Hiçlikten varliga kadin sanati

Filiz Çiçek

Amerika'da Feminist Sanatin yaraticilarindan ve günümüzün en çok tartisilan sanatçilarindan Judy Chicago'nun "Yemek Ziyafeti'' adli yapiti Newsweek dergisi tarafindan bin yilin en çok tartisilan 10 sanat eseri arasinda gösterildi. Judy Chicago, 20 Temmuz 1939'da Chicago Illinois'de dogdu. 1962 California üniversitesi Sanat Bolümünü bitirdi. 1964 California Üniversitesi Sanat Bölümü Master Programini tamamladi. 1970 Fresno Üniversitesi'nde ilk Feminist Sanat Programini kurdu. 1971'de Miriam Schapiro ile birlikte California Güzel Sanatlar Enstitüsünde Feminist Sanat Bölümünü, 1973'te Arlene Raven ve Sheila De Brettville ile birlikte, Los Angeles'ta halka açik ilk Feminist Sanat Bölümünü olusturdu.

1974-79 Yemek Ziyafeti adli kadin tarihine adanmis ilk anitsal yapiti yüzlerce gönüllünün de yardimlari ile tamamladi. Yemek Ziyareti'ni alti degisik ülkede milyonu askin izleyici gördü. Yapit Amerikan Senatosu da dahil olmak üzere Amerika'da büyük tartismalara yol açti. 1980-1985 Dogum Projesini tamamladi. Amerika'nin degisik yerlerinden Chicago'ya gelen sanatçilar yapitin tamamlanmasina yardim ettiler. Eser 100 degisik yerde sergilendi, degisik müzeler tarafindan satin alindi. 1996 Chicago Artur ve Elisabeth Schlesinger Kütüphanesi Kadin Tarihi bölümünde yer alan ilk yasayan kadin sanatçi oldu. Fotografçi Donald Wodman ile birlikte üzerinde çalistigi Holocaust Projesi: Karanliktan Aydinliga adli yapiti Chicago Spertus Müzesinde sergilendi.

Modernist/Formalist (sekilci) bir sanatçi olan Judy Chicago nasil feminist bir sanatçi oldu?

Politik bir bilinçle yetistirildigim için her zaman feministtim. Cinsel ayrimcilikla kolej yillarinda ilk karsilastigimda bunu hemen tanimlayabildim. Genç bir sanatçi oldugum yillarda önde olan modernist/sekilci gelenek dogrultusunda sIkI çalisirsam, kadin-erkek ayriminin üstesinden gelebilecegimi, cinsiyetime ragmen yaptiklarimin degerini bulacagini düsündüm.

Fakat, on yil süren bir mücadelenin ardindan kendimi kandirdigima, gerek sanat dünyasinda, gerekse yeryüzündeki insanlarin çogunun yasamlarinin cinsiyet kavrami ile sekillendirildigine karar verdim. O andan itibaren cinsiyetle ilgili konular sanatimin odak noktasi haline geldi. Iste o zaman feminist bir sanatçi oldum. Fakat, cinsiyetin feminist sanatin tek temasini olusturduguna inanmadigimi da belirtmek isterim. Feminist bir perspektifle yaklasarak herhangi bir konuyla çalisilabilir.

Feminist sanatin ne oldugunu anlatabilir misiniz?

Aaa, iste esas soru bu, ben bu ifadeyi kullanmaya basladigim 1970'li yillarin basindan beri bu soruya tatmin edici bir yanit vermeye çalistim. O zamanlar, feminist sanati disilikle ilgili konularin sansür edildigi sanat olarak algiliyordum. Fakat, pek tabii, disilikle ilgili konular neleri kapsar diye sorulabilir? 1970'lerde bu basit bir soru idi. Çünkü biz Amerikan kadinlari cinsiyeti kimligimizin önde gelen bir yani olarak görüyor ve irk, etnik özellikler veya cinsi tercihlerin daha çok olmasa bile, en az cinsiyet kadar zorlayici etkenler oldugunu savunan kadinlara karsi sabirsiz bir tutum sergiliyorduk. Simdi disilik deneyiminin çok yönlü oldugunu, bunlarin tümüne sahip çikmanin feminist sanati olusturdugunu anliyorum. Amerikan sanat dünyasi feminist sanati 1970'lerde ortaya çikan ve simdi geçmiste kalmis olan birsey olarak görmekle buna çok kisitli bir tanim getiriyor. Fakat, dünyayi dolastikça, genç kiz ve kadinlarin, belirli kültürlerin insanlari olarak kendi perspektiflerine dayanarak sanat yarattiklarini görüyorum.

......Asirlar boyunca kadinlar sanatkâr olabilmek için, gereken egitimi alamadilar. Bazi ülkelerde bu halen böyledir. Fakat, dünyada kadinlara sanatkâr olabilmek için olanak saglayan ülkelerde bile kadinlar önce erkekleri ve onlarin sanatini taklit etmekte, kendi formlarini yavas yavas kesfedip zaman içinde ortaya koymaktadirlar. Ancak o zaman, kadin olarak kendi deneyimlerinin de sanatin önemli bir temasini olusturabilecegini farketmektedirler, bu feminist sanatin baslangici olmaktadir. Tema ve perspektif sanata birlikte feminist bir karakter kazandirir......

Siz zamanimizin en çok taninan sanatçilarindan birisiniz. Buna ragmen basarinizin uzun süre kalici olacagina inanmiyorsunuz; bunun nedenini açiklayabilir misiniz?

Daha önce de belirttigim gibi, insanlik tarihinin yeni bir döneminde bulunuyoruz. Dünyanin birçok yerinde kadin sanatçilar kendi deneyim ve perspektiflerini kullanarak eserler üretebiliyor. Fakat, uluslararasi sanat dünyasi kadinlarin sanatini, kendilerine özgü tarihsel bir süreç içinde degil, sadece çogunlugunu erkek sanatçilarin olusturdugu bir sanat tarihi sürecinde bazi kadin sanatçilarin ürettigi eserler olarak algiliyor. Bundan da öteye, tarih sürecinde kadinlar konusunda inceleme yaptiginizda, kadin sanatçilarin yetistigi dönemlere rastlarsiniz. Fakat, bunlarin eserleri, çogu zaman on-yirmi sene içinde silinip yok olmustur. Bu yok olma süreci, erkek ve kadin sanatkârlar ile eserleri kendi dönemleri içinde birbirinden bagimsiz olarak degerlendirilmedikçe devam edecektir.

Kadin sanatçilarin eserleri, erkek sanatçilarin eserleri arasinda görünmezligini korudugu sürece her kadin sanatkâr silinip yok olmak tehlikesi ile karsi karsiyadir. Zira, sanat tarihinin konusunu olusturan erkek sanatçi geleneginde çok az kadin sanatçiya yer vardir.

Sanat tarihinin bir parçasi olarak kabul edilebilmek için kistas, sanatçinin eserlerinin erkek gelenegine ne derece uyum sagladigina baglidir. Benim eserlerimin özündeki amaç yalniz kadin gelenegini yansitmak degil, ayni zamanda benden sonra yetisecek olan kadin sanatçilar için bir temel olusturmaktir. Kadinlar kendi geçmislerine, bu geçmise ses veren sanatçilara ve kadinlarin kadin olarak edindikleri deneyimlere (her yönüyle) deger vermeye baslamalidir.

Bir sanatçi olmanin yani sira, yazmis oldugunuz sekiz eseriniz var, bu faaliyetinizi sanatçi yönünüzle nasil bagdastiriyorsunuz?

Benim gençligimde sanatçilarin entelektüel bir uyusukluk içinde görünmeleri moda idi. O günlerde sanatçinin fikirlerinin duyulmasi degil, eserlerinin ne gösterdigi önemliydi. Ben de buna uymaya çalistim. Fakat, 1970'lerin basinda, bana hem kadin hem de sanatçi olamayacagimi söylemek isteyen bir sanat dünyasinin bende yarattigi karmasayi ifade etmek zorunlulugunu hissettim. O siralarda yazar Anais Nin'le tanistim ve o beni yazmaya zorladi. 1975'te Through the Flower; My Struggle as a Woman Artist (Çiçek Içinden; Kadin Bir Sanatkâr Olarak Verdigim Ugras) yayimlandi. Bu ilk özgeçmisim dünyanin birçok yerinde basildi.

Birçok kadin yazardan esinlenmistim. Ben de baskalari yararlanir ümidiyle deneyimlerimi yaziya dökmek istedim. Bu kadar çok sey yazacagim önceden hiç aklima gelmemisti; ama yazmis olmaktan çok memnunum.

En çok 'The Dinner Party' (Akşam Yemegi Ziyafeti) adli eserinizle taniniyorsunuz- Geçmisteki kadinlarla ilgili tarihi bir eser üzerinde alti yil çalismaya nasil karar verdiniz?

Kolejde ögrenci iken, The Intellectual History of Europe (Avrupa'nin Entelektüel Tarihi), konulu bir ders aldim. Saygin bir tarihçi olan profesör bize en son derste kadinlarin bu konudaki katkilarini anlatacagina dair söz verdi. Bütün bir dönem bunun için bekledim ve nihayet son ders geldi. Profesör derse geldi ve ''Kadinlarin katkisi mi? Hiç'' dedi. Bu olumsuz degerlendirme beni gerçekten kahretti. Zira ben sanat tarihine katkida bulunmak isteyen genç bir kadin idealisttim. Benden önce bunu yapan kadinlar olmamissa ben nasil bir ilk olacagimi farzedebilirdim? On yillik bir ugras sürecinden sonra, ciddi bir sanatçi oldugumu kanitlamak amaciyla tarihi incelemeye ve profesörün sözlerini arastirmaya karar verdim. Sanat alaninda kadinlarin faaliyetleri ile ilgili çesitli belgeleri bulup çikarmam uzun sürmedi ve kadinlarin insanoglunun tüm ilgi alanlarinda rol oynamis olduklarini gördüm.

Daha fazlasini buldukça, hem kendimin hem de profesörün sözlerini sorgulamamis olan arkadaslarimin yillarca böyle bir yalana inandirilmis olmasina giderek daha çok kizmaya basladim. Bu nedenle, kadinlarin basarilarini ön plana çikarmaya karar verdim. Sonuçta degisik malzemelerin ve tekniklerin kullanildigi, anitsal bir eser olan, 1 milyon kisinin gördügü ''The Dinner Party'' ortaya çikti.

Birçok kimse bana ''The Dinner Party''den sonra yasamlarinin degistigini belirtti.

Özellikle 1980'de Brooklyn Müzesi'nde sergilenmesinden sonra The Dinner Party etrafinda gelistirilen tartismalara tamamen hazirliksizdim. Baslangiçtan itibaren, yapilan elestiriler ile ziyaretçilerin tepkisi arasinda çarpici bir ayrilik vardi.

Carol Duncan, Modern Sanatlar Müzesi : Bir Erkek Dünyasi adli eserinde söyle diyor: Modern sanat tarihi çok açik ve ustaca, erkeklere ayricalik taniyacak biçimde insa edilmis bir yapidir... Kadinlarin sanat tarihinden dislanmasina neden olan sadece önyargili müze idarecileri (ki bunlar diger kimselerden daha fazla önyargili olmaz) degildir. Kadinlarin, kadin olarak sanat ortaminda bir yere sahip olabilmek için böylesine güçlü otoriter bir gelenege karsi koymalari kolay bir is degildir... Tüm sanat dünyasi, sanat okullariyla, elestirmenleriyle, saticilariyla erkek sanatçilar disinda (birkaç ''istisna'' ile) her seyin varligini yok sayacak bir sekilde yapilanmistir.

Bugün çagdas sanatta çogunlukla sanatçi ile kitle arasinda bir uçurum var. Fakat sizin eserlerinizde seyirciyi etkileyen bir 'unsur' bulunuyor. Simdiye kadar çok önemli erkek sanat elestirmenlerinden bazilari gösterilen tepkileri önemsemediler. Bunu nasil yorumluyorsunuz?

Bu ilkönce, genis bir kitlenin estetik yargi verebilecek nitelikte olmadigi gerekçesiyle elestirmenler tarafindan küçümsendigini göstermektedir. Hayir, bu böyle olmamali, zevk sahibi olarak ortaya çikan elestirmenler onlara neyin güzel oldugunu ''söylemelidir.''

Fakat sorun su: Iyi sanatin ne olduguna ve hangi kriterlere göre öyle olduguna kim karar verir? Asirlar boyunca sanatin uygulanmasi, elestirisi ve yaratimi erkeklerin elinde olmustur. Ancak yakin zamanlarda, yeterli sayida kadin sanatçi, hemen hemen tümü erkek sanatçilarin hegemonyasinda olan sanata meydan okumaya baslamistir. Buna ragmen, sanat tarihi bize birtakim degerleri miras olarak birakmistir ki bunlarin tümünün kadinlarin yarattigi eserleri degerlendirmek için uygun oldugu söylenemez.

Feminist sanati layikiyla degerlendirebilmek için biçimselligi içerige göre ön planda tutmayan yeni standartlar gelistirmek gerekir. Ayni sekilde, önemli sayilan sanat erkeklerin begendigi sanattir. Ben simdi birdenbire kadinlar açisindan önemli olan bir sanat yapiyorum. Kadinlar önemli midir? Erkek elestirmenlerin ziyaretçilerin tepkisini önemsememelerinin arkasinda bu düsünce vardir. Veya kadinlardan beklenen, erkeklere özgü eserlerle ilgilenmek ve onlarin takdirini kabul etmek midir? Bizim kendimize özgü bir sanata sahip olmamiza izin verilemez mi? Ziyaretçilerle elestirmenlerin eserimle ilgili tepkileri arasindaki uçurumun nedeni olan sorunlarin bazilari bunlardir.

Eserlerinde feminist akima yer veren erkek sanatçilar hakkinda neler düsünüyorsunuz?

Bu cidden ilginç bir soru. Benzer bir diger soruna deginmek disinda nasil cevap verecegimi tam olarak bilemiyorum. 1970'li yillarin basinda, ''Mensturasyon Odasi'' adli Bati Sanati'nin en eski zamanlarinda kadinlarin aybasi olayini tasvir eden bir tasbasmasi resim ve bir düzenleme yaptim. Yirmibes yil sonra bu Oda'yi bir sergide tekrar düzenlemem istendi. Bunu hazirlarken, kadinlarin mensturasyon olayinin sanattaki yeri hakkinda bir belgesel hazirlamakta olan Kanadali bir ekip benimle bir röportaj yapti. Onlar bana bu konuda çalisan bazi erkek sanatçilar oldugunu ve bunun hakkinda ne düsündügümü sordular.

O zamanlar ne düşündügümü gerçekten bilmiyordum. Bir taraftan, eger kadinlarin yasadigi bu olaya insanoglunun evrensel bir deneyimi olarak bakilacaksa o zaman, pek tabii, bu hem erkekler ve hem de kadinlar için bir tema olusturabilmeliydi. Elbette, ilk defa erkeklerin canlandirdigi konularla kadinlar da ilgilenmislerdir.

Diger taraftan, feminizmle ilgili konularda kadinlar dislaniyor, erkekler ödüllendiriliyorsa, o zaman bu bir tür yamyamliktir, -kadinlarla ilgili bir konuyu erkeklerin kendi yararlarina kullanmalari- bu yanlistir.

Joseph Beuys ile ilgili bir hikâye dinlemistim. New York'ta iken ünlü kadin sanatçilarla tanismak ister. Bir araya geldiklerinde, Beuys onlara destek oldugunu belirtmek için nasil yardimci olabilecegini sorar. Faith Ringgold, bir an bile tereddüt etmeden,''Arkamiza geçip itin'' diye cevap verir.

Faith'in bu sözünü ben de desteklerim; erkeklerin feminist akima arka çikmalari onlarin kadinlari ilgilendiren konulara kendi çikarlari için el atmalari demek degil, aksine, sanatta kadinlara esitlik saglamakta yardimci olmalari anlamina gelir.

Bazi post-modernistler feminizmi sorunlu görmekte ve hatta baziları bunu artik geçmise mal etmektedir. Sizce feminizm amacina ulasmis midir? 21. yüzyilda bir kadin olmak nasil olacaktir?

Bir insanın dünyasi evrenin küçük bir parçasi olarak kabul edilirse zannederim feminizm amacina ulasmistir. Yine de, 20. yüzyilin basinda çok az kadina oy hakki taninmisti, fakat simdi, 21. yüzyilin basinda birçok kadinin oy kullanma hakki vardir. Ancak, dünyada cahil olan insanlarin üçte ikisi kadindir ve kadinlar islerin yarisindan fazlasini yapmalarina ragmen dünya degerlerinin yarisına sahiptir. Bu durum degisinceye kadar herhangi bir kimsenin feminizmi nasil geçmise mal edebilecegini anlayamiyorum.

Aslinda, insanlarin önündeki en büyük sorun, erkeklerin egemen oldugu bir ortamdan kurtulup, insanoglunun esit hak ve olanaklara sahip oldugu bir dünya yaratabilmektir. Kanimca, en atesli bir post-modernist bile bunun gerçeklesmis oldugunu iddia edemez.

Bu arada, sanat, kadin ve erkeklerin evrendeki yerini anlamak ve bu konuda daha bilinçli olmak için kullanabilecegimiz güçlü bir silah olabilir. Sanat yoluyla birbirimizin ruhuna nüfuz edebiliriz.

Cumhuriyet Pazar Dergi Eki, Sayi: 740, 28 Mayis 2000, Sayfa: 10-11

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa