Franz Liszt Istanbul'da...

Emre Araci

Meshur Macar piyanist ve besteci Franz Liszt (1811-1886) hakkinda detaylica hazirlanmis bir biyografiyi elinize alip dizin kismina baktıginiz zaman çogunlukla 'Abdul-Medjid Khan' seklinde bir referansa rastlarsiniz. Bunun sebebi Liszt'in 1847 senesinde Osmanli baskentinde yaklasIk bes hafta geçirerek Sultan Abdülmecid huzurunda resitaller vermesi ve karsiliginda yine Avrupa kaynaklarinda 'Nichan Iftikhar' olarak belirtilen Osmanli nisani ile ödüllendirilmesidir. Liszt'in Abdülmecid sarayinda verdigi resitaller zamaninin Avrupa müzik basininda da hayli yanki bulmustu. Bu durum sadece Liszt'in söhretinden kaynaklanmamaktaydi süphesiz; Avrupali için meshur virtüözün bir Dogu ülkesine konser vermeye gitmis olmasi da onun bu turnesini diger konser turnelerinden son derece farkli kilmakta, fazlasiyla romantik bir havaya sokmaktadir. Herhalde Ingiliz müzik dergisi "The Musical World" bu hususta en mizahi ve yaratici habere yer veren kaynak olma durumundadir. Tahminimce daha önce hiçbir Avrupa veya Türk kaynaginda yayimlanmayan ve derginin 17 Temmuz 1847 tarihli orijinal nüshasindan okudugum "Liszt at Constantinople" baslikli haberin tercümesi aynen söyle:

"Liszt buraya 8 Haziran günü Galatz gemisi ile vardi. Yaklasmakta olan ziyaretinden haberdar edilen Sultan, Istanbul topragina ayagini basar basmaz, kendisinin derhal Çiragan Sarayi'na getirilmesi için gerekli emri vermisti. Emirleri harfiyen uygulandi. Gemiden inmek için tam adimini atmisti ki kendisini Majesteleri'nin baş tercümani M. Le Baron H. Resta'nın refakatinde Sultan'in sarayina dogru yolda buldu. Liszt, Sultan tarafindan büyük seref ve iltifatla kabul edildi. Büyük bir kutlama hazirlanmisti. Süphesiz ona kendi müzik zevkini, sarayindaki müzisyenleri ve sarkicilari gösterebilmek düsüncesi ile Sultan senfonili ve korolu bir konser verdirdi. Bu durumdan son derece etkilenen Liszt ensesi tutuluncaya kadar basini öne egerek tesekkürünü belirtti. Ayni zamanda piyanist için daha da serefli baska bir hazirlik yol almaktaydi. Erard marka bir kuyruklu piyano hazirlanmisti, senfoni ve koronun kükremeleri dindikten sonra Liszt'ten Majesteleri'ne parmak gücünü gösteren bazi örnekler vermesi istenildi. Bu ani istek üzerine yüz ifadesi zerre degismeyen Liszt oturdu ve Türkler'in bu büyük müzik seven otokratinin önünde muazzam kabiliyetini sergilemekten hiç korkmadi. Eminiz ki çaldiklari su üç parçadan ibaretti, daha fazlasi değil: Lucia di Lammermoor üzerine yazmis oldugu fanteziden andante, kendisinin William Tell uvertürü ve Norma' si. Ilk parçadan sonra Sultan sehvetle 'nargile' dedi ve temsilin geri kalan kisminda çocuksu bir sekilde Etna yanardagi gibi duman çikartarak nargilesini içti. Liszt Majesteleri'nin kendisini duman altinda birakacagini hissedince biraz endiselendi ve asagi dogru inen hizli kromatik bir pasajda diyez yerine bemol çaldi. Bu durumdan Sultan o kadar hosnut oldu ki manali bir sekilde tek gözünü kirptigi ve daha da heyecanla duman çikartmaya devam ettigi görüldü. Böylesine dumanli bir atmosfere alisIk olmayan Liszt, Majesteleri bu defaya mahsus olmak üzere yeterince müzik isittigini ve kendisini tekrar saraya bekledigini bildirince çok sevindi ve bir Türk'ün müzik bilgisi karsisinda olmasa bile yüce hükümdarin alçakgönüllülügü karsisinda sevinçle saraydan ayrildi. Saraya ikinci ziyaretinde Majesteleri piyaniste muhtesem pirlantalarla süslü sahane bir enfiye kutusu hediye etti. Istanbul'da herkes bu davranisin büyük bir iltifat oldugunu söylemektedir."

Liszt'in saskinligi...

Görüldügü gibi Ingiliz dergisi, Liszt'in konserinden bahsederken olaya biraz da mizah katmaktan geri kalmamistir. Sultan'in temsil esnasinda nargile içmis olmasi olasidir, ancak bu derece göz kirpmalar, Etna yanardagi gibi nargile tüttürmeler o dönemde, belki bugün bile zaman zaman Avrupa'da görülen, Türk imajina karsi alayci bir yaklasimdan baska bir sey olmasa gerekir. Nitekim böylesine bir tasviri Liszt'in bugüne kadar yayimlanmis hiçbir mektubunda bulamamaktayiz. Ayni zamanda bu haber Fransizca olarak, Ingiliz dergisinden bir hafta önce, 11 Temmuz 1847 tarihli Fransız müzik dergisi La Revue et Gazette Musicale de Paris' de de çikmistir; ancak burada alayci kisimlarin yoklugu hemen dikkati çekmektedir. Anlasilan Ingiliz dergisi yani zamanda okurlarini biraz eglendirmek düsüncesi ile, büyük olasilikla, bazi ilaveler yapmistir. Bütün bu haberlere ve Liszt'in Istanbul dönüsü Galatz'dan Kontes Marie d'Agoult'ya yazmis oldugu 17 Temmuz 1847 tarihli mektuba bakarsak kesin olan bir husus Sultan Abdülmecid'in Liszt'i Istanbul sehrine vardigi gün Çiragan Sarayi'na getirtmis olmasidir. Burada su da belirtilmelidir ki, adi geçen saray bugün bildigimiz Çiragan Sarayi degildir tabii; büyük olasilikla Sultan II. Mahmud'un Besiktas sahiline yaptirttigi ve sonradan yikilan yeni saray olmalidır. Liszt'in apar topar saraya getirtilmesinin de altinda Abdülmecid'in Avrupa müzigine karsi olan asiri meraki gibi çok önemli bir unsur yatmaktadir. Gerçi Liszt ayni mektubunda Sultan'in kendisinin ününü duymus olmasindan hayretle bahsetmektedir; oysa Abdülmecid sarayini bugün belki unutulmus, ancak döneminin daha pek çok meshur Avrupali sanatçisi ziyaret ederek padisahin huzurunda konserler vermislerdir. Bunlar arasinda birkaç örnek olarak piyanist Leopold de Meyer, arp ustasi Parish Alvars ve kornocu Vivier sayilabilir.

Liszt'in Istanbul ziyareti ile ilgili anlatilan diger bir romantik hikâye de onun sehre varisinda tutuklanmasidir. Bu konuda Ernest Burger Franz Liszt (Princeton 1989, s. 169) baslikli kitabinda Listmann adinda baska bir piyanistin isminin son hecesini düsürerek gerçek virtüözmüs gibi sultanin huzurunda konserler vermekte oldugunu, bu yüzden de hakiki Liszt'in sehre varisinda sahtekâr olarak suçlandigini ve kendisi için tutuklama emri çiktigini bildirmektedir. Listmann adinda baska bir piyanistin isminin son hecesini düsürerek sahtekârlik yaptigi dogrudur; hatta Franz Liszt, Henriette Von Liszt'e yazmis oldugu 8 Subat 1884 tarihli mektubunda bu olaydan "Istanbul'dayken Listmann adinda bir piyanist konser programindan isminin ikinci hecesini düsürdügü için benden af diledi. Ödül olarak da o zamanki padisahtan kendisine kiymetli bir hediye verilmisti" demektedir. Ayrica 21 Subat 1847 tarihli La Revue et Gazette Musicale de Paris dergisi de Listmann adinda bir piyanistin sultan huzurunda bes saatlik bir resital verdigini bildirmektedir. Ancak Listmann kendisini Liszt olarak takdim etmis olsaydi dergi adini neden Listmann olarak vermekteydi? Bu noktada da aydinliga kavusmasi gereken bazi hususlar oldugu süphesiz. Liszt'in ülkeye girisinde tutuklanmasi hadisesine gelince; padisahın onu ne kadar sabirsizlikla bekledigi ve alelacele sarayina getirttigi yukarida gösterilen kaynaklardan apaçik anlasilmaktadir; dolayisiyla böylesine bir fiyaskonun olmus olabilecegi sansi da düsmektedir.

Bir erteleme ve...

Esasinda Franz Liszt Istanbul'a 1847 tarihinden çok daha önce gelmek istemisti ve hatta bu konuda girisimlerde de bulunmustu. Onu Türkiye'ye çeken belki de müzik dünyasi açisindan en çok Felicien David'in eserlerinde ifade bulan Saint-Simon hareketine olan ilgisi ve bu hareketin mistik Dogu'ya olan meraki idi. Nitekim 1838 senesinde Liszt sevgilisi Marie d'Agoult ile beraber Istanbul'a gitmek arzusu içerisinde idi; Paris'teki dostu Victor Schoelcher'e yazmis oldugu ve son on sene içerisinde ortaya çikan 1 Ekim 1838 tarihli mektupta bu arzusunu gerçeklestirememekten dolayi duydugu aciyi dile getirmekteydi:

"Evet dostum, sadece planlarimdan, Istanbul'a gitmekteki arzumdan ve kesinlik kazanmis niyetimden bahsetmiyorum, Izmir, Istanbul ve Atina için imzali kredi mektuplarima, ayni sehirler için Prens Metternich'ten almis oldugum takdim mektuplarina, ayni derecede önemli ve kati diger bazi olaylara ragmen gitmiyorum. Ve sebep .......................'. (Charles Suttoni, 'Liszt and Madame d'Agoult - A Reappraisal', Proceedings of the International Liszt Conference, 20-23 Mayis 1993, s. 32) "

Liszt sebebi mektubuna yazmamakta, arkadasini gördügü zaman söyleyecegini bildirmektedir. Sebep ise Marie d'Agoult'nun hamile kalmis olmasidir ve bu durumda Liszt onu uzun ve yorucu bir yolculuga çikarmaktan çekinmis olmalidir.

Sultan Abdülmecid Liszt'i dinlemek için sabirsizlanmaktadir, ancak anlasilan Liszt de Istanbul'a gelmek için o derece sabirsizdir. 1847 senesinde, en sonunda bu arzusunun gerçeklesmis olmasinin da Osmanli sarayinin daveti üzerine degil, kendi girisimleri sonucu oldugu gözükmektedir. Nitekim Liszt bu konuda dostu Lamartine'i devreye sokmus, meshur Fransiz sair de Mustafa Resid Pasa'ya bir mektup yazmistir. Gelisi daha aylar önceden resmi gazete Takvim-i Vakayi' de "Bazi haberlere göre, piyano ustalarinin meshurlarindan Avrupa'nin bütün hükümet merkezlerinde nam kazanmis olan Mösyö Liszt bu aralik Istanbul'a gelmek üzereymis" seklinde ilan edilmistir (Refik Ahmet Sevengil, Saray Tiyatrosu, 1962, s. 24). Liszt gibi bir piyanistin Istanbul'da sanina yakisir bir enstrüman ile konser verebilmesi için Ingiliz dergisinin de bahsettigi gibi Paris'ten Erard marka bir kuyruklu piyano getirtilmistir. Ancak Liszt için getirtilen piyano, resitalleri bitiminde daha sanatçi Istanbul'dan ayrilmadan M. Baldagi adinda bir kisi tarafindan genç nisanlisina hediye edilmek üzere 16.000 piastre' a satin alinmistir. Liszt Pierre Erard'a yolladigi mektubunda bu durumu "güzel enstrümanin romantik kaderi" olarak yorumlamis ve klasik vasifları karsisinda bunu fazlasiyla hak ettigini belirtmistir. (Emre Araci, 'Franz Liszt'in Istanbul Macerasi', Toplumsal Tarih, No: 42, s. 34).

Mecidiye Marsi...

Liszt saraydaki iki resitalinin yani sira, Rus Elçiligi ve Büyükdere'deki Franchini köskünde de konserler vermistir. Bunlardan Franchini salonundaki konserin afisi büyük bir sans eseri günümüze kadar ulasmis ve daha önce çesitli Türk kaynaklarinda da yayimlanmistir. Bu programa bakildiginda ilk iki eserin, Lucie de Lammermoor ve Norma, ingiliz dergisinde ilan edilen eserlerle ayni oldugu dikkat çekmektedir. Liszt ayrica kendisiyle ziyareti boyunca ilgilenen Muzika-yi Humayun'un meshur direktörü Giuseppe Donizetti Pasa'nin da Sultan Mecid için yazmis oldugu Mecidiye Marsi üzerine çeşitleme tarzi bir piyano eseri bestelemis ve bunu ertesi yil Grande Paraphrase de la marche de J. Donizetti basligi altinda Schlesinger yayinevine Berlin'de bastirtmistir.

Liszt Istanbul seyahati süresince bir zamanlar azinliklarin oturdugu Pera semtinde nota ve piyano ticareti ile ugrasan meshur Commendinger'in evinde kalmistir. Ne yazik ki bu bina bir yangin sonucu tahrip olmustur; ancak bugün Beyoglu Nur-i Ziya Sokagi 19 numarada yerine sonradan insa edilen apartmanin cephesindeki plaket onun tarihi ziyaretini bizlere hâlâ hatirlatmaktadir. Liszt Istanbul'dan 13 Temmuz günü, yine geldigi gibi, gemi ile Galatz'a dogru ayrilmistir. Kanunlar geregi Galatz'da birkaç gün karantina altinda tutulan Liszt buradan Marie d'Agoult'ya yazdigi, yukarida da alintilar yaptigimiz, mektubunda en kisa sürede Istanbul'a tekrar gelmek niyetinde oldugunu belirtmis ve Sultan Abdülmecid'in kendisine verdigi para, madalya ve hediyelerle muazzam bir zerafet örnegi sergiledigini belirtmistir. Ancak Liszt bu arzusunu bir daha yerine getirememis, Istanbul'dan sonra gittigi Odesa'da verdigi konserleri takiben sahne hayatindan çekilmistir. Liszt'in Istanbul ziyareti her ne kadar azinlik ve saray çevresi ile sinirli kalsa da Osmanli Imparatorlugu'nda Bati müzigi tarihçesi açisindan önemli bir kilometre tasidir.

Arastirmalarim sirasinda çok enteresan baska bir olay da Liszt'in ögrencileri arasinda Osmanli Imparatorlugu'ndan giden ve büyük olasilikla azinlik tebaadan bir ögrencinin de bulundugunu saptamam oldu. Liszt'in Amerikali ögrencisi Carl Lachmund'un anilarında sIk sIk karsimiza çikan bu kisinin adi Francesco Della Sudda Bey olarak verilmekte ve kendisinden centilmen, bir Istanbul beyefendisinin oglu olarak bahsedilmektedir (Ed. Alan Walker, Living with Liszt, New York, 1994). Della Sudda, Liszt ile çalismaya baslamadan önce Leschetizky ve Kullak'in ögrencisi olmustur. Lachmund'un anlattiklarina göre sokulgan, cana yakin, mal mülk konularinda biraz titiz ve biraz da kendini begenmis bir kisilige sahiptir. Piyanoyu iyi ancak kendisine bir hedef çizmeden çalmaktadir. 12 Mayis 1882 günkü derslerinde Liszt'e Chopin'in Barcarolle' unu iyi bir yorumla çalar, ancak çalis seklini üstad dört nala giden Westphalia atina benzetmistir. 8 Eylül gecesi de Sudda Bey'i Liszt serefine muhtesem bir aksam yemegi verirken görmekteyiz. Yüzeysel de olsa bütün bu bilgiyi Amerikali'nin anilarindan alabiliyoruz. Acaba Sudda Bey günlük mü tuttu? Tuttu ise bugün bu nerededir? Bir ulusal müzik arsivimiz olmadikça maalesef çok yakin tarihimizin bile bu enteresan hadiseleri karsisinda körlüge ve hep ikinci derece kaynaklardan yararlanmaya mahkûmuz. Baskalari ise bizim renkli geçmisimizi kendi gelecek nesillerine sevk vermek için çok güzel degerlendirmeyi biliyorlar. Örnegin Amerika'nin Yeni Meksika eyaletindeki Bati Mesa Müzik Ögretmenleri Dernegi'nin piyano egitimi için hazirlanmis olan web sitesinde ögrencilere bestecileri daha kolay tanitabilmenin yolunu onlari hayali bir zaman makinesi içerisinde geçmise yollayarak besteci ile diyaloga sokmakta bulmuslar. Liszt'in diyalogu ise 1847 senesinde "O'na Avrupali Krallardan daha çok ilgi gösteren" Sultan Abdülmecid'in huzurunda basliyor. Büyük küçük hepinize bu yolculugu tavsiye ederim.

Cumhuriyet Pazar Dergi Eki, 14 Mayis 2000, Sayi: 738, Sayfa: 12-13

Öneri, katki ve elestiri

Yakamoz

Anasayfa