyor bir bir... Mahmut kültür
baskaniyken, Hüseyin Rahmi Gürpinar'in, Halit Ziya Usakligil'in, Mahmut
Yesari'nin kaybini duyurmustu arkadaslarina...
Aksamlari
toplaniyorlar meydana, akü ile çalisan radyonun cizirtili sesine kulak
veriyorlar. Savas haberleri, Nurettin Artam'ın sundugu ''Radyo Gazetesi''nde:
''Sevgili
dinleyiciler, San Fransisko Konferansi çalismalarina devam ediyor.''
Artam,
son sözlerini ''Sen ve esen kalin'' diye bitiriyor. ''Esen'' sözcügünü ilk kez
orada duymustu zaten. Sürahiyi de, kontrplagi da...
Tonguç
Baba, köy çocuklarini ögretmenlere bile ezdirmemisti, ''Bunlar insan.
Öfkelenerek, bagirarak, çagirarak olmaz''demisti hem. Ögretmenlerle banka
oturur konusurlar, hatta tartisirlardi açiktan. Ögretmenler dosttu, arkadasti.
Özgürlükle
gelen özgüvendi dergilere, gazetelere gönderilen siirler... Sivas'ta Yayla,
Ankara'da Ülkü, Edirne'de Köy Postasi, Eskisehir'de Türk'e Dogru dergileri yayimlanirdi.
Sak diye çikardi gönderdigi siirler. ''Sabanin Tutaginda''ydi ilk siirlerinden
biri.
Hüseyin
Cahit Yalçin'in yönetimindeki Tanin gazetesinin ''Genç Kalemler'' sayfasinda da
yayimlanmisti dizeleri, ama Varlik'a, Yasar Nabi Nayir'a dis geçirmek kolay degildi.
''Dergici Bay Yasar'' derlerdi ona. Titizdi. Ince eleyip sIk dokurdu. Mahmut, siirlerini
gönderdikçe, mektup yaziyordu:
''Evladim,
siirlerin içinde çok güzel dizeler var. Sözgelimi, yele yele dolaniriz, bulgur
bulgur olur toprak gibi. Ama, yine de siirin güzelligine erisememissin. Düz yaziyi
denesen...''
Enstitüden
mezun olmadan en az bir yil önce nerede çalisacaklari belli oluyordu. Enstitüyü
bitirir bitirmez Aksaray'in Nurgüz köyüne atandi. Köye duhulü 30 Eylül 1947.
Nurgüz'de ögretmenlik yetmez. Yazmak gerek. Ilk yazilarini 1948 Mart ayinda
gönderdi Varlik'a. Mayis'ta da yayimlandi:
''Bir
Köy Ögretmeninin Notlari.''
Ilk
kitabi 1950'nin Ocak ayinda çikti:
''Bizim
Köy.''
Küçükken
martta, nisanda köyün çevresini çigdem keserdi, sapsari. Nacakla toplardi onlari,
ese dosta çoban armagani.
Mahmut
Makal'in ''Bizim Köy''ü 50. yilinda 14. basisini yapti, insanca yasamak
isteyenlere toplumcu yazarin armagani.
Cumhuriyet Pazar Dergi, 09 Temmuz 2000, Sayi: 746, Sayfa: 6-7
Öneri, katki ve elestiri
Yakamoz
Anasayfa