"Gerçek ülkem Türkçe"

 

Yusuf Ziya Ay

''Amacim, bir etnik azinlik manifestosu degil. Azinlikta olanlarin ve olmayan insanlarin kendi azinlik duygularini kesfetmesini istedim.'' 2000 Yili Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandigi ''Istanbul Bir Masaldi'' adli romanini böyle tanimlayan Yahudi asilli Türk Yazar Mario Levi, ''Benim gerçek ülkem, kendimi ifade etmeye çalistigim Türkçe'' dedi.

Kadiköy'de, yüzyilin baslarina taniklik eden, Istanbul'u deniziyle kucaklayan eski bir apartmanin en üst katindaki evinde buldugumuz Mario Levi, ödül alan romaninda Istanbul'un etnik, kültürel, dini cografyasini anlatmayi çok önemsedigini söyledi. Levi, bu anlamda pek denenmemis olani denedigini, romaniyla kliseleri yikmak istedigini vurgulayip asil anlatmak istediginin azinlik duygusu oldugunu kaydetti:

''Kitabi yazdigim günlerde birkaç küçük hayalim vardi. Bunlardan biri, gerçek okurlara ulasmakti. Kitabimi okuyacak insanlar, ben bunlara uzak akrabalarim diyorum, aslinda yüzlerini görmedigim, isimlerini bilmedigim ama tanigiğım insanlar onlar. Çünkü bir yerde benim romanimi bir sekilde insa eden insanlar onlar. Bu insanlarin, yazdiklarimi okurken hep kendilerinden bir seyler bulabileceklerine inandim.''

Romaninin yayimlandigi Eylül 1999'dan bu yana geçen zamanda bu hayalinin gerçeklestigini görmekten mutlu oldugunu anlatan Levi, ''Bu romanim nedeniyle bana kendini gösteren insanlar gerçek okurlarimdi. Bunlari düsündügümde kitabin yerini buldugunu görüyorum. Bir de kitabimi okuyup kendilerinden bir seyler bulup da bana hiçbir sey söylemeyenler var. Onlarin varligi da benim için çok önemli'' dedi.

Mario Levi, romana baslarken bir hayalinin de Yunus Nadi Ödülü'nün bu romana deger görülmesi oldugunu, bunun önemsedigi bir ödül niteligi tasidigini vurguladi:

''Çünkü bugüne kadar romanlarini zevkle okudugum birçok yazar bu ödülü almisti. Benim için roman dalinda verilen en önemli ödül bu. Bu hayalim de gerçeklesti. Bunun dogurdugu en önemli duygu ise ödülün kendisi kadar, insani hayata daha çok bagliyor olmasi.''

Ödülün bundan sonraki romanlari için daha çok yüreklenmesi anlamina geldigini anlatan Levi, ödülü, 43 yasinda aldigi için sogukkanlilikla karsiladigini belirtti. Levi, ''Istanbul Bir Masaldi'' adli romaniyla ilgili sorularimizi söyle yanitladi:

-Romaninizda anlatmayi amaçladiginiz neydi?

- Istanbul'da yasamis, kültürel, etnik, dini bir azinlik cografyasini anlatmayi amaçladim. Benim dile getirmeye çalistigim aslinda bir azinlik duygusu. Herhangi bir insan kendi azinlik duygusunu yasayabilir. Içinden geldigim azinlik, beni azinlik duygusunu daha çok irdelemeye yöneltti. Romanimda israrla irdelemeye çalistigim bu duygunun yeterince algilanmadigini düsünüyorum. Bir etnik azinlik manifestosu pesinde degilim. Bu, siyasi açidan çok belirleyici olur ve ayni zamanda yüzeysel olurdu. Benim asil amacim, etnik azinligi anlatirken herkesin içinde olan azinlik duygusunu anlatmakti. Her azinlik ve çogunluk dedigim yerde temkinli olmak gerekiyor. Bu yüzden bu kavramlar, yazacagim azinliktakinin çogunluktakine mektubu seklindeki yeni kitapta hep tirnak içine alinacak. Isteyen kendini istediginde görsün diye.

-Romanin kahramanlari gerçekte yasadilar mi?

- Romanda kurmaca yanlar da var. Hiçbir kahraman, yüzde yüz kendi gerçegiyle çikmadi. Benim ekledigim yanlariyla da olustu.

-Birçok hayatin ayrintilariyla anlatildigi bu romanda siz anlaticisiniz. Hem içinden, hem disindan bakiyorsunuz bu hayatlara. Neden bu tarzda yazdiniz?

- Bunun birçok nedeni var. Bu aslinda romanin yazilis teknigi konusunda önemli bir saptama. Burada ben bir bireysel tarihi yeniden insa etmeye çalistim. Bu bireysel tarih benim tarihimdi. Bu, romanda hayat buluyor. Ancak benim insa etmeye çalistigim bir baska tarih daha vardi: Bana anlatilan, aktarilan tarih. Baska insanlarin, insanlarimin tarihi; beni ben yapanlarin tarihi. Fakat bana çok uzak hayatlardan olusan bu tarihleri bir masal gibi dinlerken sunu hissettim hep: O insanlar bana çok önemli sirlarini, hayatlarini, gizliliklerini anlattilar. Ama ayni zamanda bir seyleri gizlemislerdir diye düsündüm. Orada bir bosluk vardi. O boslugu benim anlatarak doldurmam gerekiyordu. Doldurmaya çalistigim bu bosluklarda o insanlar kadar ben de vardim. Kimi zaman kendimi dislanmis hissediyordum, kimi zaman da çok özel hayatlara davet edilmis gibi. Bu dislanmisligi, bu kiyida bırakilmisligi, anlatarak dile getirmek istedim. Romanimda çok sevdigim kahraman Kirkor Amca, bana bazi sirlarini anlatti, kendisini belki de anlattirmak istedi. Ama benim gördügüm Kirkor Amca, sadece benim gördügüm Kirkor Amca'ydi, bendeki Kirkor Amca'ydi. Bu yüzden ben Kirkor Amca'yi aslinda oldugu gibi, hatta gerektigi gibi anlatamadim, anlatamayacagim duygusunu hep yasadim ve bunu aktardim. Bu yüzden bazen içeride, bazen disarda olan anlatici kimligini üstlendim. Bu yüzden de kahramanlarimin bendeki hikâyeleri zaman zaman bir masala dönüstü.

-Romaninizda yasattiginiz kahramanlar, bir Yahudi ailesinin azinlik duygusu tasiyan bireyleri. Azinlikta olmayanlarin da hisettikleri, yasamlarindan kesitler bulduklari bir seyler var mi romanda?

- Zaten bunun için yaziyorum biraz da. Romanimda herkesin kendinden bir seyler bulmasi benim için çok önemli. Dünyanin neresine giderseniz gidin, temel insan duygulari degismez. Hatta tarihin hiçbir döneminde de temel insan duygularinin degismedigini görüyorum. Örnegin romanda çok sevdigim bir karakter olarak Tant Tilda. Bu kahraman, benim biraz gerçeklerimden, biraz da hayallerimden çikmis bir karakter. Kurmaca bir yani var Tant Tilda'nin. Bana sorarsaniz Tant Tilda, rahatlikla Ferhunde Hanim ya da Meliha Hanim da olabilirdi. Hiç fark etmezdi. Sadece Tant Tilda'nin hayatindaki insanlarin isimleri degisirdi. Belki yasadigi mekânlar degisecekti. Ama duygulari, hayata bakisi, insanlari degismeyecekti. Insanlari derken de bir kavramdan söz ediyorum tabi. Belki de bu nedenle isimler degisir, o insanlarin yasadiklari degisir. Ama temel duygu degismiyor. Bu nedenle okudugunuzda kendinizden bir seyler bulabiliyorsunuz. Tam da anlatmaya çalistigim bu iste.

-Neden diger eserleriniz gibi bu romanınız da hüzün agirlikli ? Hüznü seviyor musunuz?

- Hüznün son derece üretici bir duygu olduguna inaniyorum. Hüznün, kendisinde hem kederi, hem sevinci, hem de umudu barindirdigina inaniyorum. Günümüz dünyasi ve Türkiye'sini düsündügümde, iyimser olmak için hiçbir neden göremiyorum. Iyimser olmadigimi biliyorum. Bu, bende tarifi kolay olmayan bir keder uyandiriyor. Ama bu kederin içinde yakalanabilecek, insanin hayata güleryüzle bakmasina yol açabilecek ayrintilar olduguna inaniyorum. Bir çesit ayrinti avciligi benimki. Benim kederim biraz da sevinci ve umudu barindiriyor. Yaziyi, yazgi olarak görüyorum. Kendi hayatimin varolusu olarak görüyorum. Yazmak, benim için bir yazgi; beni hayata daha çok bagliyor.

- Romaninizda bir ülke arayisi mi var?

- Evet, bir yitik ülke arayisi var. Bugün bu ülkeyi görebiliyor, ona dokunabiliyorum. Sunu sordum kendime: ''Istanbul muydu benim ülkem ?'' Buna içime sinerek olumlu bir yanit veremedim. Fakat zamanla dilinde kendini var etmek isteyen birçok yazarin vardigi yere vardim. Ben, vatanimin Türkçe oldugunu biliyorum artik. Benim gerçek vatanim Türkçe. Türkçe'de kendi varolus dilimi insa etmeye çalisiyorum. Dolayisiyla kendi dilimin sinirlarini çizmeye çalisiyorum ve dolayisiyla ülkemin sinirlarini henüz çizemedim. Sinirlarimin beni nereye götürecegini bilemiyorum. Ama günün birinde bir baska cografyaya gitmek durumunda kalirsam, ülkemi beraberimde tasiyacagimi biliyorum.

-Romaninizda yer alan sürgün yasama duygusunu siz de yasiyor musunuz?

- Kendini sürgünde hissetme duygusunun, hem benim azinlikta olmamdan ve kendi kisiligimden kaynaklandigina inaniyorum. Benim sürgünüm, varolusumun bütünüyle ilgili. Bunun birçok degeri ve özelligi barindirdigina inaniyorum. Kitabimin sevilisi de belki bundan kaynaklaniyor. Insanlar, kendi sürgünde olma durumlarini bu kitabi okuyarak görüyor ve yalniz olmadiklarini hissediyorlar belki de.

-Bu romanda kendinizi oldugu gibi mi ortaya koydunuz?

- Evet. Bu romanda kendimi yeteneklerimin ve sinirlarimin elverdigi ölçüde, bireysel tarihimin elverdigi ölçüde, oldugu gibi ortaya koymaya çalistim. Sinirlarimi asmaya, kendimi asmaya çalistim. Bu roman biraz da kendimde ilerleme, yürüme çabasiydi. Bu roman biraz da kendimi kesfetme arayisiydi. Bunun için çalistim. Bir psikiyatr arkadasim, kitapla ilgili düsüncesini dile getirirken beni ''savunmasiz bir yazar'' olarak tanimladi. Bu, çok hosuma giden bir tanimdi. Savunma mekanizmalarimi olabildigince yikmaya çalistim. Romanda dil, teknik, kurgu, içerik, tarih boyutu, pisikoloji boyutu, felsefe boyutu elbette çok önemlidir. Romani roman yapan bu ögelerdir. Ama bunlarin yani sira belki de en önemlisi içtenliktir. Insanin baskasina aktarmasi gereken, içtenligidir. Bu nedenle birçok önemli romani dili ve teknigi açisindan, etkinligine karsin içtenliksiz buldugum için sevememisimdir. Ben biraz da içtenligimi koymaya çalistim bu romana. Tehlikeli olabilirdi tabii. Insan kendini çiplak göstermek ister mi? Ben istedim.

-Neden bunu istediniz?

- Çünkü ancak böyle dogru bir is yaptigima inanabilirdim. Aksi halde belki de öncelikle kendi tarihime ihanet etmis duygusuna kapilacaktim. Sonuçlarina katlanmayi göze aldim ve yaptigim isin dogru bir is olduguna inanmak istedim. Türk Edebiyati'nda bunu yapan yazarin çok olmadigina inaniyorum. Bunu yapan çok azlarindan biri benim de ustam Sait Faik'tir. O içtenligi oldugu gibi aktarma anlaminda. Bu, tehlikeyi göze almaktir. Yasamimda da içtenlikli olmaya çalisiyorum. Bunun zaman zaman yararini, zaman zaman da zararini görüyorum. Ama içtenligin uzun vadede kazandigina inaniyorum.

-Neden Istanbul'u anlattiniz?

- Zaman zaman ''Bu bir Istanbul sovenizmi mi?'' elestirileriyle karsilasiyorum. Öyle görünebilir ama aslinda degil. Dünyanin baska bir kentini böylesine bir duygu yogunluguyla yasamis olsaydim, o kenti anlatacaktim. Istanbul'a tutkuyla baglandigim, bu kenti doya doya yasadigim için, tutkunun barindirdigi sevgi ve nefretle baglandigim için, ayri kaldigimda ona dönmek istedigim için Istanbul'u anlatiyorum. Romanda yaptigim, bir Istanbul nostaljisi de degil. Geçmisimde biraktigim parçalari yeniden bulmak, bunlardan yola çikarak o Istanbul fotografi içinde kendi yerimi daha iyi bulmak için yazdim. Istanbul'un tarihinde yer almak gibi bir kaygim var.

-Istanbul sizin için bir masal mi gerçekten?

-Hayir, Istanbul benim için bir masal degil. Ama romandaki o insanlar Istanbul'u zaman zaman bir masal olarak gördüler. Kendilerinden kopan, kendilerinden koparilan hayatlari animsadiklarindan, belki bir zamanlar yasamis olduklari Istanbul'u bir masal olarak gördüler. Bendeki Istanbul, hem onlarin masallariyla, hem de bendeki gerçegiyle yasiyor. Ben bir masal Istanbul'unu anlatmak istemiyorum, ben gerçek bir Istanbul anlatmak istiyorum. Bugün yasadigim, bende eksileri-artilari, yanlislari-dogrulari, olumlu-olumsuz yanlariyla yasayan Istanbul'u anlatiyorum. Bana uzakliklari ve yakinliklariyla olan Istanbul'u...

Cumhuriyet Kitap Eki, 22 Haziran 2000, Sayi:540, Sayfa: 4-5

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa