Kadinlarin iki kere intihari...

Suna Karaküçük

Kadinlik durumlarinin çogu kara güldürü malzemesi! Çalgici karisi, kumarci karisi, oduncunun karisi, kaynanalar, gelinler, kakilmislar... Feministler, sarkici kadinlar, aldatilan kadinlar, metresler, ev kizlari, evde kalmislar, kumalar, üstüne kuma gelenler, sokak kadinlari, travestiler...

Panomda asili bir karikatür ise hiç gülünesi degil: Ayak bilekleri bir çimento kalibinin içine gömülmüs, denizin dibine çakili bir kadin. Yalnizca profili suyun üstünde, nefes alabiliyor! Üstünde elbisesi, hirkasi, kollari iki yana sarkmis, elleri kapali, gözleri açik, gökyüzüne dogru bakiyor. Sular yükselirse her sey bitecek. Yükselmezse?! Hayatta kalma 'sansi' var. Tipki süt bidonuna düsen kurbagalar gibi; biri bogulmayi, öteki çirpina çirpina olusturdugu yag köpüklerinin üzerinde, 'hayatta kalma'yi seçen kurbagalar...

Anne Sexton -1974'te intihar etti- "Eger sansiniz varsa biri ya da bir sey bizi yasamaya zorlar" diyor. Ama, her kadinin, ataerkil sularda yasam savasimi vermeye yetecek bir sansi ya da gücü olmayabiliyor. Ya bir parçanizi beton kalipta birakip kurtulacaksiniz ya da bir gemi, bir uçak, bir cankurtaran sisesi, bir yunus, yani Godot'yu bekleyeceksiniz. Daha ötesi kapkara bir seçenek: Delirmeden sürdüremeyeceginiz bir hayata devam etmemek, yani özkiyim! Geçmis, gelecek ve su anla ilgili ve insan olmaya dair tüm sorunlarin sanrisal çözümü.

Her ideolojide, kadinlarin ayak bilegine bagli beton kaliplar farkli: Genç, güzel, akilli, ünlü, zengin ya da yetenekli birçok kadinin benzer farklilikta özkiyim nedenleri olmus. Nesrin Topkapi'nin intihar girisimini duydugumda çok sasirmistim. Bedeni dansçiydi, ya ruhu? Marilyn Monroe'nun -eger intihar idiyse- disiligine basat hüznüyle ölmeyi yeglemesini milyonlarca insan hâlâ anlayabilmis degil. Mitsel veya romantik kadin kahramanlar, Antigone, Kleopatra, Anna Karenina, Emma Bovary, Bihter, Suat, Çiler, Zehra. Virginia Woolf, Billie Holiday, Jean Seberg, Silvia Plath, Anne Sexton... Intihar ettiklerinde, çogunluk için kolay anlasilir edimler olmamisti. Naomi Campbell bile ölmeyi denedi, hem de bir erkek için!

Istatistiklere göre intihar oranlari, erkeklerde, kadinlara göre daha fazla. Evli kadinlar, evli erkeklere göre daha az, bosanan kadinlar bosanmis erkeklere göre daha az, hatta es kaybi durumunda da kadinlar daha az sayida özkiyima basvuruyor. Hastalik, geçimsizlik ve birinci neden olarak geçim sIkIntisi çekmek de kadinlardan daha çok sayida erkegi intihara sürüklüyor. "Istedigi ile evlenememe" nedenli intiharlarda kalp kalbe karsi; kadin erkek sayisi ayni! Ve kadin özkiyimlarinda erkeklere oranla yüksek olan tek istatistiksel deger, "evli olmayan-çocuklu kadinlarin" ayni durumdaki erkeklere göre 7 kat daha yüksek olan intihar orani!

Ölüme uzak ama...

Kadin intiharlari, 15-34 yaslari arasina yigiliyor; gençlik-güzellik yillari! Bu yillar için yasa göre degismeyen intihar nedeni "geçimsizlik". 45 yasin üstüne çikinca, gençlik yillarina göre dörtte bir azalan intiharlarin birincil nedeni, "saglik sorunlari" oluyor... Yillar kadinlara alismayi, dayanmayi, sabretmeyi mi ögretiyor, yoksa kendini öldürmeye gerek kalmadigini mi? Ayrintilar arastirilsa neler çikar kim bilir... Nedenler degisse de, kadinlarin en çok basvurdugu özkiyim biçimi ayni: Kendini asmak ve zehirli madde kullanmak. Bu intihar biçimleri, okuma-yazma bilende de bilmeyende de degismiyor. Kadinlar, erkeklerce kendilerine daha sIklikla dogrultulan atesli silahlara, kendilerini öldürürken de uzak duruyorlar. ..

Kadin olmak, dogurgan olmak, özkiyimi engelliyor mu? Kadinlarin acilara karsi bagisIkligi mi var? Aci konusundaki 'deneyim'leri onlari 'dayanikli' mi kiliyor? Siddet davranislari, kadinlarin öldürülmesi-erkeklerin öldürmesi üzerine kurulu. Ve kadin intiharlarinin çogunda kadin kendisine kiymiyor, kiymak zorunda birakiliyor; ölüm tehdidi ile olusturulan, onaylanan, dinlerce ve törelerce hem yasaklanip hem de "yapmak zorunda birakilan" bir eylem seklinde. Sati: Hindistan'da dul kadinin, kocasina sadakatini kanitlamak için esiyle birlikte yakilmasi... Töreler, kadin bu atesten kaçarsa, nasil ömür boyu yanacagini da anlatiyor. Ve kadinin istegine birakildigi (gönüllülük!..) söylemiyle, bazi bölgelerde hâlâ geçerli! Suicide degil, homicide da degil, tam anlamiyla femicide!

Buna benzer toplumsal dürtülü intiharlar, kendini öldürmenin her seklinin çok yüceltildigi Japonya'da da var. II. Dünya Savasi'ndan sonra yeniden canlanan Samuray gelenegine göre, kocasi savasa gidecek olan kadinin ölmesi gerekiyor. Iste, 'erdemli' bir kadinin, evlilik kimonosunu giyerek, kendini öldürme 'töreni'nden önce yazdigi mektup: "Sen yarin cepheye gitmeden önce ben bugün bu dünyadan ayrilacagim. N'olur, evin için hiç üzülme... Benim kadar güçsüz birinin yapabilecegi küçük bir seyi yapiyorum ki, sen ve adamlarin ülke için yürekle ve ruhla savassinlar."

Bizdeki kadin özkiyimlari, Dogu toplumlarindaki gibi salt töresel intiharlar degil... Batili feminist bir çiglik ya da nihilist bir susus da degil. Durkheim terminolojisindeki "egoistik-bencil intiharlar", Georges Eastman'in "Dostlar görevim bitti, niye bekleyeyim..." deyisindeki varolusçu bir seçim de degil. Nietzsche gibi, intihar düsüncesi "büyük bir teselli" de olmuyor kadinlara... Savas, yoksulluk, dogal afetler, göç, bedensel sorunlar da degil; bunlar intiharin "erkil" nedenleri genelde... Ve görünen, gösterilen, sayilabilen nedenleri. Bizde, kadinlari dibe çeken asil sey, ataerkil sularda kadin olmakla gelen korku ve umarsizlik... Bizdeki kadin özkiyimlarinin çoguna hasta aile, hasta evlilik, hasta toplum infazlari da diyebilirsiniz... "Dört yasindaki kizini ve kendini trenin altina atti... Hamile kalinca kendini göle atti... Kocasini vurup intihar etti... Son alti ayda üç kadin çocuklariyla birlikte intihari seçti... Üç çocugu ile Fırat'a atladi... Sekiz aylik kiziyla birlikte denize atlayan kadin kurtarilamadi... Iki genç kizin esrarli ölümü... El ele ölüme atladilar..." Her bes kadindan birinin koca dayagi yedigi Türkiye'de üçüncü sayfalarda "cinnet getiren kadin..." diye pazarlanan, hatta haber bile olmayan sessiz-sitemsiz kadin özkiyimlari: Gerdek gecesi sabahi, dogum sonrasi, bekâret kontrolü tehdidi altinda veya ensestle örselenmis çocukluk yillarinin ardindan...

Kadin intiharlarinin, erkeklerinkinde bulunmayan bir boyutu da "geride çocuk birakmama" kaygisi. Yalniz kendini cezalandirmiyor, çocuklarini da kurtariyor bu hayattan! Kaba bir duyguyla "hayatindan bezmis kadinlar çocuklarina düsmanca davranirlar" diyebilirsiniz... "Burada bir öç var" da diyebilirsiniz; Freud'un dedigi gibi, insan kendini öldürmüsse, aslinda baska birini öldürmek istemistir! Ama kadinsaniz, o kadinlarin "Çocuklarim ortada kalir" korkusunu (ki dogrudur!) da duyumsayabilirsiniz. Annelik içgüdüsü özkiyimi engellemeye yetmiyor... Ve kadinlar, gittikçe artan oranda, belki de tek yasama nedeni olarak gördükleri çocuklarini da birlikte ölüme götürerek, kendilerine iki kere kiyiyorlar!

Cumhuriyet Pazar Dergi Eki 18 Haziran 2000, Sayi: 743, Sayfa: 6

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa